09 Aralık 2021

Bir Kez Daha


Bir deneme daha! Sabah rutini oluşturabilirsem belki yazmak yeniden vücut bulur kalemimde. Önce günlük rutinleri yazmalıyım. İşin büyük bir kısmını böylece halledebilirim. Belki??? 

Sonrası... İyi de ben neden yazıyorum? Ne oluyor da yazıyorum. Nasıl yazmayı seviyorum. Cevap basit, tek. Ben kurgu yazmayı seviyorum. Bir  duygudan yola çıkmalıyım, bir kelime beni alıp götürmeli,  okuduğum bir haberin sarsıntısı ile almalıyım kalemi elime.  Yo dostum yo,  günlük rutini yazmak bana göre değil. Hem sormazlar mı adama "sen ne zaman günlük tuttun" Hem, ya unutmak istediklerim olursa. Kurgu olunca gerçek arada kaynıyor. İyi de oluyor. Ben bile unutabilirim zamanla neresi gerçek nerede başladım kurmaya. 

Gerçek dedim de, bu ara rüyalarım yoğun, karmaşık, saçma. Unutuyorum üstelik. Rüya yorumcusu ustama, hemşireme anlatacağım diye, rüyamda bile söylüyorum, unutma! Gel gör uyanır uyanmaz kafa sisli Londra. Gerçekle rüyanın ne mi alakası var, habercidir rüyalar çoğunlukla. Seni sana anlatır. 

Ben günlüğe döneyim; sevgili günlük, bu sabah Mezdeke ile uyandım. Kafada Mezdeke çalıyor, gümbür gümdür. Nasıl bir kıvırtmak. Açtım Gonca Vuslateri seyrettim. İnstası olan buyursun buradan yol alsın.  Hayatta eğlenmeyi, kendini güldürmeyi bilmek ne güzel bir özellik. Tabi enerjin de olacak, ben hala yataktayım, miskinlik yapasım var. Hazır öğlene kadar kafa tatili. 

Koltuk bekliyorum aslında. 1 ay önce anacağızım ve babacağızım aldı. 2  -3 gün önce telefon numarasını bulmak için girdiğim sitede bir de ne  göreyim; koltuğun fiyatı %50 artmış. Aynı gün öğleden sonra; tuvalet kağıdı almaya gittiğimde fark ettim "selpak" 132 lira. Biri ahkam kesmiş. Kağıt maliyetinin arttığını tuvalet kağıdı ile anlayanlar neresi ile yaşıyor belli oldu diye. Bak bak sen!  

5-6 yıl önceydi. Fiyatlar kabul edilebilir olmalı ki, ortalıkta tuvalet kağıdı tartışmaları henüz yoktu. İşten eve dönerken uğradığım mahalle marketindeki kızlara laf attım. Neşem yerinde, keyfim bomba. Sevgili günlük bilirsin ki, bu hallerim tadından yenmez, öyle şeker, öyle bal kaymak. 

Yaşlı bir çift ilişti gözüme, eline aldığı ay çiçeği yağı tenekesini eşine uzatıp baya artmış fiyatı, almasak mı dedi. Adam başı önde mahcup, sen 1 litre al gene de yemek neyle pişecek dedi. Eve geldim. Annemle konuşurken, kalbimin ne kadar sıkışık olduğunu anlattım. Bu ülkede insanlar uzun zamandır çok zorlanarak yaşıyor, yaşıyoruz. Yaşam pratiğinde, günlük koşturmacada fark etmesek, üstünde durmasak da, dayatılan yaşam formlarına evriliyoruz, orada kendimize hayat üçgeni buluyor, aldığımız nefese şükür ediyoruz. 

İyi şeylerin sayısı 1,  kötü şeylerin sayısı 100. Bu maç hep benzer bir skorla bitiyor. Lig desen kurtlar sofrası. Hep bir yalan dolan, kandırmaca, algı oyunları. Pandeminin yarattığı kaos da, maç biterken hakemin 5 dakika daha uzatma vermesi gibi. Yediğimiz gol yetmemiş gibi bir de penaltı yiyoruz. Üstelik takım 10 kişi kaldı iyi mi? Günlük, fark ettin mi futbol lügatim 101 Giriş dersini vermiş bir öğrenci düzeyinde, sen bir de koltukları düşün, yeni çırpılmış yün gibiyim.  

Siri mi edinsem bir adet, bari arada cevap verir. Günlük dedik, kapına dayandık, ağladık, sızladık, tık yok. Siri olsa, fıkra anlatırdı. 

