02 Haziran 2022

Kaba Hesap 3000 km




Planlama için kaba bir hesap çıkarmaya çalışıyorum. Aşağı yukarı 3000 km, 35 saatlik bir yolculuk ön görülüyor. 19 gece 20 gün için yorucu değil. Annem babam da olacağı için Maviş'le olsak da, konaklama ev ya da otel seçenekleri sunan çeşitli uygulamalardan olacak. Bütçeyi 3 temel masraf kalemi üzerinden planlıyorum. Yakıt, Konaklama, Günlük Masraflar. Gezi öncesi tam bir "inek" moduna girerim. Deli gibi okur, inceler, araştırır ve mümkün olan alternatifler üzerine kafa yorarım. Haliyle bu gezi için de aylar öncesinden dünya benzin piyasasını takip ediyor, konaklama ve gezi noktalarını yavaş yavaş excele aktarıyor, Ruşen Teyzeyle dedikodunun dibine vuruyorum.  Yakıt, gezi maliyetinin beşte birini oluşturacak, ana ağırlığı konaklama alıyor. 20 gün 4 kişinin beslenmesi, müzeler, turlar da eklenince konaklama kadar da günlük masraflar tutacak gibi. Toparlarız bence. Olur yani. 

Babamı arıyorum, kaba rota üzerinde anlaşıyoruz, annem sen ne dersen ocu çünkü. Eşim saatli maarif takvimi gibi detay istiyor. Haklı!

Günlerden Cuma 29 Nisan

İnstagram etiketim belli "yolda4yolcu", namı diğer, yerinde duramayan pire İsmet, uzun yol şoförü kaptan Halim, son kortizon bükücü Bilge ve o iş bende kamber rehber Evren olarak rotayı istişare edişimizin onuncu seferinde, biraz da akışına bırakalım dediğim noktaların fazlalığı ekibi tedirgin ediyor, ama bilirler ki, o iş bendedir, a,b,c,d,e planları yapılmış, konaklama yer alternatifleri ve yol güzergahları ve online, offline, hard copy haritalar ve elbet küllüyatı çıkarılmış yol notları ile tam teşekküllü gezi rehberiyimdir ki "Doğru Turizm, Taşımacılık, Seyahat ve Gezi Rehberlik Hizmetleri A.Ş." kurucu ortağı olarak bizi tercih eden kendimizi ve müdavimlerimizi bugüne kadar hiç utandırmadım. Bir kaç kaybolma ve yol yerine nehir yatağına çıkma durumlarını saymazsak başımıza gelenler cilve olarak adlandırılabilir bence. 

Günlerden Cumartesi 30 Nisan

Son iki gün ve iki geceler süren hummalı bir ön hazırlıkla, kurular, yaşlar, konserveler, etler derken, buzdolabı 1 aylık açlık ve sefalete hazır gibi. Bulamayız diye, kayısı rakısı, mastika, 2 şişe ne olur olmaz şarabı ve geçişte alınması planlanan 2 rakı için rezervasyonu önceden yapılmış çanta da tamamlanınca, holdeki duruma bakılırsa, Maviş'te bize yer kalmamış gibi, ama olacak, elbet sığacağız. 

Sabaha karşı alınan duşların arabayı yerleştirme için verilen çabada heba olmasını saymaksak, saat 4:38 gibi yola çıkmaya hazırız. Bir gece önceki iyi uykular öpücüklerinde kulağa fısıldanan 5 gibi teker dönere hakkını veriyoruz. Benden söylemesi, ekip zımba gibi, tam saha pres gezinin hakkı verilecek belli. 

Babam önceden sözü vermiş, Çanakkale köprüsünden geçilecek, para peşin, babamdan damada doğumgünü hediyesi. Kutlamalar akşama balık uzoyla... 

9 gibi İpsala'dayız. 5 araba var önümüzde, henüz bizim topraklardayız, 2 saate yakın sürüyor işlemler, tek kişi çalışıyormuş, 5 arabanın işleminin 2 saat sürmesi anormal geliyor hepimize, veryansın ediyoruz komşuya, kesin bekletiyor diye, geçerken özür dileyeceğiz, sorun tamamen bizim sınırdaymış, 5 dakika bile sürmüyor Kipi sınır kapısından geçişimiz. Komşu yapıyor komşuluğunu. 

Mavişle olmanın güzel yanı her han her yerde verdiğin molalarda yeme içme özgürlüğünün olması ki bu sabah için hazırladığım sandviçler ve çaylar yolculuk esnasında çoktan mideye indi bile. Dedeağaç ilk durak, gezdik gördük ama bacaklar açılsın diye  sahile inip Maviş'i park edeceğiz, şöyle bir yürüyüp, ilk fotoğrafları burada çekip, eski anılardan kalanlar ve hiç hatırlanmayanlar derken 1 saatlik bir mola sonunda yola devam edeceğiz. Zaten hepi topu 35-40 km sonra, gezilecek görülecek yerler listemin ilk durağına varacağız: Nestos Deltası ve Vistonida Gölleri Ulusal Parkı. 

