Haftalık gazetemi aldım elime, hala kağıt olsun istiyorum okuduğum gazete, kitap. Evet, köyde günlük gazete takip etmek zor, yaşasın haftalık gazetem.
Gün ağarmaya başlayınca açtım perdeleri, seyreyledim hayatın bana bahşettiği güzellikleri, koca dağ ile selamlaştım göz ucuyla, pembe beyaz toz bulutlara, uçuk mavi gökyüzüne, tepeden doğmak üzere olan güneşe teşekkür ettim. Isıttım bedenimi o güneşin kollarında, yüreğime su gibi serptim kapı aralığından giren çiy taneciklerinin nemini.
Elimi yüzümü yıkadım, yatağımı havalandırıp topladım ve günlük kıyafetlerimi giyerken düşündüm, sallanan koltuğumun keyfini ne zamandır sürmedim diye.
Sallandım bir iki, çocuk misali uçuverdi kelebeklerim, gazetemi okudum bir süre, ayağa kalkıp bahçeyi süzdüm, çimlerimiz, otlarımız, narenciye bahçemiz, narsız nar ağacı olur mu desem de o henüz bir bebe, çiçek verdi boyuna posuna bakmadan sadece bir tane, pampaslar ve yalancı ada çayı ile selamlaştım, kadim zeytin ağacına sordum gecesini, üşümemiş sevindim, ne de olsa 8 dereceleri görür olduk buralarda, gündüzleri hayra alamet olamayacak 25'ler insanı sevindirse de, düşündürücü tabi, lavantalara seslendim, sardunyalar ve mercanlar derken, kaktüsler aldı sazı eline, neymiş onları yeterince sevip okşamıyormuş ellerim. Onlarınki de laf! Küstüm ağacı ve mine ağacı laflarken girdim aralarına, susuverdiler, benden ne gizlileri varsa...
Bu sabah içimdeki çiçekleri sayayım dedim, yetişemedim hızlarına, bir bir çoğaldılar saydıkça. Yüzümde açan gülleri görmeliydiniz, gözümdeki yıldız çiçeklerini ve acem halıları serilmiş yüreğimi, ellerim papatya öbekleri... Vallahi de billahi de kıskanırdınız.
Birden, ansızın bir acı geldi oturdu yüreğime... Bu topraklarda onca acı varken neyeydi benim sevinmem, çiçek açmam, kuşlar gibi şakımam, hiç mi utanmıyordum. Utandım halimden... Soldu çiçeklerim bir bir, kapandı lavantalar, döktü adaçayı çiçeklerini, naneler bile kokmuyordu. Kuşlar! Ah o bülbül gibi şakıyan kuşlar! Onlar bile sus pus oldu.
Kimin suçuydu bu? Kim renklerimizi soldurdu? Ya gelmezse bir daha baharlar, ya maviliklere süremezsek gemileri, güneşin zaptı yakındı hani... Ah şair kandırdın bizi... Hem de fena kandırdın. Umut yükledin yüreklere su serper gibi...
İstikbal göklerde dedik, işimiz gücümüz yokmuş gibi her sabah uyanıp maviye boyadık iyi mi? Yaşarız bir orman gibi kardeşçesine dedik, ne gök bıraktılar ne deniz ne orman... Sardı akrepler dört bir yanımızı. Yeter artık dedim, barış olsun diye, zeytinin dalını aradım durdum, şelaleye düşmüştür diye, vardım dağın başına, ne şelale kalmış, ne ağaç, ne kuş, ne ellerin, durular mı onlar bile gitmişler dedim... Aşk ! Sen nerelerdeydin? Geldi oturdu karşıma, gözlerin durur mu durmadılar, onlar da gittiler... Ben şimdi bir çift gelinciğe yükledim sevdamı, umudumu, özlemimi... Oysa bu topraklarda nice analar, eşler, çocuklar bir gelinciğe bile hasret kaldı. İçlerini hep karalar bağladı.
İndim dağdan öylece, sessizce, çaresizce, ellerim bomboş, yüreğimde sancılar... Bir duru sözle gönül alana, bir kuru dalla, çiçekle gelene gülerdi gözlerim... Yaralı yüreğim... Git git git gitmeeee kal! Kaldım öylece, sessizce, çaresizce, ellerim bomboş yüreğimde sancılar... Oysa bu sabah yeşermiştim ben, küllerimden... İçerim ben bu akşam, ah bir de rakı şişesinde balık olsam, daha ne isterim bu hayattan. Kederi de sevinci de içinde, içince. Bak alkol demiyorum, yaşamak hali diyorum... Farkında olarak, iyisiyle, kötüsüyle, çok severek diyorum. İçimde bir kelebek kalmış sabahtan... kanatlarını mı çırptı o... Utanma, sıkılma, bırak uçsun... Uçsun ki, umut olsun.
Peki ya içimdeki utanmaz diye haykıran o ses... O sesi ne yapacağız... Kimin suçu? Söyle bana... Duydun mu uzak diyarlarda "benim" diye haykıran bir ses. Varsa bile, çocukluğumuzun köyü misali... Orada, uzakta, gidemediğimiz, göremediğimiz aydınlıklarda.