Ben yarın gene deneyeyim, olmuyor, peri ile bir araya gelecek ortamlar doğmuyor. Azmin elinden... Neyse günlük senin de terbiyeni bozmayayım, benden bu kadar. Sevgili günlük, umarım uzun bir süre görüşmeyiz. Hem itiraf etmeliyim ki, peri senden daha matrak. 

9.12.2021 / Bursa / İş yeri / Fotoğraf: 2018 Zürih / Çünkü bu bilgisayarda bir tek o yıldan kalan üç beş foto var.

 

08 Aralık 2021

Sana Bir Özür Borçluyum



Yok olmuyor, misal bugün nasıl bir kararlılık, nasıl bir azim, nasıl bir odaklanma... 

Ne ararsan var, ama peri gene yok. 

Dün gece... 

İç ses: "sana bir özür borçluyum"

Bu cümle takıldı aklıma, buradan koşarım ben dedim, sabah oldu yürüyemedim bile.

Yazdım sildim, çizdim bozdum derken... Olmuyor dedim. Olmayacak belli. Bıraktım taslağa. 

Peri ile arama yollar, bayırlar, sıra sıra dağlar girmiş belli. Ferhat değilim ki aşayım dağları. 

Sonra dedim ki neden duracakmış, durmasın taslakta, yarım yamalak, eksik gedik ver yayına. 

Valla ara sıra söz dinliyorum, aferin kendime. Takdir, şayan, alkışlarla yaşıyorum. 

Şükür ki bu konuda kendime yetiyorum. 

Aferin kendim, bravo kalemim, helal olsun sana hüznüm. Ver coşkuyu deli yönüm. 


Sana bir özür borçluyum. 

Karadenizin hırçın dalgalarının sahile vurunca kumda bıraktığı izler misali, açtığım yaralarında biriken tuzlar için.

Sana bir özür borçluyum. 

Sabahları uyanıp da güneşin deniz üzerindeki dansını seyre dalıp, huzurlu başladığın güne, çalan telefonun acılığınca, gözyaşlarımdan öte bir şey söyleyemeden kapattığımda yağan yağmurlar için. 

Sana bir özür borçluyum.

Çam ağaçlarının gölgesinde okuduğun romanın bir satırında, aklına düştüğüm o ilk anda, gülümseyen parlak kahve karası gözlerinde, daha fazla kalamadığım için.

Sana bir özür borçluyum. 

Sımsıkı tuttuğun elimi, dikenli tellere çevirip de akan kanlarını görmezden geldiğim, o ellerini yanan ateşlerde kurutmanı uzaktan uzağa seyrettiğim için. 

Sana bir özür borçluyum. 

Söylediğin onca güzel sözü, yüreğinin sesini, en derin dehlizlerime gömüp, sessizliğe mahkum ettiğim halde, aklıma düştükçe, durup durup yüreğine dokunduğum için. 

Sana bir özür borçluyum. 

Sen severken, arsızlığımda boğulup, yılanın olduğum için. 

Sana bin özür borçluyum. Seni sevmeye geç kaldığım için.  


Fotoğraf / 2018 - Cennetimde bir gün daha


 


07 Aralık 2021

Şahane Karar



Şahane bir sabaha uyandığım söylenemez, Bursa işte!  Lodosu ile meşhur, kafamı allak bullak ediyor, peki kafam bunu nereden biliyor? Dışarıda lodos olduğunu yani. Bu tür soru cevaplara girmeyeyim çıkamıyorum çünkü.  

Bugün şahane bir sabaha uyanmadım.  Yataktayım, ilham perisini bekliyorum, dışardan gören öylesine yatıyorum sanır. Oysa ben kararlıyım, iki satır olsa da blog yazısı yazacağım. Sandıkları karıştır karıştır nereye kadar. 

Kafa sesi var ya, bır bır vır vır konuşan, gevezeliği üzerinde.  Geceleri, gündüzleri, gittiğim yerleri, hayallerimi, her şeyi düşünüyorum. Üşüştüler resmen başıma sabah sabah. 

Gezegenler suçlu bence, bir doğru düzgün hareket edemiyorlar, bir öyle bir böyle. Kesin  vardır bu işte bir parmakları, baş ağrısında yani.  

Yavaş yavaş yataktan kalkmak, güne başlamak lazım. İyi mi ettik bu black out perdeyi seçmekle? 

İnstada şöyle bir dolaştım baktım ki herkes kararlar alıyor yeni yeni. Biri spora başlıyor, biri yeme düzeni ile ilgili değişiklikler yapıyor, başkası hayatı ile ilgili önemli kararlar alıyor, bir başkası daha önce aldığı hayati kararları değiştiriyor. 

