Erken kalkmanın keyfini sürüyorum. Duş sonrası yapılan gülümseten bir kahvaltının neşesi güne yayılacak gibi. Mutluyum. Hayatın bana sunduklarını anlıyor ve beni test ettiği durumlarda yılmadan ve hatta gülümseyerek yola devam etmeyi öğrendiğimden beri daha sakinim. Dün gece attığım bir mailde, "uzun ve garip bir hikayenin sonunda Bursa'ya geri döndüm." yazdım. Uzun ve garip hikaye parça parça da olsa bu blog sayfalarında bazen hikaye bazen bir şiir bazen sadece duygunun dile gelişi ile yerini aldı. Onca kelimenin arasına sıkıştırılmış olan an(ı)lar... Hepsi bugün, olduğu yerden hayata bakan Evren'in yapı taşları... İyi kilerim...
Geçen hafta raporlu olmanın verdiği rahatlıkla ve biraz da zorunluluktan uzanıp uzun saatlerimi; düşünme, yeniden planlama, hayal etme ve teşekkür etmek için değerlendirmiş oldum. İyi de oldu. Böyle bir zaman dilimine ne kadar ihtiyacım olduğunu fark ettim. Hayatın keşmekeşi içerisinde nefes almayı unuttuğumu fark ettim. Nefes almak... Yaşamak...
Sorularım her geçen yıl azalıyor. Hayatın sunduklarını cevap olarak kabul ediyor ve geriye dönüp soruları bulmaya çalışıyorum. Bunu bir oyuna dönüştürdüm. Steve Jobs bir konuşmasında, geriye dönüp noktaları birleştirin diyordu, cevaplar asıl orada.Orada olduklarını biliyorum, noktaları birleştirmeyi çocukken de çok severdim. Bazılarının içlerini boyardık, ben kendi renklerime boyamayı hep daha çok sevmişimdir.
Geçen hafta evde olmak ve küçük aptal kutuyla barışık olmamaktan kaynaklanan durum beni, daha da küçük ve aptallaştırma oranını teslim olmanızla orantılı telefon üzerinden internet kullanımına itti. İtti de ne oldu derseniz, birincisi hizmeti satın aldığım kuruma maaş kartımı göndermek zorunda kaldım. Ama beni asıl dertlendiren bu değildi. Blogger android telefon uygulamasının ülkemizde kullanılamaması yapmayı planladığım kutlama hevesini kursağımda bıraktı: Sokaklarımı, göğümü, içimi, dışımı renklere boyayan; aşkı, sevgiyi çiçek bahçelerine döndürmeyi başaran; "kocaman yüreğimin" duygu sellerine kapılmasına sebep "yürekli adam"a söylemek istediklerimi kelimelere bir türlü dökemedim.
Dinleyeceğiniz şarkıyı geceye bırakın derim; hava kuzguni bir siyaha teslim etsin bulutlarını, güneş aya yansıtsın ışığını, yıldızlar eşlik etsin düşlerinize...
Hem belli mi olur, belki biri kayıverir siz sevdiğinizi düşünürken ve dilekleriniz gerçek olur hiç beklemeden.
Geçen hafta raporlu olmanın verdiği rahatlıkla ve biraz da zorunluluktan uzanıp uzun saatlerimi; düşünme, yeniden planlama, hayal etme ve teşekkür etmek için değerlendirmiş oldum. İyi de oldu. Böyle bir zaman dilimine ne kadar ihtiyacım olduğunu fark ettim. Hayatın keşmekeşi içerisinde nefes almayı unuttuğumu fark ettim. Nefes almak... Yaşamak...
Sorularım her geçen yıl azalıyor. Hayatın sunduklarını cevap olarak kabul ediyor ve geriye dönüp soruları bulmaya çalışıyorum. Bunu bir oyuna dönüştürdüm. Steve Jobs bir konuşmasında, geriye dönüp noktaları birleştirin diyordu, cevaplar asıl orada.Orada olduklarını biliyorum, noktaları birleştirmeyi çocukken de çok severdim. Bazılarının içlerini boyardık, ben kendi renklerime boyamayı hep daha çok sevmişimdir.
Geçen hafta evde olmak ve küçük aptal kutuyla barışık olmamaktan kaynaklanan durum beni, daha da küçük ve aptallaştırma oranını teslim olmanızla orantılı telefon üzerinden internet kullanımına itti. İtti de ne oldu derseniz, birincisi hizmeti satın aldığım kuruma maaş kartımı göndermek zorunda kaldım. Ama beni asıl dertlendiren bu değildi. Blogger android telefon uygulamasının ülkemizde kullanılamaması yapmayı planladığım kutlama hevesini kursağımda bıraktı: Sokaklarımı, göğümü, içimi, dışımı renklere boyayan; aşkı, sevgiyi çiçek bahçelerine döndürmeyi başaran; "kocaman yüreğimin" duygu sellerine kapılmasına sebep "yürekli adam"a söylemek istediklerimi kelimelere bir türlü dökemedim.
Dinleyeceğiniz şarkıyı geceye bırakın derim; hava kuzguni bir siyaha teslim etsin bulutlarını, güneş aya yansıtsın ışığını, yıldızlar eşlik etsin düşlerinize...
Hem belli mi olur, belki biri kayıverir siz sevdiğinizi düşünürken ve dilekleriniz gerçek olur hiç beklemeden.
Au Di
dilerim
gökyüzüne saldığın balonların çoşkusunda geçsin günler
Geceyi bekleyemedim Sevgili Evren, gelmişken dinledim. Balonlar havalandı birden, hafifledim, sanki biraz da çocuklaştım...
YanıtlaSilArada durup dinlenmek, soluk almak da gerekiyor. Ve noktaları birleştirmek...
ben de geceyi bekleyemedim. sabırsızım malum :)ben balonları bazen göğe salmak gerektiğini sonradan öğrendim biliyor musun önceleri sıkı sıkı tutardım anladım ki sıkı sıkı tutmak bu değilmiş, özgürsen özgürleşsin istiyorsan bazen salıp nefes aldırmak gerekmiş :)
YanıtlaSilbüyüdükçe öğreniyor galiba insan. öpüyorum dikkat et kendine ...
nefes aldığımız her yeni güne şans vermek gerek, mucizelere inanmak, durup bir nefes almak. sevgiyle kalın, öpüyorum ikinizi de.
YanıtlaSil