Proje ödevini yapıyoruz... arkadaşımın 6. sınıfa giden oğlunun "Haydn'ın Hayatı ve Eserleri" üzerine teslim edeceği powerpoint sunumu hazırlamak bizi hem güldürüyor hem de eğitim sistemi üzerine düşündürüyor; çünkü yan masada bir anne de oğlunun soy ağacı ödevi ile meşgul...
Gülmekten akan yaşlarımı silebilmek için arkadaşımın uzattığı aynanın kırık döküklüğü ile dalga geçmeye hazırlanıyorum ki o benden önce davranıyor; "sakın ola ki gülme; o ayna benim evde kalmışlığımın ve üzerimdeki yalnızlık lanetinin elimde kalan tek ve kırık kanıtı..."
Ayna ve kehanet... İnternetin sunduğu sonsuz olasılıklar içinde, bilginin doğruluğundan pek emin olamadan besleniyorum. En ilgimi çeken ise
şu adreste karşıma çıkan bilgi oluyor.
Ayna; Balkan halkları arasında genel olarak önemli bir yere sahiptir. Çeşitli adetlerin zaman zaman başkahramanı olur. Örneğin bizde gelin sandığına, çeyiz bohçasına muhakkak bir ayna konur. Aydınlık, parlak bir geleceğin sembolüdür. Mutlu bir birlikteliğin olması için bu adet uygulanmaktadır. Ayrıca kına yakılırken şami altından gelinin yüzüne ayna tutulur. Yüzü aydınlık, ak, pak olsun diye...
Ayna, böylesine güzel ve özel anlamları bünyesinde barındırırken "kırık ayna" da tam tersine kötülüğün ve olumsuzluğun bir simgesidir. Kırık ayna, yahut ayna kırılması uğursuzluğun hoşnutsuzluğun alametidir. Aynayı kıran eğer bekâr bir kız ise onun 7 yıl evlenemeyeceğine, evde kalacağına dair bir inanç vardır. Rüyada kırık ayna görmek de uğursuzluk sayılır.
Arkası sırlı yansıtıcı bir cam parçası olan ayna, halk tasavvufunda yansıtıcı bir cam parçası olmakla beraber, aynı zamanda manevi sırlarda içermektedir. Balkan Türkleri arasında Aynanın cinleri topladığı inancı vardır. Bunun içindir ki gece aynaya bakılmaz, çocuklara aynaya bakılma izni verilmez.. Bazı hallerde ayna örtülür.
Nerede, nasıl, hangi anadan,babadan, hangi toprak parçası üzerinde doğacağımız kararı bize ait değil elbet. Ama neye inanacağımız, nasıl yaşayacağımız, neleri önemseyip, neleri dikkate almayacağımız kararı her seferinde bize ait. Yeni bir yılı karşılamak üzere hazırlıklar yaparken bir arkadaşımın çam ağacı kuracağımı söylemem üzerine "sen yakında Christmas da kutlarsın" demesine sadece gülümsedim. İç sesim, "her toplumun bana güzel gelen adetini dinine, diline, inanışına bakmaksızın içerdiği anlamdan çok yerine getirdiği güzellikleri öne çıkartarak yapmanın nesi kötü" dedi.
Mesela ben ilk evliliğimde gelin hamamı yapmadım, kına da... Ama bu sefer kesinlikle gelin hamamı yapacağım. Uğursuzluk getirir diye aynalardan uzak duracağım. Yeni yılı karşılamak için, çam ağacımı bu akşam dostlarla birlikte yenilen bir yemek sonrası güle eğlene, aşk ve bereket ama en çok sağlık dileyerek kuracağım. Bir çocuğum olsaydı, sallanan dişi düşünce gece yastığının altına "Diş Perisinden" diye hediye de koyardım. Cezayir'de yaşarken gördüğüm; kız çocuklarına her doğumgününde bir ata lira yapmak ve evlenirken o ata liraları kemer yapıp beline dolamak fikrini de çok sevmiştim.
Batıl inanışları da olmalı insanın, mesela kavga olur diye bıçağı tükürerek uzatır bir arkadaşım, ayakkabıları terlikleri işi rast gitsin diye düzeltenler var... Sırf inanışa inat, onlarca düğmemi üzerimde diktim, kısmetim ona bağlansın diye... Bağlanmadı. Arkadaşım üzerimdeki bir söküğü dikerken ip parçası tutturuverdi ağzıma, bir diğeri gelip başının üstüne koy dedi... Alıp koydu... Kısmetim bağlanırmış... Eee bağlanmasın dedik, dediklerini yaptık. Göreceğiz sonucu.
Bir kırık aynadan yola çıkıp, güzel gelenek ve görenekleri düşünürken, komşuda pişen bize de düşen aşurenin üzerine serpilen tarçın kokusunu duyar gibi oldum. Hakkıyla pişirilmiş bir aşure bereketinde, çeşitliliğinde, lezzetinde güzel günler dilerim hepinize diye cümleyi bağlayıp huzurlarınızdan şimdilik ayrıldım.