gözlerim ağrıyor
uykusuzluk akıyor
kapatıyorum sen
açıyorum sen
acıyorum senin elinden
NEDEN
sabahlar olmasa
uyusam bir gece erken
uykusuzluk çekerken
açsam gözümü sen
kapasam ölsem
________________________________________
değersizlik ölmekle eş, tuhaf biliyorum, isyankar bir bakış değil, sadece bir sesleniş...
05 Mart 2009
15 FIRÇA DARBESİ
AN DEFTERİ

Günlerin yorgunluğu vardı kadının üzerinde. Yatağa yattığında istediği tek şey, uykuya dalmak ve bir daha uyanmamaktı. Öylesine uykusuzdu gecelerce.
Ilık bir duş aldı öncesinde. Saçlarını kuruttu. Saten bir gecelik giydi üzerine. Çarşaflarını yeni yıkanmış, kokusu üzerinde olanlarla değiştirdi. Garip bir seromonin içindeydi nedenini bilmediği. Uykusuzdu ama ilk defa uykuya dalar gibi heyecanlıydı aslında. heyecanını yenmek için ılık bir süt içti. Ya uyanamzsam diye, iki satır yazı karaladı başucundaki AN DEFTERi'ne...
AN DEFTERİ
18 yaşından beri yazdığı anlara ilişkin küçük notlar aldığı bir defter edinmişti kendine. Yazdığının nedeni, niçini, kimesi, niyesi unutulmasın diye. An defterinin yapraklarına bir not düştü o gece, uyumadan hemen önce;
DEĞERLİSİN
YANSITABİLDİĞİM KADAR
DEĞERLİYİM
YANSITTIĞIN KADAR
Tarih, saat, yer, olay özetini altına düştü.
Defterni kapattı. Yatağa uzandı.
Kuş tüyü yorganı üzerine değdi.
İçi ürperdi.
İlk uykuya daldığında yoğun, yarı şuurlu olarak, hayal etme ve görüntüleme periyodundan geçmişti ki, kısa bir rüya gördü. Rüyada çok kısa bir zaman geçirmişti ki, 4 yaşında bir erkek çocuğuna masal okuyuşu kalacaktı sabaha…
Yaklaşık 20 dakika sonra, daha derin, daha huzurlu ve rüyasız bir safhaya dalış yaptı. Bu esnada derin ve rüyasız bir uyku durumundaydı. Uykusunun en derin, en iyileştirici ve en uygun dinlenme noktasındaydı. Günün yorgunluğunu orada bırakacaktı. Bu rüyasız devrede iç dengesi en nihai konuma ulaşmıştı.
Uykuya daldıktan sonra yaklaşık doksanıncı dakikada, uykunun en hafif dönemine ulaştı kadın. Bu noktada uyanma ihtimalimi çok yüksekti. Zaten çevresindeki sesler, hareketler, içindeki ağrılar veya üzüntülerle aniden uyanıp canlanırdı her gece tam da bu evrede. Tekrar uykuya geri dönebilse, bütün devreler yeniden başlardı da dönemezdi işte.
Ki o gece tam da 90. dakikada telefonu çaldı. Arayanı belliydi. Uykulu bir sesle merhaba diyebildi belli belirsiz. Karşısındaki sesin donukluğu kendine getirdi kadını. Noktasız konuşuyordu aslında adam.
Nasıl kıydılar bana… Hislerime… Nasıl acıttılar beni bu kadar… Tek istediğim yanlarında olmaktı… Ne varsa bende, verdim ben onlara… Karşılık beklemedim ki onlardan da…
Sövüyordu hayata, kadının hiç bilmediği küfürleri sıralıyordu her bir kelimenin peşi sıra… Bir kırılmışlık, bir küfür, bir acımışlık, derinden bir of…
2 saate yakın konuştular adamla…
Rahatlayacak gibi değildi adam, kadın ne söylerse söylesin adam takılıp kalmıştı o an’a…
Eğer adamın bir an defteri varsa dedi kadın telefonu kapattıktan sonra, şu notu düşmüştür boş bir sayfaya…
KIRILDIM BİR KEZ DAHA BU HAYATTA
İZİN VERDİM DOSTLARIN KIRMALARINA
DÖNÜP ARKALARINA BAKMAMALARINA
Sabah uyandığında, evin işlerine yardım eden kadın çoktan başlamıştı işine. kahvaltıyı bile hazır etmişti evin hanımına. Satı dedi sen bilirsin rüya tabiri falan di mi?
Anlat hanımım dedi Satı...
“Doğudan batıya askerler geliyordu ben diyeyim 1 milyon, sen de 2… Yok yok hatta 3 milyon… Oklar vardı ellerinde… Uçlarında ateşler… Ok değdiğinde patlıyordu adamlar…”
Elindeki kovayı bıraktı Satı, ellerini yıkadı. Evin hanımına döndü. Yarın gelirken penye gecelik alacağım bir tane sana, üşütüyor bu saten seni, sen iyi uyuyamamışsın dün gece, yat uyu bir - iki saat daha..." dedi.
Evin hanımı gülümsedi, masalın devamı için yatağa döndü. uykuya dalmadan heme önce an defterinde bir boş sayfa açtı.
ÜŞÜMEMEK İÇİN SICAK TUTANIN NE OLDUĞUNU ÖĞREN
Tarih, saat, yer, olay özetini altına düştü.
Defterni kapattı. Yatağa uzandı.
Defterni kapattı. Yatağa uzandı.
