17 Nisan 2009

TAVŞAN KAÇ, TİLKİ TUT


gözkapaklarım gözkapaklarına düştü önce
sonra bir yangın sardı ormanları
bir tavşan bir tilki ile bir olmuş kaçmaya uğraşırken
açmaya çalıştım gözkapaklarımı
tam da o anda yangını söndürmek için filler girdi ormana
koca hortumlarıyla söndürdüler yangını da
kırdıkları ağaçlar ne olacak diye üzüldüm ben sonrasında

gözbebeklerim gözbebeklerine değdi önce
sonra bir kıvılcım sardı yüreğimi
bir dudak bir dudak ile bir olmuş öpüşürken
açtım gözbebeklerimi bir iyice
bir baktım sen kapatmışsın sımsıkı aksine
vardır dedim bir bildiği, kapadım gözbebeğimi ben de

bir de ne göreyim içimde
orman dediğim yürek
yangın dediğim sevda
tavşan dediğim ben
tilki dediğim sen
fil dediğim ilişkimiz
ağaç dediğim duygularımmış

gözlerimi açtığımda ve gördüğümde karşımda seni
"senin ağaçların da kırılmış olabilir mi filler geldiğinde"
diyecektim ki...
küllerinden doğup başlamıştın bile uçmaya...
oysa ne zümrüttün ne de anka
hatta ormanın bile yoktu ya senin


peki neydin sen öyleyse...


galiba,
geçiyordun ve uğradın bir gece vakti düşlerime
gözkapaklarım gözkapaklarına düştüğünde geç kalmıştım gerçeğe
TAVŞAN KAÇ, TİLKİ TUT BİR OYUN DEĞİL MİYDİ SADECE...



___________________________________________________________


Fotoğraf / Vigilant © Elin Torger

16 Nisan 2009

ATAM





İNSANDI ÖNEMLİ OLAN
İNSANCA YAŞASIN İSTEDİN HALKIN
FARKLI BİR ŞEY DEĞİL
BUGÜN DE İSTEDİĞİMİZ
İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUZ
KORKMADAN
KORKUTMADAN
SUSMADAN
SUSTURMADAN
EZİLMEDEN
EZMEDEN
İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUZ

____________________________
Not:
Bu bir mimdir öykü'nün başlattığı...
Cumhuriyetimizin kurucusunu hatırlatıyoruz, unutanlara dilimiz döndüğünce...

15 Nisan 2009

ŞAŞIRMA


ŞAŞIRMA


"Önce sosyalistleri topladılar; sesimi çıkarmadım. Çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar; sesimi çıkarmadım. Çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar; sesimi çıkarmadım. Çünkü Yahudi değildim... Sonra beni almaya geldiler... Benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Alman Papaz Martin Niemöller (1892-1984)

"Naziler geldiler. Önce komşularımı götürdüler, sonra yazarları, ses çıkarmadım. Sonra komünistleri götürdüler, ses çıkarmadım. Tekrar geldiklerinde sosyalistleri tutukladılar, götürdüler. Yine ses çıkarmadım. Beni almaya geldiklerinde, ses çıkaracak kimse kalmamıştı.”

Brecht (1898-1956)



BİR GÜN GELECEK

BENZER KELİMELERİN ALTINA


KENDİ ADINI YAZACAKSIN

AZ KALDI

14 Nisan 2009

ANNEME DÜŞSEL MEKTUPLAR - Vol.2


Garip şeyler oluyor anne, Atatürk'ü anmanın adı darbe yapmak istemek oldu bugünlerde... Garip şeyler oluyor anne, laik olmak yolunda atılan adımların hepsi geri tepiyor. Muhalif olmak, darbe yapmak istemekle eş değer tutuluyor bugünlerde... Anlamak zor anne, anlamak çok çok zor... Ergenekon dediler bir bombadan yola çıktılar, dalga dalga aydınları topluyorlar anne. Dedim ya garip şeyler oluyor bugünlerde... yasal haklar hiçe sayılıyor, önce insan bulunuyor sonra delil aranıyor mesela...

Balbay da içeride... Saylan da...Daha onlarcası alındı gerekçe göstermeden hem de... Anlamak mümkün değil anne...

Aklıma Balbay'ın 78'liler yazı dizisi geldi dün gece. Aradım buldum. Bu internet denen yeni nesil bilgi kaynağı harika bir şey aslında.
Bak o yazı dizisinde Deniz'in abisi ile de sohbet etmişti...

BORA GEZMİŞ:
"Deniz’lerin idamı gelecek kuşaklara gözdağı amacı da güdüyordu. Bakın biz 3 kişiyi asarız, acımayız. Bu tür hedefler koymayın önünüze demek istediler. Faydası oldu mu; kesinlikle hayır."