Ben de bir karar alıyorum. Bedava sirke misali, baldan tatlı geliyor.

Yorganı başıma çekiyorum.  Olası bir ışık sızmasını böylece bertaraf ediyorum. Bu sabahı sevmedim. Şahane değil bir kere!

Ben şahane sabahlara uyanacak şahane bir kadın olarak lodosu protesto ediyor ve güne başlamıyorum. 

Gün düşünsün gerisini, gezegen kahrolsun dizilişine, black out perde karartsın içini, yastık yorgan ağlasın bu gidişe. 

Karar gibi karar almanın verdiği huzurla dalıyorum yepisyeni bir uykuya. 

Belli mi olur, şahane bir rüya görür, kıs kıs gülerim kaderime. 

Kederim mi olacaktı o!

Neyse, zaten lodos var dışarıda, uçuşuyor yapraklar, savruluyor ne var ne yoksa. 

Düşünceler gibi.

Savruluyor 

Bir kuzu iki kuzu üç kuzu...


***

Fotoğraf / 2021 - Velké Bílovice - Çekya / Mutlu sabahlara uyandığım Berlin gezisinden

06 Aralık 2021

O Gece




O geceyi hatırlıyorum. Önce yabani sarmaşık gibi dolandı bacaklarımız, sırtımı göğsüne yasladım, sen dağ oldun ben gölge, kollarınla sardın bedenimi dereler çağlıyordu vadimizde, sağ elinin avcuyla hoyratça kavradın sol mememi, ateşin ilk harlı alevi yükseldi gök yüzüne. 

Biz seninle iki ayrı elmanın yarısıydık, olmayacak duanın amini, arkası yarınları olmayan bir hikayenin ama ne kahramanları.

Uyuduk öylece. Avını bekleyen bir avcı gibi, heyecanlı, kararlı, ürkek ve telaşlıydık ve bir o kadar durgun; saklı göller misali.  

Gün ağarmadan daha,  öptün beni usulca. 

Uyandık öylece. 

Sen kalktın önce, sessizce.

Ben kaldım geride sessizce.

O zaman anladım kök salamayan sarmaşıklar ölmüştü, sessizce. 

Hikayemiz bitti.

Böylece. 

Sessizce.

***

Fotoğraf / 2018


03 Aralık 2021

Çok Daha Zor Mayıs




Sabah erkendi uyandığımda, kör bir karanlık değil de mutlak bir karanlığa uyanmıştım sanki.   Dün akşam iki cümle arasına mırıldanırcasına söylediğin, Haziranın ilk haftası takıldı aklıma, gelecekmişsin ya! Bazı kelimeler boş hayaller kurduruyor insana. Gün içinde o hayalin her bir anına bir daha hiç kopamayacakmış gibi sarıldığımı fark edince, evden çıkayım dedim, yoksa gün zor olacaktı, gece daha zor.

Kaçış unuttum sanmanın, hangi dildeki karşılığı dersin?

Seni özleyeceğim!

Bir süre daha bazı sabahlar, elim hep yüreğinde uyanacağım. Beni seyrediyormuşsun gibi, gözümü açar açmaz gördüğüm gülen yüzüne, ben de sımsıcak gülümseyeceğim. Sonrası fena biliyor musun? Sonrasında gün akıp giderken kendi hızında, ben keşkeler biriktireceğim yokluğuna ve keşkeler kaydıracağım denizler üzerinde, yüreğime bastığım taşların ağırlığınca. Bir kaçını salarım belki balon misali, kırmızı, mavi, mor, sarı, belki gökkuşağı sanıp da mutlu olur hiç tanımadığım birileri.

Ama en çok Haziranda kahrolacağım, ortancalar çiçeğe dönecek ya yüzünü, işte o zaman keşkelerimin sayısı bilinmeyecek, boncuk boncuk ağlayamadığım için yokluğuna.

Biliyorum seni çok ama çok özleyeceğim!

Sanırım seneyi devriyesi geldiğinde, şairin* dediği gibi, işte o Haziranda ölmek isteyeceğim, bir acabaya bağlanıp da akmayan bir çeşmenin başında susuzluğumu gidermeye çalıştığım için, kuruyarak öleceğim.  Bilirim, şair zamansız ölümü anlatır o şiirinde, bilirim adaletsizliği anlatır, bilirim bir dönemi anlatır, zamansız göçleri anlatır, metafor gibi gelir, ölüm ve yaşamak okudukça. 

Ama şair, eninde sonunda bir gerçeği anlatır. 

 "Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç"

Yokluğunda... / Mayıs 2010

 
* Hasan Hüseyin Korkmazgil
Fotoğraf / 2018