03 Mart 2022

Ah Sevgilim! Çok Özlemişim - I

Sevgililer gününe denk gelen bir yolculuk hayali, araya giren pandemik hastalık nedeniyle bir kez daha erteleniyor. Ay sonuna ötelenen hızlı deniz otobüsü ve otel rezervasyonları ise tesellimiz. Ayın ortası değilse de sonunda ille vuslat var. 

"Adım adım İstanbul" koyuyorum üç günlük İstanbul macerasının adını. Avrupa yakası Maçka merkezli rotalar için nokta atış yerleri de yürüyüş rotasına ekliyorum. Ortalama her güne 22 bin adım olacak, ilk gün biraz geçecek gibi, heyecanlıyız, eksik gedik kalmasın istiyoruz. Müzeler ve sergi salonları bu turun konusu değil. Derdimiz sokaklar. Ekip antrenmanlı, ama yine de yemeli, içmeli ve şehir içi bu aktivite yorucu olacak gibi. Cuma öğe saatleri hareketle Kabataş'a varıyoruz. Taksi, okuduğumuz kadarıyla hayal ki iskelede sıralı olanlardan haber yok, anlıyoruz ki, adım adım adı boşuna değil. Maçka 2,4 km. Sırt çantalı olmanın avantajını yaşıyoruz. Dolmabahçe'ye selam edip, Beşiktaş Arena yanındaki yokuştan, Maçka parkı içinden, Nişantaşı'na on adım İTÜ Sosyal Tesisleri'ndeki yerimizi alıyoruz. İlk gece için rotası uzun, sokak lezzetlerinin ardı ardına sıralandığı, tek tekçilerde 1-2 bira, belki fıstık, ekmek arası bir şeylerli, patates kızartmalı "pis boğaz"lı bir gece bizi bekliyor. 

İlk durak Nişantaşı üzerinden, Radyo binasını takiben, Taksim. 50 yıllık dostluğun, yıl 1977'yi gösterdiğindeki anılar canlanıyor. Hangi noktadaydılardan başlayıp, nasıl buluşamadılar, hangi sokaktan kaçarak canlarını kurtardılara varan anılar sıralanıyor. Ben yaşça en küçüğüm, benim anılarım daha çok üniversiteli genç hikayelerine odaklanıyor, rock barlar, film festivalleri ve ilk aşklar üzerinden gecenin ilk ağırlığını üstümüzden atalım istiyorum. 

Gezi olaylarında duruşu ile damak listemizden de silinen yerlerden gözleri kısık, unutmadık bakışı ve edasıyla geçiyoruz. Kalabalık kendini yeni yeni hissettiriyor. Profil hatrı sayılır bir değişikliğe uğramış, Arap kökenli olduklarına kanaat getirdiğimiz turist güruhlarına hitap eden Arapça yazılı tabela artışı şaşırtıcı gelmiyor. Tek tük batılı turist görüyoruz. 

İstiklal Caddesi'nin sağlı sollu aralıklı sokak müzik grupları da bu rüzgardan nasibini almış gözüküyor. Kültürün değişimi üzerine bir sohbet başlıyor. Çünkü böyle böyle... Neyse... Derin mevzular sıklıkla açılacak gibi. Ne eskisi gibi kalıyor ki'nin devamı yine anılar; Kemancı, Hayal Kahvesi, Karavan, Atlas Sineması, Emek Sineması, Pera, Markiz, İnci Pastanesi, Odakule, Mısır Apartmanı, Narmanlı Han... Uzayıp gidiyor. Benim Taksim2le tanışıklığım 1990'larda ki Taksim o zamanlar kültür merkezlerine, barlara, meyhanelere, kitapçılara, pastanelere, kiliseye, camiye, sinagoglara, sinemalara, festivallere, hanlara ve hamamlara uzanan çeşitliği ile zengin kültürel bir yapıya ev sahipliği yapardı, bir de düşünün 1920leri, değişimi, çeşitliği... İnsan özenmiyor değil doğrusu.  Ben bildiğim yerlerden devam edeyim, Atatürk Kültür Merkezi önü ya da filmlerdeki gibi meydanda anıt önünde,  buluşma yerine gidilir, telefon yok tabi, bekle ki gelsin beklediğin, Godot beklemek de ne? Sarı dolmuş taksiler ile Anadolu Yakasına sabahın ilk ışıkları ile geçişler, yarı uyur yarı yorgunluktan baygın, az alkollü!  Ah o günler... Ah o yaşımın güzellikleri, hırçınlıkları, sanmaları, kanmaları, aşk yaraları... 

