23 Kasım 2008
MUTLU AŞK VAR MI?
UMUTSUZ AMA MUTLU
Doğru işi bulmak,
Her sabah yeni bir gün olduğunu bilerek uyandığım için mutluyum.
Kendime bile gülebildiğim için mutluyum.
En zor günlerde bile hayatın kendisi komik deyip gülümseyebildiğim için mutluyum.
İşimi, kendi beceri ve bilgi düzeyim göz önünde bulundurulduğunda mükemmele yakın yapmak konusunda çaba harcadığım için mutluyum.
Renkleri ve şekilleri bir araya getirdiğimde ortaya çıkanları başkaları beğendiğinde kendimle gizli ama haklı bir gurur duyduğumda mutluyum.
Karşımdaki doğru adam olabilme ihtimalini taşıdığı için önce güveni sonra da kendine ve ona bir şans vermek lazımı yanıma alıp bir ilişkiye gidebildiğim için mutluyum.
Geride bırakma konusunda beceriksiz olduğum için umutsuzum.
Kararsız ama bir yandan da aceleci olduğum için umutsuzum.
Meraklı ama dalgın olduğum için umutsuzum.
Karşımdakinden korktuğum için umutsuzum.
Ben karanlık koridorlarda ilerlerken
21 Kasım 2008
KEYİF ve BLUESSUZ
Bizi inanılmaz güçlü bir ses ve muhteşem yorumu ile Sharrie karşıladı.
Sahnenin önünde olmak dışında size bir seçenek bırakmayan, ıslıklar ve tezahuratlarla sahnede devleşen Sharrie “I want some power in da house!” (Salonda bir güç istiyorum!) dediğinde ve şarkıya başladığında salondaki gücü hissedebiliyordunuz. Sharrie sahnede tıpkı bir alev topu gibiydi.
Saat 22.30 da günün yorgunluğu, Sharrie'nin enerjisi ve sigara dumanlarının verdiği rahatsızlık ile depelenen bedenime söz dinletemedim ve maalesef John Lee Hooker Jr.'ın performansının yarısında Suareden ayrıldık.
O yorgunlukla aldığım duş beni daha yatağa yatamadan uyur gezer bire hale soktu. Uyanıklıkla uyur ara halinde seyreden zihnim bir mesaj sesi ile irkildi.
Mesajı okuduğumda çok da önemsemedim. Hatta uykumu bu saatte böldüğü için kızdım bile diyebilirim. Sonra telefonum çaldı ve 10 dakika sonra bir daha. Açtım. Telefondaki ses kızgındı, mutsuzdu ve hayal kırıklığı yaşıyordu. Konuştuk uzun uzun. Uykum kaçtı.
Gene düşüncelere daldım.
Düşlerim ve düşüncelerim karıştı.
Kafamda konserden arda kalan “I want some power in da house!” melodisi ama sözler
“I want some power to change my life!” şeklindeydi.
Hayatımızın akışını değiştirebilecek tek güç kendi içimizde.
Demek kolay da...
*****
Dün uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla dertleşirken akşam dedim blues festivaldeydim.
Aaa dedi bana niye haber vermedin. Gelir miydin dedim.
Kahkaha atmaya başladı:
Ben bluessuz tercih ederim ama olsun dedi...
Askere gidecek 20 güne kadar. Şimdiden asker anıları var. Mış lı muş lu hikayeler.
Güle güle git güle güle gel.
18 Kasım 2008
BADEM
Dolayısıyla biz de.
Pınargözü çocukluğumun düş mağarası.
Eskiden yani biz çocukken içine kadar girilirdi tehlike arz etmiş olacak ki demirlerle örülmüş önü, fotoğrafta gördüm.
