Hızla kalktı yataktan... Sabah rüzgarı ile irkilen bedenine dokunanın, dün gece boynuna doladığı fuları olduğunu fark ederek...
Kadının çocukluğuna dair hatırladığı tek şey, babasının ona doya doya sarılmayışıydı... Babası kollarında öldüğünde, doya doya sarılmıştı cansız bedenine ta ki soğukluğunu hissedene kadar... Hiç hissedememişti babasının sıcaklığını... Hep bir şeyler eksik kalmıştı büyürken...
O günden sonra hayatına giren adamların dokunuşlarına takıldı bir tek... Sıkı sıkı sarılıp sarmalarına... Her bir yenide eskinin sıcaklığını aradı, bazen de sıcak zannettiğinin aslında soğuk olduğunu bildi sonrasında...
Bir arkadaşı vardı lisedeyken, Kanadalı... Mektuplaşırlardı... Birbirlerini hiç görmemişlerdi ama bilirlerdi.. Aylarca beklenen; satırların arasına sıkışıp kalan duygu yoğunluklarını okurken yaşardı kadın, çocuktular ama adam gibi gelirdi mektupları yazan... Bildik, tanıdık kelimelerin ardına saklanmış duyguları bulup çıkartırlardı. Hiç yüzyüze gelmemiş olmak; bazen, o anda, hani hissettiğinde sarılmamak değildi. Sarıldılar çoğu zaman ve ağladılar hatta omuz omuza... Geceleri korktuğunda kendiyle başbaş kalmaktan, her bir mektuba sarılırdı uyurken, her bir satıra... Onun da sarıldığını bilerek... Hep bir şeyler eksik kalmıştı o günlerde...
Yıllar sonra, yalnızlığının ortasında ve artık çığlık çığlığa bağırıyorken, hayata tutundu kadın... Sadece kelimelerinden bildiği bir adama... Kelimelerle paylaşıyorlardı hayatı... Kah yaramaz çocuklar oluyor, kah adam ve kadın... Kah rakı masasında berduş, kah şarap kadehlerinde hüzün... Kah bir partini ortasında buluyorlardı kendilerini, kah yalnızlıklarının koynunda... Günleri gecelere eklerken ve geceler hiç bitmesin isterken ve sarılmışken birbirlerine ve hissetmişken üstelik: Zamana ayak uyduran aşıklardı onlar... Her seferinde susup kaldıkları, çok şey anlattıkları ve belki giderken yataklarına yanlarında götürdükleri çok şey olurdu da... Hep birşeyler eksik derdi kadın, hep birşeyler eksik kalacak derdi adam... Tenin tene dokunması, canın cana dokunmasıdır dedi kadın... Olmadı mı hep eksik kalır birşeyler...
Vedalaştılar başladıkları yerde... Adam giderken sen hep gül dedi... Kadın giderken tamam dedi. Kadın sarıl bana dedi, adam sarıldım zaten dedi... Zaman geçti... Kendi yansımasını seyrederken bulunca kendini, kapattı bilgisayarın ekranını kadın. Uzandı yatağına. Kıyafetlerini çıkarttı tek tek... Sabah ışığı vurdu uykusuna. İrkildi... Sabah rüzgarı usul usul giriyordu pencereden ve kadın rüzgarın tenini her yalayarak geçişinde adamı düşlüyordu, adamın ona sarıldığını hissediyordu... Adamın ona dokunduğunu... Aniden hızla kalktı yataktan: Sabah rüzgarı ile irkilen bedenine dokunanın, dün gece boynuna doladığı fuları olduğunu fark ederek... Hep dedi, birşeyler eksik kalacak...
______________________
Daha demin, yani az önce bir kadın arkadaşımla eksikler üzerine sohbet ediyordum telefonda. Birgün kapanacak tüm açıklar diye diye kapattık telefonu... Bunu söylemekten hiç vazgeçmediğimizi farkettim. Eksik neydi, tam olur muydu birgün??? Aslında farklı hikayelerden gelmiştik şimdiye. Ve bu yüzden o hikayelerdeki boşluklar her birimizce farklı şekillerde dolardı. Bu yüzden beklentilerimizle tam olma isteği arasında ters orantı var. Sadece teni, yüreği ve olduğu gibi kabullenmeyi seçtiğimizde tam olabiliyoruz belki, o hissi yakalama şansını yakalıyoruz...
YanıtlaSilSeni bu yazıyı yazan güzel duygularından öpüyorum arkadaşum... Herkes tene dokunurken cana dokunamıyorken...
önce inan, sonra hisset..
YanıtlaSilzamanı gelince tamamlanır, her şey gibi.. ya dolar boşluklar ya da boşluk olmaktan çıkar.
insanlar birbirlerini tamamlayamıyor artık. elmanın iki yarısı değiliz sanki. 3 bölmüşler elmamızı... belki bir adam, bir kadın ve bir çocukla tamamlanacak dünyalar..ancak.
YanıtlaSilMurathan munganın eksilmeyle ilgili sözleri geldi aklıma.
YanıtlaSil"o boşluk dolar elbet yaralar kabuk bağlar sızılar diner. hayatta sevilebilecek şeyler yeniden farkedilir. O boşluk doldu sanırsınız ama o boşluğu dolduran kendi eksilmenizdir."
ne dersek diyelim. sevgiyi özlemi tutkuyu ne kadar uzakta da olsa yaşayabiliyorsak. herhangibir temas bakışların karşılaşması eller yoksa yürümüyor, tıkanıyor.
belki de doldur/t/mayan bizleriz...