Park, kaplumbağalar, flamingolar ve pelikanlara ev sahipliği yapan geçitler, lagünler ve longoz ormanlarının bulunduğu delta arazisi olduğundan denizle, göl iç içe. Manzara nefes kesici. Okuduğum notlar arasında öyle ilginç hikayeler vardı ki çalışkan bir rehber olarak yolculuk esnasında bu hikayelere yer verip bilgilendirme yapmadan da duramıyorum. Söz konusu Yunanistan olunca hikayelerin, yerlerin, mekanların mitolojiye dayandırılması olmazsa olmaz demek. Tabi ki buranın da hikayesi mitolojik bir kahramana dayanıyor. Sağolasın Google diyor ve eldeki bilgiyi sizinle de paylaşıyorum. 

Mitolojide Nestos (veya Nessus), Oceanus'un 12.456 nehir ve 3.000 peri ile birlikte ilk doğan oğluydu. Söğütler, çınar ve sedir ağaçları ile orkideler ve sazlıklar ile bitki yaşamı, aralarında balıkçıl, kartal ve akbabalar ile 300 kuş türü, 11 amfibi türü ve 21 sürüngen türü, balıklar ve diğer su yaşamı canlıları ile akarsuyun nazik biçimde yol açtığı her yerde doğa ilk günkü tazeliğinde gibi insana bir saflık hissi veriyor.

Buraya zamanın kısıtlı olmadığı bir gezi yapabilirsek, bisiklet ve kano ile gezmenin çok daha zevkli olacağı fikrinde eşimle birlik olduğumuzdan, gerekli notları alıp, hayata niyetimizi belli ediyoruz. 

Otobandan ayrılıyoruz, Agori Fanari Beach üzerinden nokta atış, Aziz Nikola Manastırına gideceğiz, gideceğiz gitmesine de o deltanın büyüleyici manzarası karşısında soluksuz kalıp sapağı kaçırıyoruz, aman da ne iyi ediyoruz. 

Öncesinde Agori Fanari Beach'de denize şöyle bir uzaktan da olsa bakma molası verdiğimizden ve sonsuz kumsaldaki oluşumları bir türlü çözemediğimizden ve babamın bulduğu oldukça büyük ve kırılmamış deniz kabuğunu koleksiyonuma eklemek üzere güvenli bir yere sarıp sarmalayıp koyduğumdan ve elbette bir kaç kare fotoğraf çekimi sonrası kahve ve çayı bu sonsuz maviliğe bakarken içip, yolculuğun ilk saatleri ile ilgili yapılan sohbetten sonra yola mutlu mesut devam ettiğimizden, kaçan sapağın derdi bizi germiyor. 

Yolcuların keyfi yerinde, sırtı pek, karnı tok, kontrol uzmanı son kortizon bükücü annem sürekli kilo alacağız, sürekli yeniyor içiliyor dese de, kaptanın seyri de keyfini coşturuyorken bence ilk saatler için oldukça iyi iş çıkarıyoruz. Neyse ki zamanlaması her yıl olduğu gibi Mayıs ayına tesadüfi ve olağan üstü bir biçimde "harika" denk gelen yolculuğun bu saatlerinde yağmur yok, hatta dönüş yolunda sıklıkla dile getireceğimiz gibi şans bizden yana. Mevsim süprize açık, 3 mevsim kıyafetle yolculuk hali ise ister istemez "kalabalık" hissini perçinliyor. Her mevsime bir ayakkabı çarpı üç çarpı dört gibi bir hesap sadece ayakkabılar için.  E bunun bir de kıyafet versiyonu var ki, oraya hiç girmek istemiyorum. Ama bu tecrübeli gezgin onu da düşündü elbet, dokuzuncu günün sonunda kalınacak üç gecelik ev, çamaşır makinalı. Pırıltılı zekama bu noktada bir kez daha hayran olunabilir. 

Ah deneyimli gezginim, ah benim sevdalı ruhum, ah benim öngörüsü derya, planı zehir rehberim. Her şeyi düşünür! Ey okur, bu noktada evrene mesaj göndermeyi unutmayalım ve elbette bir maşallahınızı alırım. 

 


Agios Nikolaos Kilisesi ile Virgin Mary Pantanassa Ortodoks Kilisesi birbirine ahşap bir köprü ile bağlanıyor. Şans bizden yana demiştim değil mi? Vistonida Gölü üzerindeki Agios Nikolaos Kilisesi'ne doğru ilerlerken, tam köprünün ortasına gelmişken, uzaktan da olsa flamingoları görüyor, yol yorgunluğunun bir kısmını bu ahşap köprüde bırakıyoruz. Kiliselerin hep bir hikayesi oluyor, nedense de birden fazla. Bu kiliselerin gezinin ilerleyen günlerinde gezmyi planladığımız  Aynaroz Kutsal Vatopedi Manastırı'na bağlı olduğunu yoldaolmak.com sayfasından öğreniyorum. 

