22 Mart 2010

ADAM KADIN PİYANO GÜNBATIMI BANK EVET

Kadın, bekliyordu... Ama hiç belli etmiyordu. Yaşıyordu. Böyle yaşasalardı da, hep sevecekti adamı.
Adam, bekliyordu... Ama hiç belli etmiyordu. Yaşıyordu. Böyle yaşasalardı da, hep sevecekti kadını.

Kadın, yeni bir dil öğrenmeye heves etti. Sebebi çok da önemli değildi.
Adam, yeni bir dil öğrenmeye heves eden kadını destekledi. Desteği önemliydi.

Kadın, o sabah telaşla hazırlanışlarına veremediği anlamı kendine sorun etmedi.
Adam, o sabah telaşla hazırlanışlarına kadının veremediği anlamı kendine sorun etmeyişini çok sevdi.

Kadın, okyanus kenarındaki dağlara batan günü seyretmeyi çok severdi.
Adam, okyanus kenarındaki dağlara batan günü seyretmeyi çok seven kadını seyretmeyi severdi.


Kadın, kumsalda yürüdü. İyi ki geldik dedi.
Adam, kumsalda yürüdü. İyi ki geldik diyen kadını sevdi.

Kadın, okyanus kenarındaki yürüyüşten dönünce, hadi duş al demelerin anlamını bilemedi.
Adam, okyanus kenarındaki yürüyüşten dönünce, hadi duş al demelerinin anlamını bilemeyen kadını sevdi.




Kadın, duştan çıktı.
Adam, kadını öptü.

Kadın, akşam yemeğinden sonra ders çalışalım dedi.
Adam, hadi şimdi deyip, piyano üzerindeki kartları almasını istedi.

Kadın, piyano üzerindeki bir yüzünde yeni öğrenmeye çalıştığı dilde, diğer yüzünde kendi dilindeki okuma kartlarını eline aldı.
Adam; kadını, kartları, süprizi, heyecanı, geleceği avucuna aldı.

Kadın, batmaya beş kala güneşin ısıttığı banka oturdu.
Adam, batmaya beş kala güneşin ısıttığı banka oturan kadının yanına oturdu.

Kadın, ilk karttaki ilk kelimeyi okudu.
Adam, ilk karttaki ilk kelimeyi doğru okuyabildiği için kadını öptü.


 
Kadın, mutluydu.
Adam, kadının mutluluğuna mutlu.

Kadın, son okuma kartına geldi. Güneş batmak üzereydi.
Adam, son okuma kartına gelince, avucunu sıktı. Güneş henüz batmasın istiyordu.

Kadın, son okuma kartındaki kelimelerin fazlalığını fark etti. Bu benim değil dedi.
Adam, son okuma kartındaki kelimelerin fazlalığını fark eden kadının şaşkınlığını fark etti. Asıl onlar senin dedi.

Kadın, kartı okudu, yeni öğrenmeye çalıştığı dilde.
Adam, kartı okuyan kadını çok sevdi, kendi dilinde.

Kadın, kartın diğer yüzünü okudu, kendi dilinde.
Adam, kartın diğer yüzünü okuyan kadını çok sevdi, kadının dilinde.

Kadın, kartta yazana, evet dedi öğrendiği dilde.
Adam, kartta yazana, evet diyen kadını sevdi bildiği bütün dillerde.

Kadın, adamın avucuna baktı. Yaşlarına engel olmadı.
Adam, avucundaki yüzüğü parmağına takarken kadının akan yaşlarını öptü.  



Kadın, adamı çok sevdi.
Adam, kadını daha çok.






Fotoğraflar / deviantART

21 Mart 2010

AKŞAM AKŞAM GÜLÜMSEMEK



Güzel(e) uyanmak gibisi yoktur
Güzel(le) uyumak gibisi de...

Bu ödül güzel başlayan bu günün
Güzel bitişi oldu
İçimi ısıttı
Beni gülümsetti

Yüreğinin hissedilmesi gibisi yoktur
Yüreği hissetmek gibisi de...

Değerinin bilinmesi
Hele de değer
Yaşıyla, yaşanmışlığı ile
İçinde gizli bir sarrafı barındırıyorsa
Sizi yaşama bağlayandır

Teşekkürler




KÖKLERİN ACIR KENDİNE / ÜÇLEME

I - KARŞI ORMAN
Bazen, yıkıldığında bir ağacın,
Sanırsın ki, bir tek senin ormanında yıkılmıştır bir ağaç kökleri titreye titreye...
Ve sanırsın ki bir tek senin ormanında çıkmıştır yangın...
Ve sanırsın ki bir tek senin topraklarını vurmuştur kuraklık...

