23 Nisan 2009

GÜLSÜN LİSESİ ve TEŞEKKÜR




Eva Cassidy - Time after time [live]
by Jo_Bidjoba



___________________________________________



TEŞEKKÜR


Bir Milyon Kalem editörlerinden hem Şebnem hem Özlem yazar mısın dediler... Yazarım dedim... Severek, isteyerek, gönülden... 'Gülsün Lisesi' yazım, katılımın son günü çıktı kalemimden... Bir çocuğun dilinden anlatmak istediğim bir hikaye, bir adamın dilinden döküldü. Bir Milyon Kalem'de yazımın altında Eva Cassidy'nin Time After Time şarkısı vardı ki, en sevdiklerimdendi...

Şimdi izninizle; Uzağa Giden Kadın'a; iyi şeylere vesile olma yolculuğunda benim tuzuma da değer verdiği için daha önce Ful Yaprakları ve Bekriya tarafından tarafıma verilmiş ve uygun devir zamanını bekleyen ödülümü vermek istiyorum. Ve bana iki ödül geldiği için bencillik yapmayıp diğerini de kelimelerini yüreği kadar sevdiğim Kırmızı Günlük'e vermek istedim.





____________________________________________


GÜLSÜN LİSESİ


“…
Yarın sabah erken kalk diye tembihlerdi analık geceden… İki kardeşiz biz, küçüğüm kız. Her tatil gelirdim analığın yanına. Yaşlanmıştı bir iyice. İstediği tutulmadı mı başlardı söylenmeye… Analık söylenmeye başladı mı bir kere, bizim ovalar gibi sonu gelmezdi. İş çok da ben de yapacak güç yok o zamanlar ama analığın lafını ikiletmezdim hiç. Anam ölmüş küçüğümü doğururken en daha iki yaşındaymışım. Bildim bileli analık ederdi bize. Severdim, sayardım yani. Laf söyletmezdim üzerine rahmetlinin. Onu kaybettiğimden beri ilk kez geldim köye. 3 yıl geçmiş üzerinden…

Çocukken babam sık sık şehre giderdi inşaatlarda çalışmaya diye. Gelirken de illa oyuncak getirirdi hem bana hem de Ayşe’ye… Ben öyle seslenirim ona aslında adı Gülsün… Anam onu doğururken ölmüş diye bari kızı gülsün demiş köyün büyüğü Gülsün olmuş adı. Ben Ayşe diye diye okulda da bellediler bunun adını Ayşe aşağı Ayşe yukarı. Sinir olurdu o zamanlar bana. Küser, kavga ederdik ama tutardık da birbirimizi.

Ayşe okula başladığında nasıl cılız, nasıl korkak… Öğretmenin oğlu Ulaş, ben, emmingilin oğlu Osman karar verdik bir gün Ayşe’yi korkutmaya. Çocuk aklımızla kurduk kumpası; kurbağa yakaladık dereden, koyduk bunun beslenme çantasına. İkinci teneffüste bir çığlık… Karşı tarladan duyulmuştur sesi. Hal böyle olunca müdür çağırdı bize odasına. Çete misiniz diye başladı bizi azarlamaya… Ders çalışacağınıza kafanızı nelerle meşgul ediyorsunuz diye bir azar, akşama dedi kursa kalacaksınız. Hiç kalmadıydık kursa ama duyardık köyün çocuklarından, müdür gelir okulun temizliğini falan yaptırırmış. Zil çaldı herkes dağıldı. Kaldık bir başımıza koca okulda. Müdür kalacaksınız dedi diye kımıldayamıyoruz da, az sonra köyün imamı gelmez mi, şaştık kaldık. Zaten Cuma’ya gitmiyoruz diye gördüğü yerde söylenip dururdu bize. Eyvah dedim yandık biz. Başladı sorular sormaya… Neden gelmiyorsunuz dedi hafta sonları kursa… Biz de cevap yok… Derslerde de adam akıllı dua ezberlemiyormuşsunuz. Ne olacaksınız aşımıza, mafya mı? Yok valla benim doktor olmak gibi bir niyetim var diyeceğim ama imam nasıl sinirli yerim tokadı diye susuyorum… Hem neden Cuma’lara gelinmiyor? Ulaş dayanamadı, “biz Salıları kılıyoruz Cuma niyetine, hem cami boş oluyor hem de ayak kokusu çekmiyoruz.” İmam kalktı ayağa bizde bir gülme krizi. Yedik sopayı oturduk aşağıya…

