31 Aralık 2010

Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Hiç Tanışmadık Seninle



Sevgili Y.,

hiç tanışmadık seninle, ama ne çok tanıklık ettik anlara. mesela ağlıyorduk bir seferinde, sen belki aşka, belki ben bir arkadaşıma. hatırlar mısın bilmem, ben bir adama aşık olmuştum, sen de. ben bir şehirde, adam bir şehirde, sen bir şehirde, adam başka bir şehirde... uzaklıklar korkutur muydu ki bizi... sen ve ben, hiç karşılaşmamıştık ama aynı kaderi paylaşabiliyorduk işte. sen denizin kenarında bir bankta, ben dağda bir ağacın altında, ağlıyorduk gizlice. bir seferinde, giden bir adamın ardından ağlıyordun pencerenin önünde ve ben senin kendi pencerenin önünde olduğunu bilmeden, oturmuş penceremin önünde ağlıyordum sicim sicim, nedenini bile bilmiyordum, sadece bir şarkıyı dinliyor ve şarkının hüznüne eşlik ediyordum kendimce, günler sonra fark ettim, senin acındı içimi acıtan. o gün daha çok ağladım.

sevgili y., henüz tanışmadık seninle, hiç karşılaşmadık, ama hep tanıdık geldik birbirimize. bazen kafam bozuk olduğunda, bana yazdığın bir kaç satırı okuyup, düşündüm üzerine. öyle zamanlardı ki onlar, sanki sen ve ben karşılıklı sohbet etmişiz; sen susup dinlemişsin ve ben anlatmışım saatlerce, sonra sen oturup yazmışsın içimdeki soruların cevaplarını ve bırakmışsın masamın üzerine, ben okuduğum her bir satırda sarsılmışım, sarsılmışım titreye titreye, sen hiç bilmemişsin ama sarılmışım ben boynuna ve teşekkür etmişim yanımda olduğuna.

belki de hiç tanışamıyacağız seninle, ama paylaştıklarımızı düşününce, tanıştığımız ve hayatımıza aldığımız bir çok insandan daha çok sevip, daha çok anlayıp, daha çok dinleyip, daha çok anlatıp, belki bilmeden ve istemeden daha çok ağlatmışızdır birbirimizi. şimdi düşünüyorum da, eğer o ilk anlamsız yorum bırakılmamış olsaydı bloguma ve ben o yorumdan yola çıkıp da bulmasaydım izini, nasıl bulurduk birbirimizi... bazen en kötü anlar nasıl da güzelliklere çıkartıyor değil mi bizi. hep ol emi, kelimelerinle, seçkilerinle, yüreğinle... öpüyorum yüreğini, hep.




Sevgili Z.,

bir rüya gördüm.  anlatmazsam çatlarım dedim. unutmadan uzun uzun anlatayım da sen güle söve yorumla.

bir gece vakti oturmuşum bilgisayarın başında. salonda. taslakların arasında dolanıyorum, yolunu kaybetmiş çocuğun ürkekliğinde; karşıma çıkıyor  unutmak istediğim kelimeler. onlardan kaçarken, tanıdık gelen bir cümlede duruyor yürek, atıyor, heyecanla, herşey böyle başlamıştı çünkü, hatırlıyor ve gülümsüyorum. nereye varmak istediğimi biliyor, gecenin karanlığında daha önce geçtiğim o ara sokakları ayırabiliyorum sigara izmaritinin henüz sönmemiş ateşinde. uzanıp yere, bir nefes çekiyorum içime. ciğerlerim yanıyor gecenin karanlığında yataklarına uzanmış konuşan adamla kadını görünce, pencere sıcak hava nedeniyle açık ve perde havalanarak yana kaymış rüzgarın etkisiyle. farkında bile değiller, öyle büyük ki yangınları. durup seyretsem diyorum. aAnnemin ayıp demesi takılıveriyor, kulağıma bir sivrisinek vızıltısı eşliğinde. uUzaklaşıyorum koşar adım o pencerenin önünden, avucuma adamın 'yabancıyım tenime'  cümlesi batıyorken. koşarken karıştırıyorum yolları, bilmediğim bir parka çıkıyor adımlarım, ıssız ve karanlık, su birikintisine basınca anlıyorum, yağmur yağmış burada az önce. ne kadar uzaklaşmış olabilirim ki kuytularımdan... dönsem artık çok mu geç, gitsem bulur muyum ki yolu. aşka hüzün karıştı yazıyordu duvarda, mordu, fosforluydu, yüzümü öptü geçti.