Balbay yazzısına şu kelimelerle devam etmiş

"Sonraki kuşaklar da Deniz’lerin hayallerini yerde bırakmadılar, onların ateşini tam ortasından tutup aldılar, ellerinden düşürmediler, ama elleri bedenleriyle birlikte yere düştü. Bora Gezmiş’le sohbetimizin soru-yanıt sıcaklığını çok fazla bozmadan aktaralım: buradan devam edebilirsin merak edersen annem. Hoş ben de kime diyorum sen zaten çoktan okumuşsundur ve içinde derin çok derin bir sızı vardır ya bugünlerde...

Garip şeyler oluyor anne bugünlerde daha önce de yazmıştım ama bir kere yazmak istedim büyük harflerle;

İçinde
Atatürk
Çağdaş
Laik
Demokratik
Eğitim
Devrim
Cumhuriyet
Hukuk Devleti
Vatan Sever
Özgürlük
ve hatta
Türkiye
geçen bütün cümleler
bir sonraki emre kadar
YASAKLANIYOR
DALGA DALGA
HALKIM SUSUYOR
NE ACI
DEĞİL Mİ ANNE
__________________________
Fotoğraf / 1x.com / love letters © umberto verdoliva

MASUM GÜLÜŞ

gün kavuşmasa da olur geceye


kuşlar kanatlarını çırpıyor ya
ve bir uğur böceği gelip konuyor ya koluma
erguvanlar açıyor ya yeşili az pembesi bol dallarda
anlarsın sen beni
içimi
bu durumlardaki masum gülüşümü


gece ermese de olur sabaha

ilerideki evin ışığı yanıyor ya
ve ay ışığı ile aydınlatıyor ya çocuk parkındaki salıncağı
üşüyormuş gibi yapıp sokuluyorum ya nefesine her seferinde
anlarsın sen beni
içimi
bu durumlardaki masum gülüşümü

13 Nisan 2009

GARİP BİLE DEĞİL !





İçinde

Atatürk

Çağdaş

Laik

Demokratik

Eğitim

Devrim

Cumhuriyet

Hukuk Devleti

Vatan Sever

Özgürlük

ve hatta

Türkiye

geçen bütün cümleler

bir sonraki emre kadar

YASAKLANMIŞTIR

ÖYLESİNE


öylesine uyanmalısın bir sabah
şarkılar söyleyerek günün güzelliğine
bir kahve koymalısın en sevdiğin fincana
mutlu olmalısın kokusunu içine çekince


kedi kovalasan da olur
bir kuşa kanıp kanatlansan da


bir çiçeği koklamalı
bir suya taş atmalısın
koşmalısın bir anda
öylesine yaşamalısın bu hayatta


olur da kapı çalarsa gece gece
heyecanlanmalısın beklenenin ani gelişine
hava serinler gece ilerleyince
sokul sevdiğine bir iyice


sonrası mı
sonrası sana kalmış
ister sarılıp uyu
ister seviş bütün gece
yeter ki,
öylesine yaşatma sevgini yüreğinde

____________________________________________


Fotoğraf / Impossible love © Joël Le Montagner

ŞIMARDIM BEN ÇOKKKK

Gelmedi içimden bir şey yazmak diye başlamıştım saat 00:00'ı gösterdiğinde... Yazdığım her satırı sildim. Nedensiz bir hüznün yansıması olmasın istedim kelimelerimde. İçimden gelmeyen kelimelerle sahte mutluluk cümleleri kurmak istemedim o gece. Bir şiirimsi ile şımarmak istediğimi belirttim sadece....
36 yılı geride bıraktığımın farkındalığında, yalnızlığımı alıp uzandım yatağıma. Bir arkadaşımın dediği gibi, dişlerimi bardağa koyma yaşımın geldiğini hissedişime gülümsedim. Ruh annem derki, senin içine 50 yaşında bir kadın kaçmış reenkarnasyonunda, tuhaflığın ondan ötürü. Gerçektir belki, bilmem ki...

Bildiğim bir şey var ki, yaşımın ötesinde bir farkındalıkla yaklaşırım olaylara. Düşünürüm hep, çok yaşamakta mı gelir bu halim yoksa çok izlemekten mi hayatı... Ya da bazen bir çocuk oluveririm en safından, şaşırırım hayata ve hatta umursamam bazen...

Yaramaz bir çocuk olmanın bıraktığı izi alnımda taşırım. Elimdeki izse kendime çok kızdığım, kendime nasihat niyetine bıraktığımdır.
İlk aşkımı 17-18 yaşlarında yaşadım, sonuncusunda 25 yaşımdaydım... Hiç bitmeyecek gibi sevdim. 5 yıl sürdü ilki, ikincisi 10 yıl...