Kuş tüyü yorganı üzerine değdi.
İçi ürperdi.
__________________________
Fotoğraf / Sleeping Goddess II by Hendrik Ronald
04 Mart 2009
NEREDEN NEREYE

Benim bir siyasi duruşum var dansımın içinde, izleyici nasıl okur bilemem. İskemle benim i
çin çıkış noktası… Bu ülkede işkence var… İskemle solo projesinde, ben onu dansıma yansıttım. İzleyici şöyle okuyabilir; kadın kendi kendine çığlık atıyor, kendi iç hesaplaşması, Türkiye’den bir çığlık, işkence çekenlerin çığlıkları diye bilir. İskemle 2, kadın erkek ilişkisi üzerine… Neden ilişkiler kopuyor diye soruyoruz, evinde iki kişi bir arada yaşayamıyorken savaşların varlığı şaşırtmıyor insanı. Evin içine bakın oradan da dünyaya…



Kendini anlatırken seçtiği kelimeler, sesi, duruşu… Nasıl izlememişim dedirtti bana. Neler kaçırmışım. Genco Erkal ile gerçekleştirdiği Nazım’a Armağan projesinde, Nazım’ın Dünyanın En Tuhaf Mahluku şiiri Genco’nun sesiyle yükselirken, hiç müzik yokken Zeynep Tanbay dansı her kelimeye yetişip, her kelimeyi bedenine sindirip yansıtırken; Nazım büyüyor, Genco büyüyor ve bütünlük insanı sonsuz büyülüyor…
Televizyonda seyrederken sorsalar nerede olmak isterdin diye… Kesinlikle onun dans ettiği herhangi bir yerde derdim. Sahnede, önünde… Çok şey kaçırmışım, geç kalmışım tanımak için. 2000 yılında Türkiye’de yaptığı çalışmalara tanık olmamak ayıptır sadece kendi adıma. Ufuk Uras’ın dansçı eşi olması dışında belleğime kazımamışlığımdır yüzümü kızartan. Kendine bu kadar dönük yaşamanın, hayatı sadece Onda buldum sanmanın kaybıdır daha çok. Hayata tekrar bakmak için de önemli bir tokattır bana. Kaldığım yerden devam etmek için bir sestir aslında. Hayatın içinden çıkıp gidişin, zorunlu bir dönüşüdür dansını izlemek.
Televizyonda seyrederken sorsalar nerede olmak isterdin diye… Kesinlikle onun dans ettiği herhangi bir yerde derdim. Sahnede, önünde… Çok şey kaçırmışım, geç kalmışım tanımak için. 2000 yılında Türkiye’de yaptığı çalışmalara tanık olmamak ayıptır sadece kendi adıma. Ufuk Uras’ın dansçı eşi olması dışında belleğime kazımamışlığımdır yüzümü kızartan. Kendine bu kadar dönük yaşamanın, hayatı sadece Onda buldum sanmanın kaybıdır daha çok. Hayata tekrar bakmak için de önemli bir tokattır bana. Kaldığım yerden devam etmek için bir sestir aslında. Hayatın içinden çıkıp gidişin, zorunlu bir dönüşüdür dansını izlemek.

İz kanalını seviyorum. Tematik kanallar içinde zevkle seyrettiğim, öğrendiğim, yetişmek için geliştiğim, dünyayı başka bir gözle gördüğüm, insanca bir bakış açısıyla hayatı seyrettiğim, tanıdık geldiği ve öylesine içime girdiği için şişmeden seyrettiğim kanallardan biri.
Diğer tüm yandaş olsun olmasın kanalları seyredemez oldum ben son yıllarda. Giderek artan bir sinir krizi eşiğinde seyrettiğim haberleri bile seyredemez durumdayım. Bu ülke değerlerini hızla kaybederken, bu ülke insanları ve özellikle kadınları ülkesine, ATA’sına bu kadar sahip çıkmazken geldiğimiz noktada gelecek için hala titremiyorsak ve durup durup çığlık atmıyorsak NEREYE diye, diyelim ki atıyoruz ama karşılık bulamıyorsak KORKMALIYIZ…

Bugün bir arkadaşım uğradı. Din derslerini oğlunun sevmediğini, ilk derste öğretmenin anlattığı hikaye ile korktuğundan derse bile gitmek istemediğini anlattı. Din Hocası ilk derse burna giren bir örümcekten bahsetmiş, eğer örümcek beynimize girdiğinde aklımızda dolaştığında kötü fikirlere rastlarsa beynimizde kalacakmış, Yok eğer kötü fikirlerle karşılaşmazsa zarar vermeden çıkıp gidecekmiş. NASIL YANİ?
Ben de daha önce defalarca birçok yerde paylaştığım kendi Din ve Ahlak Bilgisi Dersi hocamdan bahsettim. Duayı bilmediğim ve arkadaşımın kopya vermesine karşı çıkıp boş kağıt verdiğim için, sınav sonuçları açıklandığın da geçer not almıştım. İtiraz ettiğimde “Bu ders Din ve Ahlak Bilgisi dersidir ve sen kopya çekmeyerek bu dersin gereğini yerine getirdin. Unutmayın dürüstlük dua kadar değerlidir.” dedi.