Bizim “çete”de herkesin bir hayali vardı o zamanlar… Üçümüz bir araya geldik mi en büyük keyfimiz, şehre gidip büyük adam olmaktı. Ben anama doktor bulunamamış diye doktor olmak isterdim, ölmesin analar diye. Ulaş anası gibi öğretmen olmak isterdi, köylerde daha çok çocuk okuyabilsin diye… Osman da mühendis olmak isterdi. Bilmezdik ki başka bir meslek o zamanlar. Ayşe’ye sorardım “ne olcan kız büyüyünce” diye. “Gelin” derdi. “Yahu…” derdim “sen hiç büyüyünce damat olmak isteyen erkek çocuk duydun mu? Hem gelin olacaksın da sonra ne olacaksın…” “Anne” derdi. Farklı bir şey de isteyemezdi ki, yoktu bizim köyde okuyan ortaokuldan sonra kız.. Lise ilçedeydi. Aklıma koymuştum kendim okursam, onu da okutacaktım.

Ortaokul birdeki Türkçe öğretmenim olmasa okuyamazdım ben ya… Rahmetli… Tuttu bir gün beni omzumdan “sen akıllı bir çocuksun, akıllı arkadaşların olursa adam olursun, akılsızlarla biraz daha takılırsan çoban olacaksın dağlara” dedi. Ortaokulda hayta bir grupla arkadaşlık ediyordum, işimiz gücümüz, köyün çeşmesine gelen kızlara takılmaktı. Derdimiz Fadime’yi samanlıkta kıstırmaktı yani… Hey gidi günler hey… Öğretmenim beni yatılı okula yazdırmasa, sonra da burs bulup okutmasa üniversitede… Bugünkü ben, ben olmazdım aslında. Analığı kaybedene kadar her yaz tatilinde, hem analığa hem de bu köye olan vefa borcumu ödemeye geldim tatillerimde. Hem çocuklara oyuncaklar getirdim şehirden, hem çocuklarıma göstermek istedim başka hayatlar olduğunu. Şimdi
ne Ulaş kaldı, ne Osman… Ulaş’ı içeri almışlar üniversitedeyken. Bir daha ne gören olmuş ne de duyan. Osman şehirde müteahhit olmuş. Bir daha da uğramamış köye… Ayşe, liseyi bitirdiğinde köye döndü, 3 yıl yatılılıktan sonra ilk defa. Ayşe köyün ilk lise okuyanı… Bir karşılama töreni yapıldı köyde sanırsın reisi cumhur geliyor köyü ziyarete… Üniversite’den öğretmen çıktıktan sonra evlendi ve harika bir gelin oldu. Kendi gibi öğretmen olan eşiyle gitti doğuya… Daha çok çocuk okuyabilsin diye uğraşıp duruyorlar onlarda. Çocuklara hayaller kurmasını öğretiyorlar. Ve kurdukları hayallerin gerçekleşmesi için beni ve kendilerini örnek gösteriyorlar. Çocuklar sadece mühendis, doktor, gelin olmuyor artık bugünlerde… Bambaşka hayalleri var hepsinin. Ve gerçekleştirmek için umutları…

Ben Kimya Mühendisliği’ni kazandım ama şimdi büyük bir şirketin Sorumluluk Projeleri Koordinatörü olarak çalışıyorum. Sami Bey’e teşekkür etmek istiyorum huzurlarınızda… Bu proje ilk konuşulmaya başlandığında “nerede yapalım okul binasını” diye sordu. Kendi köyüm hariç 5 alternatif sundum kendisine. Ertesi gün, “asıl senin köyde yokmuş okul” deyince, itiraf ediyorum, boynuna atlayacaktım… Hayalimdi ya analığın ya da Ayşe’nin adını taşıyan bir okul binası yapmak köye… Beni okutan öğretmenime de Allah’tan rahmet diliyorum. Biliyorum benimle gurur duyuyor ve görüyor beni. Okulun kütüphanesine onun adını vermekten ayrıca gururluyum. Laboratuarın adını da analığın adını koyduk.
Böylece ben bir hayalimi gerçekleştirmiş oldum.

