03 Aralık 2021
Çok Daha Zor Mayıs
02 Aralık 2021
Zor Mayıs
Sanıyor ki, gelip kurtarır onu, o çok sevdiği adam. Adam, ağırlığından kurtulmuş omuzlarında, başı dik, yaptığının doğruluğundan emin, ve günlerdir çekilen ve son bulan sızılarının yokluğunda hafiflemişken "bitti" diyor. Başının çaresine bak. Sen; "peki sevgi neydi" diye soruyorsun kendine, bağıra bağıra, avaz avaz, kendini yırtarcasına, yüreğini söküp atarcasına. "Aşk neydi" diye sorar buluyorsun kendini aynalarda. "Vazgeçecek kadar çok sevmekti" diyor bir ses. Sen, "keşke kalıp da daha çok sevmeyi deneyecek kadar çok sevmek olsaydı" diyorsun. "Sevecek olsa, zaten kalırdı"yı kısık bir sesle, kendine bile duyurmak istemez bir halde söylüyorsun. Bir önceki sesin aksine şefkatle.
01 Aralık 2021
Döner Seni Bulur
25 Kasım 2021
Sahibine Kısa Notlar -1
Mutluluk öğrenilen bir şey. Yokluğun içinde bile gülecek bir şey bulmak mesela, kesinlikle öğrenilen bir şey. İnsan içini dengelerse, ki beklentisiz bir hayat işi kolaylaştırıyor, o zaman mutlu olmayı da öğreniyorsun. Dikkatini çekerim, beklentisiz dedim, hayalsiz değil. Çünkü gerçekler hayallerden ilham alır. Ah bu konu derin. Bir gün beklenti ve hayal üzerine de yazarım.
Aslında belki de öğrendiğin mutsuzluğun içinde boğulmamak, her seferinde yüzüp seni ayağa kaldıran o kıyılara çıkmak.
Kıyılarının kıymetini bilmek. Onları keşfetmek için kendi içine iyice, dikkatlice, yargısız ve bizzati futursuzca bakabilmek. Kendinin en iyisini seçebilmek.
Ah kalbim, kaç yenilgide, kanatların olduğunu unutup öylece seni uçuracak rüzgarı bekleyerek geçirdin kısacık ömrünü. Kendini, gövdeni, göğe uzanan dallarını görmezden gelip, kaç kere tutunacak dal aradın umarsızca.
Avuç içlerine geçmiş tırnaklarını kestin kökünden, yine kanadılar, bu sefer içten içten.
Sahi, sen en son hangi renk ruj sürüp öptün kendini aynada. Şöyle bir makas alıp kendinden, gülümsedin kendine. Aferin deyip taradın saçlarını. Sarıldın bir ağaca kendine sarılırmışcasına şefkat ve inançla.
Ne zaman güldün kendine, ayağın kayıp da düştüğünde attığın gibi kahhahalarla, göz yaşların aktı yanağına.
Sahi sen ne ara sevmeyi unutup kendini, sende olanı, senin olanı görmezden gelip, küstün biricik yaşamaya.
Bir kedin olsun isterdin, olsa sen onu da mutsuz ederdin umutsuzluğunda.
Şairin vardır bence bir bildiği, kuşlar uçuyor, hayat kısa.
*** Instagram hesabımdan yayınladım. Burada da olsun istedim.
#evrencekaralama
07 Eylül 2021
Gece Gece
Henüz masa boş.
Elde avuçta kalan ne varsa harmanlamışsın bir anda. Biraz aşk katmışsın biraz da umut, heyecanın bir titrek yaprak, ağacın en cılız dalında.
Omuz başlarında dünün yoğunluğuna eklenen günün yorgunluğu, içe dönük durmaları hep bu yüzden. Sen ki yürürken incecik topuklarınla, dağlar eğilirdi karşında.
Başın da sağa çekiyor sanki, nasıl çekmesin ki, binbir derdin kızıl kuyruklu tilkiler gibi, hem değmesin istiyorsun hem de birbirlerine sataşmasınlar. Olmayacağını biliyorsun. Nafile bir istemek hali seninki, içine içine konuşup, sessiz bir çığlık misali.
O anlatıyor, sen dinliyorsun sükunetle ta ki o sihri bozan cümleye kadar, tüm yorgunluğuna rağmen, umutlusun da gecenin getireceklerinden. Belli mi olur, belki yağan yağmurda ıslanırsınız inceden. Hayal etmesi bile güzel. Öyle uzun zaman geçti ki üzerinden, sahi 2003 muydu? Belki 2013 yazı. Yanlış hatırlamıyorsan 2018 Temmuz ayıydı, Datça'da küçük sahil kasabasında, o sahilde, zamansız bir kopuş anıydı gerçeklerden. Ne geceydi ama! Sahi kaç yıldız kaydı gökyüzündeki bulutsuz karanlıklardan.
Ah zaman! Bazen ve sıklıkla acımasız bir makina gibisin. Pasın alınacak ki işleyesin. Harman ettin yılları, anları, anıları...
Masa henüz boş.
Bulutlar kararıyor, deli bir rüzgar... Kendinden önce uğultusu duyuluyor, sonrası tufan, sonrası yağmur, sonrası bir çakal sürüsü uğuldaması. Gece henüz zifiri karanlık değilken, korkuna sarılıp, biraz bekleyip, karanlığa bırakacağına neyin varsa, ayağa kalkıyorsun o heyecanla.
Döküldü mü taşların!
Ah be kızım dedim ben sana, etek giyilmez puslu havalarda.
Usulca topla masayı, sessizliğe as umutlarını, yorgun omuzlarına yep yeni bir yükü daha vurduğuna göre, söndür ışıkları, yat uykuya.
Uyuyabilirsen yarın yeni bir gün.
Uyanabilirsen kur sofrayı bir daha, unutma mutlulukla kahvaltının yakın bir ilişkisi vardır aslında. Şair yalancı olacak değil ya.
Ah o şair, hangi masaydı o, boştu da üstelik. Masa da ne masaydı ama. Hıh! Zaman! Gene mi çıkıp geldin sen amansızca...
Ah be kızım aklın varsa dön yatağa, dal uykuya, uyan sabaha.
Belli mi olur, yükün bir kuş olur, tilkiler kaçar yabana, sen gene özgür, sen gene mutlu, sen gene...
Sahi...
Sen?
Sen var mıydın bundan önceki zamanlarda.