Ah bünye gene ruhun bedenine dar, için dışından taşıyor... Bir garip hallerde, hayallerde gezinip duruyorsun. Uykunla saklambaç oynuyor, hep ebe olmayı seçiyorsun. Yaşadığın hayat düşlediğin değil, merakların yaşantınla örtüşmüyor. İşin içinden çıkamıyorsun. Uzun uzun mektuplar yazıyor, atmaya bile cesaret edemiyorsun. Hayallerini gerçekleştirebilmiş insanlara bakıp bakıp "neden harekete geçmiyorsun" diye kendine öfkelenmelerin ne yorucu bir bilsen. Kendinle kavganı etrafına bulaştırıyor, mutsuz benlerinin kanatlarını havalandırıyorsun. Kendinden memnun değilsin. Kim memnun ki deme, sen de biliyorsun hayallerinin peşinden koşanlar hep barışıktır kendiyle. Bir pergel gibi hayatın bir ucuna tutunmuş bir bacağın, onun etrafında dönen, ucuna bağlı kurşun ağırlığı taşımakta zorlanan diğer bacağınla bir dargın bir barışıksın. Boş bir kağıda çizilmiş fasit daireden ibaret bir hayatı yaşıyorsun, sonra dönüp bir bakıyorsun ki, daire sandığın şey bir kare...
Bunu birilerine anlatabildiğini sanmıyorum. Bana bile anlatamadıktan sonra...