uyandım. film gibi dimi. gene yazacağım. en kısa zamanda. ama ara verirsem, yani bir süre yazmazsam, haber alamadın diye meraklara kapılma. kendine iyi bak. 2011de güya başka diyarlarda olacaktık. dur bakalım. dualarımızı eksik etmeyelim. zamanı gelince diyelim ve gülümseyelim. rüyama yorumunu bekliyorum. seni seviyorum. herkese selam söyle. sarıl. öp. herkesi ayrı ayrı sevdiğimi söyle. nasıl da isterdim herkesle olabilmeyi. insan seyahat edebilse istediği anda istediklerinin yanına... ah ne cin fikirliyim ben. hadi mektubuma burada son verirken, büyüklerimin ellerinden, senin gözlerinden, sevgili s.nin yüreğinden. öperim.

bu yıl iyi bir yıl olacak geçip giden diğer yıllar gibi... bu da geçip gidecek çok şey bırakarak... çok şey öğreterek... çok güldürüp, çok düşündürerek... ama sanki daha az ağlayacağım ben. daha çok yüreğimi dinleyeceğim ve inanamayacaksın ama daha az konuşacağım bir yıl olma ihtimali bile var sanki. tamam tamam bir mektupta bile bu kadar laf ediyorsan deme. içimizden geldi yazdık. özle beni.







Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Beni Ona Götür



Sevgili U.,

canım arkadaşım,  çok olmadı, bir kaç zaman önce bir kum havuzunda oynarken ağlamıştık en son ve ben o zamandan beridir ne kum havuzunda oynuyorum ne de sokağa çıkıyorum. bilmem neden bu aralar sık sık, ve giderek çok daha sık gökyüzüne bakıyorum. aklıma her düştüğünde, senden bir iz bulduğum yerde durup öylece sana bakıyorum. o iz bir tek bende, bir tek bana, bir tek benim için kalsın istiyorum. yani anlayacağın seni kıskanıyorum. sonra ben bunu sana söylediğimde, sen özelsin diyorsun. bunu tüm kalbinle söylediğini biliyorum, biliyorum çünkü kalbin kendi dili var. anlıyor karşısındaki kalbi, iyiliğini, güzelliğini. bana demiştin ki bir seferinde, aklını bıraktığın kalbinde olduğun her an beraberiz. sana hiç yazmadım belki ama bil istedim, sen beni hiç incitmedin ve hep kalbimden öptün, iyi ki... orada kal, Onunla kal. minik m.yı öpmeyi unutma... öperim, AŞKla... hep.





Sevgili Ü.,

şimdi ben sana diyeceğim ki ey kadın nedir senin adın. sen saymaya başlayacaksın bildiğim ve bilmediğim ne kadar adın varsa. ve ben susacağım. ta ki yürek sesini duyuncaya kadar susacak ve bekleyecğim. saat 23ü vurduğunda ve bir kere değil ve belki iki kere de... tam üç kere vurduğunda duyacağım adını. bugüne kadar yazılmış tüm mektuplarımı sana adasam da, hiç biri ilki kadar gülümsetmeyecek seni asla. çünkü o satırlar adını bile bilmediğim ve inandığım bir yüreğe yürekten yazılmışlardı. kırık bir anı gülümseyen bir sabaha bağlamak adına. adın yok o yüzden bende senin. bir yüreğin var, bir de şiir okuyan sesin. sol yanına bıraktığın kalemini al eline ve dilek tut bu yıl için kendine. içinde aşk olsun sadece. soyun acılarını ve bırak hüzünlerini. sen ol sadece, öylece üryan kal kendine. AŞKla... hep.




