Kurulmuş bir cümle ararken çıktı karşıma... Zihnim bulandı okuduğumda... Mideme indi sonra, sonra hava bulandı, ardından sular da... Hüzne bulanmış bir kadın çaldı kapımı o arada... Hayat öğretir diyen adamın sesiyle kendime geldim. Sahi ben ne yapmalıydım bulanmadan akmak için?
Üzerimi giyinip, sokağa attım kendimi; havadaki yağmur kokusunu içime çeke çeke yürüdüm... Her bir nefeste akıl ve yürek duvarıma çarpıp, iç sesimden korkan seslerle karşılaştım yol boyu... Daha bir arpa boyu yol gitmemiştim, daha bir an geçmemişti oysa; onla karşılaştım: "Ben gerçek..." dedi.
Ürktüm! O gerçekse... Aklıma bile getirmek istemedim... Duymazdan gelip sırtımı dönüp yürüdüm. Arkamdan seslendi: "Ben gerçek.."
Bir terazi ise yaşam ve dengede olması gerekiyorsa herşeyin ve dengeliyken anlamlıysa, terazinin bir yanı gerçekse... Yok yok, olamazdı... Olamazdım... Koşarak uzaklaştım: Kaçtım... Koştukça bulandım, bulandıkça ağırlaştım, ağırlaştıkça battım... Bir bataklığın orta yerinde çığlık attım. Bir çığlık daha... Karardı gökyüzü, sis çöktü üzerime... Uğultulu bir ses: "Ben gerçek...", ardından bir gök gürültüsü: "Ben gerçek..."
Ben çırpındıkça, batıyordu bedenim... Çıkmayan sesimle son bir kez seslendim: "Ben gerçek..."
Kurudu bataklık, duruldu sular, duruldu hava, duruldu zihnim... Parlak bir güneş ışığı vurdu alnıma... Bir diğeri tuttu ellerimden... Bir diğeri öptü dudaklarımdan... Bir diğeri sarıp sarmaladı beni... Bir diğeri gözlerimdeydi ve bir diğeri yüreğime indi: O zaman fark ettim ki; kendi aklına güvenmeli insan, kendi yüreğinin büyüklüğünü bilmeli... Bulanmadan akmak için, kendi gerçeğini fark etmeli... Kendi gerçek benini!
______________________________________________
Her gün bir yerden göçmek, ne güzel
Her gün bir yere konmak, ne güzel
Her gün bir yere konmak, ne güzel
Bulanmadan, durmadan akmak ne güzel
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
MEVLÂNA
______________________________________________