Birazcık ansiklopedik bilgi:
TARİHÇESİ: Coğrafi şartların uygun olduğu Yenişarbademli, tarih boyunca birçok uygarlığa sahne olmuştur. Yapılan araştırmalara göre, M.Ö. 4000 yıllarında Etiler (Hititler), M.Ö. 1500 yıllarında Frigyalılar, M.Ö. 800 yıllarında İyonlar, M.Ö. 600 yıllarında Lidyalılar, M.Ö. 446 yıllarında Persler, M.Ö. 190 yıllarında Romalılar, M.S. 395 yıllarında Bizanslar yörede egemen olmuşlardır. 1071 Malazgirt zaferinden sonra 1142 yıllarında Selçuklu topraklarına katılmış, 1810 yılında Konya vilayetine bağlı bir kaza olmuştur. Yenişarbademli, ilçe statüsüne 1990 yılında sahip olmuştur. İlçe ve yöresinde günümüze kadar ulaşan 25 civarında ören yeri bulunmaktadır. Ayrıca, tepeler üzerine kurulmuş çeşitli zamanlara ait kale kalıntıları bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; Kestel (küçükkale), Kaledost (geledost), Doğdu, Çataltepe, Asar (kaletepe), Ortatepe, Mandras, Maltepesi, Aktepe (Gavur harmanı) dır. Ayrıca, vadilerde kurulan 12 yerleşimde ise sarnıçlar, kaleiçi ve yer altı evleri bulunmaktadır. Psidia bölgesine dahil olan Yenişarbademli’deki kalıntılar, Roma ve Bizans dönemlerindeki Gorgorum antik kenti olarak anılmaktadır.
Türkiye’nin en uzun mağarası Pınargözü Mağarası: Yerli yabancı tüm mağara araştırmacılarının gözdesi olan mağara, 15 km. uzunluğuyla Türkiye’nin en uzun mağarasıdır. Mağara, Yenişarbademli ilçesine 8 km. uzaklıkta, Çaydere Ormanları’nın içinde bulunmaktadır. Aynı zamanda bir su kaynağı olan mağara, çevresinde tespit edilen 213 çeşit barındıran bitki örtüsüyle de dikkat çekicidir. Mağaraya, girişte bulunan sifondan dalarak girilir. Sifonun önünde hızı 150-160 km’ye ulaşan hava akımı oluşur ve su ısısı Ağustos ayında bile 5.8 C’dir. Bölgede bulunan dünyanın en büyük yeraltı ırmağı, Beyşehir Gölü ile Manavgat Çağlayanı arasında akar.Dedegül (Dedegöl) Dağları: Her yaşta insanın tırmanabileceği bir dağ olan Dedegül Dağı, yumuşaklığı ve güzellikleriyle her yıl yüzlerce dağcıyı ağırlamaktadır. Dağ turizminde önemli bir yere sahip olan Dedegül, tur kayağı ve triking yürüyüşlerine olanak sağlamaktadır.
Rahmetli dedem bütün torunlarını alır dağlarda yürüyüşe çıkartırdı.
Dedegül dağları tepe tepe dedem hepimizden önce çıkar o tepelere.
Severim bademli köyünü.
Hele de bir yaylası vardır oradan da bir göl manzarası; insanın ömrü uzar.
Sonsuza Kadar
Bitti rüya çok ansızın şimdi sensiz ve yanlızım
Üç günlük aşk acıtmazki tüm anılar birer birer yok olmazki
Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın
Yanında olsam elini tutsam beni sonsuza kadar severmisin söyle
Iyi günde kötü günde bil ki bu kalp seninle bundan böyle
Beni takip et eve kadar artık kaçmam seninim sonsuza kadar
Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın
Yanında olsam elini tutsam beni sonsuza kadar sever misin söyle
Önünde diz çöksem sana söz versem benimle bir ömrü paylaşır mısın söyle
Var mıdır yaşamınızda 3 günlük aşklarınız.
12 Kasım 2008
... kalbim ellerim kadar küçük değil ... (*)
09 Kasım 2008
BENİ BANA BIRAK
Yeni bir gün başlıyordu gene.
63 yıldır hep umutla kalkardı yataktan da sonra ne olurdu bilemezdi.
Gün uzarken geceye umut da onla mı giderdi anlayamazdı.
Kontrol günüydü bugün. Sevmezdi kontrol günlerini.
10 yıl önce kalbi teklediğinde “doktor üzmeyeceksin bu kalbi, canın sıkılmayacak ona buna demişti”
Ne de çok kızmıştı genç doktora. Ne yaşadın ki sen diyecek oldu, sustu.
Ne çok korkmuştu ölümden o gün.
Damadı sevememişti. Bir zeka pırıltısı yoktu genç delikanlının bakışlarında.
Durgun bir hali vardı, kendisi ancak pişmemiş sarımsak yer tansiyonu düşer ve bu kadar durgun olurdu. Ama kızı sevmişti genç adamı. Evlendikleri gün de aynı temennide bulunmuştu.
Heyecanlarına yenik düştüğü 30’lu 40’lı yaşlarını anımsadı.
Ne hareketliydi. Ne neşeli.
Düşer düşer ayağa kalkardı.
Şimdi öyle miydi?
