Tutunamayanlar, 1992 yılında okunmuş. Üzerine mi yazılmış bilemedim bu şiir ya da bu şiirimsinin yola çıkış noktası mıdır Oğuz Atay’ın Tutunamayanları pek emin olamadım. Yakın geçmişimden izler çıkıyor karşıma bu aralar. Bana bir şey mi anlatmaya çabalıyorlar acaba… Belki… Şaşkın Kovam Şuşum ütü yapmak istemeyince geçmişe kısa bir yolculuk yapmış. Açmış zamanda yolculuk kutusunu, bu şiiri bir de entel dantel dediği yazıyı bulmuş. Şiiri üşünmemiş yazıp maille göndermiş. Yazı uzun olduğundan görüştüğümüzde verdi bana. KİMDE KİM? adıyla yayınlamıştım daha önce. Şiirin parçalarını kullandığım bir de öykümsü vardır: BEKLEMEK...
Şiirimsinin tamamı buradaki gibidir aslında;
I. dudaklarımdan alnınıza bir öpücük...
ve işte herşey böyle başladı
vücudunuza bir sıcaklık yayıldı ilkin sizi yakan, cehennemi yaşatan (cehennemi hissetmektir yaşamı yaşam yapan.) durdurmanız imkansız her noktanıza her duyunuza ulaşacak siz ulaşamadıklarınızı anımsayıp öyküneceksiniz meraklanmayın sabırlı olun sınırlarınızı çizin:
ki onlar sizin cehennemlerinizdir.
çevrenize bakıyorsunuz dudaklarınızda bir terleme, bir telaş kendinizi zor tutuyorsunuz
tutmayın, bunu yapmayın
(tutunamayanların öyküsünde değil, sınırlarını bilenlerin şiirindesiniz bu sefer.)
II. öpün öptükçe bir sevgiyi büyüttüğünüzü bilin gözlerinizle dudakları, dudaklarınızla alınları ELLERİNİZLE YÜREKLERİ ÖPÜN. (s e v g i l e r.. b ü y ü t ü l m e k.. v e.. p a y l a ş ı l m a k.. i ç i n.. v a r d ı r.
k e k r e m s i.. t a t l a r ı n.. s i z d e.. b ı r a k t ı ğ ı..
a c ı m a s ı z.. s e v i l e r i.. d o y a s ı y a.. y a ş a y ı n.)
III. ben başlattım size sadece büyütmek kaldı sevginizi.
IV. paylaşın paylaşın ki sevgi büyüsün büyüsün ki paylaşım artsın önemi kalmaz büyütmüş olmanızın sevginizi paylaşımsız ortamlarda unutmayın PAY-LA-ŞIM. bu önemli, bu çok önemli
Toprak üzerinde ıslak, kahverengi, kızıl, buruşuk yapraklar öbek öbek... Üzerinden milyonlarca kez geçilmiş patika kimbilir kimlerin ayak izini taşıyor. Hava soğuk. Güneş ormanı aydınlatıyor ama ısıtmıyor. Sık dallı ağaçların arasından sızan keskin ışık demetleri, yumuşak hareketlerle toprağa doğru inen yapraklara düşüyor...Hiçbir şey olmamış gibi yapabilmek ne zor.Ama yaşamanın da başka yolu yok sanki.Şu buruşuk yaprağın çirkin olduğunu kim söyleyebilir? Hatta dalında yeşil, taze binlerce yaprak arasında herhangi biriyken şimdi farklı, güzel ve zamansız duruyor... Küçük güzel kuşların pırrrr diye gelip yaprak öbeğinin yanına konmalarına ve toprak üstünde zıplayarak yol almalarına ne buyurulur? Ormanın sessizliğine çok uzaktan bir karışıp bir kaybolan otoban uğultusu ise kahvaltı masasındaki sarı kayısı reçeli üzerinde uçup duran sineğin vızıltısına benziyor... Hiçbir şey olmamış gibi yapabilmek ne zor...Ama evet, yaşamanın da başka yolu yok gibi yok sanki...[1]
Tahmin ediyorum ki; hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz. Öfkemize yenildik. Acılarımız ağır geldi umutlarımıza. Biliyorum hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz. Dün bir bugün iki derken kapadık bütün kapılarımızı ardı ardına bakakaldık ardımıza.
