10 Aralık 2021

Kuzey Işıkları



Yemin edebilirdim, o gün o kuzey ışıklarını görmüştüm ben.  

Sonra bunun bir sanrı olduğu anlaşıldı, çileğe alerjim varmış. İçtiğim ilaçlarla etkileşim yapmış.  Peh! Kimin aklına gelirdi ki.

“Küçücük çocuklarız, ben 10 yaşlarındayım belki 9. O zamanlar mahallede oyunlar oynardık, ezan saatiyle eve girerdik, yarışmalar yapardık, kim hızlı koşacak, köşeyi kim en hızlı dönecek, kendi aramızda para topluyoruz, lira ha! Değerli para. Ödülümüz Osman amcadan süt kokulu dondurma ya da leblebi tozu, hepimize ne kadar yeterse. Dondurmanın çikolatalısına da oynardık ama süt kokulu dondurma hem de külahta, çıtır çıtır, evlaydı o zamanlarda. İlle de Osman amcadan olacak ama. O bizim mahallenin hikaye anlatıcısıydı, babamız gibi bilirdik. İlk Ondan duymuştum kuzey ışıklarını.”

“Nice sonra mahalleye yeni bir dondurmacı gelmeye başladı. Küçük pembe boyalı, üçteker pır pır, arkasına tarafa koyduğu üç buzluk olurdu arabasında. Neşeli bir müzik çalardı mızıkasıyla. Komik bir adama benzese de sevmezdik onu.  Osman amcanın rızkına göz koymuştu sonuçta. Mahalleye ilk geldiğinde fark ettik garip hallerini, hem insan neden pelerin takardı ki takım elbisesine. Tuhaf adamdı, sihirbazlık yapıyormuş eskiden, tavşanı mı kaybolmuş ne, çaldılar diyen de olduydu ya, neyse işte, demeleri o ki üzüntüsünden bırakmış mesleği. Derlerdi ki sihirbaz olacam diye feda etmiş hayatını boş işler uğruna, karısı, çoluğu, çocuğu olmamış, bir göz oda evi varmış. Aç kalınca gitmiş bir pastaneci yanına, bulaşık yıkamaya, geçinememiş, oradan öğrendiği kadarıyla, dondurmacılık yapmaya başlamış. Öyle anlatırdı büyükler.”

Turgut’a bu hikayeyi neden anlatıyordum acaba?

Yüzüme baktı. Hikayeyi bir yerinden bağlayacaktım. Biliyordu. Hep böyle bakardı, ben de hep böyle biteviye konuşurdum. Anlatırdım da anlatırdım. Turgut görüp görebileceğiniz en karizmatik doktordur bu arada. Yaşı da var ama o yaşta o karizma. Peh! Kimin aklına gelirdi ki.