Hep yaptığım gibi her kutsal mekanda, hayatın bana sunduğu şanslara teşekkür ediyor, "iyi ki"lerimi anıyorum. Mum yakmayı ihmal etmiyorum. 

Sağı göl solu deniz olarak başlayan ve yeşiller içinde devam eden otobandan yaklaşık 2 saat sürecek yolculukla, daha önce gördüğümüz Kavala'yı es geçerek Nea Peramos'a varıyoruz. Evi bulmakta zorlanıyoruz, bir kaç insana eldeki adresi soruyor, adresin yetersizliği ile ilgili onlardan da olumsuz cevap alınca, aynı düzlemde bir alt sokak bir üst sokakta mucizesini bekleyen faniler gibi dolanıyoruz, genç bir kız görünce "bizi anlayacak kadar İngilizce bilir" diyerek umutlanıyor ve çareyi tuhaf bir tesadüfle onda buluyoruz. 

Telefondan uygulama üzerinden tuttuğum evin adresini göstermeye çalışırken, kız ev sahibinin fotoğrafını görüp "babam tanıyor bu kişiyi" diyerek elinde benim telefon eve giriyor, kendi telefonu ile çıkıyor ve evi kiraladığım kişiyle görüşebilmem için telefonu bana uzatıyor. Ev sahibimiz az sonra bizi almaya geliyor. Araba meğerse evin arka sokağındaymış. Google haritalar evin önünü arkasını karıştırmış. Telefon olmayan zamanlardan Heykel'in önünde ve arkasında buluşmak için birbirini bekleyen iki insan halimize kahkahalarla gülüyor ve bahçesi ile gönlümüze taht kuran evimize yerleşiyoruz. Yorgunuz, balık uzo yarın akşama. Bu akşam elde olanla yetineceğiz. Soframız zengin, gönlümüz hoş. 

2 gece buradayız... 

Şuraya yolda olmaktan mutlu iki yolcu bırakalım


31 Mayıs 2022

Bir Parmak Bal



Pandemi öncesi normalimiz her yıl bir yurt dışı gezisi yapmaktı. Öncesi de var tabi ama evlendiğimiz 2015 yılından bu  yana birlikte 24 ülke gezdik, bazılarını iki kez, hatta 3 kez gördük. Yüzlerce şehir, yüzlerce kasaba gezdik. Pandemi ilk günlerinde evlere kapanmalara sebep olsa da,  başında Darmstad sonunda Berlin seyahatları ile iki yılı yine de ve her şeye rağmen gezisiz geçirmemiş olduk. 

Pandemi sonrası normale dönüşümüz ise, yıllardır "Ohrid'e bir kere daha gitsek" diyen babamın lafını dinleyip, 1 Mayıs - 19 Mayıs tarihleri arasında Yunanistan ve Makedonya'yı kapsayan bir rota ile kelimenin tam anlamıyla, "muhteşem" oldu. 

Durakları belirlerken daha önce gezdiğimiz ve büyük şehirleri pas geçen bir yol izlemeye karar verdim. Tur operatörü olarak bilmem kaçıncı yurtdışı gezisi rotası belirleme timi oluşturdum kendime; kankam Google haritalar, mahallenin dedikoducusu Ruşen Teyzeye taş çıkaran çeşitli gezginlerin gezi notları ve sefayı seven (anladınız siz) iç güdümden oluşan bu tim bence epeyce iyi iş çıkarttı ki yardımcı oyuncu Cumhuriyet Meyhanesi'nin katkısına ise bu yazıda mutlaka yer vermeliyim. Hatta ilk oradan başlamalıyım bence. 


11 Nisan 2022 
16:33

- Dileklerimizi gerçekleştirme zamanı.  Yarın Cumhuriyet. Ne dersin?
- Süper, Perşembe daha iyi gibi, haber vereceğim. 

1 saat sonra

- Perşembe, ok. :)

12 Nisan 2022

- Ben rezv yaptım. 17:00 - 18:00. Uyar mı?
- 1 saat! Bu mudur yani. 18 iyidir. 
- Yok yav, kaçta başlarız diyorum. 
- 18 dedim ya. 

14 Nisan 2022
18:00

Hasretle kucaklaşma, köşe masaya yerleşme. 
Geçmiş beş yılı masaya yatırma ön hazırlığı: mezeler, 50lik rakı ve biz. 
Özlemişiz. Çok!
Kaldığımız yerden devam ediyoruz ki en sevdiğim. 
Sitemsiz, amasız, bıraktığımız gibi, bıraktığımız yerden:  öznesi yaralı kız çocukları, yüklemi kazık olan hayatın içinden. 

