24 Şubat 2010

KISIR DÖNGÜ



'Düşünme'

Düşünmeyip ne yapacaktım ki... Dün akşamki konuşmanın üzerinden evden hızlıca çıkmasının ve son söylediği sözün 'Gidiyorum' olmasının üzerine, düşünmeyip ne yapacaktım. Aslında zorladım kendimi uyumak için, yatağıma yattım, bir göz bandı bulup taktım. Sakinleştirici hapın etkisi için bekledim. Öylece sırt üstü yatmış, sokak lambasının aydınlığından bile kaçan kendimi sakinleştirmeye çabalıyordum ki; sokaktaki iki kedinin flörtöz koşuşturmalarına takıldım.

İlk günlerimiz geldi aklıma, ilk karşılaşmamız. İlk dokunuş... Hacer'e anlatmıştım olup biteni, heyecandan sesimin titremesine günlerce dalga geçerek tepki vermişti. Olsundu... Hacer, yüreğimi bilirdi. Avcunun içini bilmezdi ezbere ama yüreğimi bilirdi. Hacer'i arasam diye düşünmedim değil ama geç olmuştu. Göz bandımı çıkarttım, salona geçtim. Sallanan koltuğa oturup düşünmeye başladım.

'Düşünme'

Düşünmeyip ne yapacaktım ki... Az önceki konuşmanın üzerinden evden hızlıca çıkmasının ve son söylediği sözün 'Gidiyorum' olmasının üzerine, düşünmeyip ne yapacaktım. Aslında zorladım kendimi düşünmemek için, gidip müziği açtım, sevdiğim bir şarkı bulup uzandım. Müziğin beni sakinleştirmesi için bekledim. Öylece sırt üstü uzanmış sokak lambasının aydınlığında sakinleşmeye çabalıyordum ki; sokaktaki iki kedinin flörtöz çığlıklarına takıldım.

İlk kelimelerimiz geldi aklıma, ilk seslenişimiz. İlk ses verişimiz.... Hacer'e anlatmıştım olup biteni, heyecandan sesimin titremesine günlerce dalga geçerek tepki vermişti. Olsundu... Hacer, yüreğimi bilirdi. Avcunun içini bilmezdi ezbere ama yüreğimi bilirdi. Hacer'i arasam diye düşünmedim değil ama geç olmuştu. Müziği kapattım, mutfağa geçtim. Elime bir hap alıp düşünmeye başladım.

'Düşünme'

Düşünmeyip ne yapacaktım ki... Az önceki konuşmanın üzerinden evden hızlıca çıkmasının ve son söylediği sözün 'Gidiyorum' olmasının üzerine, düşünmeyip ne yapacaktım. Aslında zorladım kendimi düşünmemek için, elime aldığım hapı hızlıca içtim, mutfak camını açıp önündeki tabureye oturdum. Hafif hafif esen rüzgarı içime çekip sakinleşmek için bekledim. öylece oturmuş sokak lambasının aydınlığında sakinleşmeye çabalıyordum ki; sokaktaki iki kedinin flörtöz mırıldanmalarına takıldım.

İlk bakışlarımız geldi aklıma, ilk susuşumuz. İlk kelimesiz kalışımız... Hacer'e anlatmıştım olup biteni, heyecandan sesimin titremesine günlerce dalga geçerek tepki vermişti. Olsundu... Hacer, yüreğimi bilirdi. Avcunun içini bilmezdi ezbere ama yüreğimi bilirdi. Hacer'i arasam diye düşünmedim değil ama geç olmuştu. Camı kapattım yatak odasına geçtim. Yatağa uzanıp düşünmeye başladım.

'Düşünme'

Düşünmeyip ne yapacaktım ki... Dün akşamki konuşmanın üzerinden evden hızlıca çıkmasının ve son söylediği sözün 'Gidiyorum' olmasının üzerine, düşünmeyip ne yapacaktım. Aslında zorladım kendimi uyumak için, yatağıma yattım, bir göz bandı bulup taktım. Sakinleştirici hapın etkisi için bekledim. Öylece sırt üstü yatmış, sokak lambasının aydınlığından bile kaçan kendimi sakinleştirmeye çabalıyordum ki; sokaktaki iki kedinin flörtöz çığlıklarına takıldım.

