27 Şubat 2010

A Ş (I) K




duvarlara yazacaktım adını

titredi bacaklarım
döndü başım

yüreğimin atışı hızlanınca
anladım



Dean Martin / That's Amore



_________________________________

Fotoğraf / hcmaia

SANDAL / SONBAHAR AŞIKLARI



Senden gelecek bir haberin tarifsiz sıkıntılı bekleyişiyle kıyaslanır mı bilmem ama kıyıda terk edilmiş bir sandalın sonbahar aşıklarını bekleyen hallerinden birinde, tam da gün ortasında, sağanak bir yağmurun içime yağışını seyrediyorum, kederle...

Yorgunluktan ve ıslanmaktan ağırlaşan yüreğimin soluklanacağı bir limana, şaşalı yelkenim olmayışından alınmayışımı çok da sorun yapmadan, hız yapmaya müsait olmayan motorumun çıkarttığı yüksek desibelli pata pata sesleri içinde, arkamı dönüp de giderken, aklımda karşı kıyıdaki köhne barakanın yıkık dökük tahtalarından birine tutunmak vardı...

Bekleyip beklemediğini anlayamadığım halinden biraz şaşkın, hallice meraklı koşuşturmam seni ürkütmüş olacak ki, başının ağrısını bahane edip kuytulara çekilmen, sonra da kapılarını teker teker kapatışına şahitliğim mahkemede sayılmadı delilden...

Hakimin gözyaşları içinde, benim sana gelişimi resmedişimi kendi babasına sarılışı ile eş tutmasına değildi alık alık bakışlarım, ben hakimlerin de gözyaşları olabileceğini hiç düşünememiş oluşuma tuhaflaşmıştım...

Mahkeme duvarlarında asılı duran tablonun bana çağrıştırdıklarını kaleme almayı düşündüğümde, delilikle masumiyet arasında sıkışıp kalan ince çizginin, ne kadar daha inceltilebileceğine odaklanmış olan kısık gözlerimin görebildiği son noktada, gözlerinle beni seyrediyor oluşun içselleştirmekle eş değerdi benim için...

Kararsızlığım; senin mi beni, benim mi seni içselleştirdiğim noktasındaki soruların yarattığı doğal bir afetken sadece, beynimi etkileyeceğini sandığım tusinaminin artçı dalgaları yüreğimin kıyılarına vurduğunda, şezlongları savrulmuş turistik bir sahil kasabası gibiydim...

Herkesin terk ettiği kumsalımda, senden gelecek bir haberin tarifsiz sıkıntılı bekleyişiyle kıyaslanır mı bilmem ama kıyıda terk edilmiş bir sandalın sonbahar aşıklarını bekleyen hallerinden birinde, tam da gün ortasında, sağanak bir yağmurun içime yağışını seyrediyorum, kederin dışa vurumunun yasak olduğu bir yerde, yağmursuz topraklar gibi çatlamışım da kalmışım gibi...


__________________________________________________________________

Fotoğraf /1x.com
İlk Yayın Tarihi /  Mayıs 2009

CESUR VE UMUT

Sabah; güneşli ve güzel... Sabah; senli benli hallerin akılla yürek arasındaki medcezirlerini seyre dalma, o medcezirlerin, kendini aşan bir cesareti barındırma isteğinin ve o halleri yarınlara taşıyacak umutları yeşertme çabalarının ve içinde herşey olan bir sürü şeyin düşünülüp esintili bir bahar sabahında makinadan yeni çıkmış çamaşırların efil efil kurumaya bırakılması için, tek tek akıl ve yürek iplerine asılmasının yorgunluğunda...  Rüzgar henüz devam ediyor.




O sırada, medcezirlerimi uzaktan seyretmeye karar veriyorum. Sevdiğim kanallardan birinde, kapana sıkıştığı için sol kolunu kaybeden Cesur ve 12 saçma ile kör kalan Umut selamlıyor beni, doğalarında olmayan bir çaresizliği koca bedenlerinde taşırken, boz renklerini yaşadıkları topraklardan mı aldılar diye kafa yoruyorum, onlarsa hayata tutunduklarını gösteren oyunlarından kafalarını kaldırıp, bakıyorlar yüzüme... Bir şey demek ister hallerine takılıyorum. O anda anlasam da, ipteki çamaşırlarım henüz nemli...