20:00 
İlk fasıl kazasız, belasız, ağlamaksız, gülmeksiz, donuk, yargısız. 
Kelimeler dökülüyor, paslı kulaklar konsantrasyonda zorlanıyor, algıda zayıflık, bu kadarı da olmaz diyen kafa sesleri. Kalabalık bir mekandayız da kendi sesimizi duymakta zorlanır gibi, tek düze, biteviye, soluksuz, yorgun, telaşlı hikayeler. Birbirini kovalıyor, hiç bitmeyecekmiş gibi, köşeleri sırasıyla kapıyor. 
Paçanga ve biz. Bir de buz. Konu hararetli. 

21:00
Sakinlik... Durgunluk... İçe dönük ve derin sohbette boğulmamak için balık olmaya çalışan iki kadın. Şişe de şişe. Göbek ve siyah. Şans ve kısmet. 

22:00
-Canım napıyorsun.
-Yürüyüşteyim. 
* Gelse ya.
- Gelsen ya. 
- Gelirim.

22:30
20lik takviye, 60lık aklı selim ve kahkaha... 
Yıkılıyoruz. 
Bir biz varız, bir de yurtdışı gezilerinde başımıza gelen komiklikler. Ama ille Yunanistan, adalar ve Uzo, denizden gelen babam olsa yerimciler yıllık olağan kurulu gibiyiz. 
Mekanı kapatmış gibi, atılabilecek tüm kahkahaları bunca yıldır biriktirmiş de hazır da fırsatını bulmuşken, bir seferde gökyüzüne salmış gibiyiz. Havai fişeklere karşı olmasak, kahkahalarımızı o patlamaya eş bile tutabiliriz. Rengârenk, ışıltılı ve havalıyız. Çevreye verdiğimiz geçici rahatsızlık için pek de üzülmeyen pişkin bir "mekanın sahibi" tavrımız da yok değil. Yakıştırıyoruz da bu hali tavrımıza. 50yi deviren yaralı kız çocuklarının intikam duygusundan uzak ama başardık be tavrı, şımarıklığı hak ediyor. Hak edilmiş her şey gibi, pek yakışıyor üstümüze. 

22:45
-Kusura bakmayın, selam vermeden edemedik, sohbetiniz öyle güzel ki, öyle içten gülüyorsunuz ki. 
-Buyrun beraber gülelim. 
-Olur mu ki?
-Olmaması için bir sebep mi var ki?

Oldu, hem de nasıl güzel oldu.

"Parga" işte bu sohbet sırasında eklendi gezi rotasına. Bir kahkaha peşine takılan iki güzel yürekli insanın, 3 güzel yürekli güleç insana "Merhaba" demesiyle. 

Merhaba, içtenlikle söylendiğinde, açılmayacak kapı yoktur bence. 
Bir de gözler gülüyorsa... Ah o gözler... Canım gözler. Neler gördüler. 

***

Gerisi gelir bence... Hikayenin yani... 19 gece 20 gün bir kere, dile kolay... 
Gelsin di mi?

Evren'e mesaj bırakmayı unutmayın ;)
Evren önemli, mesaj daha da önemli. 



***

Fotoğraf / Parga-2022 / yolda4yolcu









22 Nisan 2022

Bazı Sabahlar

İki sabah önce bir şarkı ile uyandım... Dil 90'lar, yürek biraz daha ileri yıllara sarmış. Ne güzleri geride bıraktı şu yürek, ne acıları, ne aşkları, ne sanmaları, ne aldanmaları, ne baharları yaşadı, ne kelebekler uçtu rengarenk, ne örümcekler ne ağlar ördü duvardan beter. Dile geldikçe anlatır yeter ki suskun kalmasın yüreğim kederlerden. Şöyle bir blog yazılarıma bakıyorum da galiba kederlerimde bile susmayı değil de yazmayı tercih etmişim. Anlattıkça rahatlamış, ördüğüm duvarları tuğla tuğla, kum tanesi kum tanesi sökmüşüm. Aferin kendim. 

Geriye sarıp gelmesi güzel oluyor, sizde de olmuyor mu? Fotoğraflar geçti içimden, anlar durdu gözlerimde, avcumda hissettim sıcaklığını yaşanmışlıklarımın.  Bugün olan halimden memnun, o günkü hallerime şükür ile doluyum şimdi. Valla bir aferini daha hak ettim. Dur geciktirmeyeyim: Aferin kendim.

Nerden mi geldim buralara, geçenlerde Buraneros sessiz sakin büyüyünce, çaktırmadan ama usul usul duyurunca yaşının yaş aldığını, e bir de "yaşamak" halini "en sevdiği" ile taçlandırınca yıllar içinde,  kaleme almış hallerini, 

Yaş Aldıkça Değil Yaşadıkça Büyüyormuş İnsan


diye ahkamlar bile kesmiş. E hakkıdır. 