“Bir gün çocuk merakı ile takıldık peşine, Osman amcaya ihanet etmeyeceğiz, vermişiz çocuk sözümüzü, yapmışız anlaşma gibi anlaşma. Eee bir yandan da biri sütlü olsa, diğeri çikolata, üçüncüsü konusunda ortaya atılan fikirler dönüşüverdi iddiaya. Ortadaki para büyük, bu sefer bölüşmek yok ama. Bir öğle vakti, mızıkasını çala çala uzaklaştı bizim mahalleden yüz bulamayınca.  Yan mahalleye kadar takip ettik, çocuklar üşüştü başına. Tarık abi, Tarık abi…, açtı kutuları tek tek, bir çilek kokusu yayıldı havaya. Nasıl mis. Süt kokusunu bile bastırıyor, dinine yandığım. İddiayı kazanan olmadı. Çilek hiç birimizin aklına gelmedi. Nasıl uyanmadık pembeden deyip duruyoruz.” Osman amca geldi ertesi gün. Dedik sen de yap. Olmaz öyle şey dedi. Çilekli dondurma mı olurmuş dedi. Ne diyeceksin. Olmaz tabi Osman amca dedik. Bir bağırmak ki yan mahalledekiler duymuştur valla. Gel zaman git zaman, çocuk aklı işte, çilekli dondurma düştü bir kere aklımıza, serde mahalleli olmanın verdiği dayanışma, verilen söz; asla Tarık abiden alınmayacak o dondurma. Eeee dedik çalalım. Nasıl parlak bir fikir. Işıklar yanıyor her birimizin kafasında. Planlar yapıldı, Salı gecesi, saatler geceyarısını geçer geçmez 5 kafadar düştük yollara. Tarık abinin evinin kapısının önünde durdu birimiz nöbete. Islık parola. Cesaret paçalarda derya. İçimizden Ali en ufağımız, çıktı Serkan’ın sırta, hop mutfak camından daldı içeri. Açtı kapıyı bize, Tarık abi evde yok. Biz istemişiz ekmek, içinden çıkmış mı bi de kara zeytin. Bir göz ev, elimizle koymuş gibi bulduk buzluğu. Koca buzluk, nasıl ağır. Sırtımıza vurduk buzluğu, bizim mahalleden köşeyi döner dönmez, Dudu’nun evinin önündeki sokak lambasında aldık soluğu. Oturduk kaldırıma. Avuç avuç yemeğe uğraşıyoruz. Her şey akıl etmişiz de, kaşık falan gelmemiş aklımıza. Koca buzluğun dibini gördük o gece. Ertesi gün, mahallede bi yürüyüşümüz var, sanki zafer kazandık. Kahvenin önü kalabalık, koca çınarın altında var belki 10 kişi. Osman amca yardığı gibi kalabalığı koştu bize, tuttuğuna veriyor sopayı, ulen eşşolu eşşekler, ulen deyuzlar, havada uçuşuyor. Yedik sopayı, ama ne sopa… Babamız gibiydi Osman amca, hem severdi, hem söverdi. En sona ben kaldıydım, nasıl bir koşmaksa yakalayamadıydı beni, salak gibi döndüm suç mahalline, Tarık abi evin önünde oturmuş taşa, çocuk gibi ağlıyor, burnunu çeke çeke ağlıyor, elleriyle kafasına vuruyor, kalakaldım. Beni görür görmez öyle bir fırlayıp yakaladı ki omzumdan, öyle bir tokat attı ki bana, kuzey ışıklarını gördüm. Bayılmışım. Ateş 39, boğaz şiş, nefes alamıyorum, bedenimin her yerinde pul pul kırmızı lekeler.  Annem babam başımda, ağlıyorlar, ölümden dönmüşüm. Sen bendeki gururu gör.  Osman amcaya ihanet etmedik, onun rızkını Tarık abiye kaptırmadık diyorum hala, çocuk aklımla.”

Sustum, sırtımı döndüm odaya, pencereden uzun uzun seyrettim Osmanbey’in kalabalığını. Gerisini içime anlattım, "Tarık abinin o ağlayışı hiç çıkmadı aklımdan, ne vakit birine bir kötülük edecek olsam, o gelirdi gözümün önüne. Bir de o gece var, o gece de gördüm ben o ışıkları. Yemyeşil, hare hare, dalga dalga…"

Uzun sürer suskunluğum. Bekler Turgut beni. 

Aniden yüksek sesle,

"Anlatmış mıydım? Son on yıldır, kuzey ışıklarını görmeye gidiyorum, ışıkların peşi sıra gezmediğim ülke, şehir kalmadı. Rusya’da Murmansk, Salekhard, Severodvinsk, Norveç’de Alta, Andøya, Bødø, Finnmark, Hamm, İsveç’de Abisko, Björkliden, Jukkasjärvi, Kiruna, Alaska’ya bile gittim. Sayısız kez gördüm aurora. Kesinlikle büyüleyici. Ama hiç biri Osman amcanın anlattığı, Turgut abinin bana vurduğu anda gözümde canlanan ışıklara benzemiyordu. O gecekine ise hiç…"

O geceyi gene anlatamamıştım. Dönüp duruyordum geçmişin izlerinde, ama o geceye bir türlü varamıyordum. Özür dileyecektim Tarık abi'den... Niyetime bin küfür. Babam kahveye gidiyorum der demez peşi sıra çıkmıştım ardından. Peşi sıra yürüdüm, peşi sıra döndüm köşeyi, peşi sıra koştum, o gece... o evde... bir göz odada, babamı gördüm ben. 

Tarık abi ve ba... Tarık abi ve .... kendime bile söyleyemezken... Nasıl anlatacaktım Turgut'a. 

Seans bittiğinde yorgundum. 

-Haftaya devam edelim mi Levent?

-Edelim.

***

Fotoğraf / Alıntı

Kelime Oyunu 54  / Kuzey/Pelerin/Çilek/Yemin/Feda 

19 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Gel tabi :) ben bugünlerde buralardayım.

      Sil
  2. Daha önceleri nerelerdeydiniz?:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşk olsun Buraneros, sağda solda geziyordum ;)

      Sil
  3. Keyifle okudum, ne kadar güzel bir hikaye. Hem çocukluğumu hatırladım, hem de çocukların o güzel ruh dünyasını. Kaleminize sağlık. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürker. Her çocuk sırları ile büyüyor. Levent de öyle bir çocuk.

