08 Haziran 2009

BİRLEŞME

Evvel zaman önce bir sabah uyandığımda ve yorulduğumda; olur mu olmaz, sever mi sevmez, biter mi bitmez ikilemleri ile fallar bakmaktan: Karar verdim hayatımı ayırmaya... Kendi dünyamdan çığlık çığlığa çıkan 'tut ellerimi' - ayrı bir blog olarak - geçmişi, sersenişi, kendime seslenişi ve kişisel durumlarımı anlatacaktı sadece...

İki zaman önce fark ettim ki; 'tut ellerimi', 'evrenin dünyası'ndan kopup gelen çığlıkların resmedilişiydi, tıpkı; yüreğimden geçenler, içimden dökülen sıkıntı, aşka aşık hallerim ve diğerleri gibi... Düşündüm üzerine; neden ayırmıştım dünyamı... Yazdım aslında 'tut ellerimi'nin son yazısında - yazarkenki farkındalığımı bugün anlamlandırmam ayrı bir yazı konusu bile olabilir aslında - zaman mürdüm eriklerine yol vermenin zamanı... Köşe başında durup selam vermenin aşka...

Şimdi başka bir fal bakıyorum ben papatyayla: Olur mu olur...

_________________________________

07 Haziran 2009

SEVİYORUM BEN


Şu saat oldu.... Henüz hiç birşey yapmadım güne dair, çamaşır asmak ve uyumak ve düşünmek ve okumak dışında... Dolandım durdum tanıdık bildik satırların arasında... İnsan geriye doğru düşünmeye başlayınca ne çok ayrıntıyı farklı bir algıyla yakalıyor şaşırdım: Sen bir f1 pistinde iddialı bir pilotsun hayranların kapalıda senin adını haykırıyor... Oysa ben yeni aldığım ehliyetimle sana kafa tutuyorum hem de ters virajlı özel bir pistte... Sence de biraz aptal cesareti değil mi benimkisi...

Farkındalığımla birlikte keyifsizliğim giderek artıyor... Giderek dipe vuruyorum... Kendimin bu hallerini hiç ama hiç sevmiyorum... Dünkü kadını resmedişime baktım da mutluymuş o anda... Ne kısa sürüyor dedim kendime... Bilmediğin sularda boğulman ne kadar kısa sürüyor... An itibarıyla fotoğrafımı çekmek istedim hani karşılaştırayım diye.. Hüznün fotoğrafı çekilir mi söyle... Çekildi varsay, hissedilir mi peki... Vazgeçtim o anda...

Ben zaten ne zaman aynaya baksam hep derin kederlerdeyim... Dün güzeldi... Umudun resmini görmek istersen ya da biri sana sorarsa; hani abidinin mutluluğun resmini yapmasını istemiş ya şair, hah işte o misal: Fotoğrafımı göster onlara...

Fark ettin mutlaka: Kendimi ortaya koyuyorum; 'hadi düşmanın cephesine gittin be güzel, bari bir ağacın ardına saklan' dimi? Yok ben meydanlara çıkıp bağrınıyorum
vur beni... vur beni... vur beni... diye. Sen benim samimiyetime aldanma, kim ister ki henüz 40'ında ölmeyi... Ha bu arada üçüncüye gerek yoktu belki... İkincide çoktan susturuldu sesim... Çıkıyor sandığım son şey aslında nefesim...

İçimde garip, tarifsiz bir his var...
Çıkıp gitsin diye uğraştıkça, daha da derine saplanıyor...
Oysa sabahın ilk ışıklarıyla sevişmek nasıl da iyi gelmişti yüreğime...
Bir ferahlık yayılmıştı tenime...
Bir ürperti kendime getirmişti aklımı...

Seviyorum ben sabahları sevişmeyi,
Öğleden sonraları sarılıp uyumayı,
Geceleri seninle sohbeti...

Vaktin olursa: Düşman saflarında ağaç yoksa napılır bana anlatsana...
______________________________________________________

GECEYİ SANA RESMEDİŞİM

Söylenecek çok söz yok üzerine

Ay vurdu gece yüzümüze
Umut yüreğimize
İçimizde geceyarısının en kıvrak melodisi
Yüzümüzde içten bir gülümseme
Sen takılıp kaldın gözlerime
Ben kayboldum sözlerinde

Söylenecek çok şey yok üzerine




06 Haziran 2009

KARMAŞIK

Karmaşık bir sarmaşığın birbirine geçmişliği gibiyiz seninle... Uzaktan güzel gözüken herşeyin, yakından bakıldığında içinden ne kadar çıkılamaz bir hali var bilseler: Özenirler miydi dersin...