***

Çocukken en sevdiğim şeydi sirke gitmek... Çocuktum, ben onların sadece fotoğraflarını çekiyordum ve eğleniyordum, onların çektikleri acılardan habersizdim ve onların yaptıklarından eğlenmediklerinin farkında bile değildim.

 Büyüdüm. Büyürken acılar çektim.

Ayıların bizleri eğlendirmek için çektikleri acıları gördüm. Hele ki bu sabah seyrettiğim belgesel mıh gibi kazındı aklıma: Ben henüz acı çekmemiştim.

Öğrendim ki; geleneksel Çin tedavisinde kullanılan safralar, ay ayılarından alınıyormuş. Cendereye sıkıştırılmış bedenleri ne kadar uzun süre aç bırakılırsa o kadar çok salgı üretimi oluyormuş. Bir kataterin bedenlerine monte edilmesi sonucunda yaşadıkları 10, 15, 25 yıllar boyunca, mezar büyüklüğündeki bir kafesin tabanına sıkıştırılmış olarak yaşayan ay ayılarının korkunç işkencelerle ölüme terkedilmeleri kendime getirdi beni. 

Çektiğim acıları teker teker sildim, acılarım listemden... Hepsini deneyimlerim listeme aldım. Acılarım listem bomboş duruyor şimdi. Dedim ya, mıh gibi kazıdım: Ben henüz acı çekmemişim.

***

Belgeselleri seviyorum, yaşamın içinden oldukları için, yaşama ayna tuttukları için seviyorum. Düşündüm ki, pazar günlerinin vazgeçilmezi Danny Kaye ile büyüdüğüm için sevdim klasik müziği ve cazı belki, ve ailem  belgesel seyrederken gözümün ucu, oynadığım oyundan kaçıp ekrana takıldığı için yaşamdan olanı seviyorum sanki...

Artık büyüdüm; sirklere hayvanlar varsa gitmiyorum, onların tercihi olmayan ve doğalarına aykırı hareketlerini, kendi bilinçleri ile seçmeme hallerini seyretmeyi bir keyfe dönüştürebileceğimi sanmıyorum. Ve acı çekmenin kendi tercihi olmadıkça eğlenceli bir tarafı olabileceğine de inanmıyorum.

Sadece insanlardan oluşan gösterilere gidilmeli diye düşünüyorum. Öyle güzel sirkler var ki... Cirque Du Soleil mesela...

Hayvanlı sirklerin sahnelerinde altın tozu var diyordu seyrettiğim belgeselde, altın tozuna kanıp sahne arkasındaki acıları unutmadığımız bir yaşam dilerim hepimize...

İyi haftasonları...



Danny Kaye et le Philar de New York 4



Fotoğraf / La Loba / Hanging In The Sky
Fotoğraf / Ay Ayısı / Google İmage

KURULMUŞ CÜMLELER / 15


Fotoğraf / Petr Drozdov


BİR SÜRE SONRA

Bir süre sonra,
bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki
ince farkı öğrenirsin,

Ve aşkın yaşlanmak,
birlikte olmanın da güvende olmak
anlamına gelmediğini öğrenirsin,

Ve öpücüklerin sözleşme
ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye
başlarsın,

Ve yenilgileri
başın dik ve gözlerin açık karşılamaya başlarsın,
bir çocuğun üzüntüsü ile değil, bir yetişkinin
zerafeti ile,

Ve her şeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin
çünkü yarın ile ilgili her şey belirsizdir.

Bir süre sonra güneş ışığının yakıcı olduğunu öğrenirsin
eğer fazla maruz kalırsan.

Bu yüzden,
başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden
kendi bahçeni yarat
ve kendi ruhunu kendin süsle.

Ve göreceksin ki dayanıklısın
Ve kuvvetlisin,
Ve değerlisin...


Veronica A. Shoffstall




26 Şubat 2010

KURU





kelimelerimin arasında sıkışıp kaldı duygularım
artık senelerce saklayabileceğim


_______________________

Fotoğraf / zubeyde gamze

GİTME İSTEĞİ







yüreğim o kadar sıkışık ki

söküp alsan

ancak nefes alacak gibi
 
 
 
____________________________
 

AŞK/A DÜŞ/MEK








Görmemek için kör olmak gerekir.
Ama bilir misin,
Körlerin hisleri kuvvetlidir.