Bir sohbetimizde demişti, hayat 50'den sonra daha bir güzel oturuyor yerine, tatların değişiyor, gelişiyor, zamana yayılıp, katmerleniyor. 

Galiba insan tercihlerini "bencileyin" zamanın azlığına da sığınarak belki de, kendinden yana biraz fazlaca kullanıyor. Ben öyle yapıyorum uzun senelerdir, sevmediğim bir kitabı yarıda bırakıyorum, sıkan bir diziyi pat değiştiriyorum, film sarmadı mı hemen ileriye sarıp sonlandırıyorum, insana gelince, canımı sıkan, acıtan, vaktimi boca harcayan, yüreğimi darlayandan sessizce uzaklaşıyorum. Kırmadan dökmeden gerekirse onu da yaparım da, gençlikteydi o haşin günlerim. Yaş kemale erdi hatırlarsanız, bilgece hallediyorum işlerimi 😉

Benim kadim dostum, geçenlerde sormuş, ki kendisi vakti zamanında sevmediği bir film için sabahın ışıklarını görmüştür. 

Sonra da kendininkini porselene evirmiş. 

Malzemesini bilmem de kalbin içi ne kadar dolu ona bakarım ben. Neyle dolu? Bak bu kısmına fena takılırım. 

Şaşkın'ın o yazısına Zeugma bir yorum yazmış ve demiş ki -''Yaşanan her şey değerlidir'' diyebilmek şahane olurdu aslına bakarsan. Ama işte her zaman olamıyor be can komşum. Keşke olabilseydi...-


İnsan 50'sine gelince yaşanan her şey değerli oluyor. İyi, kötü, canına can katan, canına ot tıkayan, nefessiz bırakan, nefes aldıran her ne yaşadıysan, "sen" oluyorsun. O "seni" kusurlarınla, artılarınla, sende olup başkasında olmayanla, herkeste olanla ve herkesten farklı kılanla, seni sen yapan bütün "o" larını severek ve onlarla tokalaşarak seviyor ve yoluna devam ediyorsun. Hayat belki de Sevgili Buraneros'un da dediği gibi, yaşadıkça güzel. Korkmadan, çekinmeden, acı çekerek ve çok severek, hatalarına rağmen ve hataların yüzünden, yaptıkların ve beceremediklerin için, denediğin ve belki çok deneyip de sonunda başardığın için, yıldığın, yıktığın, üzdüğün, üzüldüğün, içtiğin, seviştiğin, yediğin, gezdiğin, hayal kurduğun, o hayaller içinde birinin hayali olduğun, bazısına iyi, bazısına kötü, bazısına fedakar, bazısına bencilce yaklaştığın, bazısını sarıp sarmaladığın, bazısından tokat yediğin, kimine göre kazık attığın, kimine göre çok fazla kendinden vazgeçtiğin hallerinin hepsi "sensin". 

Yaşamak güzel... 

Cesareti olana, cesaretli olup "hata" bile olsa yapana... 
Hepsi yanına kar, yüreğine yaşama sevinci. 
Zaman bu işlerin en büyük öğreticisi, göstericisi. 

Nereden nereye gibi bir sabahta mıyım neyim? Savruluyorum gibi de ama bir yandan da bir derdim varmış da onu paylaşıyor gibiyim.  Eeee zaten mesajı vermişim. Kör gözüme parmak gibi bir de renklendirmişim. 

Ben biraz Zeugma'ya gideyim, çünkü biri gezelim görelim dedi mi bende akan sular durur, hastalıklar iyileşir, küsler barışır, dünya  halkları kardeş olur falan, Zeugma bloglar arasında bayram telaşına kapılıp geze dursun ben oradan çıktığım yolda daldan dala ilerlerken bir etkinliğe denk geldim. Mim yani. 


Dedim tam benlik. 300 mutlu gün bile yazabilirim. 
Evet Pollyanna'nın Bursa şubesiyim,  hatta teyzesiyim. 😍

13 Nisan 2022

İyilik İyidir*


Güler yüzlü olmak bir seçimdir, nazik olmak, saygılı olmak, beklentisiz ve kendiliğindendir. Sen öyle olmayı seçmişsindir. Bu senin öfkeli, mutsuz, küstah ve saygısız olmadığın, olamayacağın anlamına gelmez. Öylesindir de çünkü. O gün de "o" sen çıkmıştır içinden, sen "o" olmayı seçmişsindir. Önemli olan seçimlerin değil, seçimlerinin karşında, yanında olmasını dilediğin, olunca mutlu olduğun, olması ile dünyaların senin olduğu kişileri, canlıları, doğayı o seçimler sonucunda nasıl etkilediğindir. En önemlisi senin içinden çıkabilecek onlarca "o"dan hangisinin seni, başını yastığa koyduğunda, gülümsettiğidir.  

