10 Mayıs 2009
AŞK YEŞERSİN BAHÇENDE
İSTİMİN KEBABI OLUR DA GÜNÜ OLMAZ MI?
Sabah erken uyandım ve onlarda buluştuk. Benim arabayı orada bırakıp babamın araba ile yola devam ettik. Neymiş araba doluymuş. Yok artık ikna oldum, babam kesin benim şoförlükten memnun değil...
Öğeden sonra öyle bir rüzgar çıktı ki, hava serinledi, güneşte bulutların arkasında saklanınca iyiden iyiye soğudu hava... Sobayı yakmaya karar verdik. Babam soba yakmanın inceliklerini anlatı. Meşe odunu olacak - aslında kömür var aşağıda ama akşam kalmayacağız, daha iyi yanar, uzun süre ısıtır - çam koyma sakın is yapar. Soba kovasının altına kalınları üzerine inceleri yerleştir ve kurumuş kozalakları koy en üste... Dikkat et kurumuş olsun... Bir iki çıra ile de yak ve sobanın altını aç... Teorikte harika duran bu anlatı pratik de nedense olmadı ve rüzgarın ters dönüp basması sonucu evin içinde bir is, bir duman neredeyse, boğulmak üzereyiz. Ben çaktırmadan kozalak torbasının içindeki yaş kozalaklar ile yaş dalları sobaya atmış olma ihtimaline karşı ortalıkta gözükmiyeyim diyorum ve son anda rüzgar meselesi beni kurtarıyor...
KENDİME SORULAR?
- Düşünüyorum var mıyım?
- Telefonum çalmayalı ne kadar uzun zaman oldu, kimin aramasını istiyorum ki?
- Küçük bir mesaj göndermişsin de ben okudum da ne demek istedin bilemedim, umrunda mı?
- Televizyon da izleyecek bir şey bulamadım, mesela yan komşu ne seyrediyor da hala ışığı yanıyor acaba?
- Film arşivimdeki hiç bir film bana hitap etmiyor bu gece, neden ki?
- Arkadaşlarım aradı erken saatlerde dışarı çıkalım diye ama mecalim bile yoktu nasıl bir ruh halindeyim diye anlatmaya, anladılar mı bilmem?
- Uyku geldi ziyaretime 1-2 saat önce yüz bulamayınca o da gitti, üzüldü mü acaba?
- Yazı yazmak için oturdum klavyenin başına da parmaklarım yazacak kelimeleri bilemedi, olmaz dı böyle ama?
- Nasıl bir haldeyim anlamadım, anlayan var mı?
- Yorgun değilim dinlendim, yeterli değil mi ki?
- Mutsuz değilim dünden kalanlarla en az iki gün daha idare ederim, ederim dimi?
- Umutsuz değilim istersem ulaşabilirim diye düşünürüm, yeterince istemiyor muyum?
- Garip bir ağırlık var üzerimde çözemediğim, düğüm mü oldum?
- Üniversitede öğrenciyken, gece uyku tutmadığında makarna yapar yerdik, paramız çikolata almaya yetmiyor muydu ki?
- Ne dersiniz bir makarna iyi gelir mi ki gecenin bu saatinde ruhuma ya da bitter fıstıklı bir çikolata?
ANLAMAK MÜMKÜNMÜŞ ANNE OLMADAN
"Annem annem sen üzülme..."
Erkekleri bilmem ama kızlar annelerini 30’lü yaşlarına gelince anlarlar.
“Anneni daha sık anımsıyorsan hatta anlıyorsan…”
Bugün Anneler Günü...
(Sevmiyorum böyle günleri, önceden ısmarlama sevgi gösterilerini. Sevgililer, anneler, babalar... Bence önemli bir gün daha eklenmeli bu ticari yarışa... Kardeşler günü...)
Vatan Gazetesi’nin ekinde Dilek Önder’in 2006 yılındaki yazısı tam da benim düşündüklerimi dile getiriyordu. Kısa bir alıntı;
“ Annenin yaptıklarını yapmaya başlayınca… Onun kullandığı bir kelime ilk defa ağzından çıktığında…
Kendini onun en sinir olduğun hareketini yaparken bulduğunda… Önce şaşırıp kalırsın, gülersin. Sonra da onu daha çok sevmeye
başlarsın.”
Anne kız olmanın kanunu mudur bilemem ama, durum bundan ibarettir.
İlk gençlik yıllarındaki itirazlar, sonrasında isyanlara bırakır kendini.
Sonra kaçınılmaz 30’lar gelir.
Kendinizle baş başa kaldığınızda şapkanızı önünüze koyar düşünürsünüz.
Bir şarkı takılır aklınıza dalar gidersiniz.
“Ağlama anne benim için ağlama…”
“Keşke” ler çoğalıp, bi de “evet ya…” lar eklenince yaşanmışlıklara...
Ve evet kızlar da ağlar analarına ama ancak 30’larında.
Seni Seviyorum annem... Çok üzdüm çok ağlattım seni... Yaramaz bir çocuk, söz dinlemez bir genç kızdım ben. Yakışmayan, hak etmediğin kelimeler de söyledim biliyorum. Ne kadar özür dilemiş olsamda, dilesem de az yürek üzüntülerine bunu da biliyorum. Kafamın dikine gittim de hep anlamanı bekledim sadece... Hiç anlamaya çalışmadım ben seni gençliğimde, geceleri sabahlara bağlarken duyduğun endişeye kızdım en çok... Ne gerek var dedim yat uyu işte... Uykusuz kalışına sinirlendim. Ama anneydin sen, uykusuz kaldın, yüreksiz kaldın, güçsüz kaldın ama hep yanımdaydın. Dik kafalılığımın yürek üzüntülerini yaşarken ve hayata yeniden tutunurken yine sen vardın yanımda... Anne olunca anlayacaksın demiştin de olamadım işte... Anne olmadan da anlamak mümkünmüş de biraz büyümek gerekiyormuş sadece...
09 Mayıs 2009
İZMİR'İN SELAMI VAR
Anneleri tarafından terk edilen kedi kardeşlerin birbirine seslenişini duydum da minnet ettim hem anneme hem de kardeşimin varlığına, huzur doldu içime...
Sahibi mutlu ol dediğinde, kendini çimlere atan daha 4 aylık köğeğin çim üzerinde yuvarlanırken gözlerindeki mutluluğu gördüm de, istediğimde kimselere ihtiyaç duymadan çimlere uzanabilme özgürlüğüm var diye mutluluk doldu içime...
Gün kavurşurken geceye ve ben minibüsün arka 4'lüsünde almışken yerimi ve dalmışken yepyeni düşlere mutluydum çakır keyifli halimden arta kalan kendimden. Hava kararınca tamamen ve ay dolun haliyle gülümserken geceye yepyeni hayallere daldım da rüya değildi gördüğüm bu sefer...