Onu bunu bilmem. Tam kapanma hikaye, açılma desen ziyadesiyle namümkün. Küçük kaçamaklar, insansız doğa sahası, dronsuz da hava sahası bulduğum her yer bayram bana. Yavaş yavaş deliriyorum. Çok yavaş ama, karınca hızında. Anlayacağın karınca kararınca kopyalayıp karıştırıyorum. Balkonu bahçe, küveti deniz, salonu orman, arka odayı vadi olarak konumlandırıp günde 10000 adım atıyorum. İyiyim ben bence. İyiyim. Bir kaç yaş daha böyle büyürüm. Potansiyel görüyorum kendimce.
Bugün geçen yıldan bu zamana olup bitene farklı bir gözle baktım sanki. Bugün bana sunulan hayatın, sabah aldığım nefesin, sevdiklerimle geçirdiğim zamanın, uzak kalışların, derin özlemlerin, kurulan hayallere " iyi ki" yaşamışımın verdiği o cesareti hissetmek.. İyi geldi.
Tüm bunlar bu sabah yaşama tutkuma biraz daha umutla sarılmamı sağladı.
Pandemi boyunca zaman zaman daraldığım oldu tabii ki, zaman zaman üzüldüm, zaman zaman çözümsüz kaldım ama bu zaten hayatın "normal" akışında da öyle değil mi mesela iki gün üst üste evde otursam duvar üstüme gelir benim. Yani bunun pandemi ile bir ilgisi yok aslında, genel olarak üstüme gelir o duvar. Ki vakti zamanında duvarları olmayan ev projesi bölge geliştirmişliğim vardır.
Pandeminin beni derin yalnızlık ve depresyon durumuna sokmamasındaki temel meselenin, nefes almayı bilmek olduğuna kanaat getirdim. Ben ne yaptım mesela; bana tanınan nefes alma koridorlarında bazen yürüdüm, bazen koştum, bazen durdum uzun uzun, bazen de ağladım aslında hepsi kendime, bedenime, zihnime ulaşmaya çalışmaktı.
Birkaç gündür okuduğum yazılarda karşıma hep şefkat kelimesi çıkıyor. Düşünüyorum üzerine.
Eskiden daha sıklıkla şimdilerde sanki biraz törpüleyebildiğim, bana sorulmadığı halde fikrimi söylediğim anlarda aslında karşımdakini üzmüş, yormuş, hadi itiraf edeyim haksız yere yargılamış mı oldum acaba? Soru sormayı bırakalı çok oldu mesela. Biri bana anlatmak istiyorsa anlatır, sormam gerisini, berisini. O kadardır bana aktarmak istediği, eyvallah.
Oysa hazırladığım özenli tabaklar, masalar gibi, özeni yaşamımın temel taşı yapsam ve şefkati de eklesem bir doz...
Aceleci yanımı sakinleştirsem, sabırlı yanımı büyütsem...
Sanki pandemi bana bunları fısıldayan bir dönem oldu. Ben böyle hatırlayacağım. Bir gün çok ama çok yaşlanınca anlatırken, kişisel bilinç değişimimin başlangıcı olarak bu yılları baz alırmışım gibi geliyor.
#evrencekaralama
Pandemiyi akıl ve ruh sağlığını yitirmeden atlatabilirsek, epey bir süre daha sağlıklı yaşamayı başarabiliriz sanırım. :)
YanıtlaSilSevgili Ekmekçi Kız, insan kendini oyalamayı bir kere öğrenirse, sonsuz kaynaklarla beslenip, kendinin şifacısı oluyor zamanla ki sen bence bunu iyi biliyorsun.
SilOoooh nihayet geldi; mutlu, umutlu tam tadında #evrencekaralama. :)
YanıtlaSilÖzlemişiz!
Şaşkınım, ruhum bayram havasında... Sen bir önceki posta bakma arşivde kalmış. Bitememiş, zaten ruhu da eksik kalmış bir öykümsüydü o, geldi geçti :)))
SilYa bu dünyayı daha çok seviyorsam, ama öteki dünyadan da vazgeçmeden ondan da besleniyorsam? Sonra belkim hayatımın en güzel anlarını bu dünyadan edinmiş, öteki dünyada tadını dibine kadar yaşayıp zenginleşmişsem, sonra o zenginlikle, coşkuyla dönüp burada parlatmışsam... Bazı unutulmayacaklarım buradansa, mesela.
YanıtlaSilİkiz dümyamı seviyorum ben, üçüncüsünü kim isterse alabilir:) Lâkin komşunun tavuğı durumu da var ki şu bloğun içerikleri beni her zaman aşar; senin yazılarına bakınca kıskanır, hep kendime, sen çöplüğünde bir kaç fırın ekmek daha ye, derim:) Her zaman... Senin hızında o kadar kolay yazsam tamamdı, -Kaçıncı tekrarım bu acaba?-
Siz iki hemşire varken, bize ekmek yok edebiyat dünyasında:)
Sen bu dünyada ol, gene ol yani, olma demiyorum. Oraya da çok yakışırdın diyorum. Naçizane fikrimi söylüyorum. Otobiyografik romanlar vardır ya, o tatta ya hani senin yazıların. Bir arada olsalar, derli toplu... Başucu kitabı olurdu bence.
SilŞaşkına laf yok. O şansı bir yakalasa var ya kesin alıp yürüyecek oralardan. Dergide olsa mesela, haftalık yazsa. Sırf onun için o dergiyi alacak insanlar olur zamanla. Gündeme dokundurur, iki laf eder, adamı dondurur. Gülüyorduk yahu ne oldu der kalakalırsın.
Bana gelince, sen bu tavuğun yüreğini biliyorsun ya, ondandır kaz görmen. Yoksa bazen sıksan civciv bile çıkmıyor bu tavuktan. Üstelik karta kaçtın artık diyenler var, bir de boommerrrr diye bağırıyorlar arkamdan. Ah ah eskidendi, çok eskiden, kurduydum buraların ben :))))
Ah ne varsa eskilerde, eski dost kalemlerde var!. İçimdeki ses beni dürtükledi adeta!. Bu bir telepati olmalı!. İyi ki uğramışım sayfana evrenim :) Yoksa çok kalabalık bir dünya burası! artık kafamız kaldırmıyor :)) ama bizim enn'lerimiz bellidir!. Az ama çokuz :) ben de seviyorum bu dünyayı. Malum resim işlerimden çok sık giremesem de... aralarda beni kopartan yazılarınızla kuş gibi hafifleyip çıkıyorum. Burası bizim nefes alma duraklarımızdan biri. Ortak dili konuşuyoruz...ve ben bu duyguyu yaşamayı seviyorum. Buraneros ile ilgili düşüncelerine katılıyorum. Ve ben aynı şeyi senin yazıların için de düşünüyorum. Yazılarınızdan kaç kitap çıkar!. Nasıl güzel olur. O günlerin çok yakın olmasını diliyor, sana en içten sevgilerimi gönderiyorum Evren'cim.
YanıtlaSilNe güzel demişsin, az ama çokuz diye... Kendi bloguna bile uğramaktan aciz ben kitap nireeeee ben nireeee diyorum. Belki bir gün, öykü tadına olanları bir araya toplarım. Kendim için. Elimde olsun diye.
SilEskiye duyduğum özlemi yadsıyamam, güzel çok güzel dostlukların kurulduğu, sevginin ve saygının kelimelere, ifadeleri yansıdığı güzel zamanların azlığı büzüm ki, ve evet duygusu derin, samimiyeti gerçek, bir çokluk hali. Ara ara mahalleye dönme isteği de bence o nedenle.