Anılara daldı mı insan sözün sonu yok… Son bir iki şey eklemek istiyorum
müsaadelerinizle…

Hayal kurmaktan asla vazgeçmeyin lütfen… Evet, benim hala hayallerim var çocuklara dair. Mesela, 23 Nisanlarda daha çok çocuğun yüzü gülsün istiyorum… Kimin, neden ve nasıl 23 Nisan’ı çocuklara armağan ettiğini bilsinler, anlasınlar, anlatsınlar istiyorum. Her çocuk kendi adını taşısın ve eğitim alabilsin istiyorum bu topraklarda… Her çocuk bir düş kurabilsin ve o düşün peşinden gidebilsin istiyorum. Biliyorum benimki karaya vurmuş denizyıldızlarının hikayesi ama her bir denizyıldızının onu tekrar denize atmaya gelecek insanı beklediğini bilerek, sırtımı dönüp gidemem ben… Lütfen sizler de gitmeyin… Ve unutmayın denize atılan her bir denizyıldızı, kurtarılan bir hayattır aslında…”


Köye gelmeyeli uzun zaman olmuştu ve bu defaki gelişim davet üzerineydi… Köyün girişine gelince heyecanım iki kat birden arttı. Kahvenin önünden geçerken eski tanıdık yüzleri görmek, onların gözündeki parıltıyı yakalamak çok mutlu etmişti beni. Şirketimin yaptıracağı okul binasının açılış töreninde, açılış konuşmasını benim yapmamı istemişlerdi ve kendinizi kısaca anlatın demişlerdi. Yol boyu, konuşmamı yazayım dedim ama sonradan doğaçlama olmasının daha samimi olacağına karar verdim. Kürsüye çıktığımda ve bütün köyü karşımda görünce kadınlı, erkekli, çoluk çocuk; nereden, nasıl başlayacağımı bilememiştim ama sonunun ne olması gerektiğini biliyordum. İnandığım ve söylemekten asla vazgeçmeyeceğim cümleyle bitirecektim konuşmamı: Denize atılan her bir denizyıldızı, kurtarılan bir hayattır aslında.


22 Nisan 2009

KUTLU OLSUN


23 Nisan

Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız

Kutlu Olsun


Atatürk kimi sevdiklerine, "çocuk" diye seslenirdi. Atatürk'ü hep gözleri ışıl ışıl, yaşama sevinciyle dolu bir çocuk olarak düşünmüşümdür.Çocuk olabilmek, çocuk kalabilmek: Yeni, yaratıcı, meraklı, araştırıcı olmanın eşiğinde durmak değil midir? Bakmayın siz ruhbilim öğretilerinde dile getirilmeye çalışılan "içimizdeki çocuk" kavramı içinde tutulmaya zorlanan çocukluğu: Çocukluğun kuram aşın bir niteliği vardır. Kitap okunarak çocuk olunmaz. Çocukluk bir karakterdir. Elbette, bir ölçüde edinilebilir, İnsan çocukluğu keşfedebilir, ona ulaşmaya çabalayabilir. Nietzsche'nin Zerdüşt'ü üçlü evrimden söz eder: Sırasıyla, deveyken aslan, aslanken çocuk olmak: Evrimin bir anlamda ucunda durur çocukluk. Deve, isteyince çocuk olamaz. Çocukluk, yaşamın bir döneminde yaşanıp, yitirilir biyolojik olarak. Ruhun çocukluğa ulaşması ise, özgürlük ister, bağımsızlık. Ruh bağımsızlığına erişemeyenler çocuk olamazlar. Boynu bükük, bağımlılığı alışkanlıklarla yaşayan insanlar haline gelirler. Olgunluk, bana sorarsanız; çocukla yaşanan olgunluktur. Atatürk çocuktu: Yeniliğin, dönüşümün yılmadan ardında koşabilen, düş dünyası geniş, meraklı, araştıran. Atatürk çocuktu ve Cumhuriyetin çocuk kalmasını istedi hep: Her dem taze, her dem devingen, keşfedici, yaratıcı.(1)


_______________________


(1) Prof. Dr. Ahmet İnam (MPM Anahtar-Nisan 2003-Sayfa 20)(Cumhuriyet Bilim Teknik, s. 81)
(2) MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’TE ULUSAL EGEMENLİK ANLAYIŞI - Vaktiniz olursa okursunuz diye

KAYIP

Yüzümde kalan bir parça gülümseme
Yanılgılar yaşatıyor bana
İçimdeki devamına ulaşılamıyor olmak
Düşündürüyor beni son zamanlarda

Gülüşümü kaybettim dostlar
Bulursanız tez elden haber gönderin bana
İçimde bir yerlerde daha fazla büyümeden umutsuzluğun karalığı
Yerine koymam gerek gülümsemelerimin parlaklığını

Ve gözlerim ışıl ışıl olmalı yine ve yeniden
Aşık oldum zannetmeli bakan bir daha bakarken
Umut en yüce aşktan bile daha anlamlı kılarken bakışları
Bilir misiniz ey dostlar
Ölüme yakın durur umudu olmayanın haykırışları
_________________________________________________