Dedim ki arkadaşıma, “bugün bile yüzünü hatırlıyorum hocamın, nur denen şey hocamın yüzündeydi” Arkadaşım güldü, “bizimkinin yüzü de dedi, örümcek kadar kara”
İnsanın içi yansıyor yüzüne…
Öğrettiklerine de…
Çocuklar hayatı daha farklı sevse, keşke daha farklı öğrense. Sevse… Korkmasa…
Ama ülkemde her şey korku üzerine kurgulanır oldu. NE YAZIK…
***
Senle başladık büyük insan, senle bitirmek lazım;
***
DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur,
koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin,
canım kardeşim!
1947
Nazım Hikmet
Nazım Hikmet
__________________
Fotoğraf / çocuk / Scorpion by Shazeen Samad
BİLEMEDİM

Söz,
sözü vereni mi bağlar söz verileni mi?
Güven;
duyulanı mı yaralar, duyanı mı acaba?
Seni seviyorum,
söyleyeni mi acıtır, yoksa söylenen mi acır zamanla?
Azar,
işiteni mi burkar sadece, azarlayan da bir tuhaf olur mu mesela?
Hırs,
insanı çürütür mü zamanla, karşısındaki mi çürür yoksa?
Şiddet,
uygulayan mı acizdir, uygulanan mı özünde?
Yalan,
sen misin, yaşanlar mı anlamadım mesela?
Yürek,
bendekiyse, sendeki taş mı acaba?
___________________________________
Fotoğraf / Exhaling the bad? by Marcus Björkman
03 Mart 2009
TEŞEKKÜR VE VEDA

42 yıl devlete hizmet etmek ve sevilmek, sayılmak...
Hikayesini uzun uzun anlatırım bir gün hem annemin hem babamın... Köyün ilk okuyan çocuğu babam... Öğretmeni tutmasa elinden ve 130 km. ötedeki ilçeye götürmese babamı, yatılı okula kaydettirmese kafası çalışıyor diye... Bambaşka bir hayat yaşıyorduk şimdi biz.
Annemi bulması ve hayata birlikte tutunuşları ise apayrı bir roman olur.
Dedem İsmet Bey'siz sofraya oturmazdı. Öyle gurur duyardı oğluyla.
Kızı olarak, Üniversite'den ayrılırken arkasından hep benzer cümleleri duyduğumda rahmetli dedemi biraz daha anladım.
Baban insan gibi insandır...
Babanızın bana çok hayrı oldu. İyilikleri saymakla bitmez...
O kadar çok hayır duası almıştır ki, hocama bir şey olmaz...
İsmet Bey harikadır...
İsmet abisiz biz ne olacağız bilmem ki...
Babam o benim, ötesi yok...
Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz haftalarda sürpriz bir şekilde hastanedeydik.
Çıktık dün itibarıyla, artık evdeyiz... İYİYİZ

Bugün bu satırlarda babamın devlete 42 yıl, Uludağ Üniversitesi'ne 34 yıl hizmet ettikten sonra veda edişini aktarmak istedim.
Desteğiniz, dualarınız ve sevginiz için hepinize TEŞEKKÜR EDERİM.
_________________________________________________________________
VEDA...
VEDA...
Üniversitenin Değerli Mensupları,
İstanbul Üniversitesi, Bursa Tıp Fakültesi iken, 1975 yılında göreve başladığım üniversiteden 26 yılı Tıp Fakültesi Sekreteri, 8 yılı Genel Sekreter olarak çalıştıktan sonra 22.03.2009 tarihinde yaş haddinden emekliye ayrılmam kaçınılmazdı. Ayrılık zamanı gelip çattığında, düşüncem, mümkün olduğunca herkesi ziyaret edebilmekti. Rektörlük tarafından düzenlenecek emeklilik töreninde bir araya gelmeyi arzu ederken, teşekkürlerimi veda konuşmamın sonunda sunmayı planlarken, sizlere bu şekilde seslenmek durumunda kaldım.
Üniversitede çalışmaya başladığım ilk günden bugüne 34 yıl süren Uludağ Üniversiteli olma yolculuğumda, dostluklar edindim, rahmetli bir dekanımızın ön görüsüne uygun olarak üniversitemize öğrenci olarak girip çeşitli kademelerde yönetici olan seçkin bilim adamlarıyla çalışma şansı yakaladım, genç kızken girip anne olan, delikanlılığını geride bırakıp sorumluk alan çalışma arkadaşlarım oldu. Kimi baba dedi, kimi abi, kimi hocam dedi. Bana sorsanız bugün hangisi olmak istersin diye ben tereddütsüz hepsi derim. Çalışma hayatım boyunca, benim de kendilerinden çok şey öğrendiğim saygın bilim adamı hocalarım oldu. Değerli çalışma arkadaşlarımın hepsine teşekkür ederim.
Devlete hizmet etmek için başvurduğumda hem iyi hal kağıdım hem de sağlık raporum bu işi yapmak için uygun olduğumun göstergeleriydi. İyi hal kağıdımla ilgili her hangi bir sorun yoktu. 42 yıl sonra emekli olurken, sağlıklı olup olmadığımı anlamak ve emekliler kervanına kabulüm için sağlık raporu almak – genel bir tarama yaptırmak üzere hastaneye başvurdum. Eskilerin tevekkül sahibi dedikleri adamlardanım aslında… Sağlık taraması sırasında geçtiğimiz hafta yapılan tetkiklerde, ameliyat olmamı gerektiren bir durumla karşı karşıya kalınca beni yakından tanıyanların bildiği üzere, sonuca odaklı çözüm adamı olduğumdan hocaların planladığı ameliyat tarihini derhal kabul ettim. Böyle bir kararın sonucunda da ben sizleri ziyaret etmeyi planlarken, sizler beni ziyaret etmek durumunda kaldınız.
