15 Şubat 2022

Günler Günleri Kovalarken Bir Garip Yulaf Hikayesi

Dedemin lokantaları varmış. Tanımadım, ama çok isterdim tanımayı, o mutfaklarda yamaklık yapıp, ustalaşmayı. Annem geçenlerde siyah beyaz bir fotoğraf bulmuş, av lokantası önünde dedem, yanında avcı, elinde tavşan. Av meselesi biraz düşündürücü benim için. Etçil olup, hayvanlar konusunda içi sızlayan ben, en büyük riyakarlığı yapmama sebep damak tadımla vicdanım arasında sıkışıp kalıyorum her seferinde. 

Gene de o lokantada büyümeyi isterdim doğrusu. Hikayeler bol, mesela annemin her seferinde sefer tası ile gönderildiği lokantadan bamya ile dönmesi, dedemin mahallenin delilerine, meczuplarına ayrılmış masasında, karşılığı bazen yarısı içilmiş bir sigara, bazen bir kuruşa yedikleri yemekler sonrasında "usta bu sefer yağlı olmuş, olmasın bir daha giderim başka yere bak" diye çıkışmaları, dedemin av lokantasına gelen Selahattin Pınar'la sohbetleri, annanemin udi oluşu ki, ben bir fotoğraftan öğrendim mesela, halbuki dinlesem, ne zenginlik... Hikaye bol, bol olmasına da dinliyorum işte sadece, oysa yaşasam... Diyorum ya, ne zenginlik. 

Siyah beyaz fotoğraflarda kaybolmuş gibiyim bu günlerde. Yaş kemale erince, insan o eskinin kokusunu özlüyor galiba. Dokusu yumuşak, duygusu yoğun o çocukluk, gençlik halleri ve hikayeleri bir başka oluyor. 


Gen çekiyor her halde, mutfakta olmayı severim, yemek hazırlamayı, sofralar kurmayı... Seçilmiş abim, kulakları çınlasın, misafire balık, bize gelince hep makarna der, beni kızdırır. Oysa ki makarnalarım da pek meşhurdur. Bir İtalyan değilim ama bu konu da mütevazi hiç değilim. Uzun zamandır yazmadığım için, kaçan perileri kovalamaktan yorgun düşüp, blog okuyayım dedim, bu arada sağ olsun deeptone da dürtmüş, hey hey diye... Dedim peri yok, olsa ne ala. Sonra Laparagas'ın yazarı Buraneros, sevgili, kıymetli komşuma uğradım, döktürmüş gene, Makarna Üç Adım; konu mühim bir yerde düğümleniyor benim için; makarna! Ah ne ala sofralar kurulur sayesinde... Başladım yorum yazmaya, nasıl akıyor klavye, nasıl bir coşku içimde, konu mühim dedim ya; makarna ve ille ki yancısı şarap bu aralar fena halde hasretliğim. 

Yüzümde bir gülümseme, kayboldum yine kelimelerde, sokaklarda ve lezzetlerde. Anılar geldi ardı sıra, Cadde ve makarna... Roma ve şarap... Trastevere ve şarap... Makarna ve şarap...

Bir ara epey makarna şarap sevdalısı olmuştum. Özellikle bir markanın tagliatellesi ile versiyonlar deniyordum. Ispanak, somon, eser miktar sarımsak ve krema, bol öğütme karabiber, üzeri için varsa Bergama tulum, parmesan alacak para o zaman yok tabi, zaten parayı yatırmışız füme somona.

Bir diğer versiyonum mantarlı fettuccini... of leziz mi leziz, mantar ille kestane olacak, yüksek ateşte 3 dakika, krema elbet gene baş rolde, Üzerine file badem ve elbette karabiber öğütme olacak, servis aşamasında ince kıyım maydanoz ve üzerine peynir, damak tercihi, illelik bir durum yok.

Her birinin yanına şarap eşlemesi mühim. Lezzeti katlıyor, kesin bilgi.

Elbet hoş bir sohbet, sohbetin uzaması ihtimaline nazır abartısız bir peynir tabağı. Bir kaç mum, gözü yormayan bir ışık, mümkünse yandan ve tavana doğru, sakin bir müzik, baskın olmayacak elbet, fonda, içi ısıtacak sohbeti yakmayacak "cozy jazz"

Desene kadın git de kendi blogunda yaz :)))

Dememiş, ama ben dedim, kadın git kendi blogunda yaz. 

