Kitaplığımı düzenliyorum. Annemden gelenler, çocukluğumdan kalanlar... Neler neler çıkmadıki karşıma: Küçük Kara Balık, Yarının Büyüklerine Şiirler, Günışığı Hoşçakal ve daha niceleri... Ama hiçbiri Adam Sanatın eski sayıları kadar düşündürmedi beni. Nelerden beslenip, nasıl şekilleniyoruz üzerine düşündüm. Algı kirlenmesi üzerine ne güzel bir örnekti okuduğum: Saflık
Sahi nerde kirleniyordu algı ve yürek ne zaman boğuluyordu kuşkunun içinde...
Yıl:1992 - 1993
Arasından iki sayısını rastgele çekip aldım yanıma. Servis aracı beklerken, oturdum kaldırım taşına. Medet umdum ve açtım bir sayfa: Blogumu takip edenler bilir, kendi kendime oynadığım bir oyundur ki bu sefer; ilki kadına, ikincisi adama ve sonuncusu duruma olmak üzere rastgele sayfa açtım ve okudum.
KADINA
Hüzün Denen Kadın (*)
Geçmiş acılardan bir tül üzerinde
Ne yapsa sıyırıp atamaz onu
Gülümsediği an dağılsa ya bulutları
Sisi hiç kalkmaz dağlarının
Görseniz hemen tanırsınız
Hüzün denen kadın o işte
Buğulu bir güzelliktir başlar
Kirpiklerinin ucunda
Sevmiştir eskiden, şimdi kilitli yüreği
Pişmanlıkların kırbacıyla kendini döver
Elini uzatamaz kimselere
İhanetlerle kırılmıştır filizleri
Yasak bahçe duvarın ötesi
Kendini tutmak istese de
Boşanır bütün gökyüzlerinden
Yağmurun ta kendisidir o
Her an ıslatabilir sizi
Bütün şehirlerin bütün sokaklarından
Ansızın geçebilir
Yolunu yitirmiş bir yolcu gibi
Encamı çorak çöllere dönmektir
Kırağılı kıranlardan geçmiş çünkü
Bir kucucuk yaprağında koklar havayı
Elinizi uzatsanız
Küstüm çiçeği
Görseniz hemen tanırsınız
Hüzün denen kadın işte o
Kimi zaman ışıltılar geçse de gözlerinden
Gülümsemesi solgun bir çiçek resmi
ADAMA
İmana Geldim (**)
Bir kız buldu beni akşam üstünde
Bâkire değil ama kızmış
Allahına kadar
O ne memeler o
O ne uyluklar o
Ooo
Hele o engebesiz aşağlara
İnen o göbeği o
O müselles o müselles o
Hiç ağda görmemiş ayda
Allahıma güzel
İşte o zaman imana geldim
DURUMA
Şemsiye (***)
Tozlu bir şemsiye durur
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Anımsar mısın bilmem
yağmurun bardaktan
boşanırcasına yağdığı o günü
hani şemsiyeyi iyice çekip başımıza
dudaklarımla hesaplamıştım
yüz ölçümünü
Nicedir sokağa çıkarmıyorum şemsiyeyi
korkuyorum çünkü
kapısı açık kafesinden
uçan bir kanarya gibi
beni ikinci kez terk etmenden
Yanıt alamayacağımı bilsem de
yanına gidip
sorarım her gün şemsiyeye
altında elele nasıl görünürdük diye...
__________________________________
(*) Hüseyin Yurttaş şiiri
(**) Can Yücel şiiri
(***) Sunay Akın şiiri