Rahatsızlığım süresince ziyaret eden, başımdan hiç ayrılmayan, gerek telefon gerekse çiçek göndererek yanımda olduğunu hissettiren, çok uzaklarda olsalar da dualarını esirgemeyen tüm dost yüreklere teşekkür ederim. Değerli hekimlerimizin ve ekip arkadaşlarının özenli tetkik, tedavi ve bakım süreci sonunda, hayata devam raporumu alarak emekliliğe adım atıyorum. Herkese sağlıklı bir yaşam ve emeklilik hayatı diliyorum.
Saygılarımla ve Sevgilerimle…
02.03.2009
İsmet Topuz
Genel Sekreter
İstanbul Üniversitesi, Bursa Tıp Fakültesi iken, 1975 yılında göreve başladığım üniversiteden 26 yılı Tıp Fakültesi Sekreteri, 8 yılı Genel Sekreter olarak çalıştıktan sonra 22.03.2009 tarihinde yaş haddinden emekliye ayrılmam kaçınılmazdı. Ayrılık zamanı gelip çattığında, düşüncem, mümkün olduğunca herkesi ziyaret edebilmekti. Rektörlük tarafından düzenlenecek emeklilik töreninde bir araya gelmeyi arzu ederken, teşekkürlerimi veda konuşmamın sonunda sunmayı planlarken, sizlere bu şekilde seslenmek durumunda kaldım.
Üniversitede çalışmaya başladığım ilk günden bugüne 34 yıl süren Uludağ Üniversiteli olma yolculuğumda, dostluklar edindim, rahmetli bir dekanımızın ön görüsüne uygun olarak üniversitemize öğrenci olarak girip çeşitli kademelerde yönetici olan seçkin bilim adamlarıyla çalışma şansı yakaladım, genç kızken girip anne olan, delikanlılığını geride bırakıp sorumluk alan çalışma arkadaşlarım oldu. Kimi baba dedi, kimi abi, kimi hocam dedi. Bana sorsanız bugün hangisi olmak istersin diye ben tereddütsüz hepsi derim. Çalışma hayatım boyunca, benim de kendilerinden çok şey öğrendiğim saygın bilim adamı hocalarım oldu. Değerli çalışma arkadaşlarımın hepsine teşekkür ederim.
Devlete hizmet etmek için başvurduğumda hem iyi hal kağıdım hem de sağlık raporum bu işi yapmak için uygun olduğumun göstergeleriydi. İyi hal kağıdımla ilgili her hangi bir sorun yoktu. 42 yıl sonra emekli olurken, sağlıklı olup olmadığımı anlamak ve emekliler kervanına kabulüm için sağlık raporu almak – genel bir tarama yaptırmak üzere hastaneye başvurdum. Eskilerin tevekkül sahibi dedikleri adamlardanım aslında… Sağlık taraması sırasında geçtiğimiz hafta yapılan tetkiklerde, ameliyat olmamı gerektiren bir durumla karşı karşıya kalınca beni yakından tanıyanların bildiği üzere, sonuca odaklı çözüm adamı olduğumdan hocaların planladığı ameliyat tarihini derhal kabul ettim. Böyle bir kararın sonucunda da ben sizleri ziyaret etmeyi planlarken, sizler beni ziyaret etmek durumunda kaldınız.
Rahatsızlığım süresince ziyaret eden, başımdan hiç ayrılmayan, gerek telefon gerekse çiçek göndererek yanımda olduğunu hissettiren, çok uzaklarda olsalar da dualarını esirgemeyen tüm dost yüreklere teşekkür ederim. Değerli hekimlerimizin ve ekip arkadaşlarının özenli tetkik, tedavi ve bakım süreci sonunda, hayata devam raporumu alarak emekliliğe adım atıyorum. Herkese sağlıklı bir yaşam ve emeklilik hayatı diliyorum.
Saygılarımla ve Sevgilerimle…
02.03.2009
İsmet Topuz
Genel Sekreter
__________________________
Fotoğraf / flowers by Giorgio Lorcet
02 Mart 2009
... SEN
gözyaşlarım dağıldılar bir ovada
her başak dikeni üzerinde bir damla bıraktım sana
her biri ayrı bir an hayatımdan
anlayabil -sen
bilebil -sen
duyabil -sen
çok şey istemedim ki senden
dur ovanın orta yerinde
haykır sen adımı dağlara
cevap vereyim sana
sen diyeyim
bir tek sen anlarsın onların dilinden
içinden-içimden-kopup-gelenden
____________________
DÖRDÜNCÜ CEMRE
GÜNE UYANDIM
ÖNCESİ... Kadın bütün gece düşündü… Sesin yüzünü görmeye çalıştı. Gözünü kapattı, açtı, beyninin kıvrımlarında dolaştı… Sesin yüzü yoktu. Kafası karışmıştı. Nasıl bu kadar tanıdık bir ses, nasıl bu kadar görünmez bir yüz olabilir diye düşündü.
Sabah ezanını dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir arkadaşı, makamı farklıdır belki ondan dedi. Anlamazdı öyle makam falan... Dinlerdi ve severdi.
O sabah tam da ezan bittiğinde telefonuna bir mesaj düştü.
Hazırlan hadi... Zaten bütün gece uyumadın. Ilık bir duş al iyi gelir tenine…
Kadın gülümsedi. Yatağından kalktı. Ilık duşunu aldı. Bir faydası olur belki sesin yüzünü görmeye diye, gözlerini kapadı. Olmadı.
