03 Ocak 2009

PEKİ YA SİZİN RENGİNİZ...?



"Peşimden deprosyana sürüklemiyeceğim seni de
ben de gitmiyeceğim banane
bu gri havaya fıstık yeşili pencereler acıcam
tatlı bi tutuncuya boyıyıcam olmayan duvarlarımı
hadi güle güle..."


Bu sabah bu satırlarla uyandım... Başı vardı elbet, aslında bu sonu... En son cümlecikler. Ne garip depresif bir konuşma aslında tamamı. Ama ben bu satırlara gelince gülümsedim ve önemli olanın gri hayatlarımıza renkli penceler açıp duvarlarımızı istediğimiz renkleri ile boyayabilmek olduğunu fark ettim. Evimi düşündüm; ana renk evimin her yerinde bej ama salon ve tuvalet kırmızılı, mutfak yeşilli, banyo ve misafir yatak odası turunculu, kendi yatak odam pembeli...
Ne renkli bir kişilik yansıması değil mi?

Peki ya ben;
Griydim aslında.
Aslında kısmen griyim hala.

Ama sanki bazı sabahlar mavi uyanıyorum güne; bazı sabahlar turuncu arada yeşil, kırmızı... Bazen mor, çoğunlukla gri...

Google'da arasam bir "renk ve kişilik testi " diye düşünürken...

Seviyorum google'ı: BULDUMMMMM
İşte renginiz ve kişiliğiniz boyayın bakalım pencelerinizi ve duvarlarınızı.



SORU - 1: Seçin bir renk...

SARI
MAVİ
KIRMIZI

SORU - 2: Bir renk daha...

YEŞİL
MOR
TURUNCU




VE ŞİMDİ SONUÇLAR


SARI VE YEŞİL: Bakıcılar

Gerçekçi bakış açınız kendiniz ve çevrenizdekiler için güvenli ve rahat bir ortam yaratıyor. Karşınızdakini dinliyor ve ne söylemek istediğini anlıyorsunuz. İnsanların sözlerini olduğu gibi kabul etmek yerine sorular sorarak gerçekten neye ihtiyaçları olduğunu bulmaya çalışıyor ve bu arada onların kendilerini daha iyi tanımalarına yardımcı oluyorsunuz. İnsanlara bakmak ve yardım etmek sizin doğal bir yeteneğiniz. Fakat aşırıya kaçtığınız zamanlarda ne yazık ki kimseye yardımcı olmuyorsunuz. Bazen başkalarının kendi ihtiyaçlarını keşfetme yetisine saygı göstermeniz gerekir. Sürekli insanları kurtardığınız ve yardım ettiğiniz zaman onların kendi problemleri ve sorumlulukları ile yüzleşmelerine engel olursunuz. Dolayısıyla geri adım atın ve insanların sizin desteğiniz olmadan kendi ayakları üzerinde durmalarına izin verin. Eğer başarısız olurlarsa bunu normal olduğunu hatırlayın çünkü ancak o zaman kendileri için neyin doğru olduğunu aramaya ihtiyaç duyabilir ve kendi çözümlerini bulabilirler. Yaşamda sürekli başkalarının bakış açılarını anlamaya çalıştığınız için kendinizi ihmal ediyor olmanız yüksek bir ihtimaldir. Çevrenizdeki insanları unutmaya ve kendi ihtiyaçlarınıza konsantre olmaya çalışın. Bu şekilde başkalarının da size yardımcı olması için imkan yaratmış ve kendi mutluluğunuzu ikinci plana atmamış olursunuz. Eğer sarıyı yeşilden daha çok seviyorsanız, ilişkilerinizden ziyade kişisel gelişiminize ve kariyerinize daha gerçekçi yaklaşıyorsunuz demektir. Eğer yeşili sarıdan daha çok seviyorsanız, ilişkilerinize daha gerçekçekçi yaklaşıyorsunuz ve hedeflerinize daha az yoğunlaşıyorsunuz demektir.


SARI VE MOR: Aracılar

Siz yaşamdaki amacınızı bulmak için bir yolculuğa çıkmış gibisiniz. Önce olayları yaşıyor sonra geri çekilip analiz etmeye başlıyorsunuz. Bu sizin olgunlaşmanıza yardım ediyor. Her anın değerli olduğuna inanıyor ve keyif almaya çalışıyorsunuz. Manevi değerlere verdiğiniz önem başkalarının kendi içindeki maneviyatı aramalarına yol açıyor. Meraklı, araştırmacı doğanız sezgilerinizin güçlenmesini sağlıyor. İnsanların kendilerinin farkında olmasına yardım ediyorsunuz. Onları dinleyerek, akılcı gözlemler yaparak ve duygularınızı ifade ederek insanları etkiliyorsunuz. Dahası kendilerinde olumlu değişimler yapma isteği uyandırıyorsunuz. Siz harika bir iletişimcisiniz. İnsanları taraf tutmadan dinleme ve söylenenleri olduğu gibi anlayabilme yeteneğiniz var. Konuşma sırasında olayların içini görebiliyor ve gerçekten ne yapılması gerektiğini hemen kavrayabiliyorsunuz . Yeteneklerinizi en iyi konuşurken ortaya çıkarabiliyorsunuz. İletişim kurarken siz kişisel ve profesyonel olarak mucizeler yaratıyorsunuz. Fakat ne yazık ki değişime duyduğunuz büyük ihtiyaç nedeniyle gerçekler ve istekleriniz arasında kesin bir çizgi koyamıyorsunuz. Doğal yeteneklerinizi kullanarak neyin gerçek neyin potansiyel bir ihtimal olduğunu ayırt etmeye çalışın. Doğru adımı atacağınıza güvenin. Siz pozitif değişimleri nasıl yapabileceğini çok iyi bilen birisiniz. Eğer sarıyı mordan daha çok seviyorsanız, bir durumun potansiyel sonuçlarından ziyade gerçekçi taraflarını görmeyi tercih ediyorsunuz demektir. Eğer moru sarıdan daha çok seviyorsanız, olabilecek imkanları düşünüyor ve yaşamınızdaki gerçekleri ikinci plana atıyorsunuz demektir.


SARI VE TURUNCU: Teknik Düşünenler

Sizin temel düşünceleriniz genelde işleri nasıl sonuçlandıracağı nızı planlamak üzerine yoğunlaşmış. Sistematik bir yaklaşım geliştirerek işleri, ilişkilerinizi ve hatta yaşamı anlamaya çalışıyorsunuz. Siz kendinizi çevrenizde ki kaynakları arttıran bir insan olarak görüyorsunuz. Çevrenizdeki yetenekleri ve kaynakları araştırıyor, deneme yanılma yolu ile dünyanızı tanımaya çalışıyorsunuz. Keşifleriniz ile yetenekli insanları ve kaynakları doğru yerde kullanma gücünü kazanıyorsunuz. Eğlenmek sizin için bir olaydaki bütün gerçekleri araştırmak ve tüm parçaların doğru yerine oturmasını sağlamak demektir. Siz bir işte yada ilişkideki başarılı kısımları büyük bir dikkat ve zevkle incelersiniz. Her başarılı bölüm sizin için tekrar değerlendirebileceğ iniz yada başka bir alanda yeniden kullanabileceğ iniz değerli bir parçadır. Bir çok kişinin şaşkın ve hayranlık dolu bakışları altında siz var olan kaynaklardan yeni ve orjinal kavramlar, fikirler, olgular yaratırsınız. Teknik yaklaşımınız, rahatlıkla eksik yapılan işleri hemen görmenizi sağlar. Bu başkalarında kendilerini savunma ihtiyacı doğurabilir ve sizi aşırı ciddi olmakla suçlayabilirler. Genelde bir hata yapıldığında siz bunu farkeden ilk kişi olduğunuz için insanlar sizden çekinmeye başlayabilir. Fazla hareketin olmadığı bir ortamda özellikle dikkatli olun. Yeniliklerin olmadığı bir ortamda kendinizi değişmez bir döngü içinde hissedebilir ve mutsuzluk yaşayabilirsiniz. Başkaları sizi negatif, mızmız yada sorun arayan birisi olarak görebilir. Gerçekte siz aslında sadece kayıpsınız ve ne istediğinizi bulmaya çalışıyorsunuz. Eğer sarıyı portakal renginden daha çok seviyorsanız, kişisel gelişiminiz başkaları ile olan ilişkilerinizden daha önemli demektir. Eğer portakal rengini sarıdan daha çok seviyorsanız, başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarınızdan daha önce düşünüyorsunuz demektir.


