10 Kasım 2009

SONSUZA DEK...




Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir.
Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek,
evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak
pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır.
Onun için kadınlarımız,
hattâ erkeklerimizden çok aydın,
daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar;
eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

Mustafa Kemal Atatürk

06 Kasım 2009

06112009/2028/Belki Ela Olur Gözlerin



Seni hep istedi biliyor musun, 19 yıl önceydi ilk kez senden bahsetttiğinde, gözlerindeki mutluluğu görsen, o gün çıkar gelirdin aslında. Annen aradığında ve öyle güzelki görsen dediğindeki sesi bir daha duyar mıyım bilmiyorum ama ilk defa mutluluğun sesi kazındı kulağıma... Mutluluk budur işte dedim kendime; annenin "öyle güzel ki..."sinde saklı sımsıcak bir tını... Heyecan ise, babanın seni beklerkenki hallerinden seri bir fotoğraf albümü benim için bundan böyle...


Hoşgeldin Ela Kız...
Biliyorum çok büyük bir mutluluk getirdin...




Daha çok şeyler yazacağım sana dair; bunlar ilk hislerim...
Senin haberini aldıktan sonra ilk ağzımdan dökülenler...  
Bir de bil istedim; çok ama çok seveceğim seni...


Güncelleme:
Az önce gördüm seni; öyle güzeldin ki... Mutluluktan ağladım...

_______________________________________________________

Fotoğraf / deviantART

04 Kasım 2009

DOĞALLIK



Senin doğallığını sevdim demişti, bir de yalnızlığını
O gelince yanıma yalnız değildim artık  ve ne yazık ki kısa zamanda kaybettim doğallığımı
                    Önce yamuklarımı düzellti sonra törpüledi pütürlerimi

Bilmem artık seviyor mu beni

                                                             Oysa değiş(tir)meye ne gerek vardı
                                                             Senin doğallığını sevdim demişti, bir de yalnızlığını

03 Kasım 2009

BİR FISILTI / AYDINLIK İÇİN

Rüzgar değildi, hayır kesinlikle bir rüzgar değildi ama içimi ısıtan bir esintiydi. Fısılda dedi... Sadece fısılda... Duymazlar ki dedim... Ben şimdi nadasa bırakılmış bir toprak parçasıyım... Çoçuk parkındaki terk edilmiş salıncakta kurumuş bir yaprak... Terk edilmiş kasabanın kilisesindeki çan... Kendi içine kaçmış cılız bir ses... Sesim çıkmaz ki... Dene dedi... Atamız için dene... Severek ve sevinerek dedim. Çünkü bilirim ve inanırım ki; aydınlık fısıltılar çoğalırsa kaybolur karanlıklar...






ALTINA İMZAMI ATARIM...

"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."



Daha önce gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projelerinde de elimden geldiğince destek vermiştim ama bu seferki bir sosyal sorumluluk projesi değildi... Bu sefer hedeflenen tek ses olmaktı, tek yürek... Bugün Cumhuriyeti yaşıyorsak onun önderliğinde dökülen kanlara da sahip çıkmaktı.  Bugün Cumhuriyet türlü çeşitli oyunlarla yara alıyorsa, işte tam da hedeflenen CUMHURİYETE sahip çıkmaktı.

Cumhuriyete inanıyorsanız, ben bir bireyim diyorsanız, size verilen hakların tek tek elinizden alındığını düşünüyorsanız, eskiden kardeştik ne oldu bize diye soruyorsanız,  BİR MİLYON KALEM EDİTÖRLERİNİN BAŞLATTIĞI KAMPANYA DESTEĞİNİZİ BEKLİYOR...

01 Kasım 2009

Susturdum İçimdeki Sesleri Söz Yağmurun

 bazen kelimeler yetmez yürektekini anlatmaya...

Yazdığım onca taslak içinde gezindim dün gece; geçmişin tadını da, kendi tadımı da, aşkın tadını da yeterli bulmadım yayınlamaya.  Bir mektup yazdım geçenlerde yitirdiğim bütün aşklara, başka bir zamanda anneme, bir kaç zaman önce bir de kendime; yok olmadılar onlar da istediğim tadda... Ne bir serzenişti kelimelerim ne de mutluluğun tadı vardı satır aralarında. Yaşamın tadı da yoktu bugünlerde; oysa iki önemli konu vardı üzerine yazmak istediğim; omuzlarımıza yüklediğimiz gereksiz yükler ve hayatımıza aldığımız insanları değiştirmek üzerine ama istediğim kıvamda çıkmadı kelimeler... Bir şiir denedim ama olmadı... Bir öykü başladım, iki bölüm gitti, henüz serimdeydim ama tıkandı... Yazılmış kelimelerden bile tat almayınca, anladım,  içimin tadı yoktu aslında.

Yepyeni bembeyaz bir sayfa açtım. Başladım kelimeleri serpiştirmeye orta yere. Saçıldılar, dağıldılar, anlamsızlaştılar... Neden bilmem yetersiz kaldılar içimdeki duyguyu anlatmaya. Yazdıklarımı silmedim, taslak yapıp bıraktım hepsini yarım yarım... Belki artık mola zamanıdır dedim kendime. Belki içimdeki bütün sesleri susturup yağmura bırakmak gerek sözü... Dinlemek biraz onun uzaklardan getirdiklerini. Kendine yüklediklerini almak sırtından teker teker... Anlamaya çalışmak içine sığdırdıklarını. Biliyorum, kendi sırtımdaki yükleri de bırakmalıyım yol kenarından akıp giden yağmura ve içimdekileri dökmeliyim camda iz bırakan damlarara, izin vermeliyim gözümün yaşına, karışsın yağan yağmura...




Kelimeler yeniden anlamını buluncaya kadar ya da tamamlanıncaya kadar taslaklar; ıslanayım yağmurlarda... Sırıl sıklam bir aşığın gülümsemesini de alarak yanıma, terk edilmiş çocuk bahçelerine döneyim yüzümü...Belki şimdi çocuk seslerine hasret ahşap salıncakta kuru bir yaprak olmak gerek bir başına ve sallanmayı beklemek rüzgarda...





Rüzgar esmezse yapacak bir şey yok ama eserse gene görüşürüz buralarda...


______________________________________________________
Fotoğraf /  sonrası eskimişlik @ Neslihan Öncel