Sen sanırsın ki bir orman sen
Bir ağaç senin ki
Bir yudum suya muhtaç bir kökün

Karşı ormana baksan
Duyacaksın çığlıkları
Göğe değecek selvilerinin ucu
Gidip yangını bir an önce söndürsün isteyeceksin
Dileneceksin çiçeklerini açıp buluta
Daha hızlı, daha hızlı ulaş karşı ormana



II -GÖL VE AĞAÇ
Bazen, yıkıldığında bir ağaç bir gölün üzerine
Bir tek kendi yansımasını görür
Bir de acıyan köklerine ağlar sessizce
Oysa o gölün de acısı, seni görmek

Damlayan yaşını kendine katıp çoğalırken ses çıkartmıyorsa
Gözyaşını gözyaşına eklediğindendir
Hiç düşündün mü
Bir göl, her rengin koyusuna neden bürünür




III - KÖK VE YÜREK
Köklerin acır, devrildiğinde
Kendi  yansımanı görüp
Senden öteye gözünü kaparsan
Kendi ormanında
Bir tek kendi yüreğin acır
kendi
     kendine







Fotoğraf / Bartek

PAZARA UYANMAK

Dün sabah erkenden attım kendimi sokaklara... Öylesine boştu ki sokaklar, tek tük yürüyen insanlar gördüm bir de yanımdan öylece geçen arabalar. Yokuş çıktım, yokuş indim. Uzun upuzun yürüdüm. Kulağımda sevdiğim müzikler eşlik etti bana ve zaman zaman aklım gidiverdi günler öncesinden kalma iç acıtmalarıma. Doğru muydu, ben mi yersiz acıtıyordum içimi, ağlatıyordum yüreğimi. Kendim kendime mi düşmandım. Kendim kendimle mi barışık değildim. Sonra bir şarkı başlıyor bütün bu düşünceleri kovuveriyordu aklımdan ve ben yüzümde bir gülümseme ile günün uyanışını çekiyordum kare kare.



Bahar dallarını çektim ve boş sokakları ve bana gülümseyen o kediyi... Sonra pazara düştü yolum. Uyku mahmuru tezgahlara canlı renkleriyle meyva sebzelerin dizilişini seyrettim bir süre, gezindim aralarında. Yaptıklarıyla gurur duyan insan yüzleri çektim.  Balıkçının tezgahındaki umudu, salata malzemesi satan adamın yarın telaşlarını. Genç bir delikanlı bir portakal dilimi uzattı bana, portakal canlandırır insanı dedi, yüzünde kocaman bir inançla.  Bir diğeri Amasyadan mis kokulu elma verdi, kahvaltı etmediysen, buyur dedi, simitinden bir parça uzattı yaşlı bir amca.  Bir diğeri salatalık verdi yanında dometesi ve tuzuyla... Pazarı dolaştım; şakaları, kavgaları, yardımlaşmayı, misafir etmeyi, umutları, telaşları, sıkıntıları ve nicelerini gördüm dün pazarda. Yaşam dedim, sen görmek istediğin sürece akıp gidiyor işte, sokakta, pazarda, yüreğinde...

Bu pazar Ella Fitzgerald'dan Misty Blue ile uyandım güne... Güneş yatağıma kadar uzattığı eliyle okşadı yüzümü. Bugün iyot almalı bu ciğerler bir parça, denize gidip, dalgalarla oynaşmalı, taş atmalı sanki atılan her bir taşda sıkıntılar azalacakmış gibi. Fotoğraf çekmeli bol bol... Gülüp, eğlenmeli...

Bu düşünceler ile attım kendimi banyoya. Ilık bir duş ile arındırdım bedenimi. Şimdi sıra ruhumda... Baktım aynaya. Gülümsedim gözlerimin içine baka baka. Güzel(e) uyanmak bir parça da yaşamı sevmek, kendine huzur kaçamakları yaratmak değil mi? Dün bir arkadaşım dedi ki, dalgalı denizler gibisin. Ve böyle çok güzelsin.

Dalgalarım bir kendime çarpar benim, yutup alacaksa da bir beni alır, lacivert derinlerine çeker beni. Fazla gelirim kendime bile, kusar atar derinlerim beni, git hayata karış diye. Durulduğunda, kıyılarıma vurur dalgalarım, sesime yansır şırıl şırıl huzur. Dinlemeye doyamazsınız beni. Sonra, sonrası şairin de dediği gibi, iyilik güzellik...

Hadi bana eyvallah, yolum açık olsun bugün... İyi pazarlar...




19 Mart 2010

...


Fotoğraf / Christopher F.



bazen kelimeler yetmez
yürektekini anlatmaya


ŞARAP (MI)


Fotoğraf / Joannès Ceyrat



Oysa içesim yoktu...
Tamam, yalan!
Günlerdir içesim vardı.
Sonra bugün BU YAZI beni baştan çıkarttı.
Aklımı aldı.
Aklımı geri alıp eve geldim.
Kendime bir şarap seçtim.
İçiyorum.
İçiyorrrr İçiyorummmmm.


Fotoğraf ne alaka diyenlere

Mutluyum diyorum
Bilmem anlatabiliyor muyum



FOTOĞRAFIN FISILTISI / YARA




Fotoğraf / Helen Breznik



Eski bir aşk, yeni bir ayrılıktır her zaman.
Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır;
kimse bilmez be canım
bir yara bir ömrü nasıl kanatır *





__________________________________________________________
* Yılmaz Odabaşı – Bir Aşk Yara