MAVİ VE YEŞİL: Güven Uyandıranlar

Siz başkalarına yardım etmekten ve destek olmaktan zevk alıyorsunuz. Limitsiz merakınız gerçekten ne düşündüklerini söylemeleri için insanlara ortam yaratıyor. Siz karşınızdaki kişinin hayallerini görebiliyor ve gerçek ihtiyaçlarına duyarlı olabiliyorsunuz. Onlara kendi yeteneklerine güvenmeleri için gerek duydukları öz güveni veriyorsunuz. İnsanların kendilerini önemli hissetmelerini istiyorsunuz ve bunu dinleyerek sağlıyorsunuz. Başlangıçta ortama uyum sağlamaya ihtiyacınız var. Başkaları sizin onlar gibi olduğunuza inanmalılar. Sonra gerçek karakteriniz ortaya çıkmaya başlıyor. Bu durumda insanlar bildiklerini zannettikleri bu yeni kişiye uyum sağlamaya çalışırlar. Bu özelliğiniz yüzünden bazen ihtiyaçlarınıza cevap vermeyen durumları yada ilişkileri kendinize çekersiniz. Siz dikkatle dinleyen birisiniz. Başka insanların ne hissettiğini bilmek istersiniz. Bu yetenek sizin müziği ve yabancı dilleri daha iyi duymanızı sağlar. Eğer imkanlarınız varsa bir müzik aleti çalabilir yada kendi diliniz dahil başka dilleri fazla aksan olmadan konuşabilirsiniz. Düşünce ve duyguları açık olarak ifade edebilirsiniz. Aşırı ciddi olduğunuzda yada fazla rahat hissettiğinizde kişisel gelişiminizi ihmal etmeye başlarsınız. Ne istediğinizden ve ne beklediğinizden emin olun. Böylece başkaları sizin ihtiyaçlarınızı nasıl karşılayacakları nı bilirler ve yaşamınız daha keyifli bir hal alır. Eğer maviyi yeşilden daha çok seviyorsanız, kariyeriniz yada kişisel hedefleriniz sizin için birinci sırada demektir. İlişkileriniz hayallerinize uyum göstermek zorundadır. Eğer yeşili maviden daha çok seviyorsanız, başkalarının hayallerine destek olmaya daha çok önem veriyorsunuz ve kendinizi ikinci plana atıyorsunuz demektir.


MAVİ VE MOR: Düşünenler

Siz oluşumu incelersiniz. Bir şeyin neden var olduğunu bilmeye ihtiyaç duyarsınız. Bulduğunuz sonuçlar sizin büyük resmi görmenizi sağlar. Neye ihtiyaç olduğunu bulma kabiliyetiniz sizin olayları iyileştirmenizi sağlar. Geleceğe yoğunlaşarak, fikirler ve olaylar sanki olmuş bitmiş gibi düşünebilirsiniz. Siz gelecekteki dünyada yaşarsınız. Bu kafanızda ki bir resimdir. Siz insanların motivasyonunu ve sebep-sonuç ilişkilerini anlayabildiğiniz zaman perfomansınızın en üstünü yaşarsınız. Sürekli hareket planı hazırlamak için kafanızın içinde olayları kategorize ediyorsunuz. Bu planlar olmadan organize olmak sizin için çok zordur. Zaman zaman gündüz hayal kurarak geçiren bir insan haline gelebilirsiniz. Siz yol açan öncüsünüz. Yeni fikirleri ve yapıları geliştirmeye karar verdiğiniz zaman büyük keyif alırsınız. Fikirleri kafanızın içinde gerçeğe dönüştürmek ihtirasınızın artmasını sağlar. İnancınız güçlü olduğu zaman, gerçeklere bakmadan olayları üstlenebilirsiniz. Kendiniz ve başkaları hakkında geliştireceğiniz yanlış ön yargılar sizi ortamın dışına sürükleyebilir. Sürekli yeni bir şeyler yapma ihtiyacınız sizin hazırda yapmış olduklarınızı takdir etmenize engel olabilir. Kafanızın içinde çok fazla resim olması yaşamınızı zorlaştırabilir. Diğer insanlar ve olaylar size yetişemeyebilir. Farkında olmadan çevrenizden ve kendinizden imkansızı istemeye başlayabilirsiniz. Eğer maviyi mordan daha fazla seviyorsanız, kendi hayallerinizi ilişkilerinizden daha ön planda tutuyorsunuz demektir. Eğer moru maviden daha çok seviyorsanız, ilişkilerinizde nasıl güçlü olabileceğinize daha çok ilgi duyuyorsunuz demektir.


MAVİ VE TURUNCU: Yapıcılar

Siz heyecanlı bir yaşam bekliyorsunuz. Bunu çift karakteriniz ile başarıyorsunuz. Bir dakika yeni bir ev tipi yapmak isteyen yaratıcı ve özgür düşünen birisisiniz, ikinci dakika da ise tarzınızı değiştirip niye bir insanın böyle bir fikri ortaya savunabileceğ ini sorgulayan geleneksel bir eleştirmen oluverirsiniz. Siz sosyal bir muammasınız. Merakınız pek çok farklı kesimden kişiler ile iletişim kurmanızı sağlar. Siz bu ortamlarda gelişip serpilirsiniz. Partilerde eğlenceli kişilerden biri sizsinizdir. Arkadaşlarınız pek çok farklı ortamdan gelen ve farklı ilgi alanları olan insanlardan oluşur. Bazen durup kendinize şaşırırsınız; sürekli bu çılgınlıkları kendinize nasıl çektiğinizi düşünürsünüz. Fakat içten içe bilirsiniz ki aşırı tek düzelik kişinin gelişimini durdurur ve siz kesinlikle tek düze bir ortamda bulunamazsınız. Dünyanın size ihtiyacı olduğuna inanmak istersiniz. Çoğu kez kontrolünüzün olmadığı sosyal konular üzerinde düşünüp bir anlam çıkarmaya çalışırsınız. Sonunda ise boşa harcadığınız zamandan yorgun düşmüş ve duygusal olarak çökmüş hissedersiniz. Anlamanız gerek ki dünya hiç bir zaman istediğiniz gibi mükemmel bir ortam olmayacak. Bir insan ancak bir yere kadar olayları kontrol edebilir. Zaman içinde göreceksiniz ki kontrol edemediğiniz sosyal kavramlar üzerinde enerjinizi harcamak yerine kendi çevrenize ve yaşamınıza konsantre olursanız çok daha etkili değişimler gerçekleştirebilirsin iz. Bir iş yaparken amaca ve hedefe tüm varlığınızı veremiyorsanı z başarılı olmanız mümkün değildir. Bütün kalbiniz ile girişmiyorsanı z o işi bırakın ve bir sonrakine geçin. Siz yeni bir şeyler yapmak, kurmak, üretmek ihtiyacındasını z, eğer bu imkan elinizde yoksa mutsuz olmanız kaçınılmazdır. Eğer maviyi portakal renginden daha çok seviyorsanız, bir işi önce nasıl yapacağınızı düşünür sonra planınızı gözden geçirip hatalarını incelersiniz. Eğer portakal rengini maviden daha çok seviyorsanız, anlık heyecanlara kapılıp planlarınızı unutmanız çok kolaydır.