Sevgili V.,

mektubunu aldım. okuduğum her satırda nasıl da sarsıldım. bazen hayatın acımasız olduğunu düşünürüm de, sana yapılanlar düpedüz haksızlık gibi. ama beni bilirsin ben, kötüye inanmam, o an belki ama sonrasını bielemzsin değil mi. ne olur yüreğini ferah tut, biraz sakinleş ve bekle. ben Tanrı'nın seni de gördüğünü biliyorum. bu acıyı çekiyorsun  ve bunun bir nedeni var mutlaka ki sen de bunu biliyorsun. daha sonra daha uzun yazacağım mutlaka. bu sadece o satırların ve hallerin üzerinden hemencecik sana sarılma telaşı. daha sonra sakin bir kafayla, uzun uzadıya yazacak ve sana son zamanlarda başıma gelenleri de anlatacağım. ee biraz merak et tabi. ama değecek inan. bir kere çok ama çok güleceksin. yeni yılda sana akıl sağlığı diliyorum, çünkü biraz daha kafayı takaraın bunlara sonunda ihtiyacın olan tek şey bu olacak. seni sevdiğimi unutma. istediğin zaman çık gel ve lütfen yılbaşı akşamı alkolü fazla kaçırıp kendini harap etme. en kısa zamanda görüşeceğiz. sevgili a.ya selam söylemesen de olur. aa hiç söz etmemiş falan de ki, kızsın. nasıl da yakışıyor o kısık gözler ona... evet burada attım kocaman bir kahkaha. kendine iyi davran artık ne olur. yüreğini ferah tut, onun da sağlığı önemli. ağlamaya beş vakit hazır asker gözlerinden öperim, AŞKla... hep.


Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Bir Ummandır Yürek Sevdalısına ya da Yalnızca Bir Dost Değilsin Ki Sen Bana ya da Kız Çocuğu



Sevgili S.,

mektubunu alınca öyle sevindim ki, hele de sevgili t.nin güzel haberlerini alınca... onun bendeki yeri bambaşkadır. ne de olsa ben onun senin kardeşin olduğunu bilmeden de sevmiştim. onun yaşadığı aşkın romanını yazacağım ben, hep aklımda. hep takılırdı ya bana; yaz kız şu aşkı. bir tek sen anlatabilirsin bir aşkı bu kadar güzel diye. selamlarımı iletirken, sevgilerimi de kat içine. bir de sarıl bir iyice.

sevgili s, can t., dost d. son mektubunda; UM-dukça UMMAN çeker insanı, Irmaklığını unutur bulur okyanusları. UMMAYA devam... yazmışsın ya, bir bilsen kaç kez okudum sözlerini. kaç kez sarıldım sana. hep böyle oluyor zaten, bir kaç mektup önce de bahsetmiştim. mutfak camından görünen karşı apartmanın salonunda dikiş diken teyze sensin benim için. o teyzenin kaş'ı görmediğine bahse girerim ve eminim ki asla ve asla bie cafe-bar işletemezdi, diyeceğim o ki taban tabana zıtsınız aslında, ama olsun ben ne zaman orada olduğunu fark etsem gülümsüyorum ona (sana). biliyorum tuhaf gelecek ama beyamca da hep sevgili t. gibi gelir bana. :) bazen ne şaşkın olabiliyorum değil mi? geçen gün laf atacaktım neredeyse her ikisine de. yani anlayacağın hep benimlesin(iz). öyle çok istiyorum ki bu yaz izmir'e düşen yollarda bir kahve içimlik sohbetlere denk gelebilmeyi...

can t., dost d., güzel yürekli kocaman s...m sen gelip geçtikçe büyüyor bu yürek, eğilip üfledikçe kanatlanıp uçuyor. hep uzat elini, hiç çekme nefesini. öperim sarılarak ellerini. ...hep.






Sevgili Ş.,

can dostum, bir yılı daha geride bırakıyoruz. her yıl için attığımız shutlara 13den sonra yenilerini ekleyemedik. yıllar arttıkça artan shutlar, yaşlar arttıkça azalmaya başladı haliyle. hani yazmıştın ya bir mektubunda,
Ömrünün yarısını aralıksız paylaşmışız ana baba ayrı kardeşimle bazen tatlı, bazen acı, bazen bol kahkahalı, bazen salya sümük ağlamalı... İnsanlar gelip geçmiş hayatımızdan, bir de şehirler ve hatta ülkeler; paydada biz vardık ya hiç kopamadık birbirimizden.
insanın arkadaşları vardır ve dostları... sen arkadaşımdın benim ilk başlarda ve dostum oldun zamanla. bugün geldiğimiz noktada seçtiğim bir kardeşsin bana. hep çok istediğin kızına sahip oldun geçtiğmiz yıl ve onun büyümesine şahit olmaktan çok gözlerindeki ışıltıya şahitlik etmekten mutluyum ben. yıllar çok olunca, içine sığdırdıkları da çok oluyor insanın. ben iyi ki diyorum, bir ömrün yarısına sığdırılmış bir yürekdaşım var benim şu hayatta. 2011de de sönmesin ışığın. hiç bu kadar güzel yansımamıştın. yüreğimsin, hep.