Uç uç kelebek...
Annen sana terlik pabuç alacak...
Peki, artık buna hangi çocuk kanacak?
* Yaşamıma değen, Atama, şaire, söz yazarına, şarkıcıya, yüreği yüreğime değenlere, elimden tutanlara, elimi bırakanlara... Beni ben yapan her kim varsa, doğaya, havaya, suya, anama, babama, kardeşime, eşime, dostuma... Bin şükür, bin bir teşekkür...

Merhabalar.
YanıtlaSilKim bilir, bu kimin son baharı?
Selam ve saygılarımla.
Kim bilir Recep Altun Bey? Sevgiler
SilÇok güzel yazmışsınız. Fakat dışarıdan söylemesi kolay bir gözlemimi aktarmak istiyorum. Türkiye'de evet korkunç olaylar oluyor ama olaylardan çok kitlesel depresyonun körüklenmesi zarar veriyor gibi geliyor bana. Biz inatçı bir milletizdir, bir şekilde bu da geçecek, 70ler nasıl geçti, savaş yılları nasıl geçti, sadece bu dönemde zorluk yaşanmadı ki bu topraklarda.. O nedenle benim kişisel grüşüm, bırakmamak! Aynen ilk paragraflarınızdaki gibi yazmaya, hissetmeye devam edin, edin ki diğerleri de örnek alsınlar, belki onlar da cesaret etsinler.. Başka türlü olmayacak bu çünkü, öncelikle bunu anlamamız ve "iyi hissettiğimiz için kötü hissetme"memiz lazım....
YanıtlaSilÇok güzel bir manzara, şahane bir emeklilik, keyfini gani gani çıkartın, hak ettiniz!
Sevgili Sadece C., dünya tarihi inişli çıkışlı. Ne zaman dümdüz olabilmiş ki! Mesele duyarlı olmak ama kapılıp gitmemek belki de. Teşekkürler dilekler için, aldım heybebe koydum. Sevgiler.
SilSevgili Evren, hislere tercüman yazı olmuş... aynı duyguları doğudaki şehirlerimizde yaşanan depremde hissetmiştik. Yaşadığımız, yeni bir güne uyandığımız için gözlerimizden yaş döktük. Fakat bizim kültürde bir söz var bilirsin; "ölenle ölünmüyor" diye. :( Madem ölemiyoruz o halde ayağa kalkıp, tüm kalbimizle yaşanan şeyleri unutturmamak için çabaladık.
YanıtlaSilYine kötü günlerdeyiz, nefesim kesiliyor her gün berbatın berbatı haberlerle. Ama yaşıyorum kahretsin, o zaman aman vermeyeceğim hiç değilse kelimelerim, cümlelerimle. Yazalım, kalkıp yazalım, gösterelim, yayınlayalım. Yok başka yolu. <3
(Blog sayfası açılınca sağ tarafta ne hoş bir sürpriz geliyor karşıma Radyo Momentos podcast ve senin güzelim yazınla ilgili. Çok teşekkürler) <3
Sevgili Momentos, hepimiz biliriz ki ateş düştüğü yeri yakar, ama bize de düşen duyarlı olmak, hissetmekten ve varsa yapılacak bir şey üstümüze düştüğü, elimizin erdiği kadarıyla yapmak.
SilO sürprizi kaldırmaya elim varmıyor. Ben teşekkür ederim. Sevgiler.
Elimizden geldiğinde ayakta kalmak, doğru bildiğimizi yapmak, dürüst olmak, insan olmak... Elbet devran dönecek. .)
YanıtlaSilElbet dönecek Sevgili Ekmekçikız, elbet dönecek. Sevgiler.
SilŞurada aralık ayına ne kaldı, geceler kısalmaya başlayacak diye düşündüm. ''Gün olur devran döner'' sözü geldi aklıma ardından. Ne kadar kızsak, söylensek, dövünsek de bir şeyleri değiştiremiyoruz ne yazık. Belki bir gün gerçek olur hayaller, belki de çok az kalmıştır, ne dersin Evrencim? Olumlu düşünmeye çalışalım bence. Aksi takdirde hem ruh hem beden sağlığımızın zarar göreceği kesin.
YanıtlaSilKalemin kelimelerle dans ediyor adeta. Kitapların olmalı diye düşünmüşümdür hep. Bence şu şahane manzarayı bari heba etme. Karşısına oturup -sessiz ve dingin bir ortamdır mutlaka- yaz sen sevgili Evren. Bir başla lütfen. Aksın gitsin...
Sevgilerle...
Sevgili Zeugma, devran hep dönmüş, defalarca yıkılmış medeniyetler defalarca kurulmuş. Elbet yine dönecek. Umarım biz görürüz.
YanıtlaSilBu iltifatlar başımı döndürüyor her seferinde. Manzara da kabul edelim insanı şair bile eder. Zaman gösterecek yolumu, kitap olmasa da şu blog bari kendi ritmini bulsa pek sevineceğim doğrusu. Sevgiler.