İlk günlerimiz geldi aklıma, ilk karşılaşmamız. İlk dokunuş... Hacer'e anlatmıştım olup biteni, heyecandan sesimin titremesine günlerce dalga geçerek tepki vermişti. Olsundu... Hacer, yüreğimi bilirdi. Avcunun içini bilmezdi ezbere ama yüreğimi bilirdi. Hacer'i arasam diye düşünmedim değil ama geç olmuştu. Göz bandımı çıkarttım, salona geçtim. Telefona uzanan elime direnmedim. Aradım Hacer'i. Olup biteni ve sonrasını anlattım. Sessizce dinledi beni... Tek söz etti, kapadı telefonu.

'Düşünme'

Düşünmeyip ne yapacaktım ki... Kendi dünyamın sonsuzluğunda, ben tek başına kara bir ağaçtım. Düşündükçe kuruyor, kur(u)dukça düşünüyordum. Kısır bir döngü gibiydi yaşam...

***

Kapı çaldığında O sandım... Döndü sandım... Heyecanla koşup kapıyı açtım. Hacer'di.

'Biliyorum düşüneceksin, hem düşünmeyip ne yapacaksın ki...'

Kahkahalarla güldük o gece... Hacer, yüreğimi bilirdi. Avcunun içini bilmezdi ezbere ama yüreğimi bilirdi. O yüzden yanında pamuklar getirmişti. Sen dedi, kuru kara bir ağaç değilsin. O gece yüreğimi teslim ettim ona. Düşünmedim... Hem düşünüp ne yapacaktım ki... Dün akşamki konuşmanın üzerinden evden hızlıca çıkmasının ve son söylediği sözün 'Gidiyorum' olmasının üzerine, düşünüp ne yapacaktım.

'Düşün'

Düşünüp ne yapabilirdim ki...





23 Şubat 2010

DURGUN MAVİ





Gözlerin...
O kadar kahverengiyken, ve o kadar derin...

Nasıl olur da;
Durgun bir huzur, mavi bir güven verir.

Gözlerin...
Yüreğinden mi görür?


GÜZELLEŞMEK



Adam sorar:
Ne düşünüyorsun...?

Kadın:
Gülümser sadece

Adam der:
Her ne düşünüyorsan,
seni güzelleştiriyor biliyor musun...


Kadın der:
Ya baktığın yer ya aktığım yer güzel...


KARMAŞA



Yaşam bile,
tüm karmaşasına rağmen
bir yanını umuda ayırıyor.

Peki ya sen..?


22 Şubat 2010

YAŞAM BELİRTİSİ / DİLEK


müzik - dilek kavraal - yaşam belirtisi |



Günlerdir bir ses soluk haber yok senden
Olsun ben umudu kesmeyeceğim..
Kör olası dargınlığı unutup birgün,
Döneceksin biliyorum bekleyeceğim..

Bir dilek tuttum gönlümün dalına astım,
Ortasından adın geçen bir şarkı yazdım.
Divaneyim bütün dünya duysun ne çıkar,
Nefes almak gibi sana ihtiyacım var..

Bu sefer kafamı kuma sokmayacağım,
Önemli değilmiş gibi yapmayacağım
Bekliyorum bir kapı, bir telefon sesi
Küçücük bir umut, bir yaşam belirtisi..

Ah sevgilim sen hala anlamadınmı,
Dünyanın koskoca bir yalan olduğunu.
Senelerce sandıgın bir ömrün aslında
Soluğu kesen bir tek an olduğunu..

Kaçırdığın kaç vapurda ben vardım belki,
Herkes caydı sözünden bir tek ben durdum belki.
Yanacaksa canım kaçmayacağım,
Pervaneysem ateşten korkmayacağım..

Bu sefer kafamı kuma sokmayacağım,
Önemli degilmiş gibi yapmayacağım
Bekliyorum bir kapı, bir telefon sesi
Küçücük bir umut, bir yaşam belirtisi..


