28 Şubat 2009

GÜNE UYANDIM (MI) - 3



ÖNCESİ... Kadın iki gecedir huzura dalıyordu.. Kafasındaki fluluk olmasa sesin yüzüne, kafası karışık bile sayılmazdı. O sabah uyandığında ki her zamankinden erken kalkmıştı. Bir kağıt kalem aldı eline... Sesin yüzünü resmetmeye çalıştı. Olmuyordu... Ses vardı ama yüz yoktu. Kafası karışsın istemiyordu. Düşünmemeye çalıştı. Derken sabah ezanı okunmaya başladı. Dikkatle dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir başka arkadaşından öğrenmişti, sadece makamı değil, sözü de farklıydı. Belki o nedenle seviyordu. Anlamazdı öyle makamdan, sözden falan... Dinlerdi ve severdi.

O sabah tam da ezan bittiğinde...

Telefonuna mesaj düşmedi...

Uzun süre bekledi telefonu elinde...

Gün ağarınca yataktan kalktı. Duşa girdi. Kahvaltısını hazırladı. Cumartesi cumartesi ne yapacağım ki dedi. Pazara gitmek aklına geldi. Telefonuna baktı. Hiç mesaj gelmemişti. Canı sıkılır gibi oldu. Ne aptalım diye düşündüğü sırada, telefonuna mesaj geldi...

Neden olumsuz düşünüyorsun hemen, sen de beni özle diye yapıyor olamaz mıyım? Sen de beni düşün... hımmm? Evet eveti beni düşünerek bir yemek yap mesela... Pazara gitsene sahi. Beni düşünerek bir yemek yapmak keyif vermez mi sana...

Okudu...Gülümsedi...Pazara gitmek dedi. Ne komik diye düşündü. Pazar...

Çok değil 2-3 dakika sonra çaldı telefonu. Karşısındaki ses, keyifliydi. O da keyiflendi. Neden keyifli olduklarını bilmiyorlardı. Yoksa biliyorlar mıydı? Keyfi kaçıran kadının sorusu oldu... "Neden?" diye sorarak, an'ı bozdu. Adam "Neden olmasın..." dedi, gülümseyerek...

Sabah sabah olanları anlattı adam. Kadın dinledi. "Benim sorunum" dedi kadın, devam edemedi. Kendi açıklarını kendi kelimeleri ile ifade etmek istemedi.

Adam güldü: "Kendinsin" dedi.

"Nasıl" dedi kadın...
"Bardağın tamamı dolu olsun istiyorsun" dedi adam.
"Nesi yanlış" dedi, yumuşak ve belirsiz bir ses tonuyla.

"Bir damla eklenince taşıyorsun" dedi adam. "Aslında itiraf etmek gerekirse, bu yönün çekiyor seni bana. Sürekli sınırda yaşaman..."

"Bilmem" dedi kadın. "Zorladığım doğru hayatı. Özellikle de duygusal anlamda."

Adam gülümsedi... "Tanıdık geliyorsun bana" dedi..
Kadın "Farkındayım" dedi. "Dinlersin ve seversin ya..."

"Nedeni vardır aslında...Nedeni aramak lazım...Belki..."

Adam sustu... Kadın sustu...

"Nedeni varsa" dedi adam, "mutlaka çıkar karşına..., ama bazen nedeni yoktur, aramamak gerekir, zamanı gelmiştir mesela, tam da o yüzdendir...ama o bile bir nedendir, yani zamanı gelme meselesi..."

Kadın sessiz kaldı. Şaşırıyordu kadın, adamın kafasındaki her soruya cevap bulmasına. Kadın sormuyordu ama adam cevap veriyordu.

Adam sustu...
Kadın sustu...

Adam "bardak her zaman dolu olmak zorunda değil unutma, sadece içindeki eksikleri tamamlamak gerek. Doldurmasalar da bardağı, boşluğu anlamsızlaştırırlar" dedi.

Kapattı telefonu adam. Mutfak camından dışarıya baktı kadın. Gün telaşına kavuşmuştu. Güneşli bir gündü ama gene de ayaz vardı dışarıda. "Pazara gitmek lazım" dedi. Dolabı bomboştu. Aklı gidip gelmeye başladı. Boş, pazar, eksik, bardak, dolu, iç, tamamlamak, zaman, sorunda, değil... Kelimeler tek tek saldırıyordu sanki beynine. Kafası karışmıştı gene. Ne oluyor diye sordu, sonuna soru işareti eklemeden. İçini bir sıkıntı kapladı, pencereden bakarken kalabalığa karıştı... Yaşadıkları bir sanrı mıydı?

Telefonuna bir mesaj düştü...

