12 Haziran 2009

BİR KERE DAHA DÜŞÜN



Kendi içinde bir rutine dönüşüyorsa yaptıkların
Sabırsızlanıyorsan yelkovan senin istediğin hızda dönmüyor diye
Gözlerini sabit dikip bakakalıyorsan boşluğa
Yitip gittiğini fark etmiyorsan o boşlukta
Düşüyorsan inatla ve tutunmuyorsan hayata
İlla bir dal mı lazım sana?

Ya da

Her düştüğünde tutunduğun dal aynıysa
Her tutunduğunda dal kırılıyorsa
Dal kırıldı diye üzülüyorsan
Üzülürken ağlıyorsan
Ağlama
Düşün sadece
Bir kere daha...

Belki...

Dalı kanırtmıştı biri önceden ve sen tutununca kırıldı belinden
Olamaz deme olur...

Tutunmadan önce bir iyice bakmak lazım dala, kendi tutunabilmiş mi hayat denen koca gövdeli ağaca... Bir iyice tartmak lazım çeker mi bir de senin yükünü...

Belki dala faydan olmaz tutunmamakla ama sen hiç dalla birlikte düştün mü 100 metreden?

Bence bir kez daha düşün karar vermeden...
____________________________________

Fotoğraf / Moon tree© jure

11 Haziran 2009

Bİ HABER

Bi haberdi olanlardan
O sadece bekliyordu
Bi haber...

Sabahın serinliğine açtı gözlerini kadın... Geceye uykuya dalışındaki rahatlık yoktu uyanışında, bi haber uyandı günün getireceklerine. Bi haber var mı diye baktı telefonuna sonra mail kutusuna...


Henüz bi haber gelmemişti...

Olacaklardan bi haber güne devam etti...
Endişeliydi...

10 Haziran 2009

HEP BİRŞEYLER EKSİK

Hızla kalktı yataktan... Sabah rüzgarı ile irkilen bedenine dokunanın, dün gece boynuna doladığı fuları olduğunu fark ederek...

Kadının çocukluğuna dair hatırladığı tek şey, babasının ona doya doya sarılmayışıydı... Babası kollarında öldüğünde, doya doya sarılmıştı cansız bedenine ta ki soğukluğunu hissedene kadar... Hiç hissedememişti babasının sıcaklığını... Hep bir şeyler eksik kalmıştı büyürken...

O günden sonra hayatına giren adamların dokunuşlarına takıldı bir tek... Sıkı sıkı sarılıp sarmalarına... Her bir yenide eskinin sıcaklığını aradı, bazen de sıcak zannettiğinin aslında soğuk olduğunu bildi sonrasında...

Bir arkadaşı vardı lisedeyken, Kanadalı... Mektuplaşırlardı... Birbirlerini hiç görmemişlerdi ama bilirlerdi.. Aylarca beklenen; satırların arasına sıkışıp kalan duygu yoğunluklarını okurken yaşardı kadın, çocuktular ama adam gibi gelirdi mektupları yazan... Bildik, tanıdık kelimelerin ardına saklanmış duyguları bulup çıkartırlardı. Hiç yüzyüze gelmemiş olmak; bazen, o anda, hani hissettiğinde sarılmamak değildi. Sarıldılar çoğu zaman ve ağladılar hatta omuz omuza... Geceleri korktuğunda kendiyle başbaş kalmaktan, her bir mektuba sarılırdı uyurken, her bir satıra... Onun da sarıldığını bilerek... Hep bir şeyler eksik kalmıştı o günlerde...