Ne de olsa kaç yangın geçti bu yürekten kaç yara aldı ruhum diye düşündü.
Arkadaşlıkları, para sıkıntıları, sosyal çevresi, ailesi, kız kardeşi, çocukları, eşi, abisi
Kimler kimleri çağrıştırdı.
Radyoda çalan şarkı ile kadın hayallere daldı.
Beni bana bırak giderken başka bir şey istemem ayrılırken
Bana bir tek beni bırak ne olur
Gerisi senin olsun
Sanma ki senden senin uğrana verdiklerimden
Geriye bir şey isterim sen ayrılırken
Sanma ki senin için yaptıklarımın hesabı sorulacaktır senden
Kim kimin için yazmıştı acaba diye düşündü.
Bu şarkıyı bilmezden önce kendisine yazılan cümleyi hatırladı.
Gözyaşına karşılık yazılan o uzun mektuptan arda kalan tek cümleyi
Beni bana bırak ben seni sana bıraktım.
Adamı düşündü, biliyor muydu acaba bu şarkı sözünü.
Kendisi ile konuştuğunu fark etti: “aslında hepimiz insanız aynı duygularla yoğruluyor aynı hislerle boğuşuyoruz.”
Adamı gülümseyerek düşünmesi kadını düşündürdü.
Yaşanmışlıklarına sığdırdıkları duygular gelince aklına, gözyaşına söz dinletemedi.
Adam en çok buna kırılmıştı, incilerini adamın yüreğine bu kadar kolay bırakıvermesine.
Kendi ellerine bir daha baktı.
Sahi ne de küçük kalmıştı elleri adamın avucunda.
Gülümsedi.
Ellerini severdi kadın. Tırnaklarını.
Kırışlıklarına baktı.
Kum tanelerini tutmaya çalışırken ki hallerini anımsadı.
Nasıl da güçlü, nasıl da inatçı elleri vardı.
Şarkı sözlerini mırıldanırken,
Kum tanelerinin bıraktığı kırışıklıklara baktı.
Beni bana bırak giderken başka bir şey istemem ayrılırken
Bana bir tek beni bırak ne olur
Gerisi senin olsun
Adamın zekasına bir kez daha hayran kaldı.
Ne de olsa ya ayrılmayacak ya da rakip olacaklardı.
Adam son hamlesini çok zekice yapmıştı.
Nasıl da ustaca ve bilgece cevaplar verirdi bana diye düşündü.
Nasıl da zorlardı beni. Zaten en çok da zorlayışını sevmişti.
Utandı bu yaşta adamla uyanışına.
Bedeninin o günkü gibi yanışına.
Adamın koca ellerini hissedişine.
O ellerin bedenini sarışını hatırlayışına öfkelendi.
Nasıl da izin vermişti.
Hayat dedi nereden alıyor nereye getiriyor.
Hayal koridorlarında yolculuğu devam ederken radyoda anons geçti.
Saat 9 haberlerine kulak kabarttı. Bu memleketin hali giderek kötülüyor dedi.
Güne geç kalmanın heyecanıyla yataktan kalktı az sonra torunu gelecekti.
Allahtan torunu kendisi gibi hareketliydi, zekası gözlerinden fışkırıyordu.
Şimdi fırtına gibi içeri girer “Anane sadece bu kadar mı hazırlık yaptın” diye azarlardı.
Sonra kucağına atlar.
Sımsıkı sarılırdı.
Özledim seni, kokunu derdi öperdi.
Kokuya önem verirdi.
Daha küçücüktü
Ananen nasıl kokuyor diyenlere
Temiz derdi.
KAHVE FALI
Senin gidişin de öyleydi.
Zamana yaygın değil zamanı kendisine tutsak alan gidişlerden. Göz yaşları ile mesh edilip yakılmaya hazırlanmış bir avuç kelebeğin vedası gibiydi."(*)
Kelebekler var dedi etrafında ne demek ki acaba?
Bi de adam dedi kapının arkasında.
Gülümsedim.
Kahve falını, iki sohbet arasında bakanla bakılanın hisleri ve düşerinin buluşması diye yorumlarım hep.
Bu sefer fala yansıyan neydi bilemedim hissim mi düşüm mü?
Dışarı çıktığıımda güneş vardı. Yeni bir gün başlamıştı.
Bazı geceler vardır sabah olsun istemezsiniz bazı geceler vardır ışığı göremezsiniz.
Geceler vardır sabahlara kadar mutluluktan uyunmaz.