Sevgili T.,

sana hep kız çocuğu diyorum, bilmem bunda abinin de etkisi var mı? ama sen benim için de bir kız çocuğusun. kırılgansın bir kere ve öyle saf ki yüreğin. çizmek istediğinle çizdiğin, gitmek istediğinle gittiğin, sevmek istediğinle sevdiğin hep farklı olsa da sen yüreğince sarılıyorsun hayata. geçenlerde senin de dediğin gibi, herkesle yürünmez oysa yollarda. bunu bile bile yürümelere kalkıyorsun ya... arandığında bulunmaz bir yürek, asla. biraz nefes al, biraz durul, inan bana zamanı gelecek desemde laf dinlemezsin sen inatçı kurbağa. yürüyeceksin yollarda, elele, yürek yüreğe, yüreği yüreğince olan bir adamla ama yollara çıkıp da yol kesmekten vazgeçmelisin sanki bu ara. biz gibiler, sevgisi yüreğine fazla gelenler yani, hep daha çok yanılırlar hayatta. sen de düşe kalka yürüyorsun dans papuçlarınla ve inan bana öyle çok yakışıyorlar ki sana. hatırlamazsın belki ama bir gün demiştin ki bana,
Hepimiz yüreklerimizi teslim etmeye açız, ama bir yandan da kendimizi tümüyle teslim etmemeye and içmiş gibiyiz.
bu yıl boz bu andını, teslim et yüreğini kendine. önce kendine teslim et ki, gelip yüreğine yerleşsin bir adam 2011'de. öyle ki gitmesin bir daha. sen benim için, perilerin de elinin kalem tuttuğunun kanıtısın sevgili t., bu yüzden yazmaya da devam et.  ve bir perinin yüreğine bir prensin yüreğinin değeceği masalının henüz yazılmamış olmasındandır onlara inanmaman. masallara inan, periler masalların prensesleridir unutma. kanatların olmasa da olur, yüreğin var ya... kocaman sarılırım sana saçlarının çilek kokusunda, hep.



Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Bir Perşembe Günü




Sevgili P.,

benim seninle bir kavgam yok, diyorum. sense son mektubunda hâlâ üzerinden onca zaman geçmiş bir hikayedeki kendinden bahsediyorsun bana. büyüyorsun diyorum içimden, çünkü artık konuşamayacak kadar yıktık köprüleri, bir dahası mümkün olmayan bir yol bizimkisi ve ben senin için bile olsa yeniden inşa etmek ietemiyorum o köprüleri. ne olur anla beni. sen üzerinden geçmek istediğim bir cümle değilsin. ve altı çizilesi bir duygu da bırakmadın bende diyorum ama der demez cız ediyor içim. biliyorum altını onlarca kez çizdiğim bir cümlenin, akmaya devam eden duygususun sen. oysa ben o kanla acıtırdım kendimi, eskiden. evet, sen gülsen de bir eskim var benim, bir de şimdim. sen eskimde kaldın. gençliğimsin demem boşuna mı... kanatsa da kelimelerin yüreğimde değil ki sızısı, akmaya devam ediyor, anlayacağın artık sadece akıp gidiyor. sevgili g'ye anlatırken fark etmiştim yüreği çürütmemek gerektiğini. artık çürütmüyorum. sadece görüyorum. yaşanması gerekiyordu. Allah razı olsun diyorum sıklıkla, galiba bugünlerde senin anlamlandıramadığın kadar çok kendimin farkındayım. benim Allah razı olsunum,  iyi ki... sıklıkla iyi ki diyorum. senin (onun) gibi bir yürekle yaşadım ben o geçmişi. sen de atlacaksın biliyor musun, sen de yüreğinle üzülmeyi, beklemeyi ve düşlemeyi, bırakacaksın. öğreneceksin çünkü ve en önemlisi anlayacaksın. herşey zamanında değerli. ben demeyeli, benim demeyeli öyle çok zaman geçti ki, benim sandığım yüreği her düşlediğimde gülümsüyorum, onun ne yaptığını ise merak etmekten çoktan vazgeçtim. bilsem ne olacak ki, sevinecek miyim, yoksa egoma bak hâlâ unutulmazsın hazzını yaşatıp böbürlenecek miyim? ne için... unutulmaz bir aşka imza attım ben vakti zamanında... eee ne oldu, diye sormazlar mı adama... iyi ki deyip geçmeyi öğredim. bu yüzden ya sevgili p., seninle bir kavgam yok benim. 2011de yüreğinde büyüttüğün acıları biçmeni, yerine sevgiler ekmeni yürekten dilerim. dostlukla, hep.