Duştan çıktı.
Üzerine giyeceklerini dün geceden hazırlamıştı.
Koyu renk bir kot… Geçmişi düşündü…
Beyaz t-shirt… Geleceğe gülümsedi…
Siyah spor bir ceket… Kalkandı en olumsuz an'a…
Siyah postallar… Yürüyüp gitmek içindi…
Siyahtan griye renk geçişli fular… Tutkuyla sarmak için…
Saçına baktı son bir kez. Aynadaki gözler kendine ait gibi gelmedi. İçindeki heyecanı aradı gözlerinde, mutluluk için bakındı sağa sola… Yok yok onun değildi bu gözler, sanki bir şey eksikti.
O sabah tam da ezan bittiğinde telefonuna bir mesaj düştü.
Hazırlan hadi... Zaten bütün gece uyumadın. Ilık bir duş al iyi gelir tenine…
Kadın gülümsedi. Yatağından kalktı. Ilık duşunu aldı. Bir faydası olur belki sesin yüzünü görmeye diye, gözlerini kapadı. Olmadı.
Duştan çıktı.
Üzerine giyeceklerini dün geceden hazırlamıştı.
Koyu renk bir kot… Geçmişi düşündü…
Beyaz t-shirt… Geleceğe gülümsedi…
Siyah spor bir ceket… Kalkandı en olumsuz an'a…
Siyah postallar… Yürüyüp gitmek içindi…
Siyahtan griye renk geçişli fular… Tutkuyla sarmak için…
Saçına baktı son bir kez. Aynadaki gözler kendine ait gibi gelmedi. İçindeki heyecanı aradı gözlerinde, mutluluk için bakındı sağa sola… Yok yok onun değildi bu gözler, sanki bir şey eksikti.
Oysa gün pazardı. Yarın'a sadece bir an kalmıştı.
Dudaklarına baktı aynada, bir şey söyler gibi bir halleri vardı. Düşünürken ne söylemek istiyorlar acaba diye… Telefonuna bir mesaj geldi…
Düşünme! Gözlerin de dudakların da bulacak anlamını yakında. Heyecan da gelecek o zaman, mutluluk da…
Kadın gülümsedi. “Neden” dedi “sesin yüzü yok bende” soru işareti koymadan cümlesini bitirdi.
Kahve için sözleştikleri yer Gönül Kahvesi ’ydi…
Özellikle bu olsun istemişti adam…
Erken gitmişti 20 dakika kadar. Kalabalığın içinde bir yer buldu oturdu. Etrafına bakındı, kendi gibi tek başına 3-4 kişi daha vardı. Ya tanımazsa beni ya da ben onu diye düşündü. Günün gazetesini aldı eline. Garsona bir kahve siparişi verdi. Ayıp olur mu acaba diye düşündü. Düşüncesi düşmeden akla, mesaj geldi telefonuna…
Olmaz canım... Sen iç kahveni… Bir de unutmadan; tanırım ben seni…:)
Kadın gülümsedi. Nasıl biliyor bütün cevapları diye düşündü. Delirdiğine kanaat getirecekti bir adam çıkıp gelmezse… Her şeyi kafasında yaratan şizofrenik bir durum muydu yoksa… Anlık bir sanrı… Ya mesajlar, peki ya o telefon konuşmaları... Hepsini kendi uydurmuş olabilir miydi? “Daha neler…” dedi. Kahvesinden bir yudum aldı.
Dudaklarına baktı aynada, bir şey söyler gibi bir halleri vardı. Düşünürken ne söylemek istiyorlar acaba diye… Telefonuna bir mesaj geldi…
Düşünme! Gözlerin de dudakların da bulacak anlamını yakında. Heyecan da gelecek o zaman, mutluluk da…
Kadın gülümsedi. “Neden” dedi “sesin yüzü yok bende” soru işareti koymadan cümlesini bitirdi.
Kahve için sözleştikleri yer Gönül Kahvesi ’ydi…
Özellikle bu olsun istemişti adam…
Erken gitmişti 20 dakika kadar. Kalabalığın içinde bir yer buldu oturdu. Etrafına bakındı, kendi gibi tek başına 3-4 kişi daha vardı. Ya tanımazsa beni ya da ben onu diye düşündü. Günün gazetesini aldı eline. Garsona bir kahve siparişi verdi. Ayıp olur mu acaba diye düşündü. Düşüncesi düşmeden akla, mesaj geldi telefonuna…
Olmaz canım... Sen iç kahveni… Bir de unutmadan; tanırım ben seni…:)
Kadın gülümsedi. Nasıl biliyor bütün cevapları diye düşündü. Delirdiğine kanaat getirecekti bir adam çıkıp gelmezse… Her şeyi kafasında yaratan şizofrenik bir durum muydu yoksa… Anlık bir sanrı… Ya mesajlar, peki ya o telefon konuşmaları... Hepsini kendi uydurmuş olabilir miydi? “Daha neler…” dedi. Kahvesinden bir yudum aldı.

Kafasını kaldırdı bir an, içinde bir tel koptu sandı, dönüp kapıya baktı. Adam gecikmişti. Kahvesinden bir yudum daha aldı. Bir tel daha koptu. Dönüp baktı gayri ihtiyari... Bir adam girdi içeri… Gülümsedi… Adam kadına yaklaştı. Elinde bir paket vardı. Bir de en sevdiği çiçek...Tekti, özeldi ve adam biliyordu. Sahi nerden biliyorsun dedi içinden...
