02 Ocak 2009

TESADÜFLERDEN


Kadın inanmak istedi. Adama baktı. İçinde bir şeyler oldu ama tam da adlandıramadı. Üzerinde de durmadı. Bir kez daha adama inanmak istiyordu. Düşünmedi. Sormadı.
Sessizce çıktı evden, vedalaşmadı geri dönmekti niyeti, bakkaldan ekmek almaya gider gibi bir hali vardı.

Apartmanın kapısı büyük bir gürültü ile kapandı ardından. Dönüp baktı istemsizce kafasını yukarı kaldırıp cama baktı. Perdenin arkasındadır dedi kendi kendine. Cesaret edemezdi ortaya çıkmaya. Neye cesaret etmişti ki zaten dedi içinden ve derinden.

Yürüdü yokuş aşağı deniz kokusu geldi burnuna. Ne çok severlerdi Pazar sabahları kentin sokaklarını, ne çok severlerdi boğazı bir uçtan öbür uca yürüme telaşını. Gülümsedi. Bir yağmur eksikti oda tamamlandı dedi koluna düşen ilk damlada. Çantasından yağmurluğunu çıkarttı usul usul giydi. Islanmak ister hali hoşuna gitti.

Beşiktaş’ın kalabalığına karıştı, yağmur şiddetini arttırmıştı. Her zaman yaptığı gibi kitapçıya sığındı. Çok satanlar bölümünden bir kitap seçti. Aklına blogdaki oyun geldi. 51. sayfamıydı sahi…
Açtı kitabı bugünkü falı niyetine 9 yıl 5 ay oldu diye düşündü 113. sayfayı buldu. Saatine baktı 18:10.
18. cümle mi 10. cümle mi diye düşündü ve önce 10. cümleyi okudu:

Onun sadece bedenini değil ruhunu da bulmalısın

Bu oyuna bayıldı. Bedenin burada ama merak ediyorum demişti konuşmasına başlarken ruhun nerede? Ne tesadüf dedi.

18. cümleyi buldu. Yağmur şiddetini artırmıştı. İnsanlar kaçmak için kendisi gibi davranmış ve soluğu kitapçıda almıştı. Etrafındaki kalabalıktan rahatsız oldu. Sağa sola bakındı. İçinde bir sıkıntı vardı. Satırı kaybetti tekrar saydı. 15,16,17, 18:

Ve sadece kafanı rahat ettirmek için söylüyorum: Benim bir sevgilim var.”

Bu da nerden çıktı diye düşündü. Gerçekten bir sevgilisi olabilir miydi? Bu bir oyun dedi. Sonra durdu ya benim fark etmem için ilahi bir tesadüfse tüm olanlar. Evden çıkar çıkmaz yağmur yağması, kitapçıya girmesi, bu kitabı alıp, bu oyunu oynamaya başlaması. Bu satırı seçmesi…
Eve mi dönmeliydi bu lanet yağmurun da dineceği yoktu. Eline telefonun aldı.
Kime gidecekti. Saatine baktı 18:45 .

45. cümleyi bulup oradaki cümleye göre davranmaya karar verdi. Ne de olsa hayat bir oyundu. Saymaya başladı 19,20,21…
Sayfayı çevirdi; sıkıntısı giderek mi artıyordu, kitapçı çok mu kalabalık olmuştu. Devam etti 34,35,36…
Diğer sayfaya geçti 43,44,45:

Sakin ol kalbinin atışını kontrol altına almazsan kalp krizi geçireceksin

***

Sersem gibiydi; kendine geldiğinde bir hastanede olduğunu fark etti. Başında da kocası.
Ne oldu dedi.

“Kalp spazmı geçirmişsin, bir kitapçıda, sonra da bayılmışsın seni buraya getirmişler elinde telefonun varmış son aradığın numaradan bana ulaşmışlar, şimdi iyisin. Doktorlar az sonra evimize gidebileceğimizi söylediler.”

“Kalp spazmı mı?”