kısa not: insanın dost edinmesi için tanışması gerekmediğini, bunun yanı sıra tanımasının değerini öğreten inatçı koç kadını, başa dikkat! biz en çok yüreğimizden yara alsak da başımızdan çıkar acısı...



Sevgili R.,

kaç zaman geçti senden haber almayalı. neden bilmem sıklıkla aklımda üniversite yıllarında yaptığımız o tren yolculuğu... düşündükçe, gecenin karanlığına ve sessizliğine teslim şehirlerin uzakta kalan ışıklarını yıldız yapıp kendimize, kayışını bekleyişimiz geldi de aklıma. gülümsedim. bilirsin tren yolculuklarını ne çok severim. sana bir adamdan bahsetmiştim ya, kelimeleri yürek sızlatan, gözleri kahve kokan... işte o adamla bir tren yolculuğu yaptık. süresi kısa, etkisi uzun...  anlatacak ne çok şey birikti gene. ah zaman hırzısı akıl, yüreğe bir yol verse... yazacağım gene daha uzun merak etme. sen iyi değilim deyince telefonda. dur dedim şuna bir süpriz yapıp iki satır mektup yazayım da sevinsin gariban mektubumu alınca... seviyorum seni. hallerini sen de yazsana bana. özledim senli zamanların porsuk kenarı simit bira günlerini. ne düşler kuruyorum bir bilsen yakın zamanlara dair. anlatsam sana onları. sen gülerek dinlerken, delisin kızım sen desen.  bilirsin en çok yolculukları severim ben, ve yolcu olmayı... saçlarımın kokusunda bir sohbetin soluğu olsun isterim, yanımdaki yolcunun omzuna gömebilmeyi kelimelerimi. biliyorsun değil mi, nasıl da özlemiştim sevilmeyi. böylesine hesapsızca... biliyorum anlarsın sen beni. böyle sevildiğimde ne kadar güzelleştiğimi tahmin edersin. gelecek hafta bir yerlere kaçalım diyorum, ağva mesela. seversin sen oraları. nasıl da gidivermiştik değil mi bir akşamüstü. bence bunu bir düşün. gördüğün gibi, sana yaşadıklarını unutturacak kadar çok şey biriktirdim ben geçtiğimiz aylarda. kızıyorum valla, böyle iyi değilim deyip deyip kapılarını sıkı sıkı kapatmana. yaz diyorum, bana iyi geliyor nereden biliyorsun belki sana da gelir. bir dene. iki satır yazıp mektubuma cevap vermekle başla mesela.  beni sensiz, habersiz, yüreksiz bırakma buralarda. güneş yüreklim, deniz gözlüm, asil meleğim. hem karşılaştığımızda sana öyle bir sır vereceğim ki, hemen iyileşivereceksin. bak valla, hadi yalancı oradan deme. ayıp olur şu garibe de. 2011de bir adam bul kendine. bak nasıl iyi gelecek ruhuna. seni, kararsa bile, o muhteşem ruhundan öperim. nasıl da garip eylediydi şu 2010 bizi. bak gör muhteşem olacak dönüşüşümüz. hadi seneye görüşürüz. ığğğ denmez arkadaşa... öperim.

Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Öyle Bir Geçer Zaman Ki...