      Sil
  4. Çilek favorim :) ne güzel yazmışsınız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, dondurma dendi mi eskini mis sütlüsünü tercih ederim, ama maalesef artık pek üretilmiyor.

      Sil
  5. Hemşire ne yalan söyleyeyim bi an tırstım "Tarık Abi" hikayenin kötü adamı çıkacak diye, sonra derin bi oh çektim. Yani denk gelmelerde bugün; hem Tarık, hem çilekli dondurma ve bi de çocukluk anısı şeklinde devam ediyor masal. :)
    Rahmetli peder, namı diğer Tarık Baba, pek bi güzel yapardı çilekli dondurma, biz çocukken. Koca bir gülümsemeyle hatırladığım, en güzel çocukluk anılarımdan biri var o bir kase çilekli dondurmada. Neyse ki alerjim yok diye yazıyordum ki küçük biraderin olduğu aklıma geldi bak. Hahahaha...
    Haftaya devam edelim Levent... Merak ve heyecanla :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Levent bence okuyucuya bıraktı kahramanların gidişatını... Nerelerden nerelere gitmişsin. Ne güzel :)

      Sil
  6. hımmm değişik ve güzel bir öykü, bir kısmı anı herhalde, kuzey ışıkları ve çilek buluşu çok güzelmiş :) ben de nasıl görcek kuzey ışıklarını diyordum ve iyi gördü kahramanımız :) osmanbey mi, hımms, bu hastane belki amerikan hastanesi olabilir sanki, ya peki ama öykünün sonunda tarık abi ve babam dedi, kötü bişey oluyor herhalde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu öyküde hiç "gerçek" yok, Osmanbey dışında :))) Tamamen klavyeye bıraktım akışı. Levent özel bir kliniğe gidiyor ve bence sonu okuyucuya bıraktı.

      Sil
  7. O kadar dondurma hem de avuç avuç yenmişse, ertesi gün karın ağrısı olmuştur diyordum içimden ki, dayak yenmişse öyle ortalık yerde karın ağrısı hak getire diye bağladım, yine içimden.
    Bayıldım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çocuk işte, düşünmeden, içinden geldiği gibi. Hangimiz, terlik havada uçarken, kahkahalara boğulmadık ki.

      Sil
  8. Bu bir yorum değildir. Sadece sizi bilgilendirme amacıyla yazılmıştır.

    Sayfanızı ziyarete geldiğim de sağ kenar çubuğunda ekli bulunan ve tarafınızdan "Cevherler" başlığını verdiğiniz "Blog Listesi" gadgetini kaldırmayın. Kaldırdığınız takdirde bir daha aynı işlevli gadgete ulaşamazsınız. Çünkü Blogger bu gadgeti yeniledi. Yenilenen gadget de eski gadget gibi işlev yapmıyor. İçeriğiyle ve iç ayarlarıyla istediğiniz değişilikleri yapabilirsiniz. Sadece kaldırmayın.

    YanıtlaSil
  9. Teşekkürler Recep bey, her şeyin eskisi güzel gibi :))

    YanıtlaSil
  10. Okuduktan sonra gördüm. 5 kelimeyle oluşturulan bir öyküymüş. Demek ki kurgulanmış. Ama nefis bir şey çıkmış ortaya. Çocukluk, anılar, dayanışma, sahiplenme, her biri mis gibi yerleşmiş ayarınca.
    Bir zamanlar bir arkadaşımdan dinlediğim gerçek bir dondurmacı hikayesi bırakayım. Dondurmacı tekerlekli arabasındaki dondurma ne zaman biterse o zaman evine gidiyor. Evine az bir şey kala dik bir yokuş var, adam çıkarken zorlanıyor ve bizim arkadaş dahil 4-5 çocuk itelemeye yardım ederek dondurmacıyı bayırın başına çıkarırlarmış ve adam da onlara kendine borçlu hisseder, külah kullanmadan ''kirli'' avuçlarına birer top dondurma bırakırmış. Büyük bir sabırsızlıkla beklerlermiş o anı:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun zaman olmuştu kendi seçmediğim, verilen kelimelerden bir öykü yazmayalı. İyi geldi. Kalem paslanmış biraz haliyle. Gene de aktı :)
      Ne güzel anekdotlar eklendi. Zenginledi öykü.

      Sil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...