Bak senin düşündüğünü Atilla İlhan yazmış daha önce
"olmaz, gerçek olamaz bu yaşadığımız, ya sanrı ya sanrıya çok yakın bir şey..."
Bir kadın için en huzurlu an, sevdiği erkeğin kollarının onu sarmasıdır. O an sanrı değildir yaşanan... Olmadığını göreceksin...

_________________________ Devam Etti....



Fotoğraf / by Plosz Zoltán



.

27 Şubat 2009

GÜNE UYANDIM (MI) - 2



ÖNCESİ... Kadın beş saate yakın uyumuştu günler sonra... Kafasındaki karışıklık netleşiyordu giderek. "Yarın olma ihtimalı var" inanırsam dedi. Sabah ezanını dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir arkadaşı, makamı farklıdır belki ondan dedi. Anlamazdı öyle makam falan... Dinlerdi ve severdi.

O sabah tam da ezan bittiğinde telefonuna bir mesaj düştü.


Neden erkenden uyandın sen bakımmm :)

Okudu...Gülümsedi...Pazar olmasını bekliyorum dedi içinden.


Çok değil 2-3 dakika sonra çaldı telefonu. Karşısındaki sessizdi.O da sessiz kaldı. Neden sessiz kaldıklarını bilmiyorlardı. Yoksa biliyorlar mıydı? Sessizliği bozan kadın oldu.

"Nereden biliyorsun, uyandığımı..."

Sabah sabah olanları anlattı adam. Kadın dinledi. "Senin sorunun" dedi kadın, devam edemedi. Tanımıyordu ki adamı doğru düzgün.

Adam güldü: "Sensin" dedi.


"Olmaz" dedi kadın, "ben senin sorunun olursam olmaz."

"Ben de çözümün olurum senin" dedi adam.

"ÇÖZÜMÜM" - evet yüksek sesle ve büyük harflerle söylemişti - "çok soru var kafamda, çözümü olmayan" dedi. Yumuşak ve belirsiz bir ses tonuyla.

"Biliyor musun" dedi adam. "Bu yönün çekiyor seni bana. En huzurlu sabahlara uyandığında bile, hayata soru sorman..."


"Bilmem" dedi kadın. Çok mu soru soruyorum hayata diye geçirdi içinden, cümlesinin sonuna soru işareti eklemeden.

Kadın dedi ki; "Pazar günü geldiğinde..." gene devamını getiremedi kadın...

Adam içinden ağladı kadının suskunluğuna...

"yaşım değil mi" dedi, adam, "ya büyümediysem yeteri kadar diye düşündün"

Kadın "hayır dedi, senden uzaktayken, ben hiç seni düşünmedim. Pazar günü geldiğinde tanır mıyım diye endişelendim"

Adam gülümsedi... Sabah ezanını anlattı kadına. Nasıl sevdiğini..."Tanıdık geldi mi" diye sordu.

Kadın "evet" dedi.

"Ben de tanıdık gelirim merak etme" dedi. "Tıpkı sabah ezanı gibi" dedi. "Dinlersin ve seversin. Nedeni yoktur aslında...Neden arama...Bunca zaman sonra neden diye soranlara da zamanı gelmiştir de ondandır de, kendine de bunu de bu arada"

Kadın sessiz kaldı. Şaşırıyordu kadın, adamın kafasındaki her soruya cevap bulmasına. Kadın sormuyordu ama adam cevap veriyordu.

Adam sustu...

Kadın sustu...

Kadın "pazarı bekliyorum" dedi...

Kapattı telefonu. Dışarıya baktı. Gün ağırıyordu. Güneşli bir sabahtı ama gene de ayaz vardı dışarıda. "Pazara ne kaldı ki..." dedi. Yataktan gülümseyerek kalktı. Camın önünde durdu. Dışarıyı seyretti. Eli camın koluna gitti, öylece bekledi. Telefonuna bir mesaj düştü...


Aferin sana... Yüreğini üşütme artık sabah ayazlarında. Pazara az kaldı. Gözlerimi de düşünmeyi kes artık. Hep hayranlıkla gülümseyecekler sana. Kafandaki sorularını not alıyorum bir kağıda, pazar gecesi çok vaktimiz olacak cevaplarını bulmaya. Her bir cevap bir çözüm olacak yarınlara...


____________________________________ Devam Etti...

Fotoğraf / Dream & Fantasy by Thomas Ljungberg

26 Şubat 2009

GÜNE UYANDIM (MI)



Kadın hiç uyumamıştı... Kafası çok karışıktı. Neden yarın olmuyor diye düşündü. Sabah ezanını dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir arkadaşı, makamı farklıdır belki ondan dedi. Anlamazdı öyle makam falan... Dinlerdi ve severdi.


O sabah tam da ezan bittiğinde telefonuna bir mesaj düştü.

Neden uyumuyorsun sen bu saatte...

