23 Temmuz 2009

BAZEN DENK GELİR HAYAT



İlk blogum olduğunda yıl 2006'dıydı ve Ocağın 18'inde muhtemelen karlı bir havada, evde yalnızdım bir blog açmaya karar verdiğimde...
Kolyeler yapıyordum: Terapiydi, para kazanmaktı, en çok da vakit geçsindi...

Merhaba yazısını şöyle bir notla sonlandırmıştım:
Umarım birbirimizi severiz de konuşacak kelimeleri birlikte çoğaltırız...

Aşağıdaki yazıyı yayına verdiğim tarih ise: Haziran 2006, bir dostun bıraktığı yorumu taşımışım satırlarıma...

Uzun zamandır yazmamıştım. Nedeni basit kendimce: yaşadığım şehir, evim, komşularım, yemek yediğim yerler, dolaştığım sokaklar, alışveriş merkezleri ve niceleri... DEĞİŞİYOR.

Telaşlıyım yani. Şaşkınım hatta biraz. Belki şoktayım...

Sonra bir gün bir mail geliyor, bazen de bir telefon. Hayat tekrar anlamını buluyor. İfadelerdeki tedirginlik yerini anlık gülümsemelere bırakıyor. Yürek fark ediyor. Herşey değişse de dostluklar hep baki... Daha önce de yazmıştım değil mi,"nerede nasıl bırakığınız değil biraraya geldiğinizde nereden başlayabildiğinizdir dostluğunuzu belirleyen"

Bu akşam o dostlardan birinin yazdıklarını paylaşmak isterim sizlerle. Teşekkürlerimle birlikte...


"Sayfalarında ufak bir gezinti ile neşeyi sitende üzerini bir hüzünle örterek gizleyebildiğini fakat bir o kadar da, yazamayanı bile yazar hale getirebildiğini gördüm. Nereden mi biliyorum o benim işte yazamayan. Bunları yazarken yazar mı olduğumu düşünüyorum? Tabi ki hayır. Ben o kadar yazar değilim ki yazarken noktalama işaretlerini bile doğru yere koyamam. Hani derler ya “doğru yerde doğru insan” bunların ikisine bile bir arada rastlamışlığım olmamıştır şu 3 onluk hayatımda. Ya da “bu bana bir işaret olmalı” diye bulunduğu durumdan ders çıkarmışlığım. Hangi durumun neye işaret ettiğini hiç kezleyememişimdir. Sanırım benim işaretlerle ilgili bir sorunum var. Tüm bunları anlayabilen ve kendine yüksek bir dirayetle paye çıkarabilen insanlara imrenerek bakmışımdır. Hatta çoğu zaman bakarken de kendilerine yakalanmışımdır.

Aslında ben Evrenin şöyle bir “Takı”larına bakmaya gelmiştim fazla durmayıp çıkacaktım. Ne kendimin yazarken ne de kendisinin yazdıklarımı okurken ayıracağı vaktini almayacaktım. Ama burada her şeyin takılardan ibaret olmadığını başta da dediğim gibi hüznün arkasına gizlenmiş ince bir siluetle bize gülümseyerek bakan neşe ne ise, takıların arkasına gizlenmiş “takıntı”lar da aynı şekilde dikkatimi çekti. "

BEKLEMEK YARINI


Yarını beklemekle,

Pazar'ı beklemek aynı şey değil;

yarın Pazar olsa bile...

22 Temmuz 2009

KURULMUŞ CÜMLELER / 2


"Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!
Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!
Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!"


Francis Bacon

ZOR OLSA GEREK



herşeyi sığdırmak bir akla

süzmek yürekle

ayakta kalmak gene de

herşeyin en üstünde

sığınmak seni gören gözlere

becerebilmek kısaca

sindirebilmek hayatı

zor olsa gerek


Mart 2009
_____________________________

21 Temmuz 2009

NE GÜZEL OLURDU


Okudukça kelimelerini içim acıyor...
Okumayı sökmemiş olsam
Görmese gözlerim geçici bir süre
Atmasa ya da yüreğim
Ne güzel olurdu...

____________________________________

Buğulanmıştı gökyüzü anlamamışım
Salaklığıma ver
Nisan 2009

SARI PAPATYA TOPLADIM SANA


İlk defa gittiğim bir ormanda rastladım ben onlara... Doğallıklarına kapıldım... Ormanın ihtişamından mıdır bilmem derin susuşları vardı... İçtenlikli duruşları çekti dikkatimi... Papatyanın da duruşumu olurmuş deme... Olur...



Senin ona yüklediğin anlamdır esas olan...


Akıldı orman, sarı bir papatyaydı yürek...


Hiç adetim değildir ama günler önce bir çiçekçinin önünden geçerken aklına düşen sarı papatyaları topladım sana tek tek... Her birine sordum, her birinde cevaplar aradım... Cevapsız kaldılar... Bilmiştim evvel zaman önce bazı sorular cevapsız kalmalıydı da keşke papatyalar sahipsiz kalmasaydı dedim...


Sorarım size ey dostlar;


Keşkeler çoğalırsa bir ormanda, ışıksız kalıp solmaz mı sarı papatya...




__________________________________________





Fotoğraf / Summer Gold© Amy Hopp


YAZILANI YORDUM - 2

__________________


YAZILAN




Herşey Anı Yaşamaktan Geçer!!! An sizi yanıltmaz. O an bedeninizde duyumsadığınız herşey gerçektir... demiş blogun sahibi :)
Ben de hep derim ki şimdinin gözlüğü ile geçmişi yargılama, çekip kelimeleri içinden çıkarma; acıtırlar... An'dır gerçek olan ve aşk an'dır... Öncesi ve sonrası yoktur... Yaşanandır. Aşk düşmektir içine ansızın ama düş değildir... Düşse adı aşk değildir, aşka aşık olma halidir ki bu da yalan değildir.
__________________________________________________________________




"Aşksa olur demiştim bir keresinde... Planlamazsın, üzerine düşünmezsin, düşlemezsin... Sen farkında değilsindir ama aşk yola çıkmış geliyordur, evde yokum diyemezsin... Yaşarsın sadece... Aşk... mı? İtirazım yok, olursa olur... Olmazsa...? Şu kısacık ömre sığan anlardan bir senaryo yazarım kendime..."
yazmıştım an defterime...
aşk gelir ve bulur... an'dır ve o an'da senin haliyeti ruhunun bir önemi yoktur...


________________________________________________________________________

Yazılan



aşk, büyücü olmasa da büyünün aniden ve her seferinde ilkmişcesine ortaya çıkışında gizlidir... aslında aşk varlığı ile büyülüdür ve sen ne yaparsan yap sihirbazın şapkadan çıkarttığı tavşana kanarsın... kanmadığın gün aşktan yanarsın...


Fotoğraf / İnternet - Kaynağı Bilinmiyor