10 Haziran 2013

Kısa Bir Gezi'nti



Günlerdir elde telefon -twitter-, gündüzleri işte, geceleri bulvarda, eve dönünce gözler halkın tv'sinde geçip gidedursun... umut yerini -eh be kardeşim, insan azıcık da kendi sesinin dışındakilere kulak kabartır- cümlelerine bıraktığı bir vakitte -hadi kalk gidelim- olduk! Dağ evinde sezonu geçen hafta yaptığım temizlik ile açmıştım. Bu seferki iş biraz daha karışık, biraz daha -faiz lobisini- ilgilendiriyor gibiydi. Meseleyi yerinde çözecektik. İnatçıydım. O evin çevresine o taş kaldırım ördürülecek ve çakıl taşları ile kütüklü yol ille de yapılacaktı. 

İki güne sığdırılan küçük çaplı araştırmada, bankalara kredi için başvurmayı gerektirecek kadar bolca paraya ihtiyacım olduğu gerçeği ile yüz yüze geldim. İnsan duvara toslayınca gerçeklik boyut değiştirir. Önce çakıl taşlı kütüklü yol hayalimden daha sonra da evin çevresini kuşatacak o taş kaldırımdan vazgeçtim. Taş kaldırımdan vazgeçince çakıl taşlı kütüklü yol daha cazip bir hal aldı. Ne de olsa yapısal bir oluşum değildi ve doğal çevrenin bir parçası olmaya adaydı. Üstelik parasal anlamda beni bunaltmama ihtimali vardı. Hal böyle olunca, ulan daha 5 dakka önce paran olsa izleyeceğin yol bambaşka olacaktı, dedim kendime. Çulsuz olmak da güzeldir bazen ve bazen paranın açamayacağı kapıları aralar insana... Ah doğa, nasıl da baş eğdirir, baş eğersin zamanla... 

Gün, otları biçelim, ağaçları budayalım falan derken, önce kızardı, sonra bulutlu grimsi bir hal aldı ve nihayet geceye devretti görevini. Kuşların seslerine çakallarınki karışınca düşündüm: Bu evi sırf doğal bir hayatın içinde olabilmek için ağaçtan yapmamış mıydık? O gece düşünü kurduğum her şeyin, beton binaların arasında sıkışıp kalmış hayatımı yeşillendirmek için olduğunu hatırladım. Oysa şimdi, şu anda, betondan ve betonun soğukluğundan çok ama çok uzaktaydım. Düşünü kurduğum yeşilin orta yerinde... 

İnsanın gerçekleri hayallerinden ilham alır sözünü severim. Motto ilan ettiğimden beridir, görüyorum ki, neyi düşlediysem hemen hemen yaşamışım. iyisini de em kötüsünü de... Uykuya dalmadan önce dağ evindeki yaşamı kendi doğal akışında bırakmaya karar verdim. İnsanın da inadı bir yere kadar değil mi? Doğal bir yaşamın parçası yeşile dokunmamayı -o köyde yaşayan kuşların, sincapların ve farelerin anılarına saygı duymam gerektiği bilinci ile- görev bildim. Meseleye üç beş çapulcu diye de bakabilirdim ama canlıya saygı ile başlayan ahlakı yaklaşımım din temelli öğretilerin neredeyse bütününü yok sayan aklıma iyi bir ders verdi. 3 yıl öncesine gittim: 

Ağaç -kütük değil bildiğin ağaç- evin güneş gören yüzünde kendine kaçak kat çıkmak sureti ile yuva yapan sincabın sabaha kadar çıkardığı gürültüden uyuyamadığım sabahlardan birinde karar vermiştim; yolu yoktu bu sincap bu evi terk edecekti. Şehre döndüğüm ilk akşam araştırmaya başladım. Kovuculardan zehirlere uzanan bir yolda uzun upuzun araştırmalar yaptım. Bu üçüncü yıl... Sincap ve ben aynı evin farklı duvarlarına başımızı yaslayıp uyumaya çalışıyoruz. Aklımdan zaman zaman -eh artık yetti- nidaları geçse de, o sincabın bir akşam üzeri, ağaçların dallarından zıplaya hoplaya evine dönerken, beni görüp de hızla geriye dönüşü ama evine gitmek için de çaba harcamaya devam edişi ve yavrularının çığlıkları ile beni takmayıp yuvasına gidişini hiç unutamam...  Sanırım ilk defa o zaman göz göze gelmiştik. Ve iddia ediyorum ki, ayran kafası bile olsa, vicdanı olan bir insan bir canlının gözünün içine bakıp da bir canlıyı öldüremez. Bana hiç bir zararı olmayan  o hayvana dokunamadım. Sırf kendi korkularım yüzünden onun yaşama hakkını elinden alacak gücüm var diye canını almadım. Bu bir tercihti ve asla benimki olmayacaktı. Olmadı da... yan komşum -yol ver gideyim, o sincabı ezeyim- dedi bir seferinde, sessiz kalamazdım, adama saatlerce doğanın dengesinden, yaşama hakkından ve nereden konuyu bağladım bilmiyorum ama direnişten bahsettim. Dağda çeken tek radyo kanalı olan TRTFM dinleyicisi komşum, uzun süreli bir şok tedavisi için şehre doğru yol alırken, ona TOMA'lara dikkat et dedim, suları dağlardan akanlar kadar berrak olmayabilir. Şaşkın şaşkın yüzüme bakan karısına gülümseyip, TOMAlara ve onların önünde duran ve henüz  ne olduğu belirlenememiş çocuklara da dedim. Gülümsedi kadıncağız, dağ başında uçmuş bu dedi... Eminim öyle dedi, uzaylı görmüş gibi bir hali vardı. Gözlerim yaşardı, havada gaipten bir biber gazı... 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...