Kadın inanmak istedi. Adama baktı. İçinde bir şeyler oldu ama tam da adlandıramadı. Üzerinde de durmadı. Bir kez daha adama inanmak istiyordu. Düşünmedi. Sormadı.
Sessizce çıktı evden, vedalaşmadı geri dönmekti niyeti, bakkaldan ekmek almaya gider gibi bir hali vardı.
Apartmanın kapısı büyük bir gürültü ile kapandı ardından. Dönüp baktı istemsizce kafasını yukarı kaldırıp cama baktı. Perdenin arkasındadır dedi kendi kendine. Cesaret edemezdi ortaya çıkmaya. Neye cesaret etmişti ki zaten dedi içinden ve derinden.
Yürüdü yokuş aşağı deniz kokusu geldi burnuna. Ne çok severlerdi Pazar sabahları kentin sokaklarını, ne çok severlerdi boğazı bir uçtan öbür uca yürüme telaşını. Gülümsedi. Bir yağmur eksikti oda tamamlandı dedi koluna düşen ilk damlada. Çantasından yağmurluğunu çıkarttı usul usul giydi. Islanmak ister hali hoşuna gitti.
Beşiktaş’ın kalabalığına karıştı, yağmur şiddetini arttırmıştı. Her zaman yaptığı gibi kitapçıya sığındı. Çok satanlar bölümünden bir kitap seçti. Aklına blogdaki oyun geldi. 51. sayfamıydı sahi…
Açtı kitabı bugünkü falı niyetine 9 yıl 5 ay oldu diye düşündü 113. sayfayı buldu. Saatine baktı 18:10.
18. cümle mi 10. cümle mi diye düşündü ve önce 10. cümleyi okudu:
“Onun sadece bedenini değil ruhunu da bulmalısın”
Bu oyuna bayıldı. Bedenin burada ama merak ediyorum demişti konuşmasına başlarken ruhun nerede? Ne tesadüf dedi.
18. cümleyi buldu. Yağmur şiddetini artırmıştı. İnsanlar kaçmak için kendisi gibi davranmış ve soluğu kitapçıda almıştı. Etrafındaki kalabalıktan rahatsız oldu. Sağa sola bakındı. İçinde bir sıkıntı vardı. Satırı kaybetti tekrar saydı. 15,16,17, 18:
“Ve sadece kafanı rahat ettirmek için söylüyorum: Benim bir sevgilim var.”
Bu da nerden çıktı diye düşündü. Gerçekten bir sevgilisi olabilir miydi? Bu bir oyun dedi. Sonra durdu ya benim fark etmem için ilahi bir tesadüfse tüm olanlar. Evden çıkar çıkmaz yağmur yağması, kitapçıya girmesi, bu kitabı alıp, bu oyunu oynamaya başlaması. Bu satırı seçmesi…
Eve mi dönmeliydi bu lanet yağmurun da dineceği yoktu. Eline telefonun aldı.
Kime gidecekti. Saatine baktı 18:45 .
45. cümleyi bulup oradaki cümleye göre davranmaya karar verdi. Ne de olsa hayat bir oyundu. Saymaya başladı 19,20,21…
Sayfayı çevirdi; sıkıntısı giderek mi artıyordu, kitapçı çok mu kalabalık olmuştu. Devam etti 34,35,36…
Diğer sayfaya geçti 43,44,45:
“Sakin ol kalbinin atışını kontrol altına almazsan kalp krizi geçireceksin”
***
Sersem gibiydi; kendine geldiğinde bir hastanede olduğunu fark etti. Başında da kocası.
Ne oldu dedi.
Sessizce çıktı evden, vedalaşmadı geri dönmekti niyeti, bakkaldan ekmek almaya gider gibi bir hali vardı.
Apartmanın kapısı büyük bir gürültü ile kapandı ardından. Dönüp baktı istemsizce kafasını yukarı kaldırıp cama baktı. Perdenin arkasındadır dedi kendi kendine. Cesaret edemezdi ortaya çıkmaya. Neye cesaret etmişti ki zaten dedi içinden ve derinden.
Yürüdü yokuş aşağı deniz kokusu geldi burnuna. Ne çok severlerdi Pazar sabahları kentin sokaklarını, ne çok severlerdi boğazı bir uçtan öbür uca yürüme telaşını. Gülümsedi. Bir yağmur eksikti oda tamamlandı dedi koluna düşen ilk damlada. Çantasından yağmurluğunu çıkarttı usul usul giydi. Islanmak ister hali hoşuna gitti.
Beşiktaş’ın kalabalığına karıştı, yağmur şiddetini arttırmıştı. Her zaman yaptığı gibi kitapçıya sığındı. Çok satanlar bölümünden bir kitap seçti. Aklına blogdaki oyun geldi. 51. sayfamıydı sahi…
Açtı kitabı bugünkü falı niyetine 9 yıl 5 ay oldu diye düşündü 113. sayfayı buldu. Saatine baktı 18:10.
18. cümle mi 10. cümle mi diye düşündü ve önce 10. cümleyi okudu:
“Onun sadece bedenini değil ruhunu da bulmalısın”
Bu oyuna bayıldı. Bedenin burada ama merak ediyorum demişti konuşmasına başlarken ruhun nerede? Ne tesadüf dedi.
18. cümleyi buldu. Yağmur şiddetini artırmıştı. İnsanlar kaçmak için kendisi gibi davranmış ve soluğu kitapçıda almıştı. Etrafındaki kalabalıktan rahatsız oldu. Sağa sola bakındı. İçinde bir sıkıntı vardı. Satırı kaybetti tekrar saydı. 15,16,17, 18:
“Ve sadece kafanı rahat ettirmek için söylüyorum: Benim bir sevgilim var.”