Yıllar sonra, yalnızlığının ortasında ve artık çığlık çığlığa bağırıyorken, hayata tutundu kadın... Sadece kelimelerinden bildiği bir adama... Kelimelerle paylaşıyorlardı hayatı... Kah yaramaz çocuklar oluyor, kah adam ve kadın... Kah rakı masasında berduş, kah şarap kadehlerinde hüzün... Kah bir partini ortasında buluyorlardı kendilerini, kah yalnızlıklarının koynunda... Günleri gecelere eklerken ve geceler hiç bitmesin isterken ve sarılmışken birbirlerine ve hissetmişken üstelik: Zamana ayak uyduran aşıklardı onlar... Her seferinde susup kaldıkları, çok şey anlattıkları ve belki giderken yataklarına yanlarında götürdükleri çok şey olurdu da... Hep birşeyler eksik derdi kadın, hep birşeyler eksik kalacak derdi adam... Tenin tene dokunması, canın cana dokunmasıdır dedi kadın... Olmadı mı hep eksik kalır birşeyler...

Vedalaştılar başladıkları yerde... Adam giderken sen hep gül dedi... Kadın giderken tamam dedi. Kadın sarıl bana dedi, adam sarıldım zaten dedi... Zaman geçti... Kendi yansımasını seyrederken bulunca kendini, kapattı bilgisayarın ekranını kadın. Uzandı yatağına. Kıyafetlerini çıkarttı tek tek... Sabah ışığı vurdu uykusuna. İrkildi... Sabah rüzgarı usul usul giriyordu pencereden ve kadın rüzgarın tenini her yalayarak geçişinde adamı düşlüyordu, adamın ona sarıldığını hissediyordu... Adamın ona dokunduğunu... Aniden hızla kalktı yataktan: Sabah rüzgarı ile irkilen bedenine dokunanın, dün gece boynuna doladığı fuları olduğunu fark ederek... Hep dedi, birşeyler eksik kalacak...


______________________

09 Haziran 2009

GÜNÜN GETİRDİKLERİ


Akşam
Karşılıklı oturmuş bir ağacın altında; uzakları yakın etmiştik... Ne gitmek mümkün oldu ne kalmak o saatten sonra... Gitmek gereklerle keşke kanılabilseler arasındaki sohbetin doyumsuz anlarında, tutunmuştuk birbirimize... Geçmiş zamanın unutulmaya yüz tutmuş anılarından bağımsızdı anda yaşananlar...
Andı yaşanan ve güzeldi...


Gece Yarısı
Düşümde dolanıyordun belki, belki ben senin düşündeydim ama ne fark ederdi... Düş gibiydi işte... Güzeldi...

Sabaha Karşı...
Sabahın ilk ışığı ile yüzüme akşamın keyfi vurduğunda, beynimin kıvrımlarında dönüp duran onca konudan biriydin... Sadece sana sarılıp biraz daha huzurlu olmak istedim... Bir dönüm noktasının endişesiydi taşıdığım... Sığınmak nasıl bir şeydir unutmaya yüz tutmuştum ki; sen sarıp sarmaladığında hatırladım: Güzeldi...

Öğle Üzeri...
Bugün gün güzel başladı... Güzel haberlerle devam ediyor...
Hayata dönüşün ilk ağrıları ile uyanmaya çabaladığında gönderdiğin öpücüğün, içine saklanmış aşkı, minnettarlığı, içtenliği, güzelliği gördüm de... Düşündüm... O kadının ne kadar şanslı olduğunu ve adamın böyle bir kadına sahip olmaktan duyduğu mutluluğu...
Böyle bir şeydi hayatta aradığım ve işte buydu aslında sevda...
Hastanenin koridorlarında gündelik ritmin telaşına doğru yürürken, aklımdan geçen tek şey: İyi bir kadın olmaktı, iyi bir adamla hayatı kucaklayan...



_________________

Fotoğraf / 1x.com

08 Haziran 2009

MUTLULUK MU DEDİN?


Mutluluk,
karşındakini her zamankinden farklı
resmettiğinde içine dolandır...

Mutluluk,
bir gece saat üçte pencerenden yansıyan aya içinde herşey olan çok şey sığdırmandır...

Mutluluk,
aynaya baktığında her zamankinden farklı yansımandır...

Mutluluk,
en zamansız zamanlarda yüzünde garip, açıklanamaz, tuhaf bir tebessümün kararlı asılıp kalmasıdır...