Bu aralar alerjik bünyemin başıma açtığı dertleri bertaraf için uğraş veriyorum. Bilin bakalım neler yasaklı listesinde; gluten, süt ürünleri ve maya... Dikkatinizi çekerim, gluten makarna ve türevleri demek, maya desen şarap ve süt ürünleri demek peynirler de yasak listesinde demek, hem de her çeşidi... Benim bünyenin bu duruma tepkisi, hüzün denizlerinde boğulmak hissinin bedenimde yarattığı sıkışma sonrası tatsal travma. Aklıma bin türlü makarna tarifi geliyor, binbir çeşit peynir tabağı düzenliyorum ve pahası neyse ödeyip en sevdiğim şaraplı bir gece organize etmek için adeta yanıp tutuşuyorum. 

Hiçbirini yapamayıp, "cozy jazz" dinleyip, iç geçiriyorum. Lahanadan, iznim olan haftada 2 kaşık probiyotik yoğurtla coleslaw yapıp, haşlanmış brokoli tüketiyorum. Alerjim ile akraba olacak kıvamda küfürleri ardı ardına sıralayıp dövülmüş karanfil, karabiber, çubuk tarçın, taze zencefil  ve toz zerdaçallı içeceğimi soğutup, Gent birahanelerinde içtiğim biraların anılarıyla avunuyorum. Tropik sahillerin hayalleri ile uykulara dalıyor, çetin yüce dağların zirvelerinden aşağılara kendimi atmak üzereyken, haşlanmış yumurtalı, 10 zeytinli renk ahenk kahvaltı salatamla göz göze geliyorum. 

Rakı sofralarının unutulmaz zeytinyağlıları ile derin sohbetlere dalıyor, mezelerin ardından içli bir ağıt yakıyorum. Hepi topu 21 gün kahvesiz geçecek günlerin acısıyla içimi karartıyor, çayı bile özlemle anarken kendimi aynalarla konuşurken buluyorum. 

Velhasıl, nesilden nesile anlatılacak bir dede torun hikayesi ihtimali varken, dedemi ve lokantalarını hiç göremediğim için,  makarna şarap hikayeleri anlatıp, alerjik bir son ile aşçılık kariyerimi glutensiz yulaf tariflerine heba ediyorum. 


Şuraya iki Roma seyahati fotoğrafı koyayım da, yulaf haddini bilsin, fazla kalmasın hayatımda :))





10 yorum:

  1. Geçmiş olur inşallah. Kendim için düşündüm de zor hatta- muhtemelen yüksek tansiyonla doğmuşum- yıllar sonra itilerek doktora gittim ki küçükken herhalde çocukta olmaz bu diyerek gözüme falan bakıp salıyorlardı, baş ağrılarım sebebidir diye. Neyse sadede gelim. Yaş kemale erdi, bir çek-up, hasar yok bünyede ama tansiyon süper. Dedim biz 8 silindirli Amerikan arabasıyız ailenin erkek kısmı, dededen toruna. Bak şımardım sanki ben:) Kısa kesim o halde. Dedim ki doktora -karın doyurmak manasında değil tabii ki- yemeyerek yaşayacağıma yiyerek öleyim:) Matrak adamdı, enfes bir şarap muhabbeti yapmıştık. Bir ilaç kombinasyonu çözdü meseleyi o zaman bu zaman başağrılarımı, tansiyonumu özler oldum.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah sevgili Buraneros, sen böyle yazınca, rahmetli teyzem geldi aklıma, adının Güler olduğunu bahtınınsa hiç gülmediğini vefatı sırasında öğrendiğim, herkesin Hafız demesinden mütevellit teyzemin adını Hafız sandığım için Güler'i görünce şaşırdığım. Benim pembe bebek tenli teyzem şeker hastası idi, yemeyerek yaşayamam, ağız tadımla öleyim derdi, 61 yaşında vefat etti. Sebebi şeker tabi ki... Şimdilerde herkes teyzemi hatırlattığından bana, bir parça korkmuyor değilim, en azından yiyerek öleceksem de kontrollü gideyim de biraz daha gideyim derdindeyim. Ama şunu anladım ki, hayattan keyif almanın önemli bir kısmını oluşturuyormuş, sofralar ve sohbetler. Sohbet işi kolay da sofraya da çözümler üretebilirsem var bi 80 - 90 yıllık ömrümüz daha :)))

      Sil
  2. hizmet sektöründe bu tarz sohbetler ayrı keyif vericidir :)) yağlı olmasın diye çıkışması da çok hoş :D ben de avlanmaya karşı biriyim yani zevk için avlanılmamalı en azından

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dedem rahmetli merhametli insanmış, kuş sevdalısı. Bir kaç şehir lokantası ve özel bir tane de avcıların getirdiği etlerden yapılan yemeklere özel bir lokanta. Meczup hikayeleri çok dedemin. Ah ah yaşamak vardı o hikayelerde. Niye de avcı toplayıcı köklerle bir ilintisi olabilir belki.