Adam yanağından öptü kadını, geciktim bir bahanem yok dedi. Çiçeği verdi sadece. Ceketini çıkarttı. Elindeki paket altta kalacak şekilde yandaki sandalyeye bıraktı. Kadın, sandalyeye verdi dikkatini.
“Merak etme o da senin” dedi adam.
Sustular, baktılar, anlattılar…
Kadın, dinledi adamın son yıllardaki bütün hikayesini. Adamın buğulu sesi kulaklarında asılı kaldı kadının. Kadın anlattı hikayesini… Kadının gülüşleri asılı kaldı yüreğinde adamın... Öyle tanıdık geliyordu ki adam kadına… Buğulu ses...Kadının kendi gülüşündeki tını... Dinledikçe sevdi adamı… Sevdikçe, ses yüzünü buluyordu… Kadın “sen” diye bildi ve devamını getiremedi…
“Evet” dedi adam… “Evet, ben o emanetçiyim…”
Güleç yüzlü iki dost gibiydiler, gün geceye karışırken kalktılar o kahveden. Kadın “bana gidelim” dedi. Adam sessizliği ile onayladı.
Eve geldiler. Kadın bir çilingir sofrası hazırladı adetleri olduğu üzere… Sustular bütün gece… Kadın o pakette ne var acaba diye geçirdi aklından sessizlikten de sessizce...
“Merak etme dedim ya o da senin. Vakti var sadece…”
Şöminenin ateşi geçmek üzereydi. Masayı toparladı kadın… Yardım etti adam. Mutfaktayken baktı kadın adama bir kez daha...
Kadın, dinledi adamın son yıllardaki bütün hikayesini. Adamın buğulu sesi kulaklarında asılı kaldı kadının. Kadın anlattı hikayesini… Kadının gülüşleri asılı kaldı yüreğinde adamın... Öyle tanıdık geliyordu ki adam kadına… Buğulu ses...Kadının kendi gülüşündeki tını... Dinledikçe sevdi adamı… Sevdikçe, ses yüzünü buluyordu… Kadın “sen” diye bildi ve devamını getiremedi…
“Evet” dedi adam… “Evet, ben o emanetçiyim…”
Güleç yüzlü iki dost gibiydiler, gün geceye karışırken kalktılar o kahveden. Kadın “bana gidelim” dedi. Adam sessizliği ile onayladı.
Eve geldiler. Kadın bir çilingir sofrası hazırladı adetleri olduğu üzere… Sustular bütün gece… Kadın o pakette ne var acaba diye geçirdi aklından sessizlikten de sessizce...
“Merak etme dedim ya o da senin. Vakti var sadece…”
Şöminenin ateşi geçmek üzereydi. Masayı toparladı kadın… Yardım etti adam. Mutfaktayken baktı kadın adama bir kez daha...
“Nasıl olur diye düşünme boşuna, oldu işte, en son gidişinden sonra öyle avucumda gülüşünü bırakınca ve ben ertesi güne o gülüşle uyanınca, kendime geldim. Saçı sakalı kestirip bir de ceketi giyince üstüme, adama benzedim.”
Öyle dolu dolu bir kahkaha attı ki… Kadın da eşlik etti adama. Susmadılar uzun bir süre. Adamın cümlesi miydi onları bu kadar gülümseten… Bilmediler... Bildiler mi yoksa...
Kal bu gece, dedi sessiz… Kalamam, dedi sesli
Sarılsan, dedi sessiz… Gidemem o zaman senden, ölürüm an'dan sonra ben dedi sesli
Sadece, dedi sessiz… Sadece, dedi sesli
Soyundular ne varsa odanın kapısında…
Kadın geçmişi bıraktı yerde
Adam geleceğini…
Çırıl çıplak uzandılar yatağa… Titriyordu bedenleri, değişime korktukları belli... Adamın isyankar sesi vurdu duvara... Kadının ağlamaklı sesi kaldı halıda. Çocuk çığlıkları yükseldi yatağın iki ucundaki komidinde... Adam baktı içine, kadının sesini aldı kaldırdı halıdan, koydu yüreğine. Çocuk çığlıklarını topladı komidinin üstünden, öptü alınlarından, onları da ekledi yüreğine... Sesi duvara çarpıp geri yumuşacık dönünce, yüreğindeki ağırlık damarlara baskı yapmaya başlamadan hemen önce;
“Hadi dön sırtını bana. Çek bacaklarını karnına doğru” dedi adam… Sarıldı kadına sımsıkı, içene çekti kokusunu… Öptü bir kelebeği öper gibi usulca. Kadın anladı, yaşananlar bir sanrı değildi, bir an'dı. Donsun istedi zaman. Dursun, yarın olmasın bir daha...