Fotoğraf / effervescent perspective © Jennifer Short

ŞAPKA

Sen şimdi öyle oturuyorsun ya elinde bir sigara, diliyorsun ya gün geçsin, akşam olsun, karnım doysun yeter bana. Farkında değilsin. YAŞ ALIYORSUN. Bir gün önüne koyacaksın şapkanı, bakacaksın yaşanmışlıklara... İstemek yetmez sahip olmak için, bileceksin artık o yaşta.
Bazen yönünü değiştirmek lazım akışın: Kanatların olmasını isteyerek bir ömrü heba etme lüksün yok SAÇMALAMA ama kanatları olduğu için kuşlara yem verebilirsin mesela ve gökyüzünde süzülebildikleri için onların kanatlarına yükleyebilirsin umutlarını. Onlar taşırken sıcak diyarlara senin umutlarını, belki dinlendikleri bir zamanda umudunu gerçek yapacak biri gelir o anda kuşların yanına. Yüklediğin umutları alıp kuşların kanatlarından, sırtlanıp bir adam gücüyle mutluluğu, gelip yanına dikilir karşına. Bilemezsin ama dilersin...
Umutlarını gerçek yapacak olanın sen olduğunu ancak şapkanı önüne koyduğunda fark edersin.
Bence vakit var… Sence?
________________________
Fotoğraf / 1x.com

21 Nisan 2009

SAYENDE OLDUM MAYHOŞ




hafif sarhoşum bu gece
biraz mayhoşluk var üzerimde
gelme üzerime içtim dibine kadar diye
güzelleşti dünyam ben içince
her gece içerim sanma sakın kendi kendime
her an seni düşünmüyorum ki ben içeyim aklıma esince


sen uzaklaştın rakı şişede bittikçe
yakınlaştı kalamarla karides birbirine
fonda çalıyor cantaloop ben duramıyorum yerimde
dans da edilmez ki meyhanenin orta yerinde
en iyisi gidelim kumsala meyhanede kim varsa gelsin bizimle
yakalım bir ateş hıdırellez niyetine
atlayalım üzerinden becerebilir miyiz ki bu halde
ya yanarsa eteklerimiz ulaşır mı ki ateşi yüreğimize
aman boşver düşünme
ne kül kalır geriye ne de sis ulaşır gökyüzüne


öperim ben seni bugün doğdun diye
neden şaşırdın ki sen yine
yoksa doğumgünün değil mi senin bu gece
olsun koy cebine, zamanı gelince öp kendini benim yerime
ne güzel içtim değil mi ben yine
görmedin mi beni gökyüzünde
küçük ayının yanında almıştım yerimi
tencereye benziyordum noktalarımı birleştirince


şimdilik bu kadar dile geldi içim
içim dedim de geldi çişim
of ne olacak benim bu daldan dala konan halim
anladım olmaz yazdığımdan şiir benden de şair
sabah kalkınca olur muyum dersin saçmaladım diye pişman
ben sevmem kadını şişman
kedinin tekiri iyidir, balığın lüferi
olsa da koydum satırları birbiri ardına, olmasa da
sanıyorsan dünya güzel
yanılıyorsun be adam
benim kafam güzel diye dünya güzel bu gece
hatta inan sen bile daha bir güzel geldin gözüme


bir daha okudum da olmamış bu satırlar birbirinin peşi sıra
sen düzenle istersen sil baştan heceleri
geceler de güzel olur belki
zaten son of a preacher man çalıyor fonda
kimse kaldırmıyor beni dansa
sahi bu gece değil miydi senin partin
hadi durma kaldır beni dansa
sarmaş dolaş olalım seninle mum ışığında


canın isterse bu gece doğumgünün diye
sarılıp uyuruz birbirimize
nerden gelmiştim ben bu şahane fikre
içtim ya güzelleştim bir iyice
haklısın uyumak gerek şımarmadan bir iyice
dur bir şarkı tutayım ikimize
hem senin doğumgünün değil ki bu gece

buddy guy çalsın uyumadan hemen önce
sesi duvarlarda yankılansın ain't no sun shine diye
sarılıp nefesine karışayım hülyalara dalmadan önce
gecenin sessizliğini bölsün nefesimiz, ben kadının olayım bu gece
nereden gelmiştim ben kadının olma meselesine
şarkıyı mırıldanınca hatırladım iyi mi
içme sebebim oldun aklıma düşünce
hafif sarhoşum bu gece içtim diye
mayhoşsam tamamen senin sayende
_____________________________________

Fotoğraf / 1x.com