O geceyi hatırlıyorum. Önce yabani sarmaşık gibi dolandı bacaklarımız, sırtımı göğsüne yasladım, sen dağ oldun ben gölge, kollarınla sardın bedenimi dereler çağlıyordu vadimizde, sağ elinin avcuyla hoyratça kavradın sol mememi, ateşin ilk harlı alevi yükseldi gök yüzüne.
Biz seninle iki ayrı elmanın yarısıydık, olmayacak duanın amini, arkası yarınları olmayan bir hikayenin ama ne kahramanları.
Uyuduk öylece. Avını bekleyen bir avcı gibi, heyecanlı, kararlı, ürkek ve telaşlıydık ve bir o kadar durgun; saklı göller misali.
Gün ağarmadan daha, öptün beni usulca.
Uyandık öylece.
Sen kalktın önce, sessizce.
Ben kaldım geride sessizce.
O zaman anladım kök salamayan sarmaşıklar ölmüştü, sessizce.
Hikayemiz bitti.
Böylece.
Sessizce.
***
Fotoğraf / 2018
Sen yeter ki akışına bırak hemşirem. Bak nasıl da akıp gidiyor o zaman! Aha bu da kanıtı... <3 <3
YanıtlaSilBitişleri önemsemeli, hem de çok. Bazen sessizce, bazen gümbür gümbür; bitmeli ki yeniden başlasın. :)
Geçmiş zaman işte... Adı üzerinde ;)
YanıtlaSilSon birkaç yazı hüzün dolu. Gerçek mi kurgu mu emin olamasam da bu pandemi döneminde bu türden biraz uzaklaşmanı diliyorum sevgili Evren. Şaşkın'ın sözlerine de katılıyorum:) Geçmiş gitmiş, bitmiş;)
YanıtlaSilSevgili Zeugma, benim yazılar genellikle bir parça "an" içerir. Dolayısıyla çoğu kurgudur. O an bazen geçmişten bir kare olur, bazen bir söz, bazen bir duygu, bazen bir yerde okuduğum bir cümlenin bende yarattıkları. Galiba kalemim daha çok hüzne gebe. Ondan oluyor yani.
YanıtlaSil