İnsan; arkadaşının sesini yıllar sonra duyunca, sesin sahibinin yüreğini de bildiğinden belki de en çok, o sesin naifliğini gözlerinde gururlu bir nemle dinliyor...

UZAKTAN SEVMEK Mİ...



Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi. Dünya olduğu gibi.
Kendimi düşündüm kelimeler yüreğime değdikçe, kendimi ve seni... Hayaletleri hiç sevmem bilir misin, casper olsalar bile... Senin olduğun gibi kaldığın bir dünya düşledim. Dokunduğumuz, kokladığımız, ulaştığımız bir dünya... Olduğu gibi kalan bir dünya... Yeneni ya da yenileni olmayan bir dünya...
"Seni uzaktan seviyorum...." diye düşündü erkek içinden. "Yaklaşmadan, anlatmadan, anlaşılmadan.... Ben seni beklentisiz seviyorum. Hiçbir şey ummadan, talepte bulunmadan, hayal bile kurmadan. Kendi içimde taşıdığım sessiz sedasız bir sır bu. Ben belki de senden çok bu sırrı seviyorum."
Sen uzaktan sevebildin biliyorum, yaklaşmadan, anlatmadan, anlaşılmadan... Ve evet, beklentisizdin alabildiğine, hiç bir talebin olmadı, içinde sakladığın bir sırdım ve belki de bu yüzden sevdin beni böyle delice.
"Seni uzaktan seviyorum...." diye geçirdi kadın içinden ve başını çevirdi. Bakmadı bile ondan yana. Bakması gerekmedi.
Bunlar benim cümlelerim olamaz biliyorsun. Biliyorsun, seni uzaktayken de sevebilirim ben. Ama uzaktan sevemem... Uzaktan sevmelerin kadını değilim ben.
Uzaktan sevmek daha güzeldir bazen. Ne incitir, ne acıtır. Ne yaralar ne kanatır. Gözlerinle görmediğin ama sesini duyduğun, varlığıyla huzur bulduğun bir denizin yakınında yürümek gibidir böyle sevmek..... Uzaktan sevmek en güzelidir bazen.
Uzaktan sevmek özlemektir çoğu kez ve senin de dediğin gibi bunun 2 günü de 20 günü de bir gelir sevene. Ve bazen uzakta olmak yaralar ve kanatır durup dururken, hiç nedenini bilmeden sen. Varlığında huzur bulduğum bir denizde yüzmek isterim ben, gözlerini görmek ve sesini tenimde hissetmek. O nedenle uzaktan sevmelerin kadını değilim ben...

Ama uzaklardayken de umarsızca sevebilirim seni ben...




_____________________________________________________

Alıntılar Elif Şafak / Uzaktan Sevmek /
Yazının tamamı için

Fotoğraf / FARAWAY by ~Subas-khan
Yazıyı gönderen homeless apayrı bir teşekkürü hak ediyor.



İNSANA GEREK BİR YÜREK



Bazen uçsuz bucaksız bir ormanda otururum bir banka

Fısıldadığım kelimelerimdir...
Duyduğunuz kelimelerim...

Sonsuzluğa yazarım kelimelerimi
Yüreğimin sesi duyulsun isterim

***

18,110 kelimem kopyalanmış geçtiğimiz 24 saat içinde

Arşivi kaldırdım olmadı
Açtım olmadı
Sakladım olmadı
Sakındım olmadı

***

SÖZÜM SİZE
Ey! Bir teşekkür etmeye üşenen
 ama kopyalama konusunda canını dişine takanlar

Utanmadınız
Utanmadınız kelimelerimi alıp
Kelimeleriniz etmeye

Neden anlamak istemiyorsunuz
Çalıntı kelimelerle siz ancak HİÇ olursunuz
Neden kendi dilinizin, yüreğinizin döndüğünce yazmazsınız

Anladım
Ne yüreğiniz ne diliniz yetmiyor hissettiklerinize
Benim de olur
Ben de kelimesiz, hecesiz, hissiz kalırım ara ara
Dolanırım kelimeler diyarında