Sevgili O. ya da Ö.,

2011de geldi çaldı işte kapılarımızı. sen açacak mısın bilmem ama benim ki hiç kapanmadı. ne tuhaf geliyor günler sonra yazmak, ne tuhaf yabancılaşmak kelimelere, seslenişlere ama gene de bir şekilde yakın bulmak kendini sahibini hiç görmediğin bir yüreğe. sen ben misin, peki ya ben sen derken, aynalarımızı kırışımız ve onlarca yıl daha lanetlenen yüreklerimizi yalnızlığa kaptırışımızı neyle açıklamalı bilmem.  sana yazdığım şu satırları buldum geçenlerde. yazılmış ve gönderilememiş onlarcasının içinden alıp okudum bir gece vakti. sen de okumak istersin belki diye gönderiyorum o  hallerimi sana. yüreğince olsun düşlerin ve gerçeğe dönüşsünler sen hazır olduğunda. sevgiyle, hep.

ne garip değil mi ilk yağmurlarda aklıma düşmen bir sevgili gibi, hatırlanman ılık bir gülümsemeyle. güneşin kızıllığından alıp saçının bir telini, bir bulutun griliğine yüklemek gözlerini. umarsızca kapını çalmak istemek bir gece yarısında, tık tık sesiyle irkilmeni seyretmek kapının ardından. sabahına uyumamış gözlerle gülümsemek kahve kokusunda, konuşulmadık bir şey bırakmamış olmak geride, elde elmalı bir kurabiye yarısı... sende.

bilmem ki öyle mi olurdu, bilmem ki buyur eder miydin içeri/ne. bilmem ki hiç aklına düştüm mü gün ortasında? mesela bir sokakta yürürken ve dinlerken huzurlu bir ezginin tınısını kendileğince, sıcak bir tebessüm gelip de yerleştim mi yüzüne? sevda değilim ki ben yüreğine düşeyim ama düşmüşümdür belki senin de bir yanına. belki bir gece vakti, hiç olmadık bir rüyanadır konukluğum. ne komik olurdu düşünsene, giderken bir dolmuşta, kalabalığa karışmış yalnızlığında düşüverse rüyan kucağına. telefona sarılıp da arar mıydın beni eskisi gibi, en olmadık zamanda.

bilsen ne zamandan beridir bir ağrı var sol yanımda. yağmurlar yağıyor akşamları, varlığının ayazında üşüyor yüreğimin dost yanı. sen sevgili değilsin ki yüreğime düşesin. ama düştün işte, emin değilim ki düştüğün yer aklım mı, yoksa aklımın almadığı yüreğim mi?

sana yazılmış ama gönderilememiş bir mektubun satır aralarında, belki de hissetmişsindir çok özlendiğini diye, sıkışıp kalan kelimeleri çıkarttım özenle bir gece vakti. bir gece vakti, yazdığın uzun bir mektubu daha kaldırdım sandığıma. yüreğim yüreğini çok sevdi diye, yalnızca bunun için bile hatırlanmalı değil mi gülüşün sesleri rüzgarlı bir akşam vakti. bir demet yabani sarı papatyayı az önce kopardım evin önündeki boş arsadan, evet yine senin için, senin sevdiğini bildiğim için. çocuk sesleri duyuldu yapraklarından. mektuplardan arta kalan kelimelerimle yazdıklarımı ekledim vazoya su niyetine, sarıları hiç solmasın çiçeklerinin diye. sana gönderilememiş onlarca mektubun satır aralarında dolaşıyor ellerim, karanlıkta yolunu bulmaya çalışan çocuk korkusu yüreğim pıt pıt atıyor. düşünüyorum, seni o mektubu okurken hayal ediyorum. eğer o anda düştüğsem aklına, yani öncesinde değil de, okurken... yüreğin değildir düştüğüm yer, korkma diyorum sana. sessizce, geldiğim gibi, öpüp yanaklarından, güneşin doğuşuna ekliyorum saçlarını ve bir bulutun maviliğine gözlerinin ışıltısını. suya bırakıyorum özlemimi ki baktığında yansıyan, yüreğince sevgim olsun. sessizliğin içinde büyüyüp giden duygular neyi anlatıyor bugünlerde sana... benim duyduğum derin bir çığlık, buzların kırılma noktasında.