___________________________

SÖYLENTİ





Gerçek, bir söylentiye teslim etmez kendini
Oysa düş öyle mi?
Sis bulutlarının ardına gizlenmiş bekler seni

Söylentiye kulak asıyorsan
Tekrar bak
Gör iyice karşındakini

Düşün
Gerçeği
Yenebilir mi
Söylenti

Yeniyorsa
Gördüğün düş mü
Söyle artık gerçeği

Gerçeklikte
Sonunda göreceli bir kavram değil mi?

Dünün düşü bugünün gerçeği
Bugünün gerçeği yarının düşü olamaz mı sanki...

Senin de kafan karıştı değil mi

Söylenti
Aklın yüreğinde bir sis gibi
Düşündükçe
Yüreğimin aklına bir perde indi

 

Marvin Gaye - I Heard It Through The Grapevine




Fotoğraf / Wilson Hurst

MAŞUKA UYANMAK















Bilmez misin ne der Yunus Emre 
“Biz sevdik, âşık olduk, sevildik, maşuk olduk.”



Kuzinede pişmiş taze ekmek kokusuna uyandım
Yanımdaydın


Suyumuzu kesmiş köylü
Onlardan değiliz diye
Kendince dışlamış bizi

Ah be köylü
Bilmez misin
Dağları delen maşuk
 Suyu da doldurur köyün çeşmesinden güğümlere

Ki o maşuk
Aşkını fısıldar
Her uyandığımda dudağıma
öpe öpe

Taşığı güğümlerde ısıtır suyu
Yıkar ellerimi ellerine alıp
seve seve

Sen bilmezsin köylü
Aşıkla maşuka
vız gelir
dere tepe
 O gerekirse kor eder yüreğini
Pişirir gene ekmeğini
Taze ekmek kokusuna uyansın aşkı 
Maşuku yanındayken diye


Kuzinede pişmiş taze ekmek kokusuna uyandım
Bu sabah da
Yanımdaydın

Gününe aydınlık
Yüreğine aşk dolsun
Aşk olsun sana maşuk
Aşk olsun...





 

25 Şubat 2010

ÖZLEDİM SENİ HAFIZ



Bugün kandilmiş, simidinin kokusu geldi burnuma...
Özlediğimi fark ettim seni yıllar sonra...
Annem kaderin benzemesin diyor,
güzelliğinle çelişen çilenin tanıklığından belki...

Dilim dönmüyor teyze dedikçe;
Bildiğin, anladığın dilde et duanı derdin
Adın hafız sanırdım
Soyadın hüzün

Bildiğim dilde ettim dualarımı
Senin ardından da
Onun ardından da

Huzur olmuştur yatağınız dilerim orada
Dayıma selam söylemeyi unutma

______________________________

BİR DAMLA AŞK

 







Leona Lewis - Bleeding Love




___________________________________


                                             seni düşlüyorum...
elma ağaçlarının çiçeklenmiş dalları arasında elinde kitabın
keyfini bozmak istemiyor halimle

oturuyorum evimizin tahta basamaklarında

güneş yüzüme vuruyor yüreğinin sıcaklığını
uzaktan, çok uzaktan seyrediyorum seni
bir gülümseme yakalıyorum yüzünde
an'lık
okuduğun herneyse beni hatırlattı diye geçiyor içimden
gelip boynuna sarılıp öpmek istiyorum seni

keyfini bozmak istemiyor halimle

oturuyorum evimizin tahta basamaklarında
mürdümler geç çiçek açtı diyorum içimden
duyuyormuş gibi cevap veriyorsun bana

kirazlar da öyle...

nerden bildin ne söyledim kendime diyorum

seni düşlüyorum keyfini bozmak istemiyor halimle
oturuyorum elma ağaçlarının

çiçek açmış dallarının dibinde
güneşin ısıttığı bedenimi sana yaslıyorum
uzaktan, çok uzaktan diyorsun...


seviyorum seni diyorum
seviyorum seni diyorsun

uzaktan çok uzaktan
duyuyoruz birbirimizi



__________________________________

 
mesafelerin ve anların
aşkınızın keyfini bozmadığı bir düşe dönüşmesi için
izin verin:
kendinize
yüreğinize
sesinize


 
___________________________________
İlk Yayın Tarihi / Mayıs 2009
Fotoğraf