Geceler vardır içiniz acır uyku tutmaz.
Ama sabah mutlaka vardır. Güneş illaki doğuyordur güne.
Belki sıcak değildir gün ya da ışıl ışıl parlamıyordur güneş ama bilirsiniz
Bugün güneş vardı. İçimi ısıtan türden.
Güneşiniz hiç solmasın.
Her yeni gün yepyeni umutlarla doğsun içinize.
Ama izin verin önce kendinize.
Kapınızı açmak ürkütüyorsa sizi
Pencerenizi aralayın.
Girsin güneş evinize.
Bedenize ruhunuza yüreğinize...
----
(*) / (**) Sahiplerinden izin alınmadan yayınlanmışlardır.
Anlayışlarına sığınarak.
07 Kasım 2008
HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ...
Tahmin ediyorum ki; hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz.
Öfkemize yenildik. Acılarımız ağır geldi umutlarımıza.
Biliyorum hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz.
Dün bir bugün iki derken kapadık bütün kapılarımızı ardı ardına bakakaldık ardımıza.
Bir arkadaşımla konuştum bu sabah.
Heyecanlı, bir o kadar umutlu hayatından.
Onca yıldan sonra yeni birini tanımaya duyduğu hevese şaşkın;
Bekleyemiyorum aramasını, konuşuyoruz kapatıyorum ve tekrar tekrar aramak istiyorum.
Heyecanıma yenik düşüp arıyorum allahtan dedi hep o bekledik gülümsemeyi hissediyorum.
Ne güzeldir çağlarken duygularınız karşılığını bulmanız.
Bir dere yatağında ahenkle akarken çağlayana dönüşüp coşmanız.
Ama bir de tersi vardır bu durumun:
Size sunulan yatakda akarken karşınızdakinin durup duvarları örmesi.
Tersiniz döner.
O duvarını sağlamlaştırmaya çalışırken telaşla,
Siz cama çarpan kuş misali, kanadınız kırılır yere düşersiniz.
Dönüp bakmaz bile önüne, ne kuş önemlidir o an, ne de kırık kanadı.
Duvarcının derdi kendine ördüğü duvarı.
Coşkunuzu öfkeye dönüştüren güce şaşarsınız.
"Madem duvar örecektin ey duvarcı ne diye dere yatağı olup akmamı sağladın sana.
Hadi çektim bütün restlerimi cevap versene bana..."
Der ama duvarı hiç düşünmezsiniz.
Siz çarptıkça çatlayan duvarı hiç düşünmezsiniz. Ne de olsa kuş olup uçmak sizin derdiniz.
Hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz hissediyorum.
Kuş kafasının dikine gidip çarpmasaydı duvara, çatlarmıydı duvar acaba...
Ya da tam tersi duvar çıkmasaydı kuşun karşısına kuş kanadından olur muydu umarsızca.
Siz ne dersiniz?
Sizi bilmem ama biz hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız farkına varmadıkça...
***
[1] İclal Aydın yazısının tamamı için : http://www9.vatanim.com.tr/haberdetay.asp?tarih=03.11.2008&Newsid=206981&Categoryid=4&wid=10
13 Ekim 2008
25
17 Eylül 2008
Hayat Şaşırtır...
09 Eylül 2008
Komik Tesadüfler...
Bu yaz kızlar grubu tatil yapacaktık.
Kızlardan biri evlenmeye karar verince programda küçük bir eksiklikle davem ettik tatile.
Bizim ekip aynı...
Yedik, güldük, yüzdük ve bol bol oyun oynadık.
Grubun tek erkeği beni 100 üzerinden 100 ile en komik ilan etti ve tahmin edin beni kim takip etti: SERPİL
Peki en terbiyeli kim sorusunun cevabı ne oldu dersiniz : HİÇ KİMSE
Evin küçük kızı evleniyor dedim ya...
Biz de bir heyecan.
Bir keyif sormayın gitsin.
Bizin kız da çaktırmıyor ama evlilik olayının .okunu çıkartmak konusunda suçu hep bizim beklentilerimize atıveriyor.
Yakın çevrem bilir ki; kendi düğün seromonim ve olaylarımda hiç birşey yapmayarak rekora gidecektim.
Ahtım var bir daha evlenirsem kesin eş adayım ve ben başbaşa uzaklara dünyanın en romantik kara parçasına gideceğiz ve 1 ay balayı yapacağız.
İsteyenin bi yüzü vermeyenin...