Nihayet, Çiçek Pasajindayız. Hemen girişte soldaki tek tekçiye oturuyoruz. Patates biraya geldi sıra,  altlık yaptığımız dürümler çoktan eridi, midede yer açılır açılmaz aldığımız tuzlu fıstık cepte. Henüz nispeten boş olan tek tekçide köşe masaya kimsenin olmamasını fırsat bilip yayılıyoruz, elbet fıçı, elbet 50'lik. Sohbet derin, herkesin bir anısı var, anılar resmen yarışıyor ama koşarak değil, aheste. Kahkahalar çoğunluk, hüzün biraz mahzun, yer yok kendisine bu üç günde, tam sahneye çıkacak, pat bir kahkaha tufanı... İnsan gülücüklü anıları çoğaltmalı. 

İçimizden biri fünikülere binmemiş, olacak iş değil. Galata Kulesi'nden, bankalar caddesi üzerinden Karaköy'e iniş ertesi geceye bırakılıyor, esnek planın güzelliği de burada, gönlün paşa. 

Sevdiğim hanları, binaları bir rehber edasıyla anlatıyor, yol üstü duraklarında kimi zaman asansörden, kimi zaman bir papazdan anılar anlatırken duyuyorum kendimi, bu halimi seviyor, ona sarılıyor, yaşamla aramda kurduğum bu güçlü bağa bir düğüm daha atıyorum. Aferin kendim, yaşamışsın şu hayatı diyorum. Hakkını her zaman verdiğim söylenemese de, İstanbul2un yeri ayrı, o çok sevdiğim aşığım, çok ama çok özlemişim. 

Tünel'den,  1875'te Pera İstasyonu olarak anılan noktadan füniküler ile Şişhane'ye iniyoruz. İstikamet, Karaköy. Karaköy, İstanbul'da ticaretin döndüğü yer, içimizden biri henüz 17 yaşında ilk kez çıktığı köyünden İstanbul'a avukatlık okuyan abisinin yanına geliyor, anılara dur durak yok bu gece, bizden yorgunlar, hep sahnede, hep baş rolde... Şimdinin bohem Karaköyü publar, barla, bilmem kaçıncı kahve çayçılarla dola dursun, biz 1975lerin Karaköy'ünde Yahudi patron Jojo'lu namı diğer Yusuflu anılara eşlik ederek ilerliyoruz. Fransız Geçiti ve ilk maaşlı işin binası neyse ki yerli yerinde duruyor. Gözler de bir nem... E dile kolay, hayatı öğrenmek cesaretle bir parça acıyı göğüslemek demek. O acı yıllar sonra da yakıyor genizi. 

Karaköy'ü bir ileri bir geri tüm sokaklarıyla dolandıktan sonra, İstanbul Modern yönündeki çıkışında, Saat Kulesi karşılıyor bizi.   Meydan umut vaad ediyor. Işıklandırma iyi, ama başka memleketlerin müze meydanlarını görünce, gene bir burukluk ve şükür bir arada. Port yeni açıldı meraklısı çok, önce hemen sahile yöneliyoruz, sonra baştan başlayalım boylu boyunca gezelim diye, Karaköy'ü Şişhane yönüne doğru bir kez daha geçiyoruz. Yürüdüğümüz az geldi, ille zorlayacağız 25 bini. 

