21 Temmuz 2009
SORU / CEVAP
Aklında onca soruyla uyandığında,
Ulaşmak isteyip de ulaşamadığnda,
Seslenip duyuramadığında,
Uzanıp tutamadığında,
Kelimeler boğazında düğümlenip kaldığında,
Akıl isyanlarda,
Yürek hüzünlerde,
Sen lal olup kaldığında,
İçine kaçıp; kapandığında,
Söylesene; özlem değil de nedir cevabın,
Eğer soru doğru sorulursa...
______________________________________________________
Fotoğraf / 1x.com
20 Temmuz 2009
DOĞUDAN BATIYA / İÇ SESİN YOLCULUĞU
hep aklımdasın ama sensizim işte...
sesin yok... nefesin de... kelimeler eksik...
sadece; yüreğimdeki sıcaklık var seni bana hiç unutturmayan... soğur mu dersin... şimdi soğumaz gibi geliyor insana... keşke hiç soğumasa...garip bir grilik çöktü üzerime. nedeni yok gene... kahvedeki adamlar gitti ama korkular bıraktılar geride... gitmen değil inan hani tüm hayatına giren adamların dediği gibi ki o da var kuşkusuz ama benim ki daha çok gelmemek gibi... sana mı bana mı yükledim bu hali bilememek gibi... sanki bir yanın tutarken diğer yanın bırakıyor gibi... sanki bir yanın başka bir yana dönmüş gibi... ne garipsin sen insaoğlu... ne garip... bir yanın yağmur gibi bir yanın güneş... bir yanın sel gibi bir yanın kavruk...
Yola çıktıtm... Yol boyu söylendim kendi kendime:
Yürek ısınıp soğuyor
İçte bir yerde bir yara sızısı, nedeni biliniyor...
Ama ben, karışmıyayım istiyorum...
Duymıyayım iç sesimin sesini... Denk gelmiyeyim acıtan kelimelere...
Ama olmuyor; yolculuk yalnızken adamı en zayıf yerinden vuruyor.
Açıyorum radyonun sesini...
Sesimi bastırsın diye, bağır bağıyorum şarkıları, bilmediğim dillerde...
______________________________________
ASMA YAPRAĞINDA SARDALYA RAKISIZ OLUR MU?
Çok da güzel oldu...
Rakı olsa daha da güzel olurdu elbet...
Kısmet...
Durum şu; babam, annemin dediğine göre uzun yıllardır sayıklarmış; asma yaprağında sardalya diye...
Sayıklamaları geçtiğimiz cumartesi gerçek oldu ve babam, ızagarada asma yaprağında sardalya yaptı. Harikaydı, en az annemin zeytinyağlıları kadar. Diyeceksiniz ki ne var bunda... Babamın yıllarca salata ve mangal dışında elinden yemek adına birşey gelmediği gerçeğinden yola çıkıldığında; çok var diye yanıtlarım ben sizi...
Annem aşçı kızı, rahmetli dedem, dayım ve teyzem harika yemekler yapardı. Eee annem tekne kazıntısı ama yetişmiş lokantalı günlere... Her ne kadar yağda yumurta pişirttirse de kendine, ustadan almış genler sayesinde hallice iyidir aşçıllık konusunda...