KIRMIZI VE YEŞİL: Kaynak Yöneticileri

Pratik ve insanlara değer veren bir yapınız var. Başkalarına yaşamlarında daha anlamlı ve değerli aşamalar katetmeleri için yardımcı olursunuz. Hiç kimse sizi kandıramaz. Siz dinamik birisiniz ve herkesin ne yaptığını yada amaçladığını çok iyi bilirsiniz. Neyin önemli olduğunu bilmenizi sağlayan özel bir yeteneğiniz vardır. Bir öğretmen yada ebeveyn gibi insanların yaşamlarını daha iyi nasıl yapabileceklerini düşünürsünüz. Siz en çok elinizdeki kaynakların nasıl kullanılacağını idare ettiğinizde başarılı olursunuz. Başlangıçta çok eğitmek amacı ile başlamanıza rağmen daha sonra aşırı otoriter olabilirsiniz. Hatta aşırıya kaçıp patronluk taslayabilirsiniz. Ne yazık ki orta dereceniz yok, ya eğiticisiniz yada otoritersiniz. Bu durum çevrenizdeki insanların kafasını karıştırabilir. İnsanlar patronluk tasladığınızda bile insanların iyiliğini düşündüğünüzü her zaman farkedemeyebilirler . Üzgün olduğunuzda, baskı altında kaldığınızda yada sarhoş olduğunuzda kırmızı rengini simgeleyen tarafınızı ortaya çıkarırsınız. Yeşilin sakinleştiren etkisi olmadan aşırı davranışlarınız ile dostlarınızı oldukça şaşırtabilirsiniz. Eğer yeşili kırmızıdan daha çok seviyorsanız bu karakter daha bile çarpıcıdır. Eğer çevrenizdekiler bu süreçlerden birinde size farklı davranmaya kalkarsa bunun nedeni muhtemelen sizi tanıyamadıkları içindir. Eğer kırmızıyı yeşilden daha çok seviyorsanız, başkalarından önce bir hedefin başarılması için nelerin yapılması gerektiğine önem verirsiniz. Bu yapınız sizin kendinize güvenmenizi ve direk olmanızı sağlar Eğer yeşili kırmızıdan daha çok seviyorsanız, destekleyici yanınız ön plana çıkar ve öncelikle enerjinizi başkalarının ihtiyaçlarına yönlendirirsiniz.


KIRMIZI VE MOR: Birleştiriciler

Siz olayların duygusal yanları ile gerçekleri birleştirmeyi seversiniz. Bir olay olduğunda önce durumu analiz edersiniz, saçmalıkları bir tarafa atar ve insanları bir araya getirerek durumun düzelmesini sağlamaya çalışırsınız. Başkaları sizin düzene olan ihtiyacınızı aşırı ciddi olarak görür. Siz başkalarına fikir verirken yada açık açık düşüncelerinizi söylerken en başarılı olursunuz. Başkalarına destek olmak kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Vücut diliniz insanları size çeker. Merakınız hareket yaratır. Siz seksi bir insansınız. Yeni olgular sizi heyecanlandırı r ve yeniden canlanmanızı sağlar. Fakat aynı zamanda yenilikler yapmanız gerekenleri bitirmenize engel olabilir. Ertelemeyin. .. heyecanınız sönmeden önce işlerinizi bitirmeye çalışın. Olayların ve insanların göründükleri gibi olduğunu bilmeye ihtiyacınız vardır. Bu yapınız özellikle kötü bir ruh hali içinde olduğunuzda daha belirginleşir. Çevrenizi kontrol eden bir yapıya bürünürsünüz. Bazen olayların sadece negatif yanlarını görürsünüz. Böyle durumlarda öylesine kuşkucu ve aşırı analitik olursunuz ki herkesin moralini bozabilirsiniz. Duygularınızı ve davranışlarınızı çalışan bir plan ile birleştirmeye ihtiyacınız vardır. Yoksa geleceğinizi yönlendirmek sizin için çok zor bir hal alacaktır. Eğer kırmızıyı mordan daha çok seviyorsanız, en popüler insan olmaktansa işlerin doğru şekilde yürümesine daha çok ilgi duyarsınız. Sözlerinizin sonuçlarını düşünmeden konuşma eğilimindesiniz. Eğer moru kırmızıdan daha çok seviyorsanız, insanların tepkilerine çok önem veriyorsunuz demektir. İstediğinizi almak için cazibenizi ve çekiciliğinizi kullanırsınız.


KIRMIZI VE TURUNCU: İnsancıllar

Siz bireyselliğe saygı duyarsınız. Siz kendi yolunuzda yürümeye ve kendi düşüncelerinizi özür dilemeden açıkca konuşmaya inanırsınız. Eğer birisi çizgisini aşarsa sessiz kalmazsınız. Koşulsuz sevgi arıyorsunuz ve insanların herhangi bir kısıtlama, utanç yada korku olmadan kendilerini ifade edebilecekleri bir ortam yaratmayı ümit ediyorsunuz. Kendinize yakın bulduğunuz insanlar ile içten ve samimi ortamlarda bulunmayı seviyorsunuz. En büyük her zaman en iyi olmayabilir sizin için. Küçük şehirler, küçük firmalar ve küçük arkadaş grupları sizin için daha caziptir, sizin kendinizi değerli hissetmenizi sağlarlar. Aksi takdirde aşırı endişeler, geniş çevre, pek çok arkadaş ve hatta karmaşık duygular gerçekleri görme yeteneğinizi yok edebilir. Siz başkaları için neyin çalışmadığını görebilirsiniz. Sonrada hazır olsun veya olmasınlar olduğu gibi gerçeği söylersiniz. Bu açıksözlülük kendisine güveni olmayan insanlar için ürkütücü olabilir ve sizden uzaklaşmalarına yol açabilir. Diğerleri ise sizi güvenilir ve koruyucu olarak görür. İş yapmaya yoğunlaşmış kişiliğiniz sizin duygusal yanınızı saklar. Bu sizin koruma mekanizmanızdı r. Biraz daha açılmalısınız. Zayıflıklarınızı göstermekten çekinmeyin. Tıpkı bir mıknatıs gibi hakettiğiniz sevgiyi ve saygıyı kendinize çekmeye başlayacaksınız. Çünkü insanlar böylece sizi tanıyabilir ve gerçekten hakettiğiniz değeri ancak o zaman verebilir. Eğer kırmızıyı portakal renginden daha çok seviyorsanız, dünyada pozitif bir değişim yapmaya öyle yoğunlaşmış durumdasınız ki ilişkilerinizi ikinci plana atıyorsunuz. Eğer portakal rengini kırmızıdan daha çok seviyorsanız, herkesin iyiliği için olayları tamir eden yada arabuluculuk yapan birisiniz demektir






Fotoğraf



Benim renklerim mavi ve turuncu

02 Ocak 2009

VAZGEÇMEK



İstediklerimizden vazgeçsek ve sadece elimizdekilerle yetinmeye çalışsak; daha az hayal kırıklığı daha fazla mutluluk bulur muyduk acaba?
Bazı hayallerin peşini bırakmak gerekir bazen.
Olmak istediğinle olduğun kişi arasında bir seçim yapmak gerekse hangisinden yana olurdu seçimin?