Dostumdu üniversitedeki sevgilim, yakışmayan bir sonla bitirdiğim. Sonrasında denedim bir kaç adamla ama ya adam bana uymadı ya da ben adama. Evlendim en büyük aşkımla... Olunla ölürüm dedim ya da onsuz kalırsam, onsuzum şimdi ama yaşıyorum hala. Hiç sevmedim yalnızlığı ve hiç sevemedim yalnız kalmaları. En büyük korkumdu yalnızlık, şimdilerde sıkça konuştuğum.

Arkadaşlarım oldu ve öğrencilerim... Dostum var ve bir abim sonradan edindiğim, hiç hayatımdan çıkmasınlar istediğim. Erken kaybettim sevdiklerimi, teyzemi, dayımı, dedemi, ninemi ve annanemi... Hiç tanımadım annemin babasını...

Herkesin "sen iyi bir anne olursun" demesine karşın, hep korktum o sorumluluğu almaktan. Belki yaramaz bir çocuk olmamdan belki annemle babam kadar iyi olamayacağımdan... Abla olmayı çok istememe rağmen bana abilik yapan bir kardeşim oldu sonunda...

Hiç bir şey şaşırtmaz dememeli insan, bir gün hiç tanımadığın insanları yakınında, yanıbaşında hissedebilirsin deseler olmaz derdim ama demem bugünden sonra.

Doğumgünümde arayan, soran, mesaj atan, bloguma mesaj bırakan, bloglarında yazan, nazımı çeken, süpriz yapan, çıkıp gelen, güldüren, gülümseten TÜM DOST YÜREKLER:


SEVİYORUM ULAN BEN SİZİ
10 NİSAN 2009'DA
00:00'DAN 23:59' A KADAR GEÇEN ZAMAN DİLİMİNDE
ÇOK ŞIMARDIM SAYENİZDE

10 Nisan 2009

ÇOK ŞEY Mİ İSTİYORUM




gelmeyeceğini bilsem de bekliyorum nedensizce
şarkımızı dinliyorum gecenin sessizliğinde
bir sigara yakıyorum
yataktayım kızarsın biliyorum ama
bu gece böyle olsun istiyorum
ne de olsa doğumgünüm
şımarmak istiyorum

sabah yataktan kalkıyorum
portakal sıkıyorum bir tost yapıyorum
bir tepsiye koyuyorum hazırladıklarımı
bir frezya dalı koyuyorum ince beyaz bir vazoya
bir kart yazıyorum kendime
geliyorum yatak odasına
uzanıyorum yatağıma
alıyorum tepsiyi kucağıma
biliyorum kızarsın sen ama
bugün benim doğumgünüm
şımarmak istiyorum

kahvaltım bitince
giriyorum duşa
ılık sularla yıkıyorum kendimi
en güzel kokulu duş jeliyle köpük köpük yapıyorum tenimi
nasıl şımarıyorum duşta
şarkılar söylüyorum sesimin en mutlu tonunda
sarınıyorum bornozuma
gidip salonun orta yerinndeki koltuğuma uzanıyorum umarsızca
uyuyup kalıyorum oracıkta

telefonlarım çalıyor ısrarla
uyanmıyorum
kapıma dayanıyor dostlar açamıyorum
bir rüyadayım içinde senin olduğun
hiç ama hiç uyanmak istemiyorum
Lyambiko çalıyor fonda
sesinin tınısında sesini buluyorum


bugün benim doğumgünüm
sen gelip beni şımart istiyorum
söyle hayat çok şey mi istiyorum...







08 Nisan 2009

BU GECE



masa kurmalıyım bu gece kendime
balkonda ayın doğuşuna karşı koymalıyım sandalyemi
bir masa örtüsü çıkarmalıyım sandıktan
bir gün gelecek misafir olmalıyım kendime


içmeliyim bu gece kendime
kadeh kaldırmalıyım gelecekteki mutlu günlere
bir buz atmalıyım rakıma
bir gün kadehimi tokuşturacak sevgili olmalıyım kendime


uyumalıyım bu gece kendime
yatmalıyım en güzel rüyayı görebilme ümidiyle
bir yorgan almalıyım üzerime
bir gün kollarıyla beni saracak sevgili niyetine


___________________________________________


Fotoğraf / Cocoon © Daria Endresen

07 Nisan 2009

EDİTÖRÜM HERŞEYİM

Oldum olası sevmem uyumayı. Annem anlatır, çocukken eve gelen misafirleri ne yapar ne eder sabahın köründe uyandırırmışım bin bir tembihe rağmen. Ben günü yaşamayı severim. Işığı, güneşin yaydığı enerjiyi severim. Yeterince almalıyım günün bana verdiklerini. Umudu, yaşama sevincini…Umudunuz hiç solmasın, yüzünüz hep ışıkla aydınlansın…

Yazmışım 2006 yılının Ocak ayının 22. gününe denk gelen postuna. Ve canım kardeşim ilk ve tek yorumunu o yazı üzerine yazmış bana. Çok özledim. Okudum yazdıklarını paylaşmak istedim Konuk Yazar köşesinde.

