Oturmuşuz bir ağacın dallarına, uzağa bakıyoruz birlikte...
Hayaller kuruyoruz...
Her hayalin içine, biraz aşk, biraz umut, biraz heyecan katıyoruz...
Hayal kurmak biraz da vadetmek değil mi?
Değil diyor arkadaşım...
Herkesin hayali kendine...
İyi de diyorum, eğer o hayale katık ediliyorsan...
O zaman iş değişir diyor...
Gülümsüyorum...
Kavramlar nasıl da kolayca şekil değiştiriyor.
İnsana nasıl da kaçaçak bir delik her daim bulunuyor.
Nasıl da insan bir hayali bir vaade, bir vaadi bir hayale dönüştürebiliyor.
Kelimeler konuşurken ağzımızdan bu kadar mı kolay çıkıyor.
Hiç düşünmeden, hiç karşımızdakinde nasıl bir etki bırakır bilemeden.
Bu sefer gülme sırası arkadaşımda.
Daha dün sabah öfkeli değil miydin...
Daha dün sabah ağzından çıkanlar seni sonrasında üzmedi mi?
Evet ama o başka diyorum, öfkeliydim...
Ne farkı var ki diyor, o da bir hayalini sana anlatıyordu.
Belki de sen kendini fark etmeden o hayale katık ettin.
Ağacın dalında tek başınayım şimdi...
Uzağa bakıyorum, çok uzağa...
Hayat bana birşey vadetmedi,
ama ben hep hayal ettim; uzakları çok uzakları...
Başka diyarlarda, farklı ülkelerin güzel yürekli insanlarını
ve bana uzak kültürlerini hayal ettim...
Şimdi dönüp bakıyorum da;
belli ki ben o hayalleri kendime hiç vadetmemişim...
Yoksa hala burada, bunları yazıyor olmazdım değil mi?