Bu arada tam da küçük kız kardeşe sevinirken...
Bir haber geldi. Kendi içlerinde birbirini bu kadar iyi tamamlayan iki arkadaş olur mu dediğim canlar biz boşanıyoruz dediler.
Hay allahım birine sevin 3'üne üzül...
Dedim ya hayat komik tesadüflerle dolu diye.
Mahkeme günü el ele tutuşmuş alışveriş yaparken rast geldiğimiz bir arkadaşım bayılıyorum size dedi hala ilk günkü gibi aşıksınız. Güldüm; "Yaklaşık 1 saat önce boşandık" dediğimde yüzündeki ifadeyi görüntülemek isterdim.
Dedim ya hayat komik tesadüflerle dolu diye.
Bugün toplaantıdan çıkmış odama doğru yürürken düşünüyordum bu hayat böyle gitmez diye...
Bir arkadaşım sen istemediğin için biri yok hayatında dedi.
Doğru muydu?
Ben mi istemiyordum.
Bunları düşünerek odama girdim ve iş arkadaşım sizi biri aradı ama adını bırakmadı arkadaşınızmış dedi.
Normalde aramam basireti bağlanmış bir şekilde telefonu elime aldım.
Numarayı çevirdim ve ses tanıdık geldi.
O kadar yakın...
O kadar tanıdık...
O kadar uzak...
Ama içimi ısıttı.
Haklıydılar...
Ben istemediğim için hayatımda biri yoktu.
Eve geldim.
Müziğimi açtım. Eski bir tanıdığa telefon açtım.
O kadar yakın...
O kadar tanıdık...
O kadar uzak...
İçim üşüdü...
Doğruydu...
Ben istediğim için hala yalnızdım.
Hayat komik tesadüflerle dolu.
Keşke bu gece kapımı tesadüfen çalan sen olsan.
Sana geldim desen.
Kendimi aldım ve sana geldim.
Hiç başlayamadığımızı yaşamaya...
Hiç bitmeyeni bitirmeye geldim.
Tesadüfen bu gece ben sana inansam.
Tesadüfen...
24 Temmuz 2008
Blonde... Attractive... But Not Fool
Gören herkes hem fikir farklı bir çekiciliğim varmış. Havam değişmiş ve de en önemlisi yüzüm güzelleşmiş. Bak bak bak...
İnsan hayatında tesadüfler vardır hani; denk gelir. Sanırım bu saç rengi değiştirmek ve sonrasında alınan övgüler tam da bu duruma "denk".
Evet kendimi iyi hissediyorum.
Evet üzerimde garip bir enerji var.
Evet güzel bakıyorum.
Evet kendime güvenim yüksek.
Ama bunların hiçbiri benim sarışın olmamla ilgili değil.
Neyle mi ilgili :)
Sizce ???
19 Temmuz 2008
SONUNDA
Hayat kendi düzenini kurarken biraz zamana, bolca sabıra ve tabi ailenin, dostların ve kendinin desteğine ihtiyaç oluyor. zaten bunlar olunca herşey de öyle güzel oluyor ki;
Kısaca olanlar:
- Yüksek lisans ilk yılı başarı ile tamamladım.
- Yeni evime güzel evime taşındım.
- Kariyerim açısından çok önemli olan bir işi sıfır hata ile sonuçlandırdım.
- Tatili hak ettim ve haftaya tatildeyim.
Sonrası... Yine sizlerleyim.
Ve çokkkkkkkkk mutluyum.
07 Mayıs 2008
ŞAİR ŞİİR GECE
En çok sevip en çok aldandığıma.
01 Nisan 2008
TAMAM EN AZINDAN BİR YERLERDEN BAŞLADIM
İnanmayacaksınız ama bir yerlerden başladım.
Mesela 5-6 tane yeni kolye yaptım.
Sonra yeni insanlarla tanıştım.
Değişimi başlatmak için harcadığım çabanın sabahında yataktan mutlu kalktım.
Mutlu, huzurlu ve gülümseten bir pazar sabahında takıldı işte aklıma bir soru.
Değişimi devam ettirebilecek miydim acaba?
Ya da istiyor muydum gerçekten.
Şuşumun dediği gibi izin verecek miydim bu sefer.
Bilmem göreceğiz.
Yazacağım mutlaka.
Neden zorlandığımı ve nerede takılıp kaldığımı...
18 Mart 2008
İYİ GİDİYORDUK Kİ BAHAR GELDİ
Herşey iyi gidiyordu.