“Ama iyisin merak etme, bak ağlayıp kendini yorma. Hayır neden ağlıyorsun ki, tesadüf kalabalık bir yerdeymişsin doktor varmış o müdahale etmiş, hemen de seni buraya getirmiş. Hadi kalk da giydireyim seni, sonra da evimize gidelim. Sana sıcak bir çorba yaparım. Bir şeyin kalmaz. Ne olur ağlama…”

Kadın ağlamıyordu, gözyaşlarına söz geçiremiyordu. İstemsizce akıyordu yaşlar gözünden. İstemsizce yukarı baktığı gibi kafasını kaldırıp son bir kez inanmak istedi kocasına. “Affet beni” dese dedi. Ben inansam ve evimize gitsek. Adam demedi. Anlamadı bile...

“Telefonumu uzatır mısın?
- Alo Ayşe evde misin, bu akşam sen de kalabilir miyim? Yo yo iyiyim. Hayır ağlamıyorum. Sadece eve gitmek istemedim. Gelince anlatırım. Yok yok öyle değil, evet sanırım başka bir kadın var. Yok o söylemedi. Tahmin ediyorum. Ayşe kapatıyorum olanları sana daha sonra anlatacağım. Tamam 1 saate kadar sende olurum. Taksi ile geliyorum. Tamam. Bye”

“Bu da ne demek oluyor şimdi, ne başkası ne… Sen iyice kafayı yedin. İş arkadaşım diyorum, ne yapayım yani kadın bana aşık olduysa…Suç ben de mi? Hem nereden çıkartıyorsun sen benim onunla bir ilişkim olduğunu.”

“Tesadüflerden…”



Not: Yazıyı yazmaya başladığımda karşıma ne çıkacağını bilmiyordum.
Elime Paulo Coelho'nun Zahir kitabını aldım gerisi tamamen tesadüf.


01 Ocak 2009

GÜNAYDIN

GÜNAYDIN

Bu sabah

pencerenizden

sağlık

huzur

sevgi

umut

aşk

hoşgörü

inanç

başarı

girebilmesi için

önce pencerenizi

aralayın

derim

.





31 Aralık 2008

3 KERE VUR



EY KENDİM!

KENDİNE GELDİYSEN

3 KERE VUR


BEKLİYORUM...
VAKİT DARALIYOR.




 

30 Aralık 2008

AÇ KAPIYI BEN GELDİM



İçimden gelmiyor
ne bir yazı yazmak
ne de bir şey yapmak
Bu yıl evde oturup beklemek istiyorum
ASLINDA
Ben bu yıl
kendime hoş geldin demek istiyorum
Bu yıl geçen yıldan farklı olsun
Ben kendime geleyim artık istiyorum.

2009,
2008’i
kendimde değildim diyerek geçirmişlere
kendini getirsin dileklerimle...

28 Aralık 2008

BAŞIMIN AĞRISI

Tamam üstüme daha fazla gelme biliyorum ben davet ettim seni perşembe günü. Ama sence de ziyaretin kısa olanı yerinde olmazmıydı. Kaç gün oldu. Tamam besliyorum seni kabul, sen de karın tokluğuna oturuyorsun başımın üstünde. Tek yaptığın yer değiştirmek. Öne arkaya sağa sola üste alta. Hayır anlamadığın şu işlerim var benim, yaşamak zorunda olduğum bir hayatım. Yetiştirmek zorunda olduğum işlerim. Evi temizlemek gerek mesela, sen varken mümkün değil ki sevmiyorsun gürültüyü. Ders çalışmalıyım ama o da mümkün değil ne ışığı seviyorsun ne de odaklanmayı.

Sen huzursuzluk, rahatsızlık ve de sıkıntı veriyorsun bana. Başımı kaldıramamz oldum anlasana. Umrunda değil farkındayım, üstelik yüzsüz bir tavrın var son zamanlarsa. Yoksa onca sözden sonra bir dakika duramaz, durulamaz ama söz konusu sen olunca hayretle bakıyor insan. Telaşlanmıyım diyorum kendi kendime, geldiği gibi gider. Şu saat oldu hala benimlesin ve korkarım bu sabah da gitmeyeceksin. Ama artık kızmaya başladım. Git artık. Gelme bir daha.

Sabah uyandım, 8:30 da ve inanamadım başımın ağrısı hala burada...