Elindeki ile yetinir miydin o anda?


***


Gecenin karanlığında penceremde yağmurun bıraktığı deseni seyrederken bunları düşünüyordum. Severek dinlediklerimden “Go Head On” çalıyor fonda ve ben düşünüyorum…

Kendim geldi sonunda kendime.
3 kere vuruşundan anladım.
Açtım kapıyı heyecanla…

Oturduk lafladık biraz

  1. geçmişten
  2. gelecekten
  3. hayallerden

Bazı hayalleri unutmak gerek dedi.
Bazen vazgeçmek.
Ben hiçbir zaman tam anlamıyla vazgeçmedim.
Ama artık vazgeçmeliyim.
Kendim yanına umudu almış.
Hoşuma gitti ışığı. Gülümsetti beni. Öyle güzel hayaller kurdu ki kıskandım. Galiba seveceğim şu umudu. Anlaşacağız sanki. Hatta izin verirse tutunacağım ona. Bazen hayatta bildiğimizden vazgeçip bilmediklerimize sarılmak gerek. Bazen tam anlamıyla vazgeçmek. Kabullenmek…
Yeniden başlamak gerek.
Umutla
Yeni bir yıla...
Yeni bir yaşa...
Yeniden bir aşka…
Başlamak gerek.

Şu anda bana Eva Cassidy, What A Wonderful life ile eşlik ediyor. Ve ben şu an elimdekilerle mutluyum. Bu gece uzun zamandır ilk defa mutlu olduğumu hissediyorum. Bu gece yağmur ilk defa yeşertmek için yağıyor, hissediyorum. İçimde bir umut yeşeriyor artık adını biliyorum.

TESADÜFLERDEN


Kadın inanmak istedi. Adama baktı. İçinde bir şeyler oldu ama tam da adlandıramadı. Üzerinde de durmadı. Bir kez daha adama inanmak istiyordu. Düşünmedi. Sormadı.
Sessizce çıktı evden, vedalaşmadı geri dönmekti niyeti, bakkaldan ekmek almaya gider gibi bir hali vardı.

Apartmanın kapısı büyük bir gürültü ile kapandı ardından. Dönüp baktı istemsizce kafasını yukarı kaldırıp cama baktı. Perdenin arkasındadır dedi kendi kendine. Cesaret edemezdi ortaya çıkmaya. Neye cesaret etmişti ki zaten dedi içinden ve derinden.

Yürüdü yokuş aşağı deniz kokusu geldi burnuna. Ne çok severlerdi Pazar sabahları kentin sokaklarını, ne çok severlerdi boğazı bir uçtan öbür uca yürüme telaşını. Gülümsedi. Bir yağmur eksikti oda tamamlandı dedi koluna düşen ilk damlada. Çantasından yağmurluğunu çıkarttı usul usul giydi. Islanmak ister hali hoşuna gitti.

Beşiktaş’ın kalabalığına karıştı, yağmur şiddetini arttırmıştı. Her zaman yaptığı gibi kitapçıya sığındı. Çok satanlar bölümünden bir kitap seçti. Aklına blogdaki oyun geldi. 51. sayfamıydı sahi…
Açtı kitabı bugünkü falı niyetine 9 yıl 5 ay oldu diye düşündü 113. sayfayı buldu. Saatine baktı 18:10.
18. cümle mi 10. cümle mi diye düşündü ve önce 10. cümleyi okudu:

Onun sadece bedenini değil ruhunu da bulmalısın

Bu oyuna bayıldı. Bedenin burada ama merak ediyorum demişti konuşmasına başlarken ruhun nerede? Ne tesadüf dedi.

18. cümleyi buldu. Yağmur şiddetini artırmıştı. İnsanlar kaçmak için kendisi gibi davranmış ve soluğu kitapçıda almıştı. Etrafındaki kalabalıktan rahatsız oldu. Sağa sola bakındı. İçinde bir sıkıntı vardı. Satırı kaybetti tekrar saydı. 15,16,17, 18:

Ve sadece kafanı rahat ettirmek için söylüyorum: Benim bir sevgilim var.”

Bu da nerden çıktı diye düşündü. Gerçekten bir sevgilisi olabilir miydi? Bu bir oyun dedi. Sonra durdu ya benim fark etmem için ilahi bir tesadüfse tüm olanlar. Evden çıkar çıkmaz yağmur yağması, kitapçıya girmesi, bu kitabı alıp, bu oyunu oynamaya başlaması. Bu satırı seçmesi…
Eve mi dönmeliydi bu lanet yağmurun da dineceği yoktu. Eline telefonun aldı.
Kime gidecekti. Saatine baktı 18:45 .

45. cümleyi bulup oradaki cümleye göre davranmaya karar verdi. Ne de olsa hayat bir oyundu. Saymaya başladı 19,20,21…
Sayfayı çevirdi; sıkıntısı giderek mi artıyordu, kitapçı çok mu kalabalık olmuştu. Devam etti 34,35,36…
Diğer sayfaya geçti 43,44,45:

Sakin ol kalbinin atışını kontrol altına almazsan kalp krizi geçireceksin

***

Sersem gibiydi; kendine geldiğinde bir hastanede olduğunu fark etti. Başında da kocası.
Ne oldu dedi.

“Kalp spazmı geçirmişsin, bir kitapçıda, sonra da bayılmışsın seni buraya getirmişler elinde telefonun varmış son aradığın numaradan bana ulaşmışlar, şimdi iyisin. Doktorlar az sonra evimize gidebileceğimizi söylediler.”

“Kalp spazmı mı?”

“Ama iyisin merak etme, bak ağlayıp kendini yorma. Hayır neden ağlıyorsun ki, tesadüf kalabalık bir yerdeymişsin doktor varmış o müdahale etmiş, hemen de seni buraya getirmiş. Hadi kalk da giydireyim seni, sonra da evimize gidelim. Sana sıcak bir çorba yaparım. Bir şeyin kalmaz. Ne olur ağlama…”

Kadın ağlamıyordu, gözyaşlarına söz geçiremiyordu. İstemsizce akıyordu yaşlar gözünden. İstemsizce yukarı baktığı gibi kafasını kaldırıp son bir kez inanmak istedi kocasına. “Affet beni” dese dedi. Ben inansam ve evimize gitsek. Adam demedi. Anlamadı bile...