YanıtlaSilBirakin eksik kalsin
YanıtlaSiltamamladikca; eksilimiyor mu yasam?
birakin yamuk yumuk dursun
ustumuzde egreti duran kusam?
birakin yarim kalsin, kadehin dudaga degdigi yerdeki son damla... tuketilmeye mahkummuzyuz neye?
birakin yarim kalsin aynada beni gozleyen yuzum..? yarin uyanmiyacakmiyim, neden?
birakin aramayin anlamli sozcukleri, aptalligima yorun..
nasil olsa yarim kalacak ekrana cizdigim anlamsiz cizgiler...
Volkan Kemal
sen öyle yazınca arzu, yani herkes tene dokunurken cana dokunamıyorken diye, düşündüm... cana dokunmak da gerek tene dokunmak da galiba bir yürek her ikisini de becebiliyorsa tam oluyor...
YanıtlaSilsana da yazdım ya, ya boşluksa dolu diye görmekte inat ettiğimiz ve tutunduğumuz koca bir boşluksa aslında...
YanıtlaSil3 olunca tam olsak ibrahim, boşanmalar olmazdı dimi ya da sokakda başı boş dolaşan çocuklar...
YanıtlaSilgözden uzak gönülden de ırak olur demişler ya nur için yatsınlar... ne güzel demişler dimi efsa...
YanıtlaSilbelki de eşikte kalakalmakla ilgilidir bu maya... ne içeri ne dışarı... beşik gibi bir eşikte sallanıyoruz ama ne uyku tutuyor bizi ne de kalkıp yürüyoruz...
YanıtlaSiltamamladıkça başka bir eksiklik gösteriyor kendini, düzelttikçe başka bir eğri burdayım diyor, yarımı bütün yapıyoruz da nerden çıkığ geliyor diğer yarımlar, anlamında değil belki kelimenin özü, aptal da apdaldır belki ve anlamlıdır yarım kalsa da bir çizgi...
YanıtlaSilhoşgeldin volkan... uzaklardan gelmişsin... soğuk su ister misin?
Disarida kar yagiyor sabahin yarim kalan karasi uzerine beyaz lekeler dusuyor.. suyun sogugunu sen kana ic arkadasim..:-)
YanıtlaSilben gene siirsel takilirim su saattan sonra:
sevgiylekal
Yaşam
Birçok bilinmeyenli denklemmiş meğer yaşam
Eksiler artılarımı aldı götürdü
Elimde kaldı koca bir sıfır
Nedenini bilmediğim sonuca
hep katlandım
Acılara bal çaldım..
Ne Mesih çıkageldi
Ne de Hızır
Şans teğet geçti hep
Bir daire içinde döndüm durdum
Yarı çapımı pi ile çarpıp ikiye böldüm
Üçüncü gözüme beynimi ekledim
Düşlerim gene kaldı kısır..
Yarınımı sıfırla çarptım
Cebime böldüm
Kursağımı ekledim
Benliğimi çıkardım
Elimde bir ben kaldım
Ölüme çeyrek kala
Yokluğa kavuşmak adına
Varlığımdan vazgeçip
Girdim dipsiz kuyuya
Şimdi bu bilinmeyen yerde
Ne zaman var
Ne mekan
Ne de şeytandan korkan bir yaratan
Kendimi çoğalttım ben
koca bir sıfırdan...
Volkan Kemal
Melbourne
görmüştüm uzaklardan geldiğini hani burası yaz ya şimdi hazır gelmişken bi soğuk su içermisin dedim... yoksa sizin oralara sahlep göndeririz dumanı tüten...
YanıtlaSilNasıl başlıoyrsa öyle devam ediyor belki de, ya çok eksik ya da fazla.
YanıtlaSilÇok güzeldi Evren'ciğim, sevgilerimle...
Sarılınmadan, dokunulmadan büyüdüyse bir insan, bir yanı boş bir yanı eksik gelişmiştir inan.Sarılmayan anne ise, ya da baba; onun yerine sarılan bire bin de sarılsa yine de doymuyor işte insan.
YanıtlaSilben bunu okurken ,istersen hiç başlamasın ,bu hikaye eksik kalsın çalıyordu...gözlerim doldu yine.
YanıtlaSilEvren,
YanıtlaSilsahlebin icimi isitti, tesekkurler..
Evrenin dunyasinda yarim kalmaga mahkum ne varsa, ozgurlesmesi umuduyla..
dostlukla
Vkemal
teşekkür ederim volkan... ne yaparsak yapalım bazen tam olmuyor işte.... hayatn kuralı bu belki de:)
YanıtlaSilbir arakdaşıma yazmıştım dün belki kader değildi kadının yaşadıkları babasından kalan mirastı yaşadıkları diye... nasıl başlıyorsa öyle gidiyor bazen ama çarkın bizden yana döndüğü zamanlar da var mutlaka özlem.. sevgiler :))
YanıtlaSildolar mı iç boğluğu tontini... dolmaz anne baba sevgisinin yerini hiç birşey dolduramaz... orada başlamıyor mu ilk sevgi ve orada yeşermiyor mu... hiç bi çocuk yoksun kalmasın dilerim...
YanıtlaSilçok severim ben de o şarkıyı... sadece onu dinlemek bile yetirir gözümden yaşları...
YanıtlaSil