Denize nazır, geçmiş yıllarda ancak İstanbul Modern'in balkonunda seyre daldığımız kıyılardan boğaza bakıyoruz. Her adımda, iyi olmuş, modern olmuş, binalar orjinal mı diye ilerlerken, Paket Postanesi binasına geliyoruz, mağazaların tamamı açılmamış olsa da, içeriden bakıldığında buranın paket binası olduğuna dair iki satır yazı dışında ikna edici bir ayrıntıya rastlamıyoruz. Bu biraz beni buruyor, böyle yerlerin yenilenmesi sırasında eski dokularına ait ayrıntıların varlığını kıymetli bulmuşumdur, bir nevi, iade-i itibar gibi gelir, bu türlüsünü bir parça geçmişe dair "özensiz" bulurum. Üstelik biraz okuyunca, Merkez Han, Karaköy Yolcu Salonu ve Çinili Han binaları gibi tescilli binaların prestijli bir otele ev sahipliği yapacağını öğreniyorum.  Modernliğine söz söyleyemeyeceğim bu dev asa "mağaza"yı sevip sevmediğime bir türlü karar veremiyorum. 


Bedenin yorgunluğu kendini hafiften belli etmeye başlamışken, Akaretler yokuşunun yenilenen yüzünde, Craft Beer Lab son durağımız oluyor. Son sohbetler tavında dövülürken, kalabildiğimiz kadar gündemden uzak kaldığımız, kendi İstanbul'umuzdaki ilk günü karmaşık duygularla sonlandırıyor 14, 7 km ve 24300 adım ile "Adım adım İstanbul" rotamızın ilkini geride bırakıyoruz. 



Devamı İçin; Ah Sevgilim - II


8 yorum:

  1. ne güzel gezmişsiniz. sefanız olsun :) İTÜ işletme'de okuyup orada yıllarca çalışan biri olarak Maçka'nın, Akaretler yokuşu'nun ve hatta sosyal tesislerin bile yeri ayrıdır bende.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gezdik valla ne yalan diyeyim şule. Ben de 5 yıl Ihlamur kasrına yakın bir apartmanda yaşamış biri olarak pek özlemişim mahalleyi :)

      Sil
  2. Ooo! Bizim eski mahalleye gelmişsiniz! Az zamanda çok güzel gezmişsiniz gibi duruyor. Keyfiniz daim olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2,5'tan 3 gün olarak hesap edince, altını üstüne getirdik bence EKmekçikız :))

      Sil
  3. Karaköy'ün yeni halini olumlamışsın gibi bir his aldım, umutlandım, sonuçta bünyemde sorun çözen bir bukalemun da var. Dedim bazılarını görmezden gelip hayalimle bakarsam Karaköy'den keyif alırım sanki ben. Yıkılmam di mi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıkılmazsın bence, nokta atış bir kaç yer var, elbet iş günleri öğle saatleri ve iş çıkışları mümkünse de akşam saati gitmemek kaydıyla. Akşam saatinin kendine has kaosu bile hoş gelebilir ruh haline göre. Daha önce gittiğim grupla akşam gitmiştik ve çok çok eğlenmiştik doğrusu.
      Ben gitmeden önce yeni mekanlar için yeni nesilden tiyo almıştım. Seçtim tabi içinden bir iki nokta. Niyetlenirsen bir bak derim, şimdinin kızları fena :))) https://oitheblog.com/2015/07/23/karakoyun-en-iyi-mekanlari/

      Sil
  4. oyyy çok güzel yaa, beşiktaştan akaretlerden yukarıya, itü den nişantaşına, maçka parkından sola dönüp taksime, geziy beyoğluna, arabistan istiklali, tüneli şişhane, funiküler, istanbul modern ve sonra akaretler. istanbulun merkezi, kalbi olan yerler, asıl istanbul yani öyle sayılır :) çok nefis yürüyüş yolları evet hepsi. beşiktaştan arnavutköye de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zorluydu, zevkliydi rota. Çok özlemişiz. Biraz da değişmeseydi ortamlar, insanlar... Gene de güzeldi. İstanbul işte yaşaması zor, gezmesi doyumsuz.

      Sil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...