      Sil
  3. Ah ne zorlu bir sınav olmuş! Geçmişler olsun Evrenciğim, perhiz yapınca yoluna gireceğine eminim.
    Gluten alerjisi buğdayla başlayıp, maya ve süt ürünleriyle bağlantılı sürebiliyor, ne yazık ki. Glutensiz beslenenler karabuğdaydan, mercimekten filan -onlar da yasak mı bilmiyorum- oldukça özlenen tatlara yakın sonuçlar almayı başarıyorlar. Gerekiyorsa bir iki web adresi verebilirim.
    Tez zamanda şifa diliyorum, sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah sevgili ekmekçikız, külliyat oluşturacak kadar bilgi edindim. Ama gel gör o ağız tadı yok mu bir türlü ısınamadı yalancı dolmalara 😉

      Sil
  4. geçmiş olsun yaa, geçer bu günler de :) dedenli anılar sahiden de bu kadar mı, yok mu daha biraz düşün kurcala yaa :) yemek düşkünlüğü genetik yani :) yemek en sevdiğim benim de, içki içemesem de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dedemli anım hiç yok, bunlar anlatılanlardan bildiklerim. Dahası da var elbet. Ama işte birlikte yaşamak başka bir hal. 😉

      Sil
  5. Şu hayatta insanın en sevdiği şeylerden biri olarak, tamak tadı lezzetlerinden mahrum kalması önce zor geliyor ama sonra zamanla o boşlukları yaratıcı fikirlerimizle doldurmak, kontroller arifesinde normala dönüşen değerleri görmek ise oldukça motive ediyor. Benim de uzun yıllardır düşemeyen kolesterolüm vardı. Biliyorum yazın biraz açıldım;) tatil modundaydım!. Sen misin keyif yapan ;) Önce, unlu mamülleri ve şeker ihtiva eden her şeyi sıfırladık, şu son bir aydır hayvansal yağları da - balık hariç- hayatımızdan çıkarınca (önce geriye ne kaldı ki moduna girdim tabi ki;) içsel olarak bir hayli üzülmüştüm... makarna, pirinç, her çeşit arpa şehriyeler...derken buna et, süt, yumurta da eklenince!. düşün halimi :) ki ben de mutfağı çok severim. Tabi ki birebir tutmasa da yerine koyacak şeyler yapmaya başladım. Mercimek ekmekler, aynı malzemenin biraz daha boza kıvamında mercimek krepleri... gibi :) anlayacağın biz de; doğru bildiğimiz yanlışlar, yanlış bildiğimiz doğrular derken, beslenme alışkanlığımızı değiştirdik. Bizim yaşlıları düşününce hiç böyle kasmamışlardı! ama her şey belli ki daha organikti. Aynı şekilde bizde de inanılmaz keyifli, sazlı, sözlü, mezeli sofra muhabbetleri olurdu. Ah o günler mazide kaldı! Şimdi herşey sentetik!. Ne diyelim. Yeni dünya düzeni!. Ona bir şey yapamıyoruz ama kendi düzenimize müdehale edebiliriz pekâla. Fazla kilolar gidince ve değerler de istenilen seviyeye gelince...o zaman değmeyin keyfimize :) Sağlıkla, esenlikle...daha nice güzel günlere Evren'cim. Sevgilerimi gönderiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah sevgili Esin, ben ki sofraların kraliçesi :)))) hem kurmayı hem ağırlamayı pek severim. 50 yıllık alışkanlıklar bir anda değişmiyor, alıştığın lezzetlerin yerine koymak istediklerinse başta elbet yavan geliyor. Zaman ayırmak, hedeften şaşsan bile yoldan çıkmamak gerek. Hadi çıktın diyelim, öz disiplinle bir kez daha hıza istikamete girmek şart. Olacak inşallah :)))
      Sevgiyle sarıldım. Bol gezmeli, gene de ille ki yemeli içmeli olsun ömür :)

      Sil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...