Kal bu gece, dedi sessiz… Kalamam, dedi sesli
Sarılsan, dedi sessiz… Gidemem o zaman senden, ölürüm an'dan sonra ben dedi sesli
Sadece, dedi sessiz… Sadece, dedi sesli
Soyundular ne varsa odanın kapısında…
Kadın geçmişi bıraktı yerde
Adam geleceğini…
Çırıl çıplak uzandılar yatağa… Titriyordu bedenleri, değişime korktukları belli... Adamın isyankar sesi vurdu duvara... Kadının ağlamaklı sesi kaldı halıda. Çocuk çığlıkları yükseldi yatağın iki ucundaki komidinde... Adam baktı içine, kadının sesini aldı kaldırdı halıdan, koydu yüreğine. Çocuk çığlıklarını topladı komidinin üstünden, öptü alınlarından, onları da ekledi yüreğine... Sesi duvara çarpıp geri yumuşacık dönünce, yüreğindeki ağırlık damarlara baskı yapmaya başlamadan hemen önce;
“Hadi dön sırtını bana. Çek bacaklarını karnına doğru” dedi adam… Sarıldı kadına sımsıkı, içene çekti kokusunu… Öptü bir kelebeği öper gibi usulca. Kadın anladı, yaşananlar bir sanrı değildi, bir an'dı. Donsun istedi zaman. Dursun, yarın olmasın bir daha...
Kadın “iyi ki burdasın” dedi sessizce...
Adam “iyi ki kaldım” diye karşılık verdi aynı sessizlikle...
...
...
...
Gün ağarmak üzereydi.
Adam kalktı yataktan...
Gidiyor musun dedi kadın sessizce... Evet dedi adam sesli...
Sarıldın dedi kadın... An'dı dedi adam.
Sustu kadın.
Sustu adam.
Mesajlar diyebildi kadın sadece... Gülümsemendi dedi adam...
Telefon konuşmaları... Onlar da gözyaşların...
Telefon konuşmaları... Onlar da gözyaşların...
Peki ÇÖZÜMÜM diye isyan etti kadın
Yüreğince, yüreğinden geçtiğince İNSAN OLMAK dedi adam...
Yüreğince, yüreğinden geçtiğince İNSAN OLMAK dedi adam...
Adam giyindi, tam çıkıyordu ki, kadın ellerini uzattı, adam kadına baktı, kadın adama… Kadının elinde yüreği vardı. Adam aldı yüreğini kadının. Kapadı avuçlarını sıkıca. Camı açtı kadın sabah ayazında. Adam öptü, korudu kadının yüreğini bu sırada... Kadın çekti içine hayatı yeniden, hücreleri üşüdü ama olsundu... Hayattı bu hissedilen... Adam camı kapattı önce, sonra yüreğini verdi kadına geri. Bir de yanında getirdiği sandukayı bıraktı komidinin üzerine...
“Bu sanduka” dedi, yüreğindeki ağırlık baskı yapıyordu damarlarına...Zor konuşuyordu ve duruyordu ayakta. “senin…....... Sen dört yıl önce ilk kez bana geldiğinde… Ben Sen-dim........ Gözyaşlarını bırakıp gittin bana. Gözyaşlarını dinledim 4 yıl boyunca. Biterler bir gün dedim. Anlatacakları elbet biter an gelir........ 20 gün kadar önce bana geldiğinde ve gülüşünü bıraktığında, sustular, bir an'da..... Bir daha hiç çıkmadı sesleri..... Gülüşün başladı anlatmaya olup biteni…...... Seni öyle derinden hissediyordu ki gülüşün, dayanamadım. Geçen sabah, mesaj attım onun dilinden sana......... Gülümsemeni gördüğüm an, işte o an, karar verdim bendeki emanetlerini geri vermeye. Gülüşü olmazsa yarınları olmaz dedim. Gözyaşların da kutuda; artık mutluluktan aksınlar diye onları da geri veriyorum sana…”
“Bu sanduka” dedi, yüreğindeki ağırlık baskı yapıyordu damarlarına...Zor konuşuyordu ve duruyordu ayakta. “senin…....... Sen dört yıl önce ilk kez bana geldiğinde… Ben Sen-dim........ Gözyaşlarını bırakıp gittin bana. Gözyaşlarını dinledim 4 yıl boyunca. Biterler bir gün dedim. Anlatacakları elbet biter an gelir........ 20 gün kadar önce bana geldiğinde ve gülüşünü bıraktığında, sustular, bir an'da..... Bir daha hiç çıkmadı sesleri..... Gülüşün başladı anlatmaya olup biteni…...... Seni öyle derinden hissediyordu ki gülüşün, dayanamadım. Geçen sabah, mesaj attım onun dilinden sana......... Gülümsemeni gördüğüm an, işte o an, karar verdim bendeki emanetlerini geri vermeye. Gülüşü olmazsa yarınları olmaz dedim. Gözyaşların da kutuda; artık mutluluktan aksınlar diye onları da geri veriyorum sana…”
Kapattı kapıyı başka bir şey demeden adam. Kadın elinde sanduka öylece kaldı bir an’da. Dışarıya baktı. Gün ağarıyordu. Yağmurlu bir sabahtı. Banyoya gitti. Sandukayı açtı. Kendine baktı. Gözyaşlarını eline aldı. Gözbebeğine koydu usulca. Gülüşünü aldı ve yerleştirdi suratının ortasına. Saçlarını düzeltti. Kendine gülümsedi. "Sevdim" dedi. Yanağına bir damla düştü, telefonuna bir mesaj...
Ne kadar yakışıyor gözündeki gülümseme sana bir bilsen… Kendini benim gözümde görebilsen… Sen beni görsen… Sen beni… Sen… Ben…
...
...
...
___________________________
01 Mart 2009
GÜNE UYANDIM (MI) - DİPNOT

Sevgili Okuyucu,
Biliyorum günü bekledin, heyecanla, sabırsızlıkla...
Ama gün yeni başladı, an yaşanmadan anlatılmaz.
Üstelik uyanmak gereken bir yarın var, oysa bugün daha pazar...