Bir arkadaşımla konuştum bu sabah. Heyecanlı, bir o kadar umutlu hayatından. Onca yıldan sonra yeni birini tanımaya duyduğu hevese şaşkın: Bekleyemiyorum aramasını, konuşuyoruz kapatıyorum ve tekrar tekrar aramak istiyorum. Heyecanıma yenik düşüp arıyorum allahtan dedi; hep o bekledik gülümsemeyi hissediyorum.
Ne güzeldir çağlarken duygularınız karşılığını bulmanız. Bir dere yatağında ahenkle akarken çağlayana dönüşüp coşmanız. Ama bir de tersi vardır bu durumun: Size sunulan yatakda akarken karşınızdakinin durup duvarları örmesi.
Tersiniz döner.
O duvarını sağlamlaştırmaya çalışırken telaşla, siz cama çarpan kuş misali, kanadınız kırılır yere düşersiniz. Dönüp bakmaz bile önüne, ne kuş önemlidir o an, ne de kırık kanadı. Duvarcının derdi kendine ördüğü duvarı. Coşkunuzu öfkeye dönüştüren güce şaşarsınız. "Madem duvar örecektin ey duvarcı ne diye dere yatağı olup akmamı sağladın sana. Hadi çektim bütün restlerimi cevap versene bana..." Der ama duvarı hiç düşünmezsiniz. Siz çarptıkça çatlayan duvarı hiç düşünmezsiniz. Ne de olsa kuş olup uçmak sizin derdiniz.
Hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz hissediyorum. Kuş kafasının dikine gidip çarpmasaydı duvara, çatlarmıydı duvar acaba... Ya da tam tersi duvar çıkmasaydı kuşun karşısına kuş kanadından olur muydu umarsızca.
Siz ne dersiniz?
Sizi bilmem ama biz hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız farkına varmadıkça...
_________________________________________
Dediğim gibi oldu...
Aylar sonra karşılaştık...
Yazımı ve günü hatırladım, bir şiir yazdım üzerine..
Baktı pencereden gökyüzüne, cumulonimbus bulutları gibi dizilmişler dedi içinden; sağnak yağmurlar mı geliyordu yoksa... Biraz ileriye baktı daha uzaklara... Cirrostratus bulutlarını gördü açık berrak parlak... İyiye işaret dedi.
Üzerine kotunu giydi. Beyaz bir gömlekle tamamladı. Onlarca ayakkabısı içinden hiç giyilmeyen bir tanesini seçti. Aynaya baktı. Çok yakışıklıyım dedi. Kızlar gene bayılacak bu halime. Cirrostratus bulutlarıdedi kendi kendineaşk gibisiniz. Aşk kadar ışıltılı, aşk kadar uçucu.
Tam apartmanın kapısından çıkıyordu ki; dikine cumulus bulutu çisil çisil bir edayla selam verdi adama.
Ah cumulus bulutları yağın bakalım... Saltanatınızın son günleri bunlar... Bahar temizliğine yardıma iniyor bütün damlalar. Kıyıda köşede tek bir keder, hüzün ve kasvet kalmasın. Yağ yağmur... Gürle gökyüzü... Çak şimşek...
Gördüm ben bir kere güneşin yüzünü... Karartamaz artık beni tek bir mammatus bulutu... Bahara gel dedim geldi. Aşka gel diyorum ne zamandır. Güneş ışınları haberini verdi. O da gelecekmiş yoldaymış.
Cirrostratus bulutları aşk gibidir. Çarpar insanı.