Mavişin hayatımıza girmesi  ile şimdinin kabul gören söylemi ile daha minimal bir hayatın bize yetebileceğini anladık. Dönüşmeye başladık. Evin içinde eşya mı seni sen mi eşyayı kullanıyorsun ikileminde yönümüzü eşyayı kullanmaya çevirdik. Doğada olmayı sevdiğimiz kadar evde olmayı da seviyoruz. Meselenin nerede olduğumuzla ilgili olmadığını, nerede olursak olalım, bizi mutlu, huzurlu, özgür hissettiren bir ortam yaratabilmek olduğunu anladık. 

Kamplara görmekten keyif aldığım objeler taşırım, üşenmem, ille yer bulurum onlara, gerekirse bir tişört çıkarır onları alırım yanıma, minik detaylar önemlidir. İnsanı özel hissettir. Bazen eve gelirken yan bahçenin çimi içinde kendiliğinden bitmiş bir papatyanın "seni düşündüm, ne mutlu olursun sen bu papatyanın varlığına" diye uzatılması 100 gülün alımlı paket kağıtlarına sarılarak, bir aracı ile gelmesinden daha fazla anlam ve mutluluk yaratabilir. Bazen de anlamsız bir "ne kopardın, ne gerek vardı" ile sonuçlanabilir. 

Kimine iyi gelenin kimine gelmemesi yadırganacak bir durum değildir aslında, mutlak doğruluk üzerinden bir hayat biçimlendirmenin mümkün olamayacağı gibi. Mümkün olan tek şey var, benim bilebildiğim, anlayabildiğim kadarıyla, hayata baktığın pencere bir yerde bir şekilde şekilleniyor, o şekillenmede "sevgi" bir doz, önemli ve olması gereken, onsuz kesinlikle olmuyor, gerisi teferruat, belli bir saatten sonra işte o pencereden ne gördüğün senin seçimin oluyor.  

Bir arkadaşım "Ben meczuptan, sarhoştan korkmam bilir misin? Ben en çok sevgisiz büyüyen insandan  korkarım" demişti. Sevgisiz büyüyen insan için seçmek daha zordur, kat edeceği yol çok daha fazladır. Ama olmaz değildir, mümkündür yani, içindeki, en derinindeki, elle tutulamayan, gözle görülemeyen, ama ille hissedilen tohumun ihtiyaçlarını bilip, seçimini onu büyütmekten yana kullanmak. 

İyilik iyidir, bunu bilmediğimden değil de, bir düstur olarak kabul edip bir çakıl taşı daha koydum cebime. 

Bu arada bir tavsiye, bak yarım asırlık kadınım var elbet bir bildiğim, eteğinizdeki taşları değil, ceplerinizdeki çakıl taşlarını çoğaltın. Etekteki taşlar kaya olur, tıkar yönünüzü, cebinizdeki çakıllar yol olur, bulursunuz gönlünüzdekini. 

Nasıl laf ettim ama :)

Tam yaşıma uygun değilse ben de bir şey bilmiyorum. 



***


 *Ali Sürmeli bir söyleşisinde paylaşmıştı. "Bir Alevi köyünde bir mezar taşı okumuştum, mezar taşına şöyle yazılmıştı; “ İyilik iyidir “


11 Nisan 2022

İyi ki Doğdummmm Bennnnn



Paylaşmak güzel demiştim ya bir önceki yazıda, eksik kalmış, siz onu çok güzel diye okuyun lütfen. 

Dün itibarıyla, yarım asırlık bir kadın oldum ben. 

Kağıt üzerinde öyle olsa da, yıllar bir şekilde hissettirse de, bence ben 50 değilim. İtiraf etmeliyim ki, kaçım ondan da emin değilim :)

Anneme hep sorardım kaç gibi doğdum ben diye, sabaha karşı derdi, kaç diye ısrar edince de 4'e doğru işte derdi. 

Dün sabah erkenden gözlerimi açtım, eşim "günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim" diye öpe koklaya uyandırdı beni,  klasik "iyiii ki doğdummmmmm bennnnnn" diye fırladım yataktan, güneş her zamankinden daha bir güzel doğdu, öyle ışıl ışıl, parlak parlak... Pek güzeldi, pek. Hele o yoncaya düşen çiğ taneleri, sanki biri üşenmemiş tüm gece yollarıma döşemişti. 

Sosyal medyama bir fotoğraf koyup 50 olduğumu tüm dünyama sabahın köründe duyurayım istedim. Sevmem öyle arasınlar, hatırlasınlar diye beklemeyi, haykırırım orta yere, duyan duysun, kutlamak isteyen istesin, sarılmak isteyenlere kollarım her daim açıktır ki, mutluluk başka nasıl bulaşacak değil mi? Telefonu elime alır almaz, yüzümü aydınlatan bir mesajla karşılaştım, tam da doğduğum saatte yazılmıştı üstelik, ya da ben o saati doğduğum saat olarak kabul etmeyi çoktan seçmiştim. 

