Pazartesi bir etkinlik için görevli olarak Üsküp'de olmam gerektiğinden üstelik de yol sınır geçişi hariç yaklaşık 8 saat süreceğinden, yolu bölmeye karar veriyoruz. Selanik, sonrası otoban olacağı için tercihler arasında ama bu gezide uğrak yerler hep daha küçük kent veya kasaba. Arayışlarım devam ediyor, Doyran benzer bir rota yapan bir kampçının tavsiyesi, hemen incelemeye alıyorum. Kalacak yer için iki alternatif belirliyorum ve çok sevdiğimiz Parga'yı son bir kez fotoğraflayıp direksiyonu sınıra doğru çeviriyoruz. hava nispeten kapalı. Yaklaşık 5 saatlik bir yolumuz var, Doyran Gölü'nün bir yanı Yunanistan bir yanı Makedonya...
Kalmak için seçtiğim ilk yeri sevmiyoruz. Yokuş var ve gezmek için göl kenarına inmek zor. Manzara 10 numara, o ayrı, ama bizim manzarayı seyre dalacak vaktimiz pek yok. Bir sonraki otele gidiyoruz, Bahçesi yeter, üstelik gölün kenarında. Odalarımızı seçiyor ve eşyaları bırakır bırakmaz kendimizi göle bırakıyoruz. Sürpriz uğrak noktamız Doyran'ı ilk görüşte seviyoruz. Ertesi güne enerji bırakmak için kısa bir yürüyüş sonrası yemek ve otele dönüş ile günü bitirmeye karar veriyoruz.
Yüzülebilen gölleri seviyorum, Viyana'da nehirde kalmıştı aklım mesela. Ohrid ise yüzmek için bir kez daha gidilesi bir yerdir benim için. Sanıyorum Doyran'da o anlamda listeme girecek. Göl kenarına serpiştirilmiş restoranlardan gelen tınısı tanıdık müzikler aklımızı çelmek üzere, ama görev beklemez :)
Günü batırdığımız bilmem kaçıncı kenti, kasabayı, köyü geride bırakıp, erkenden dinlenmeye çekiliyoruz.
Günlerden Pazartesi 9 Mayıs
Sabah erkenden yola revan oluyoruz. Yaklaşık 3 saatlik yolumuz var ve oyalanmak lüksümüz yok, ya da biz öyle sanıyoruz, çünkü otobandan gitmeyi planlarken, uzaktan gördümüz tarlalar bize kol kanat açınca, yoldan çıkıveriyoruz, bu çıkış hayra alamet olmuyor, tren rayları ve gelincik ile çevrili yolu dura kalka gidiyoruz. Çocuklar gibi şeniz. Görev dediğin de ille ki yetişilecek bir şeydir fikri tüm benliği ele geçirmiş durumda, şuur hafif kapalı, yer yer bulutlu, gözler mutluluktan sağanak ağlamaya pek yatkın.
Ruh durumum normale dönüp, akıl sağlığımız yitirmeden yola yeniden revan oluyoruz, gelincik tarlaları sebebiyle toplantıya yaklaşık 1 saat kadar geç kalıyorum. Koşa koşa merdivenleri çıkıyorum. Açılış kısa sürmüş, çok da dert değilmiş, yoldan geleceğimi bildirdiğim için, henüz telaşlanmamışlar bile, öneml olan iyi olmamızmış, yolculuğun kazasız belasız geçmiş olmasıymış, artık buradaymışım, sonraki günlerde katılacağım toplantılar çok daha yerinde olacakmış ve bomba cümleyi sona saklayan koordinatöre sarılmama ramak kalmışken resmi bir yerde olduğum üst bilinci ile sakin kalıyorum, bugün duyduğum en güzel cümle olabilir mi? "İkinci oturuma katılmanız zorunlu değil, bence hazır aileniz de buradayken, kanyona gidin." Bundan güzel bir geç kalış ve haber olabilir mi?
Tavsiye gibi tavsiye diye buna derim. Gözünü sevdiğimin koordinatörü nasıl da halden anlıyor. Yeni rota yükleniyor, yönümüzü Matka Kanyonuna çeviriyoruz. İçinde manastırla da olan bu koruma alanı daha fazla zamanı hak ediyor ama her biri işi bir geziye yükleyen bünyelere, şöyle bir dolaşıp görmek de iyi gelecek biliyorum. Burası programda vardı ama ben ekibe dahil olamayacaktım bu değişiklik en çok bana yarıyor. Görmeyi çok istediğim kanyon için ortaya birden bire çıkıveren bu ana minnetle sarılıp, kucaklıyor, yüzümde açan gelincikler ile güne devam ediyorum.
Matka Kanyon yürüyüşü sonrası Üsküp merkezde yer alan evimize gidiyoruz, orayı özellikle seçtim ki, benim çalışacağım 4 gün boyunca ekibin geri kalanı özgürce ve bağımsız olarak hareket edebilsin. Tam da dediğim gibi oluyor, ekip Üsküp'ün altını üstüne, üstünü altına getiriyor, köprünün her iki yanında yer alan çarşı pazarın hakkını veriyor. Öyle ki, bizimkiler benden bağımsız gezdiği için, iş sonrası yorgun döndüğümde yapılacak kısa turlarda bana rehberlik bile yapıyorlar, gitmeye değmez, görülmese de olur, aman sadece şu var, sokaktan gidersek yol uzar. Bizimkilere bak sen! İki günde kurdu oldular buraların. Kaldığımız evin açık mutfak olayını kayda alıyorum, üstelik nişe yapılan kitaplık da kafama yattı. Sanırsın evi satın alacağım. :))
Galiba ilk defa az yazı bol fotoğraf ile bu bölümü bitirebileceğim. Cuma gününe kadar defalarca tavaf ettiğimiz Üsküp fotoğrafları ike sizi baş başa bırakıyor ve Ohrid için çalan çanları susturmaya gidiyorum.