Bağlarımız kopsun diye yaktığım bütün mektupların siliniyor aklımın köşelerinden... Fotoğrafları kesip attığım gece dışında bir görüntü kalmadı zihnimde... Seninle gittiğimiz yerlerde başka anılar biriktiriyorum ben, düşününce beni gülümseten.

En çok seni sevdim ve unutulmazdın evet lakin bu ne senden vazgeçmek ne de unutmak... Bu sadece yüreğimde durmamanla ilgili farkındalığın tam da ortasında, hayata bir kez daha tutunma umutlarını yeşermek üzere, kurumuş sarmaşığın zoraki hayata tutunuşunu resmedip, mürdüm eriklerine yol vermek... Yeni yepyeni bir sevdaya yol almak üzere yola çıkarken; senden daha çok, senden daha unutulmaz, senden daha büyük bir aşka selam durmak için... Selama bir selam veren olur mu bilinmez ama köşe başına çıkmadan köşeyi dönmek mümkün değil gibi gelir bana...


SANA KENDİMİ RESMEDİŞİM


Gecenin ilerleyen saatlerinde iki çift sözeydi hasretin, bir dokunuşa, bir sarılışa... Bilmediğin sularda yüzmekten ürkek halin, bir gece öncesinden kalan uykusuzluğun, heyecanla eve gelişinden arda kalan kırıntılarınla, oturdun köşe koltuğuna... Yorgun göz kapakların kapanmasınlar diye aralarına sıkıştırdığın kurdanlar eşlik ediyorlardı o gece sana. Sen, nedenini bilmediğin bir çaresizlikle kıvranırken abinin sözleri geldi aklına; 'insan seçimleriyle şekillendirir yaşamını' derdi sana kızdığında... Kızgın değildin ama sanki bir parça kırgındın. Bu, üzerinde durup düşünülemeyecek kadar küçüktü, ağır gelen onca yaşanmışlıktan öğrendiğin bir şey olmalıydı. Aklına abinin sözü geldi... İnsan seçimleriyle şekillenir.


Üzerine uzun upuzun bir yazı yazabilecekken, sen bir not düştün an defterinin artık giderek sararan yapraklarına... İnsan seçimleriyle şekillenir.... 06.06.2009 / 21:00 / Bursa / Köşe Koltuk / Gözlerimde kürdan... Bekliyorum...


Beklediğin iki çift lafın gelmeyişi aklına takıldığında, bir not daha düştün an defterinin artık giderek sararan yapraklarına... İnsan yek diğerinin neden vazgeçtiğini bile bile, bir seçim yapması gerekse, öteleyebileceğini mi seçer, yoksa diğerini mi? 06.06.2009 / 21:30 / Bursa / Hala aynı koltuk / Gözlerime batan kürdan... Bekliyorum...


Kafanda hayaller kurarken ve gözkapakların hayatın yorgunluğuna direnirken, delip geçiyor sol gözünü kürdan, akan bir damla kanla kendine geliyorsun. Hayat hep sol yanından vurdu diye dem vuruyorsun. Sol yanı kalmayan sen, üstelik solakken, sağ elinle, karşı tarafın durumu değersizlik olarak atfetmesinden çekinerek ama biraz da korkak, bir mesaj atıyorsun... Anlamaktan ve ağlamamaktan dem vurduğun cümlenin sahiciliğini henüz yazarken akan iki damlaya bertaraf ettirip, göndere basıyorsun... Bir "ya..." düşüyor yüreğine, bir not daha düşüyorsun an defterinin artık giderek sararan yapraklarına... Yek diğerinin kurması gereken cümleleri kurmaktan ve taşıması gereken ağırlığı sırtlanmaktan ne zaman vazgeçeceksin... 06.06.2009 / 22:00 / Bursa / Banyo / Kürdan gözlerimi kanattı... Bekliyorum...


Yüzüne çarptığın iki avuç suyun ardından, parmaklarına takılan gözlerin, uçlarında birer damla su kalmış olduğunu fark edince, gece önceye dönüp de hatıranda kalanlara şaşıyor ve parmağının ucundaki bir damla suyu dudaklarına götürüyorsun... Kurumuş dudaklarının, çatlayan iki noktasına iki parmağını koyuyorsun. Aynadaki aksinin bir gece önceyi resmedişindeki kusursuzluğa şaşırıyor, telaşla salona dönüyorsun. An defterinin artık giderek sararan yapraklarına bir not daha düşüyorsun... Sanmalarının sonu geldiğinde, yaşamaya başlayacaksın... 06.06.2009 / 23:30 / Bursa / Köşe koltuğun en kuytusu / Gözlerim kan çanağı... Vazgeçiyorum...