Sonra Ocak ayının ortalarında hastalandım.
Uzun bir hastalık ve tedavi döneminden sonra tam iyileşmiştim ki...
Bahar bu yıl erken geldi. Benim alerji dönemini açmış olduk ve bu faranjit ve bronşit ile birleşip tedavi olayım diye içtiğim ilaçlar da ayrıca reflümü coşturunca...
Geçen hafta gene hastalandım.
Beni tanıyanlar bilirler ev hapsi hiç bana göre değildir.
İnatla iyileşmek adına 1 hafta evde yattım.
Bari kolye yapayım dedim. 2 kolye yaptım ama gene fotoğraflarını çekemedim. Fotoğraf makinam ile ilgili anılarım kötü olduğu için elime almak istemediğim gerçeğini bir kere de kendime yüksek sesle söyleyip sonra da onu satıp yenisini almam gerek sanırım.
Evet evet...
Ben bu aralar değişmesi gereken 2-3 şeyi daha değiştirip iyileşmeliyim.
Nerden başlasam dersiniz???
20 Şubat 2008
KOLYELER
2-3 gündür kızlar biz de kolye isteriz deyip durdular.
Ben de daha önce yaptığım kolyelerden getirdim neleri beğendiklerini aanlamak için.
4 tanesi sahiplerini buldu. Nasıl da mutlu oldum.
İstanbul'a gider gitmez ilk iş kolye malzemesi satın alıp yenilerini yapmaya başlayacağım.
İnsanın yaptıklarının başkaları tarafından beğenilmesi nasıl da keyif veriyor.
Gününü değiştiriyor.
Ruhunu ısıtıyor.
Bambaşka bir keyif veriyor yaşama dair.
Aradığımız çok uzaklarda değil.
İçimizde...
İzin verdiğimiz müddetçe.
15 Şubat 2008
Burada Buraya Kadar
İstersiniz...
İstemezsiniz...
Geride bırakırsınız...
İyi ki bırakmışım dersiniz...
Ya da demezsiniz...
Bazen hatırlarsınız...
Hatırlamak istersiniz...
Hatırlamamak için unuttum dersiniz...
Bazen sizin dışınızdakileri ne kadar değiştirirseniz, yok ederseniz, görmezden gelirseniz gelin,
Aslında HİÇBİR ŞEY yapamazsınız...
O zaman siz değişirsiniz.
EVRENİN Takıntılı Dünyası dönmeye devam ediyor.
Hadi gelin "DEĞİŞİMİ" yakından takip edin.
14 Şubat 2008
BUGÜN
Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini... Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin...
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin.. .
Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye. Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...
Can YÜCEL
***
Ne aşklar yaşadım zaten yoktular...
Can YÜCEL'den alıntı yapmış NİNO, okuyunca yukarıda yazdığım satır geldi aklıma nerdendi kimdendi hatırlayamadım ama aklıma gelince düşündüm.
Yaşadığım aşkları...
Gerçekten yok muydular ?
Bir sevgilim olmuştu. Özenirdik doğumgünlerine, ilk tanışma tarihi, buluşma tarihi, öpüşme tarihi... Herşey kutlanırdı. Unutulmazdı. unutulursa kırılırdı kalp...
***
Sonra aşık oldum. Gördüğüm an "Seninle ölmek istiyorum" dedim.
Düşündüğüm kadar uzun sürmedi. Gitti... Gittim.
Ne o öldü ne de ben. Ama bitti.
Güzel ve özel günlerin hiçbirinde belki de yanyana değildik.
Ama ne zaman bir araya gelsek o günü ve geceyi çok özel kılardık.
Yoksa kılar mıydım?
Yoksa o günler ve geceler hiç yoklar mıydı?
****
Biliyorum kızacaksınız beni tanıyan bazılarınız bana ama ben buyum.
Bugün özel değil benim için...
Bazılarınız çok özel kutlamalar yapacaksınız biliyorum...
Bekleyeceksiniz sevilmeyi... Hatırlanmayı... Özel kılınmayı...
Bir kerede benim dediğimi deneyin.
Hiç sebebi yokken bir mum yakın o gece yemek masasında...
Ya da tam eve girerken bir papatyayı koparıp verin sevdiğinize...
Sonra düşünün kendinizi hiç bu kadar özel hissetmişmiydiniz...
Ben hissettim, papatyayı koparıp,
Mumu yaktığım her gece kendimi çok özel hissettim.
Sen de hissettin mi?