Kendisi kendi kaderini çizen bir çocuktur aslında ve babamın-annemin kendi kaderlerini çizerken ki disiplini sadece ona yansımıştır genlerin taşınması sırasında. Bildim bileli uzaklardadır, bildim bileli özlerim ben onu. Akıllıdır. Duygusaldır. Candır. Çok güldürür beni. Sevmez hakkında konuşulmasını, acaip bir şey olur duyunca. Kızar falan bize. Ama napalım çok konuşulası, iyi konuşulası, çok sevilesi bir çocuk o... Ailecek özler, severiz kendisini...

Üniversite dergisine yazdığı yazısı jüriden geçmemiş olsa da derginin editörü olarak seçilmiş benim canım. Kendi yorumu da şu olmuş anneme “Sonradan okudum da çok sıkıcı olmuş valla.”
Öperim onu ben, kutlarım çok. Bir de çok severim, deliler gibi özlerim.

Sizi onun bana yazdığı yorum ile baş başa bırakırım, ben bu arada sesini duymak için telefona sarılırım.
Bu yazı üzerine ben de bir şeyler yazayım bari. Sevgili ablamın dediklerine her ne kadar katılsam da, kendimi "geceleri" savunma ihtiyacı içinde hissettim. Gece neden güzeldir?Bir kere karanlıktır gece. Aydınlatmak istediğini aydınlatır, gerisine karışmazsın. Canin isterse hiçbir şey yakmaz karanlıkta oturursun. Gündüz hiç öyle midir? Her türlü inisiyatifi elinden alır, aydın ve ışıkta olmaktan başka çaren yoktur. Seçim özgürlüğünü kısıtlar.Benim yıldızlarla herhangi bir platonik veya romantik bir bağım olmamasına rağmen onları güneşe tercih ederim. En azından güneşin o despot hükümdarlığı yoktur gecede. Binlerce yıldız istediği gibi yanıp söner, hem de güneşten çok daha uzakta.


Ablam bilir, ben de küçükken herkesin kalkmasını isterdim. Ama öyle "kalksınlar, günü yaşasınlar, bak ne güzel güneş lay lay lom" diye değil de, can sıkıntısından patlamamak için. Şimdi biraz deisti bakış açım. Geceleri (ama saat 9, 10 değil benim bahsettiğim, bayağı gece, öyle aksam makşam değil yani) pek kimse olmaz etrafta, sokakta az kişi gezer; evdeysen yatmıştır ev ahalisi kesin. Sonra istediğin kadar otur gece senin! Az kişiyle paylaşırsın, tabii milletin isi gücü var uyur. Bırak onlar kapışsın günü gece sana kalsın. Sonra sabahın ilk ışıklarını kaçırmaktan falan korkuyorsan, otur sabaha kadar kim tutar seni! Seyret sevgili güneşi, sonra ona nazire yaparcasına "oh bu kadar yetti, bana müsaade, hadi size iyi günler" deyip, güneşe naz yaparak salına salına odana çekil, devir kafayı. Sonra güneş istediği kadar yollasın ışınlarını, seni rahatsız etmesi mümkün değil garibanın, kendini boşuna hedere etsin dursun artık.

Benim bir de şahsi sebeplerim vardır. En önemlisini yazayım ve bitireyim. Güneşi pek sevmem. Bütün yıl karanlıkta oturmak istemem tabi ki de, bana güneş batar. Yazın öğle saatlerinde mümkün değil adim atmam dışarı. Sıcak basar, kurdeşen dökerim. Hakikaten sinirim bozulur karakterim değişir, nemrut ve çekilmez olurum (sanki nemrut çok çekilir bir şeymiş gibi, neyse...). Yani esin dostun ziyan olmaması için benim güneşle çok sık bire bir kalmam engellenmelidir. Alışverişe, gezmeye, hatta denize bile gitmem.

Amma çok yazdım. Yeter. İşe döneyim. Zaten uykum var, gece gene oturdum saat kaça kadar. Manyak mıyım neyim!

Abla Notu 1 : Hafif bir manyaklık var kabul etmek lazım...
Abla Notu 2 : Aradım yazıyı yayına verdikten sonra kardeşi... Çok güldürdün gene beni... Ama çok... Gözümden yaş geldi ve hatta boğuluyordum bir ara.