Bu da nerden çıktı diye düşündü. Gerçekten bir sevgilisi olabilir miydi? Bu bir oyun dedi. Sonra durdu ya benim fark etmem için ilahi bir tesadüfse tüm olanlar. Evden çıkar çıkmaz yağmur yağması, kitapçıya girmesi, bu kitabı alıp, bu oyunu oynamaya başlaması. Bu satırı seçmesi…
Eve mi dönmeliydi bu lanet yağmurun da dineceği yoktu. Eline telefonun aldı.
Kime gidecekti. Saatine baktı 18:45 .
45. cümleyi bulup oradaki cümleye göre davranmaya karar verdi. Ne de olsa hayat bir oyundu. Saymaya başladı 19,20,21…
Sayfayı çevirdi; sıkıntısı giderek mi artıyordu, kitapçı çok mu kalabalık olmuştu. Devam etti 34,35,36…
Diğer sayfaya geçti 43,44,45:
“Sakin ol kalbinin atışını kontrol altına almazsan kalp krizi geçireceksin”
***
Sersem gibiydi; kendine geldiğinde bir hastanede olduğunu fark etti. Başında da kocası.
Ne oldu dedi.
“Kalp spazmı geçirmişsin, bir kitapçıda, sonra da bayılmışsın seni buraya getirmişler elinde telefonun varmış son aradığın numaradan bana ulaşmışlar, şimdi iyisin. Doktorlar az sonra evimize gidebileceğimizi söylediler.”
“Kalp spazmı mı?”
“Ama iyisin merak etme, bak ağlayıp kendini yorma. Hayır neden ağlıyorsun ki, tesadüf kalabalık bir yerdeymişsin doktor varmış o müdahale etmiş, hemen de seni buraya getirmiş. Hadi kalk da giydireyim seni, sonra da evimize gidelim. Sana sıcak bir çorba yaparım. Bir şeyin kalmaz. Ne olur ağlama…”
Kadın ağlamıyordu, gözyaşlarına söz geçiremiyordu. İstemsizce akıyordu yaşlar gözünden. İstemsizce yukarı baktığı gibi kafasını kaldırıp son bir kez inanmak istedi kocasına. “Affet beni” dese dedi. Ben inansam ve evimize gitsek. Adam demedi. Anlamadı bile...
“Telefonumu uzatır mısın?
- Alo Ayşe evde misin, bu akşam sen de kalabilir miyim? Yo yo iyiyim. Hayır ağlamıyorum. Sadece eve gitmek istemedim. Gelince anlatırım. Yok yok öyle değil, evet sanırım başka bir kadın var. Yok o söylemedi. Tahmin ediyorum. Ayşe kapatıyorum olanları sana daha sonra anlatacağım. Tamam 1 saate kadar sende olurum. Taksi ile geliyorum. Tamam. Bye”
“Bu da ne demek oluyor şimdi, ne başkası ne… Sen iyice kafayı yedin. İş arkadaşım diyorum, ne yapayım yani kadın bana aşık olduysa…Suç ben de mi? Hem nereden çıkartıyorsun sen benim onunla bir ilişkim olduğunu.”
“Tesadüflerden…”
“Bu da ne demek oluyor şimdi, ne başkası ne… Sen iyice kafayı yedin. İş arkadaşım diyorum, ne yapayım yani kadın bana aşık olduysa…Suç ben de mi? Hem nereden çıkartıyorsun sen benim onunla bir ilişkim olduğunu.”
“Tesadüflerden…”
Not: Yazıyı yazmaya başladığımda karşıma ne çıkacağını bilmiyordum.
Elime Paulo Coelho'nun Zahir kitabını aldım gerisi tamamen tesadüf.
Zahir=Tesadüfler...
YanıtlaSilYapmayın bunu bana ...
YanıtlaSilNeden her yazdıgınız bana bu kadar yakın geliyor...
Söz geçiremediğin kalbin yüzünden bile bile devam ettirmek...
Belki de yalnızlıktan korkmak...
Yorgunum,tek bildiğim bu...
Efnan
@ yalnızlıkokulu; sonucun bu olması aşikardı zaten :)
YanıtlaSil@ efnan; yorulma daha şimdiden yüreğin çok genç ve inan bana onu yormayacak biri mutlaka çıkacak karşına. Sevgiler...
Tesadüfler ki tesadüfi değildir, Elif Şafak Siyah Süt'te diyordu yanlış hatırlamıyorsam...
YanıtlaSilçok güzel bir öykü olmuş...
YanıtlaSilçok beğendim.
ayrıca tesadüflere inanırım...
@ kesinlikle değildir Nily; ayrıca bir de tecrübe ile sabittir.
YanıtlaSil@ kırmızılı; ben de inanırım, inanmak gerek, bir de tesadüflerin bizi her seferinde yeni bir durağa götürdüğünü düşünürüm.
YanıtlaSilbu arada asıl tesadüf şuydu bende aynı kitabı okuyorum...
YanıtlaSil@ kırmızılı; ben kitabı 2005'de okumuştum. Hayatımın dönüm noktasıydı ve kararsızdım. Karar vermeme yardımcı olmadı ama olaylara farklı bir bakş açısı geliştirmemi sağladı. Sevmiştim. Umarım sen de severek okuyorsundur.
YanıtlaSil