Şu saat oldu.... Henüz hiç birşey yapmadım güne dair, çamaşır asmak ve uyumak ve düşünmek ve okumak dışında... Dolandım durdum tanıdık bildik satırların arasında... İnsan geriye doğru düşünmeye başlayınca ne çok ayrıntıyı farklı bir algıyla yakalıyor şaşırdım: Sen bir f1 pistinde iddialı bir pilotsun hayranların kapalıda senin adını haykırıyor... Oysa ben yeni aldığım ehliyetimle sana kafa tutuyorum hem de ters virajlı özel bir pistte... Sence de biraz aptal cesareti değil mi benimkisi...
Farkındalığımla birlikte keyifsizliğim giderek artıyor... Giderek dipe vuruyorum... Kendimin bu hallerini hiç ama hiç sevmiyorum... Dünkü kadını resmedişime baktım da mutluymuş o anda... Ne kısa sürüyor dedim kendime... Bilmediğin sularda boğulman ne kadar kısa sürüyor... An itibarıyla fotoğrafımı çekmek istedim hani karşılaştırayım diye.. Hüznün fotoğrafı çekilir mi söyle... Çekildi varsay, hissedilir mi peki... Vazgeçtim o anda...
Ben zaten ne zaman aynaya baksam hep derin kederlerdeyim... Dün güzeldi... Umudun resmini görmek istersen ya da biri sana sorarsa; hani abidinin mutluluğun resmini yapmasını istemiş ya şair, hah işte o misal: Fotoğrafımı göster onlara...
Fark ettin mutlaka: Kendimi ortaya koyuyorum; 'hadi düşmanın cephesine gittin be güzel, bari bir ağacın ardına saklan' dimi? Yok ben meydanlara çıkıp bağrınıyorum
vur beni... vur beni... vur beni... diye. Sen benim samimiyetime aldanma, kim ister ki henüz 40'ında ölmeyi... Ha bu arada üçüncüye gerek yoktu belki... İkincide çoktan susturuldu sesim... Çıkıyor sandığım son şey aslında nefesim...
İçimde garip, tarifsiz bir his var...
Çıkıp gitsin diye uğraştıkça, daha da derine saplanıyor...
Oysa sabahın ilk ışıklarıyla sevişmek nasıl da iyi gelmişti yüreğime...
Bir ferahlık yayılmıştı tenime...
Bir ürperti kendime getirmişti aklımı...
Seviyorum ben sabahları sevişmeyi,
Öğleden sonraları sarılıp uyumayı,
Geceleri seninle sohbeti...
Vaktin olursa: Düşman saflarında ağaç yoksa napılır bana anlatsana...
______________________________________________________