Bugün 10 Nisan... Bazı şanslılar ve çoğu insan neşe doluyor. Günün ilk saatleri, bundan bir kaç 10 yıl önce... Heyecanlı bekleyişler içindeler; bilge bir genç kadın ve yakışıklı bir genç adam... O an, bu andan habersiz, uzaklarda bir çocuk neye olduğunu bilmeden gülümsüyor; ne kadar şanslı olduğunun farkında değil henüz. Ve işte vakit geldi ve bir viyaklama ile birlikte çok güzel... ama çok güzel biri gözlerini açtı, dünyaya! Elbette o gün onu sevenlere eşi benzeri olmayan mutluluk ve neşe saçtı. O saçmalar yıllarca, ama sadece Nisan'ın 10'larında değil hayatın, hep devam etti. Hayat tüm bu yıllar içinde o güzel kalple karşılaşma şerefine erenlere ne kadar şanslı olduklarını söylerken, o şanslılar da herkese nasip olmayacak bu kıymetin kıymetini hep bildi.

Bu şahane tarihin her tekrarında, masal ülkenin masal günlerine tanık olmuş kişilerin kalplerinde bir başka sıcaklık oluşur; onlar nerede olurlarlarsa olsunlar... O sıcaklıklar birbirini hep bulur. O anda evrende bir söz yankılanır: İyi ki!

Kutlu olsun,

Yüreği evrenden kocaman... Güzel kadın;)

Yüzümde açan güneşlerin sayısı gün içinde belli ki çok ama çok olacaktı. Zeytinlikler içinde, en sevdiğim yerde, en sevdiğimle birlikteydim. Belli ki, beni sevenler de es geçmeyecekti bu ışıltılı günü. Aynen tahmin ettiğim gibi oldu, sosyal medyam, telefonum, mesajlarım susmak bilmedi. Yüzümde açan güneşlerimi sayamaz hale geldim, çiçekler binbir çeşit, hangisini saysam diğerinin hatrı kalır gibiydi. Güzeldim, pek güzeldim. 

50 yılın tamamına bir çırpıda dönemesem de, hatırlayabildiğim kadarıyla geriye dönüp baktığımda, izi kalan, iz bıraktığım her kim varsa, ortak paydası, sevgi olmuş. Paylaşmanın güzelliği de, sırrı da burada bence. Sevgiyi koşulsuz ve canı gönülden sunabilmekte. Sen sununca, sana sunulan da koşulsuz oluyor. Çoğaldıkça çoğalıyor. 

Instagram'da hem kişisel tarihime kısa notlar düşüyor hem de gezilere yer veriyorum, ara sıra peri yokluyor, evrence karalama etiketiyle cümleler de yazıyorum. Dün sabah armut ağacının dalları arasında, arılar sabah toplantısını düzenlerken çektiğim fotoğrafı koyup, iki satır karaladım duyguma dair. 

Üniversite yıllarında 50'li 60'lı yaşlar çok yaşlı gelir, gereksiz bulurdum o kadar yaşamayı. Bugün 50'li yaşların ilk basamağında dileğim şudur ki 80-90 yıllık bir ömür daha yaşayabileyim 🥳🥳🥳 Bugün onca kutlama programına hayır deyip #y2ymavis ile tarlada olmayı seçtim. Beni en mutlu eden yerde, en mutlu eden kişiyle olmayı. Hayallerimin gerçeğe dönüşmesindeki katkısı sonsuz @yolda2yolcu_h ile şifası bol doğa da daha çok vakit geçirip yeni yollar keşfedelim. Yolumuz yolculuğumuz sağlıkla devam etsin. Klasik kutlamam ile kapanışı yapayım..

İyi kiiiii doğduuuunmmmm beennn🎶🎶🎶🎶🎶

Onlarca mesaj geldi tabi ardı ardına, "iyi ki"si bol cümleler sıralanmıştı, yüzümde çiçekler açtıran mesajların sıklığında tekrarlanan cümleleri çok sevdim; iyi ki hayatıma girdin, iyi ki seni tanıdım, güzel insan, bana ne çok şey kattın, iyi ki karşıma çıktın... 

Uzun yıllardır, birilerinin hayatına değmenin büyümekle eş değer olduğunu kabullenirim, şöyle ki, iyi veya kötü bitsin hikaye, o kişi ile karşılaşmanın ona ya da sana bir katkısı vardır, o katkı, senin o noktadan ya da onun o noktadan ileriye gitmesinde önemli bir çakıl taşıdır. Çakıl taşların ne kadar çoksa, varacağın yere döşediğin yol da o kadar sağlam olur. 