Okudu...Gülümsedi...Yarın olmasını bekliyorum dedi içinden.

Çok değil 2-3 dakika sonra çaldı telefonu. Karşısındaki kahkahalar atıyordu. O da attı. Neden kahkaha attıklarını bilmiyorlardı. Yoksa biliyorlar mıydı? Sessizlik oldu, önce adam bozdu sessizliği...

"Nasıl da biliyordum dedi uyumadığını..." Sahi nerden biliyordu uyumadığını...

Sabah sabah olanları anlattı kadın. Adam dinledi. "Senin sorunun" dedi, "kızıyorsun aptal insanlara sen. Bırak onlar da aptallıkları ile yaşasınlar bu hayatta..."

"Olmaz" dedi kadın, "vicdanım rahat etmez sonra."

"Amma önemsiyorsun sen şu vicdan meselesini bu hayatta."

"Önemserim, İNSAN OLMAK" - evet yüksek sesle ve büyük harflerle söylemişti - "vicdanla ilgilidir benim için" dedi. Sert ve kesin bir ses tonuyla.

"Biliyor musun" dedi adam. "Bu yönünü seviyorum senin. En güzel sabahlara uyandığında bile, hayatta uğraşmanı."

"Biliyorum" dedi kadın.

Adam dedi ki; "seni özledim. Pazar günü seni görmeye geleceğim bir saatliğine olsa da elimde pastam, doğumgünümü kutlayacağız..."

Kadın şaşırdı adamın süprizine. "Kaç yaşına basıyorsun ki sen" dedi, adam "27" dedi. "Ne zaman büyüdün sen o kadar" dedi kadın.

Adam "senden uzaktayken, seni düşünürken" dedi.

Kadın gülümsedi... Sabah ezanını anlatı adama. Nasıl sevdiğini...

Adam "seversin tabi" dedi... "Düşünsene huşu ile uyanıyorsun güne. En güzel ses ile öpülerek uyanmak gibi."

Kadın ne kadar uzun zaman oldu dedi içinden güne böyle başlamayalı.

Adam "pazarı bekle" dedi... "Pazartesi yarın olacak ve sen güne huşu ile uyanmış olacaksın. Şimdi uyu..."

Kapattı telefonu başka bir şey demeden. Kadın elinde telefon öylece kaldı. Dışarıya baktı. Gün ağırıyordu. Yağmurlu bir sabahtı. Pazara ne kaldı ki dedi. Yataktan gülümseyerek kalktı. Camı açtı. Soğuk nemli havayı içine çekti. Ürperdi... Telefonuna bir mesaj düştü...

Camı kapat üşürsün. Sabah ayazı insanın yüreğine dokunur... Pazara az kaldı. Ben gelince açarız camı, yüreğini bana verirsin. Ben korurken onu, sen sabahı çekersin içine; yarınlara umut olsun diye.


Devam Edecek... _________________________________ Devam Etti...

Fotoğraf / Birthdaygirl by Charlotte Hammer

25 Şubat 2009

PESİMİST OLMAK - Vol.2


  • Sen neden iç karartıcı şeyler yazıyorsun...

  • Yüzü bu kadar gülen insanın kaleminden nasıl dökülüyor hep acı, keder, üzüntü...

  • Güneş doğmaz mı senin yüreğine...

  • Aşık oluyorsun acı yazıyorsun, seviniyorsun acı yazıyorsun. İçimiz karardı...

Bu aralar aldığım bütün mailler ve eleştiriler bu minvalde...


Gelmeyin üstüme, arkadaşlar, dostlar, bloggerlar...

Komik bir kadınım ben aslında, valla, ciddi söylüyorum, bak hakkaten ya...

Sorun eşe dosta...

Mesela 11.12.2008 tarihinde yayımladığım şu komik yazımı okuyun bir kere...
(bu arada yazının aslını uçurmayı başardım, teknoloji insanıyım, kabul edin.)

Adına bakıp yanıltmasın sizi, bir mutluluk anında yazılmış olması muhtemel izler taşıyor aslında... Valla, ciddi söylüyorum, bak hakkaten ya...



_________________________________________




Yaşadım ya ben şu yaşa kadar pes valla

Tam da 30.5(*) oldum

Fark ettim

İyi yaşadım ben bu yaşa kadar aslında...



*******

Pesimistsin dedi bir arkadaşım bana.
Peksimet gibi birşey mi dedim ona.


Baktı yüzüme

Evet dedi pek simitsin hatta...


Nasıl yani?


Susamlı mıyım
Yuvarlak mı

Yoksa yanmış mı bir yanım hayatta
Pişmemiş miyim aslında

Nasıl yani ya...

