
Yazmak, bir yürek işi, bir algının söze dökülmesi ve eğer biraz da şanslıysan bileğine kuvvet dillendirme işi... Bu anlamda bakıldığında, evet yazmak herkesin harcı değil ve başka bir bakış açısıyla aslında herkes yazabilir. Yazar olma halini, yazar olmayandan ayırmak için kullanılan şu örneklere oldum olası sinir olurum; yazar olmayan, bir güneş doğumunu şöyle anlatır:
> Bu sabah uyandığımda güneş doğmuştu.
Yazar süsler:
> Bu sabah güneşin yüzümü öpen o sımsıcak dokunuşuna açtım gözümü...
Buradan şu sonuç çıkmasın, ben herhangi bir yargıya ulaşacak ne akademik formasyona sahibim ne de bu konuda kendi çapımda bir araştırma yapmışlığım var. Hani okulda öğrendiğimiz, anlatılan, altı çizilenlerden aklımda kalanlarla düşünüyorum şimdi ben; farkındayım buraya yazmak aslında sesli düşünmek ve aslında bir bakıma da riske girip, tatlı tatlı tartışılacak bir zemin hazırlamak ama ben varım...
Blog yazmazdan önce de yazardım. Az önce de dediğim gibi aklıma düşerse, peçete, gazete kağıdı ya da bir kumaş parçası fark etmez illa not alır, o notu bir dosya içine atar ve sonra günü gelince de tesadüfi bir şekilde bulur üzerine düşünürüm... Öğrencilik hayatımın büyük bir kısmı aslında yazmakla geçti; bir iletişim sanatları öğrencisi için bundan daha doğalı yok elbet; okur, seyreder, tartışır ve yazardık... Ateşli, entelektüel! tartışmalarımızın bir çoğu güncel filmler, kitaplar, söyleşiler, festivaller üzerine olurdu, bir de ders için seyrettiğimiz yabancı reklam filmleri vardı ki, işte orada film kopardı ve geceler illa okunan şiirlerle noktalanırdı.
Ah akıl, gene nereden nereye getirdin beni... Dilimin duru yok bu gece... Mumlarım da yanık değil zaten. Sizler bu satırları okurken, dillenen gecemin tanıkları olacaksınız: Kiminiz bir iç çekecek, kiminiz gene ne saçmalamış bu kadın diyecek... Kiminize uzun gelecek ki o zaten bu teşekkür satırlarını bile göremeyecek... Neden yazıyorum sorusunun cevabı var aslında ve neden bu gece yazdığımın da... Ama siz zaten nedenini biliyorsunuz değil mi? Neden bu satırları buraya kadar okuduğunuzu da... Bazen bizden olduğu için, bazen bizden olmadığı için okuruz bir blogu; dilsiz gecelerimin sessiz tanığı gibidir kelimelerime kapılıp giden yürekler... Bazısı bir iz bırakır kendinden, bazısı okur gider kendiliğinden...
Bir teşekkür yazısı bu aslında, dedim ya dilsiz gecelerimin sessiz tanıklığını bir tek mumlarım yapardı eskiden...
Çok eskiden...