“Telefonumu uzatır mısın?
- Alo Ayşe evde misin, bu akşam sen de kalabilir miyim? Yo yo iyiyim. Hayır ağlamıyorum. Sadece eve gitmek istemedim. Gelince anlatırım. Yok yok öyle değil, evet sanırım başka bir kadın var. Yok o söylemedi. Tahmin ediyorum. Ayşe kapatıyorum olanları sana daha sonra anlatacağım. Tamam 1 saate kadar sende olurum. Taksi ile geliyorum. Tamam. Bye”

“Bu da ne demek oluyor şimdi, ne başkası ne… Sen iyice kafayı yedin. İş arkadaşım diyorum, ne yapayım yani kadın bana aşık olduysa…Suç ben de mi? Hem nereden çıkartıyorsun sen benim onunla bir ilişkim olduğunu.”

“Tesadüflerden…”



Not: Yazıyı yazmaya başladığımda karşıma ne çıkacağını bilmiyordum.
Elime Paulo Coelho'nun Zahir kitabını aldım gerisi tamamen tesadüf.


01 Ocak 2009

GÜNAYDIN

GÜNAYDIN

Bu sabah

pencerenizden

sağlık

huzur

sevgi

umut

aşk

hoşgörü

inanç

başarı

girebilmesi için

önce pencerenizi

aralayın

derim

.





31 Aralık 2008

3 KERE VUR



EY KENDİM!

KENDİNE GELDİYSEN

3 KERE VUR


BEKLİYORUM...
VAKİT DARALIYOR.




 

30 Aralık 2008

AÇ KAPIYI BEN GELDİM



İçimden gelmiyor
ne bir yazı yazmak
ne de bir şey yapmak
Bu yıl evde oturup beklemek istiyorum
ASLINDA
Ben bu yıl
kendime hoş geldin demek istiyorum
Bu yıl geçen yıldan farklı olsun
Ben kendime geleyim artık istiyorum.

2009,
2008’i
kendimde değildim diyerek geçirmişlere
kendini getirsin dileklerimle...

28 Aralık 2008

BAŞIMIN AĞRISI

Tamam üstüme daha fazla gelme biliyorum ben davet ettim seni perşembe günü. Ama sence de ziyaretin kısa olanı yerinde olmazmıydı. Kaç gün oldu. Tamam besliyorum seni kabul, sen de karın tokluğuna oturuyorsun başımın üstünde. Tek yaptığın yer değiştirmek. Öne arkaya sağa sola üste alta. Hayır anlamadığın şu işlerim var benim, yaşamak zorunda olduğum bir hayatım. Yetiştirmek zorunda olduğum işlerim. Evi temizlemek gerek mesela, sen varken mümkün değil ki sevmiyorsun gürültüyü. Ders çalışmalıyım ama o da mümkün değil ne ışığı seviyorsun ne de odaklanmayı.

Sen huzursuzluk, rahatsızlık ve de sıkıntı veriyorsun bana. Başımı kaldıramamz oldum anlasana. Umrunda değil farkındayım, üstelik yüzsüz bir tavrın var son zamanlarsa. Yoksa onca sözden sonra bir dakika duramaz, durulamaz ama söz konusu sen olunca hayretle bakıyor insan. Telaşlanmıyım diyorum kendi kendime, geldiği gibi gider. Şu saat oldu hala benimlesin ve korkarım bu sabah da gitmeyeceksin. Ama artık kızmaya başladım. Git artık. Gelme bir daha.

Sabah uyandım, 8:30 da ve inanamadım başımın ağrısı hala burada...


27 Aralık 2008

IT'S WHAT IT IS...


Haşim döktürmüş gene;
"Şimdi hazır elimde böyle bir fırsat varken. İzin verirseniz, sormak istiyorum sizlere. Ne düşünüyorsunuz bu satırlar hakkında? Yüreğinizin sesini paylaşmak ister misiniz?"diye sormuş.

Ben de bloguma yazayım dedim cevabımı:


SENDEN NEFRET EDİYORUM
SENDEN NEFRET EDİYORUM
HAYALLERİN YOK DEDİN BANA
BENİM DE HAYALLERİM VARDI BİR ZAMANLAR
AŞKIM DEDİĞİN GÜNLERDE KALAN
SONRA SEN GİTTİN
GİDERKEN YANINA ALDIĞIN BENİM HAYALLERİMDİ
SEN ALIP GİTMESEYDİN HAYALLERİMİ
SEN BENİM HAYALLERİMİ BAŞKASININ GERÇEĞİ HALİNE GETİRMESEYDİN
BENİM DE HAYALLERİM VARDI...
BEN GERÇEKLEŞTİREMEYECEK HALDEYSEM DE
SEN GERÇEKLEŞTİRSEYDİN O ZAMAN
AŞK BU DEĞİL Mİ?

AŞKININ MUTLULUĞU İÇİN YAPILABİLECEKLERİNİ YAPMAK
AŞK DEĞİL DE NEDİR SÖYLER MİSİN BANA
AŞK;
AŞKININ MUTLULUĞUNDAN MUTLU OLMAK DEĞİL DE NEDİR ANLATSANA BANA...

26 Aralık 2008

MİMLENMİŞİM



Nily mimlemiş beni...
Sevdiğim mekanları yazmam için... İlk mimim heyecanımı anlayışla karşılayın lütfen...

Sevdiğim mekanlar…
Sevdiğim mekanlar…
Sevdiğim mekanlar…
Uzun uzun düşündüm
Yazmaya başlarsam aklıma gelir dedim.
Yemek yiyebileceğim salaş mekanları severim mesela…
Düşündüm…
Deniz kenarlarını severim…
Dağları tepeleri ormanları severim…
Rock müzik dinleyebileceğim mekanları severim…
Şık yerleri severim... Hani şu beyaz masa örtüleri şık yakışıklı garsonların olduğu…
Jazz Clubları severim…
Bol çeşit olsun bir de soul müzik kahvaltımı edeyim ama mümkünse kalabalık olmasın brunch mekanlarını severim.
Balıkçıları severim.
Limanları.
Ben en çok sevdiklerim yanımda olsun isterim mekan bahane olsun gönlümüz hoş olsun isterim.
Bazen salaş bazen şık ama mutlaka gülümseyerek anacağımız mekanları severim.
Nişantaşı’ndaki şık manavı bilirim…
Bebek’teki soğuk sandviççiyi…
Taksimdeki salaş ocakbaşını hani umut pişirip kahkaha içtiğimiz
Uludağ’daki köy evini
Çeşme’deki denizi severim.

Ada’yı severim mumlar yakıp dilekler tuttuğumuz için
Moda, Fenerbahçe, Caddebostan'ı severim sahilinde yürümekten bıkmadığımız için
Taksim’i severim her şey bir arada olduğu için
Beşiktaşı severim Ortaköy’e yürüme mesafesinde olduğu için
Kozahan’ı severim simit ve çay en güzel orada gittiği için
Tünel’i severim iki ucu da keyfe açıldığı için

Caddeyi severim süsnenip püslenip Kırıntı'da yemek yediğimiz için
Mudanyayı severim bi de tabi Yalova'yı balık yemek deniz kokmak için
Evimi severim dostlarım geldiği için

Galiba ben mim olayını beceremedim mekanların adını değil anını bildiğim için :)


Peki bakalım bana gelen topu atacağım kişiye doğru pası verebilecek miyiz
Ve işte : hayatınortasında artık top





Fotoğraf için bkz.