Nasıl bir simidim ben aslında.
Mesela çayın yanında iyi gider miyim
Susamım mı dokunur bir başkasına
Kalanım çöpe mi gider
Yoksa bayatlasa da ısıtırız dursun kalanı falan gibimiyim ben aslında.

OF NASIL BİR SİMİDİM BEN YA


Bugün komiğim ben aslında.

Başlarken daha hayata istenmemişim ya.
Sonra da bunu kılıf bulup dikmişim ya üstüme o zamandan beridir olmaz benim işim.
5 kuruş ver yaptırama 10 kuruş ver beni oradan geri alama.

Düşünceler dağınık kafamda.

Beynimin kıvrımlarında gözünü kırpışın.
Benim bunu üzerime alışım
Sana akıp olsam alaşım
Olur mu dersin seninle benden homojen bir karışım.

Sen de komiksin aslında
Bu yüzden hala gülümsüyorum sana...
Senin aklında kalışıma

BU KADAR MI OLUR KES KEL ALAKA


______________________________

(*) 30.5 ile ilgili durum şudur: beni yeni tanıyanlar bir türlü inanmazlar 36 bitti 7'ye gidiyorum demelerime....Hemfikir oldukları nokta maksimum 30 gösterdiğim yönündedir. Ben de dalga geçerim her seferinde bari 30.5 diyeyim diye...

YARIN OLDU SANDIM



Dün gece kötü bir gece geçirdim… İçimde ne varsa kustum…
Dün gece içimdeki son damlaya kadar ağladım hıçkıra hıçkıra…


Sabah telefonun sesine uyanınca dün geceki telefondaki sesi hatırladım…

"Yarın konuşuruz... uyu hadi... " Kaç yarın geçti diye düşündüm…Telefondaki sesi dinlemediğimi fark ettim. "Neden hı hı diyip duruyorsun uyanmadın mı uyamadın mı" dedi. "Kafan karışık senin." "Kafam karışık yarın konuşuruz" dedim. Kapattım telefonu. Duşa girdim. Yapılacaklar listesini gözden geçirdim. Telefonumu yanıma alsaydım keşke dedim. Ararsa bulamazsa, üzülür dedim. Yarın demişti, yarın oldu dedim. Duştan çıktım. Telefona baktım. Aramamış…

Sonra öğrendim başka bir arkadaşımızı aramış. Olsun dedim belki onun benden daha çok ihtiyacı vardı aranmaya. Odaya girdim, maske taktım, çıkarttım bu uymadı dedim. Başka bir maske taktım. Yola çıktım. Yolda giderken yol bitmiş fark etmedim. Kafam karışık benim…

Arabayı yanlış yere park ettim. Telefonuma baktım. Çalmamış. Çalmış aslında ama benim istediğim tonda değil. Yarın olmadı mı acaba dedim. Yoldan geçen birine sordum. "Yarın oldu mu" dedim. "Yok olmadı" dedi. Yarın olacak dedi. Güldüm. Kafası karıştı yoldan geçenin.

Ofise geldim. Ofis telefonumdan da aranmamışım. Ne şaşkınsın dedim. Senin ofis telefonunu bilmiyor ki, nasıl arasın seni. Maillerime baktım. Orada da yarın olmamış dedim. Asistanıma sordum. Senin maillerinde benim aradığım mail olabilir mi dedim. Karışmıştır belki sana. Yok dedi karışmış bir suratla.

Annem aradı o sırada, neden böyle oldun sen dedi. Nasıl dedim. Rüyamda gördüm dedi, içinde muz olmayan portakal suyu gibiydin dedi. Anne saçmalama dedim. Karıştın galiba sen, portakal suyunun içinde muz olmaz ki zaten.


Akşam oluyordu belki de güneş tekrar doğuyordu. Anlamıyordum. Yarın bir türlü olmuyordu. Hep yarına kalıyordu. Bekledim. Karışmışlığım yarına geçer belki dedim.

Yarın oldu sandım sabah telefonun sesine uyandım. Dün geceyi düşündüm.
Dün gece kötü bir gece geçirdim… İçimde ne varsa kustum…
Dün gece içimdeki son damlaya kadar ağladım hıçkıra hıçkıra…



Günler geçti...

...

...

...


Aramadın. Yarın olmayacak diye düşünmeye başladım.
Bir tası doldurdum sıcak suyla. Giyindim en güzel maskemi. Bir de saten geceliğimi. Bileklerimi kestim özenle. Uzattım bileklerimi sıcak suyun içine. Bir kan damladı halının üzerine. Bir tanesi de saten geceliğimin üzerine. Hiç üzerinde durmadım.
Bugün böyle dedim.
Yarın temizlerim.

Uyumuşum olduğum yerde...
Zaman geçti bir süre...
Yarın oldu sandım…
Uyanamayınca anladım.

...

...

...

___________