Senle ben ayrı kentlerin ayrı sabahlarına uyandık sadece kendimizin bildiği, mutluluk veya sıkıntılarla, konuştuk belki de üzerlerine ama hiç bilmedik içte olanı, bize kalanı.
Sen beklenendin, özlenen ve özleyen...
Şimdi bu kentte, şenliklerin başlangıcı sana ayarlandı. Sen gelince yakılacaktı bütün odaların lambaları. Sen büyük tencerelerin gözönüne çıktığı, ocakta ateşin hiç sönmediği, neşenin ve sohbetin zamanıydın. Yenen yemeklerin hayali konuğuydun her zaman, yenecek yemeklerinse başkonuğu... Adın mutlaka geçerdi; ya bir şarap kadehi kalkarken ya da bir rakı sofrasında buz aranırken...
Sen beklenendin, özlenen ve özleyen...
Senin beklenme halindeki hüzün ve heyecanın en güzel yansımasıydı; annemle babamın sarılışındaki o hasretlik halinin, gururla ama en çok da sevgiyle harmanlanışındaki damla...
Bugün abla kardeş hallerimizin o artık kedi-köpek olmayan keyfinde; seneye dedin mutlaka gelin ama mezuniyetime değil baro yemin törenime... İçimden bir çığlık kopup geldi oturdu yüreğime, gururum bir damla gözyaşı oldu, tüylerim diken...
Sen beklenendin, özlenen ve özleyen ve her zaman gurur duyulan...
Canım iyiki geldin, öyle çok özlemişimki seni...