22 Aralık 2008

HER ŞEY ZAMANINDA DEĞERLİ



Karnım açken getirdiğin bir lokma ekmek doyurur beni
Sonrasında sofralar kursan ne olur
Üşüdüğümde uzattığın elin ısıtır beni
Sonrasında güneşler açtırsan ne olur
Sen şimdi sev beni
Ben gittikten sonra arkamdan ağlasan ne olur

Kimse İstemediğini Yaşamaz




Hadi canım…
Kimse de beni bu cümlenin doğruluğuna ikna edemez.
Doğduğunuz yer önemlidir.
Kimin çocuğu olduğunuz, nasıl bir toplumda yaşadığınız
O toplumun hangi kesimi ile iç içe olduğunuz.
Karınızın, kocanızın kim olduğu
Çocuklarınızın seçimleri
İşiniz, işinizdeki pozisyonunuz,
Statünüz, kazandığınız, hatta harcayabileceğiniz para önemlidir.
Neyi ne kadar yaşayıp
neyi ne kadar yaşamayacağınızı bunlar belirler çünkü.

KİMSE BENİ İKNA EDEMEZ

Dayak yiyen bir kadına şu cümleyi kurarsınız:
Boşa şu adamı, terk et evi deli misin sen.
Ben senin yerinde olsam bir saniye durmam.

DİYEMEZSİNİZ

Bekara karı boşamak lafı doğrudur.
Çünkü hiç dayak yememişsinizdir.
Çünkü sizin paranız vardır.
Çünkü siz baba ocağına dönünce sevgi ile karşılanacağınızı bilirsiniz.
O nedenle boşarsınız olur biter.
Arkanıza bile bakmazsınız.

KATILIYORUM

Bazen boşamak gerek, bazen dönüp bakmamak…
Ama bunu dillendirmemek gerek.

Peki yapmak için birazcık cesarete ihtiyacı varsa

KURARIZ BİR EMPATİ

Hadi deriz, ne duruyorsun.
Ben senin yerinde olsam bir dakika durmam.

Son dönemin moda kavramlarından EMPATİ(*), pilav üstü döner değildir.
Kur bakalım şuradan bir empati, bol anlayışlı olsun diyemezsiniz.
Aslında kimse ile de empati kuramazsınız.

Aynı yaşanmışlıklara sahip değilsiniz, aynı aşk büyütmemiş sizi, hata yapınca aynı anlayışla karşılanmamışsınız, aynı kültür birikimine sahip arkadaşlarınız olmamış sizin, aynı sorumluluk duygusuna sahip anne baba eğitmemiş sizi, aynı beklentilerle sarılmamışsınız hayata, aynı amaçlarla bakmıyorsunuz o pencereden, aynı sıkıntıları yaşamamış bedeniniz, kısaca aynı yoldan yürümemişsiniz.

Bilemezsiniz…

O nedenle diyemezsiniz.

Becerebiliyorsanız,

DİNLERSİNİZ.

Aslında tek yapabildiğimiz değil midir?
Öyleyse;
empati kurmaya çabalamak yerine dinlemeyi başarsak daha fazla gelişmez miyiz
hatta karşımızdakine daha çok yardım etmez miyiz aslında?


(*) Wikipedi’ ye göre: Empati veya eşduyum, bir başkasının duyguları, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir. Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak anlamında da kullanılır. Empatinin zıt anlamlısı antipatidir.

Bebekler üzerinde yapılan incelemelere göre, doğuştan empati yeteneğimiz yüksek olmakla birlikte, uygun şartlarda hızla kaybedilebilen bir yetenektir. Empati yeteneğini sonradan kazanabilmenin yolu: açık uçlu sorular sormak, yavaş hareket etmek ve yorumda bulunmak, hızlı yargılara varmaktan kaçınmak, kendi davranış ve düşüncelerimizi anlamaya çalışmak, geçmişten ders almak, olayları akışına bırakmak ve kendimiz ve karşımızdakilerin davranışları için belli sınırlar oluşturmaktır.

Olumlu amaçlar için kullanıldığında işbirliği, üretkenlik, refah ve mutluluğu artıran bu yetenek, kötü amaçlar için kullanıldığında manipülasyonculuk şeklini alır.

Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empati sayesinde insan ilişkileri gelişir. İnsanlar arasındaki kavgalar azalır ve zamanla yok olur. Aile içi empati ise aile bireylerinin karşısındaki insanı kendi yerine koymasıdır. Bu sayede bireyler karşındakinin ne tepki vereceğini bilir ve ona göre davranır.

Empatinin tam olarak gerçekleşmesinin üç kuralı vardır;
- Bir insanın kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakmak,
- Karşıdakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamak ve hissetmek,
- O kişiyi anladığını ona ifade etmek.



21 Aralık 2008

TUTARLILIK




Tutarlı olmamı bekleme benden.
Yüreğimin ve beynimin aynı anlaşmaya imza atması mümkün değil.
Sen konusunda anlaşamazlar anlasana.

Yüreğim senin iyi bir insan olduğunu sanıyor.
Beynim olmadığına ilişkin onlarca kanıt sunuyor.
Yüreğim sana acıyor.
Beynim kendime acımam konusunda geçmişi hatırlatıyor.

Tutarlı olmamı bekleme benden.
Bedenim seni çağırıyor
Aklım kendine gel diyor.

Aklım sonunda bir sınır çiziyor.
Akılla yürek anlaşacakmış gibi geliyor.
Hiç beklenmedik bir anda
vurucu cümle karşıma çıkıyor :

“Sınırlar başkasını dışarıda tutmaz,  sizi içeri hapseder” (*)


Fotoğraf için bkz.
(*) Grey's Anatomy 1. sezon. 2 bölümden bir alıntı.

18 Aralık 2008

CAM KIRIKLARI

ALÇI (*)

Uzun zamandır düşündüklerimi düşünsem de yazmayacağım, istesem de yapamayacağım kadar şahane bir anlatımla dökmüş kağıtlara...
Emre Kalcı adını o kadar çok duyacağız ki...
Kitabın armağan bölümünde yazdığı satırlarla bitirelim:


“Herkesin kendi sözcükleri var anlatmaya yetmeyen ve  herkesin kendi öyküsü var
anlatmakla bitmeyen... Ya seninki hangisi? Aynı başlayan hikâyenin sendeki sonu hangisi? Bendeki... Derin... Yırtılmış su sesi...”
(*) İclal Aydın yazısı için bkz.

SUSMA HAKKI

"Susma hakkımı kullanıyor ve hayatından çıkıyorum"

Keşke becerebilsen ve sadece çıkabilsen.
Keşke ben hala birşeyleri açıklamak zorunda olduğun kişi olmasam.
Keşke sen benim seni yanlış anlayıp anlamadığımı umursamasan.
Keşke sen becerebilsen ve
SESSİZCE
çıkıp gitsen.