Ama  çok mu zor be,

Çok mu zor
 Yazabilsem bunları demek isterdim demek
Çok mu zor
Yüreğine sağlık, kullanabilir miyim demek
Çok mu zor
Beğendim blogumda yayınlıyorum demek

Bunu bile diyemiyor mu diliniz
Bu bile geçmiyor mu yüreğinizden

Kesin dilinizi
Çıkarıp atın yüreğinizi
Zaten onlar sadece
İNSANSANIZ
 gerek

Sadece
İNSANA
gerek

________________________________________

Fotoğraf / Leszek Bujnowski

21 Şubat 2010

OYA





Ey aşk!
Yağ üzerime yağmur gibi
Boyun eğer ıslanırım altında

Yeterki yüreğimin desenini bozma
Ben onu iğnelerle işledim yokluğunda



BİR YASTIKTA


Güzel bir pazar olsun...
Dizleriniz ya yastık olsun sevdiğinize ya da başınız dizlerini yastık eylediklerinize yaslansın.

Huzurlu bir pazar olsun...
Yüreğinizin attığı versin ilk günaydın öpücüğünü ya da siz hemen şimdi gidip onu öpücüklere boğun.

Mutlu bir pazar olsun...
Seyirlik değil ömürlük sevdalarınız olsun.



Pervasız bir pazar olsun...
Sonuna kadar sizi şımartan, başına taç edenleriniz çok olsun.






müzik - sezen aksu - hoşgeldin |

20 Şubat 2010

DUYGUSAL SALATA




Kapıdan uğradılar, iki saatlik yoldan geliyorlardı, bir kaç gecedir uykusuzdular ve yürek yorgunluğu yol yorgunluğunu ikiye katladığından halsizdiler. Ellerinde pazar torbaları içeri girdiler. Köy pazarından otlar: Çeşit çeşit... Hepsi yeşilin en güzel tonunda, sabah alacasında koparıldıkları toprakların tazelik kokusu köklerine sinmiş.

"Bundan da aldın mı, bak kuzu bunlar, bak bu değişik bir tere cinsiymiş..." Seslerini bıraktılar ardlarından; bir de benim ters zamanlarımın, dilin kemiği yok, hızını kesebilene aşk olsun hallerimden birine denk geldiklerinden ve anlamsızca kırdığımı da bildiğimden, vicdanımı...

Onlar gittikten kısa bir süre sonra, kırmızısı ince ince çizilmiş kuzu kulağından aldım iki kök ve iki kök kuzu ıspanak... Üç yaprak marul aldım, kıvır kıvır... Roka aldım iki kök ve iki kök tere... Bir sap taze sarımsak, buram buram... Doğradım onları ince ince... Harmanladım birbirine, taze çekilmiş karabiber ve erik ekşisi ile... İlk hasat zeytinyağı değdirdim üzerine... Bir avuç haşladığım istiridye makarnayı ekledim tane tane, şöyle bir çevirdim hepsini sevgiyle... Üzerine yağı süzülmüş ton balığından ve kaparilerden koydum ve kokusunu çektim içime...  Televizyonun karşısına oturup, aldım çukurca olan tabağımı elime, damağımda ve dilimde içine eklenen her bir otun tadına varacak yavaşlıkta, sindire sindire dibini gördüm giderek artan bir keyifte.

Yaşam güzeldi... Her zamanki gibi...

Mutfağa gidip de musluğu açmamla gözyaşlarıma hakim olamamam hemen hemen aynı an'a denk geldi... Sesim yüreğime değdi:

"Çocuk sesleri, bazen öfkelerine yenik düşüp, kırıp geçirse de... Bir sesti işte..."

Kendi sesimin, yalnızlığıma vurup yankısının yüzüme çarpmasını istemediğimden kafamı eğdim önüme, ağladım sessizce...






Fotoğraf / internet


YÜREK






Gözüme bakıp
Özüme akıyorsun ya

Baktığın yere değil
Aktığın yere sözüm