Tüm bunları düşünürken ve gelen tüm mesajları, telefonları yüreğimin köşelerindeki yerlerine yerleştirirken, Sevgili Buraneros'un "onlar nerede olurlarlarsa olsunlar... O sıcaklıklar birbirini hep bulur. O anda evrende bir söz yankılanır: İyi ki!" sözcükleri kulaklarımda yankılanırken, kelimelerini kendi kadar sevdiğim kirpi bir kutlama mesajı gönderdi, 

"... ben de 50'yi seçtim, bunca zaman yapamadığım, içimde kalan ne varsa ellimden sonra yapmayı hayal ediyorum, sağ kalırsam"

"Bugün hemen başla, vaktin varken, nefes alıyorken. Ufak olsun, düşlediğinin yanında bile geçemesin, ama sen başla... Ben karavan hayaline çöp kovası alarak başlamıştım..."

yazdım, tabi ki daha uzun cümlelerle! Ona yazdığım upuzun cevaba cevap olarak "umut oldun" yazdı. 

Gün içindeki onlarca mesajdan sonra olanı biteni, geleni gideni, seveni acıtanı derken, düşünceler birikti de birikti, çam ağacının gölgesinde soluklandığım bir anda, erkenci eriği seyre dalmışken, dökülüverdi:

Gölgen Yeter

Bir ağacın gölgesinde gibi derin bir huzur seninle olmak
Mevsim değiştikçe, olanı olması gerektiği gibi, hatta olduğu kadarıyla yaşamak
Mevsimi gelince yol kenarındaki erkenci erik ağacı gölgesinde yeniden solunlanmak

Bilir misin sevdiğim gölge olmak, umut olmaktır yer diğerine
Göz kırpmaktır o görmese bile, kalbini açmaktır sabahın en erkeninde
Hiç beklemediği bir anda, bir papatya falında mesela, seviyor olan çıkabilmektir hesapsız bir şekilde

Hesapsızca sevdiğim ve sevildiğim, nice yıllarım olsun. Kalbim daha da büyüsün, dünyanın tüm canlılarına duyduğum sevgim daha da çoğalsın dilerim. Sabah evden çıkarken tüm evrene ağız dolusu günaydın diyebildiğim, yüreğim yettiğince tüm canlılara selam edebildiğim, şifası bol doğada daha çok vakit geçirip yeni yollar keşfedebildiğim, ömrümün kalanında yolumun da yolculuğumun da sağlıkla devam etmesini dilerim. 

Bunca anı, laf ve dilek klasik bir kutlamayı hak ediyor bence... 

İyi kiiiii doğduuuunmmmm beennn🎶🎶🎶🎶🎶

***

Asu Mansur'un çok sevdiğim bir yazısı var, 50 yılını özetle deseler, içinden çok fazla cümle alıp koyardım. Herkese kendini koruyabilecek kadar bencillik, kendini ifade edebilecek kadar özgürlük dilerim. 

Mükemmel olmamız gerekmiyor, gerçek olmamız ve bunun için kendimizi sevmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Çünkü hiç kimse hazır ve bitmiş değil. Hepimiz büyüyoruz!

Her mükemmellik idealinin gerçek dışı olduğunu anladığımızda özgürleşebiliriz.

Asıl ihtiyacımız olan mükemmelliği aramak değil, olduğumuz gibi olmamıza izin vermek, daha fazlasını kabul etmek, kendi sınırlarımızı tanımak, kendi başarısızlıklarımız karşısında kendimizi bu kadar suçlamamak, hata yapmanın yanlış olmadığını unutmamak..

Kusurlu olmak, her zaman elimizden gelenin yetmeyeceğini, acı duymanın, yorulmanın, aldatılmanın, çelişmenin, beğenmemenin normal olduğunu bilmektir.
Başkasının beklentilerine göre yaşamaya ihtiyacımız yok, kimsenin de bizimkine.

Bazen basitçe gerçek olma özgürlüğüne sahip olmak için hayal kırıklığına uğramanıza izin vermelisiniz. Mükemmellik imajı inşa etmek bizim görevimiz değil, ne kendimiz ne de kimse için, sadece vicdanımız rahat olsun, elimizden gelenin en iyisini vermeye çalışalım, hatalardan ders çıkaralım ve adım atalım …
Her gün biraz daha.

Çünkü kusuru kabul etmek gereklidir: Huzurumuz için, akıl sağlığımız için, büyümeye izin vermek için…Ve ruhumuzun ihtiyacı olan Özgürlük için.

Sadece kendini kusurlu kabul edenler, kendilerini gerçekten görme ve bununla evrim geçirme cesaretine sahiptir. Hepimiz kusurluyuz…tamamlanmadık…hepimiz insanız..

Biz gerçeğiz!

Ve bu çok güzel!

Kusurlu olmanın rahatlığına,
her zaman kabul görmeyi aramamanın huzuruna, her zaman herkesi memnun etmemenin özgürlüğüne, bir karakter yaşamayı reddetmenin hafifliğine, kim olmayı kabul etmenin mutluluğuna izin ver.

Hem belki kusurlu gördüğün yer ,tüm binanı taşıyan yerdir.

Bilemezsin🤍