17 Aralık 2008

EN ÖNEMLİ ÖZELLİK

Bir kocada olması gereken en önemli özellik? (*)
Havaalanında karşılaştık, ikimiz de ayrı yerlere uçuyorduk.
"Gazeteden takip ediyorum bazen seni" dedi, "Demek sen de evlendin."
"Evet" dedim.
"Kocan?" dedi.
Bekledim arkasından ne gelecek diye.
"Ne iş yapar? Yakışıklı mı? Hoş mu? Kültürlü mü? İyi insan mı? Merhametli mi? Şefkatli mi? İyi sevgili mi? İyi sevişir mi? Seni güldürür mu? Çocuklarına düşkün mü? Düşünceli mi? Nazik mi? Varlıklı mı? İyi baba mı?"
Yok hayır. Bunların hiç biri gelmedi.
"Kocan. Sorumluluk sahibi mi?" dedi.
Acayip şaşırdım.
Yıllardır görmediğim eski bir çocukluk arkadaşımın, evli olduğum erkekle ilgili öğrenmek istediği bu muydu yani?
Hayata dair kulağıma küpe olması gereken çok önemli bir bilgiyi ilk kez duyuyormuşum gibi, "Bir kocada aranacak en önemli şey, sorumluk sahibi olması mı?" dedim.
Sesi biraz yorgun geldi,
"Evet tabii ki" dedi.
"Benim o çok aşık olduğum dünyalar güzeli kocam, asistanına tutuldu. İki çocuğumuz varken, onunla gitmek istediğini söyledi. Dünyanın bir ucuna gitti, Arjantin'e. Aşkını yaşayacak ya, yaşasın ama biz de bir şekilde var olabilelim. Oysa çocukların okul paralarını nasıl ödeyeceğimiz umurunda bile değildi. Ama o, baştan beri böyleydi zaten. Dünyanın en janti, en güzel giyinen, en hoş adamıdır, muazzam dans eder, salon erkeğidir, kolunda gururla taşırsın, bütün kadınların ölerek baktığı biridir, dil bilir, kültürlüdür ama dünyanın en sorumsuz adamıdır. Oraya- buraya taktığı borçlar yüzünden, babamın bana aldığı evi satmak zorunda kaldık. Aynı şekilde arabamı da, meğer vergilerini filan ödememiş. Bunun gibi binlerce şey sayabilirim. Sekiz yılda çöktüm ben. Aile olunca insana, kendisinden çok karısını ve çocuklarını düşünecek adam lazım. Sorumluluk sahibi adam. Gerisi palavra!"


(*) Ayşe Arman'ın yazının orjinali için bkz.

12 Aralık 2008

KAPILAR AÇILDI ARDINA KADAR



ÖNCELEYİN

Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben masanın üstüne koydum kuralları
Her şey işte böyle oldu önce

Cemal Süreya


HATIRLAMAZSIN TABİ NE BENİ NE DE KENDİNİ
NE İLK KARŞILAŞMAMIZI NE BİRBİRİMİZE TUTKUYLA GÜLÜMSEMEMİZİ
KAHRAMANIMDIN SEN BENİM
EN Bİ KADININDIM BEN SENİN
AMA SUÇLUYDUN İŞTE
FARK EDİNCE AFFEDEMEYECEĞİNİ KENDİNİ
KAPATTIN KAPILARI TEK TEK ÜSTÜME

AMA NE OLDU BİLİYOR MUSUN?

KAPATTIĞIN KAPILARI TEK TEK ARALIYORUM ŞİMDİLERDE
GÜNEŞ GİRDİ İÇERİ.
ÜRPERDİM ÖNCELERİ
FARK EDİNCE ÜRKEKLİĞİMİ SESLENDİ UZAKLARDAN BİRİ:
Zemheri gelmiş senin yüreğine
arada güneş açsa da
bahara uzak düşmüşsün işte.
Benim güneşim bazen salak saçma çalışır ama
ne zaman istersen senin olabilir
DEDİ BANA...
BENİM GÜNEŞİM DE SALAK SAÇMA ÇALIŞSIN İSTİYORUM BUGÜNLERDE
YÜREĞİM ARTIK ÜŞÜMESİN
KAHKAHALAR ATSIN KENDİ BİLDİĞİNCE

09 Aralık 2008

SOKAK

Severim şehirlerin sokaklarında gezmeyi.
Turistik alanlardan çok daracık sokaklarda bulurum kendimi.
YAŞAMI HİSSEDERİM.
Bir evin kapısı aralık kalır mesela çaktırmadan göz gezdiririm.
Merak ederim. Kim yaşıyor, nasıl yaşıyor, hikayesi ne?
Süprizlerle doludur kentin sokakları, bazen çıkar bazen çıkmaz seçilen yollar.
Hayat bazen güvenli bildiğim ana yoldan çıkmamı söyler bana.
Önüme daracık sokaklar çıkartır.
Mesela cumbalı evler vardır.
Yeşil bir kapı.
Camdan bakan bir kedi.
Gülümsetir beni.

İnsanoğlu hep güvende olmayı ister ama bir yanı meraklı...
Ben meraklarıma yenilirim...
Bazen iyidir bazen kötü...
Severim sokakları gezmeyi...
Bazen o hiç bilinmeyen yol beni gizli bir bahçeye bazen semtin çöplüğüne çıkarsa da
keyiflidir sokak.
Gezerken görmek görünce hatırlamak hatırlayınca gülümsemek...
Severim sokakları,
biraz hayatı tanımak biraz da anlamak için tavsiye ederim ana caddeden çıkıp önünüze çıkan sokaklarda gezmenizi.


















Fotoğrafın orjinali için bkz.

02 Aralık 2008

RUHSUZ YÜREK




Su balıksız olur, balık susuz olmaz.


Arif Nihat Asya
Sabah ofise gittim.
Arkadaşım iyi gözüküyorsun dedi.
Makyaj yapılmış.
Özenle giyinilmiş DE
Merak ettim ruhun nerde dedi.
Geliyor yolda dedim.
Bir yere uğraması gerekti.
İkna olmayınca devam ettim.
Biraz gecikecekmiş az önce haber verdi.
Meraklanma öğleni bulmaz gelir dedim.

Radyodaki ses:
Nesine yar nesine
Ölürüm ben sesine

Dış Ses:
Yazıyı bekliyorum hala. Bitmedi mi?


İç ses:
Bir daha vursa idi
Nefesim nefesine

Göz göze geldiğimizde anladım onun da iç sesi benimki ile aynıydı.
Gözler dolmuştu gene.
Birbirine benzer hikayelerin benzer baş kahramanlarıydık biz.
Anlardık ruh nerede kalmış, beden nerede.

Gidiyorum dedim kendi odama.
Bugün çalışmak ve herşeyi unutmak günü.
İç sesim tüm koridor boyunca bana eşlik etti.

nesine yar nesine
ölürüm ben sesine
bir daha vursa idi
nefesim nefesime (*)

Masama oturmaya fırsat bile bulamadan telefonum çaldı.

Telefondaki ses:
Su balıksız olur, balık susuz olmaz bilir misin.

İç ses:
Bilirim. Ben denizde bir balıktım önce.
Bilmediğim denizlerde yüzdüm.
Korkusuz ve özgürdüm.
Alışıktım medcezirlere.
Bir gün deniz gitti ve dönmedi.
O gün anladım ki
Su balıksız olur ama balık susuz olmazmış.

Dış ses:
Evren hanım bu evraklarda imzalarınız eksik sisteme giriş için imzanıza ihtiyacım var.

Telefondaki sese cevap veren ses:
Çalışmam lazım. Bu gün çok iş var.
Bi de unutmadan senden nefret ediyorum.

******
Gün içinde ne çok şey yaşar şu yürek.
Ne az bilir karşımızdaki.
Maskeler takarız tıpkı şapkalar gibi.
Şapkaları çıkarıp maskeleri düşürünce
ANLARIZ

Bazen ruhu rahat bırakmak gerek.
BIRAKIN GİTSİN.
Onunla uyusun.
Ağlasın.
Sevişsin.
Hatta kavga etsin.