Yarın bu saatlerde an yaşanmış olur, gün yarına dönmüş...
İzninizle hazırlanmam gerek önce an'a, sonra yarınlara...
Görüşmek üzere,
Sevgiyle...
28 Şubat 2009
GÜNE UYANDIM (MI) - 3

ÖNCESİ... Kadın iki gecedir huzura dalıyordu.. Kafasındaki fluluk olmasa sesin yüzüne, kafası karışık bile sayılmazdı. O sabah uyandığında ki her zamankinden erken kalkmıştı. Bir kağıt kalem aldı eline... Sesin yüzünü resmetmeye çalıştı. Olmuyordu... Ses vardı ama yüz yoktu. Kafası karışsın istemiyordu. Düşünmemeye çalıştı. Derken sabah ezanı okunmaya başladı. Dikkatle dinledi. Severdi. 5 vakit okunan ezan içinde en çok sabah ezanını severdi. Ezan okuyan bir başka arkadaşından öğrenmişti, sadece makamı değil, sözü de farklıydı. Belki o nedenle seviyordu. Anlamazdı öyle makamdan, sözden falan... Dinlerdi ve severdi.
O sabah tam da ezan bittiğinde...
Telefonuna mesaj düşmedi...
Uzun süre bekledi telefonu elinde...
Gün ağarınca yataktan kalktı. Duşa girdi. Kahvaltısını hazırladı. Cumartesi cumartesi ne yapacağım ki dedi. Pazara gitmek aklına geldi. Telefonuna baktı. Hiç mesaj gelmemişti. Canı sıkılır gibi oldu. Ne aptalım diye düşündüğü sırada, telefonuna mesaj geldi...
Neden olumsuz düşünüyorsun hemen, sen de beni özle diye yapıyor olamaz mıyım? Sen de beni düşün... hımmm? Evet eveti beni düşünerek bir yemek yap mesela... Pazara gitsene sahi. Beni düşünerek bir yemek yapmak keyif vermez mi sana...
Okudu...Gülümsedi...Pazara gitmek dedi. Ne komik diye düşündü. Pazar...
Çok değil 2-3 dakika sonra çaldı telefonu. Karşısındaki ses, keyifliydi. O da keyiflendi. Neden keyifli olduklarını bilmiyorlardı. Yoksa biliyorlar mıydı? Keyfi kaçıran kadının sorusu oldu... "Neden?" diye sorarak, an'ı bozdu. Adam "Neden olmasın..." dedi, gülümseyerek...
Sabah sabah olanları anlattı adam. Kadın dinledi. "Benim sorunum" dedi kadın, devam edemedi. Kendi açıklarını kendi kelimeleri ile ifade etmek istemedi.
Adam güldü: "Kendinsin" dedi.
"Nasıl" dedi kadın...
"Bardağın tamamı dolu olsun istiyorsun" dedi adam.
"Nesi yanlış" dedi, yumuşak ve belirsiz bir ses tonuyla.
"Bir damla eklenince taşıyorsun" dedi adam. "Aslında itiraf etmek gerekirse, bu yönün çekiyor seni bana. Sürekli sınırda yaşaman..."
"Bilmem" dedi kadın. "Zorladığım doğru hayatı. Özellikle de duygusal anlamda."
Adam gülümsedi... "Tanıdık geliyorsun bana" dedi..
Kadın "Farkındayım" dedi. "Dinlersin ve seversin ya..."
"Nedeni vardır aslında...Nedeni aramak lazım...Belki..."
Adam sustu... Kadın sustu...
"Nedeni varsa" dedi adam, "mutlaka çıkar karşına..., ama bazen nedeni yoktur, aramamak gerekir, zamanı gelmiştir mesela, tam da o yüzdendir...ama o bile bir nedendir, yani zamanı gelme meselesi..."
Kadın sessiz kaldı. Şaşırıyordu kadın, adamın kafasındaki her soruya cevap bulmasına. Kadın sormuyordu ama adam cevap veriyordu.
Adam sustu...
Kadın sustu...
Kadın sustu...
Adam "bardak her zaman dolu olmak zorunda değil unutma, sadece içindeki eksikleri tamamlamak gerek. Doldurmasalar da bardağı, boşluğu anlamsızlaştırırlar" dedi.
Kapattı telefonu adam. Mutfak camından dışarıya baktı kadın. Gün telaşına kavuşmuştu. Güneşli bir gündü ama gene de ayaz vardı dışarıda. "Pazara gitmek lazım" dedi. Dolabı bomboştu. Aklı gidip gelmeye başladı. Boş, pazar, eksik, bardak, dolu, iç, tamamlamak, zaman, sorunda, değil... Kelimeler tek tek saldırıyordu sanki beynine. Kafası karışmıştı gene. Ne oluyor diye sordu, sonuna soru işareti eklemeden. İçini bir sıkıntı kapladı, pencereden bakarken kalabalığa karıştı... Yaşadıkları bir sanrı mıydı?
Telefonuna bir mesaj düştü...
Bak senin düşündüğünü Atilla İlhan yazmış daha önce
"olmaz, gerçek olamaz bu yaşadığımız, ya sanrı ya sanrıya çok yakın bir şey..."
Bir kadın için en huzurlu an, sevdiği erkeğin kollarının onu sarmasıdır. O an sanrı değildir yaşanan... Olmadığını göreceksin...
_________________________ Devam Etti....
Fotoğraf / by Plosz Zoltán
.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)