Annemin zeytin yağlıları deyince aklıma hep şu anı gelir:
Küçüğüz ve yaramasız, en azından ben öyleyim... Bir gün annemlerin meşhur öğretmenler toplanıyor ayda bir geleneklerinin bilmem kaçıncısı bizim evde ve tencere ki masa kadar, yaprak sarma yapılmış... Ben ve Burak atlıyoruz masadan somyaya - bilirsiniz değil mi, yaylıdır somya - somyadan masaya... Allahım eğlencenin kralındayız... İçeride börekler açılıyor, kısırlar yapılıyor - çocuklar kendi neşesinde hiç anneleri rahatsız etmiyorlar... Anneler tasasız haliyle; eee üstelik sarma gün evvelden sarılmış pişirilmeyi bekliyor masanın köşesinde, evin en güvenli yerinde... Tencerenin kapağı kapalı, toz olmasın diye... Ve ben somyadan yaylanıyorum, yaylanıyorum ve cüpppppppppp tencerenin üstüne... Alkış kıyamet kopuyor o anda Burak'tan... Tencere, içindekiler ve benle beraber yere yuvarlanıyor. Anneler koşup geliyor. Kimse benle ilgilenmiyor, sarmalar yaralanmış, ona üzünülüyor. Burak ben de yapacam diye ağlıyor. Allahım canım acıyor; o gün anlıyorum yaprak olmak lazım zeytinyağlı, sarılmak lazım pirince, değerli oluyorsun olabildiğince... Canı acıyor yaprak sarmanın, ahlar vahlar kopuyor, bir çocuk ağlıyor... Yaprak yaprak olalı böyle ilgi görmüyor. Ben çocuk olalı böyle şaşırmıyorum hayata... Annem nice sonra gözündeki yaşı siliyor. Öpüp kokluyor beni. Olsun diyor sana birşey olmamış ya... Sarılıyor sımsıkı... Beni bırakıp tenceresini alıyor ve yere dökülen sarmalarını. Ağlıyor. Bana mı sarmaya mı bilemiyorum. Burak hala ben de yapacam diyor. Şahaneydin diyor. Nasıl zıpladın o kadar diyor. Benim aklım annemde kalıyor. Annem ağlıyor. Saklanıyorum somyanın köşesine... Ağlıyorum sessizce. Burak saklambaç oynuyoruz sanıyor. O hala somyada zıplamaca oynamak istiyor, huysuzlanıyor. Çık ortaya diye bağrınıyor. Hiç sesimi çıkartmıyorum. Köşeme sinmiş ağlıyorum. Neden ben hep annemi ağlatıyorum...
Fotoğraf ve Tarif için: Evcini
YOK
18 Temmuz 2009
MİSKİN MİS(k)İN ?
17 Temmuz 2009
SENLİ BENLİ
İlk Yayın Tarihi : 19.03.2009
16 Temmuz 2009
PARÇA
Parça parça olunca
Bütün olur mu bir daha...?
Ayo - Help is coming
___________________________________
GÜNCELLEME
Sevgili Y.'nin yorum olarak yazıdığını aktarmak istedim olur da yorumlardan kaçıran olursa diye.. Yukraıdaki satırlar bir durum üzerineydi ve bu durum bir yürekle ilgili değildi... Ama aşağıda okuduğum satırlardan kendime kalan şu oldu: Her parçalanmada bir bütünlük hali vardır, bu parçalanmışlık halinde önemli olan, her parçana kattığın anlamdır.
"Bana getirilmişti. Kırdım.- Nasıl oldu bilmiyorum: galiba sallantılı, dengesiz bir yere koymuşum, yeterince dikkat etmeden; sonra ters bir hareket etmişim - düştü, kırıldı... Yeterince düşünmemiştim üstünde, demek. Elimdeki, artık, birkaç iri parça ile birsürü ufacığıydı; bazısı, neredeyse, kırıntı, kıymık - öyle dağılmış duruyordu... Tek tek bir yere topladım hepsini: Yokolmamalıydı. Gittim, uygun bir zamk aldım. Geldim, hepsini bir kağıt üzerinde düzenleyerek, biraraya getirmeğe başladım: şu parça, buna uyuyor - mu; ya, bu, şuna... Zamanla, parçaların kopma noktalarındaki dokularının; ve zamkın, tutma ve yapıştırma niteliklerini, öğrendim. Bazı parçalarsa yapıştıralamayacak kadar ufaktı; onların bulunmaları gereken yerlerde boşluklar oluştu. Tek tek yapıştırdım, yapıştırabildiklerimi. Çok uğraştım. Sonunda ortaya aslının eğri-büğrü bir simgesi gibi birşey çıktı - ve, şu tümce:
Dikkatsizlik ederek düşürüp kırdığın - sevdiğin kişinin izlerini taşıyan; senin için değerli- bir nesneyi, parçalarını tek tek toplayıp, dikkatle -saatlerce uğraşarak- özel olarak aldığın bir zamkla yapıştırıp onardığında, ortaya, orası burası eksik-gedik, yamru-yumru birşey çıkar - ama eskisinden de daha değerlidir artık; çünkü, şimdi, senin izlerini de taşıyordur. Başka bir şey yapamazdım."