Hayat kendi döngüsünde devam ediyordu da hiç kimse merak ettiğinin peşine düşmüyordu. Merak ettim deniyordu da sanki o merak havada kayboluyordu. Oysa her bir merak ettim, merak edileni buluyordu ve merak edilenin aklına kazınıyordu. Merak eden unutsa da, akıl, merak ettim diyeni unutamıyordu.
Hayat kendi döngüsünde devam ediyordu da hiç kimse kırdıklarını anımsamıyordu. Kırdım kusura bakma deniyordu da sanki kusurlar havada kayboluyordu. Oysa her bir kusura bakma, kusur edileni buluyordu ve kırılanın yüreğine kazınıyordu. Kusura bakma diyen unutsa da, kırılan yürek, kıranı unutamıyordu.
Derken günlerden bir gün; sözler veren, merak ettim diyen ve kıran adam çıkmaya karar verdi kendi içinde bir yolculuğa... Dolanırken kendi hikayesinin zorlu sokaklarında, her her köşe başında bir iz buldu geride bıraktıklarından. Kalbi dayanmadı karşılaştıklarına. İzleri topladı bir avucuna. Ekledi birbirine. Puzzle'ın bir parçası eksik kaldı. Bakındı etrafına bir çiçek gördü yüreğinin dibinde, çevresindeki toprağı kazıdı bir iyice, çiçeğin köklerine gelince, çürümüş insanlığı ile karşılaştı. Bulmuştu puzzle'ın bir parçasını daha ama çok geç kalmıştı. Çiçek güzel gözüküyordu da, yaşayamazdı kökleri olmadan uzun bir süre.
Hayat kendi döngüsünde devam ediyordu da kimse farkına varmıyordu, verdiği sözleri tutmamak, merak ediyorum deyip dönüp bakmamak, bir yüreği kırmak, içten içe çürütmek demekti insanlığını ve insanlığını kaybet ölüme dönmekti yüzünü aslında.