Gelir telaşlanmayın.
MUTLAKA
Geri gelir.
Ruh yüreğin sesine kulak verir.
Ruh geri dönüş yolunu illaki bilir.
Ruhumuz huzur bulunca;
kürkçü dükkanı gibi dönüp dolaşır gene yüreğimize yerleşir.










Fotoğrafın orijinali için bkz.
(*) karacaoğlan

30 Kasım 2008

GÜÇLÜ OLMAK

bilmelisin ki... duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez. bilmelisin ki... aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır. bilmelisin ki... karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor. bilmelisin ki... gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. gerçek aşkların da! bilmelisin ki... tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var. bilmelisin ki... aile hep insanın yanında olmuyor. akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. aile her zaman biyolojik değil. bilmelisin ki... ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzülebilir.onları affetmek gerekir. bilmelisin ki... bazen başkalarını affetmek yetmiyor. bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor. bilmelisin ki... yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor. bilmelisin ki... şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz. bilmelisin ki... iki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez. bilmelisin ki... her problem kendi içinde bir fırsat saklar. ve problem, fırsatın yanında cüce kalır. bilmelisin ki sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
Can YÜCEL






Hep böyle oluyor
bir satır,
bir söz,
bir bakış beni yakalıyor.
TAKILIP KALIYORUM.
UYKUYA ONUNLA DALIYORUM.

ELİMİN ALTINDAKİ KİTAP

Haşim 'in son yazısını okuyunca hemen Nilly'nin benzer başlığını okudum. Oradan Sln'e gittim.
Hoşuma gitti, oyuna katılmak istedim.

Oyunun Kuralı:

  • Kendinize en yakın kitabı alın.
  • Sayfa 56’yı açın. 5. cümleyi bulun.
  • Cümleyi bu kurallar ile birlikte yayınlayın.
  • En sevdiğiniz, en moda veya en entellektüel kitabı seçmeyin, en yakınınızdakini alın.



    Geçtiğimiz yaz kızlar tatilinde Hayruş okuyordu kitabı, evde bırakmış annem almış Bursa'ya getirmiş, geçen hafta İstanbul'a giderken annemden aldım. Elimin altında olduğundan Khaled Hosseini'nin Uçurtma Avcı kitabı ile oyuna katılayım dedim. Farkındayım oyunun kuralı açısından en moda olan seçilmeyecekti ama elimin altında o vardı. Ben de açtım 56. sayfasını işte 5. cümle:


    "İsteseydim, yerdim," dedi sonunda, doğruca gözlerimin içine bakarak.


    Bir ara bir yerde okumuştum. Okuduğunuz bir kitabı bir otobüs durağında bırakıyorsunuz. Ama boş sayfasına adınızı ve tarihi yazıyorsunuz.
    Oyunun kuralı kitabın ilk sayfasında açıklanıyor.
    Oku, arka sayfadaki listeye adını ve tarihi ekle kitabı bir yere bırak.
    İlginç gelmişti.
    Başka bir oyunu kendi içimde oynarım hala.
    Kitabın belli bir sayfasını bana yol göstermesi için seçerim.
    Fal gibi bir nevi.
    Okumak hayatı anlamaktır.
    Okumak bazen karşınızdakini anlamaktır.
    Okumak kendi hayatınızı kurgularken doğruları yanlışları bulmanızdır.



    Yalanlamak ve reddetmek için okuma!
    İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma!
    Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma!
    Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!
    Francis Bacon
















29 Kasım 2008

DÜN BUGÜN YARIN



Kayanın üstünde oturdu adam.
Dilini bile bilmediği ülkede daldı derin düşüncelere.
Neden gelmişti sahi bu ülkeye.
Yarınların hayali mi yoksa dünün alışkanlıkları mı sürüklemişti onu bu denizlere.



YARIN; DÜN KORKTUĞUM BUGÜNDÜR.

Kim söylemiş ne zaman söylemiş bilemedim.




Türkçesini ve ingilizcesini aradım ama bulamadım.

Tam olarak böyle mi söylemiş ondan da çok emin değilim aslında.
Ama ben bu halini pek sevdim.
Yarın belirsizdir. Dün keşkelerle dolu bir geçmiş.

Oysa bugün var.

Yaşamadığımız yaşayamadığımız,
yarının endişesi dünün pişmanlıkları arasında sıkışıp kalan



B U G Ü N



GÖLGE



Aşk tesadüfleri sever
Kader ayrılıkları
Yıllar geçmeyi sever
İnsan aramayı
Güller açmayı sever
Zaman soldurmayı
Eller birleşmeyi sever
Yollar ayrılmayı
Hayat tekrarları sever
Yeniden başlamayı
Kuşlar dalları sever
Kanatlarsa uçmayı
Herkes geçmişi öder
Bir yol ayırımında
Başlamak istersen yeni bir hayata
Gölgeni yedek bırak ardında
Murathan Mungan

28 Kasım 2008

YIPRATMAK



.ilişkilerinizi yıpratmayın sakın; eskitin yalnızca. kimi insanlar vardır ilişkilerini de herşeyleri gibi çabuk yıpratırlar. herşeyi hemen tüketen insanlardır bunlar. hızlarında öldürücü, tüketici bir yan vardır. çabuk çabuk yemek yer gibi yaşarlar herşeyi. sanki herşeyin bir an önce sonuna gelmek için yaşarlar. o hızda hiçbir şeyin içlerine işlemesine izin vermezler.hızın rüzgarını, sersemleticiliğini yoğunluk ya da heyecan sanırlar. yavaşlığı keşfetmemiş insanlardır bunlar. kimi insanlarsa ilişkilerini eskitmeyi bilirler. güzel eskitmeyi. hala kullanılabilir kılmayı. birlikte eskimenin de ayrı bir tadı, keyfi vardır. zamanı birbirinizin yüzünde severseniz, aranızdaki zaman sizi birbirinize düşman etmez.


Murathan Mungan - Kaf Dağı'nın Önü







Coffeé'nin satırları arasında gezinirken buldum bu paragrafı.

Yıpratmak...

Benim bugünlerde ilişkilerime yaptığım tam da böyle tanımlanırdı herhalde.
Nasıl olsa bitecek, öyleyse ne duruyorum hadi bir an önce gelsin sonu
Oysa ne güzeldir tadını çıkartarak yemek bir tatlıyı.
Meyvemsi mi tanenli mi yoksa buruk mu olduğunu hissetmek için yavaş yavaş içersiniz şarabı.
Tadı çıkmaz yoksa ne o sohbetin ne de yanında yenen mezenin.
Evet ne güzel demiş Mungan: hızın rüzgarını, sersemleticiliğini yoğunluk ya da heyecan sanırlar.
Ne densiz ne ele avuca sığmaz heyecanlarım vardır benim.
Kapılır giderim rüzgarına ve tükenirim yarı yolda başka bir açıdan tüketirim aslında.
Oysa yavaşlayabilsem, sabrı öğrensem.
Çok değil bundan bir ay kadar önce sen vardın hayatımda.
Kalabilirdin de sonsuza kadar ama ben gaza bastım sen frene.
Sen bastıkça frene ben gazı kökledim sonuna.
Boğulduk kaldık yolun ortasında.
Sen dedin ki bana:
Yavaş yavaş olmalı herşey.
Senin hızına erişemem ben.
Koşamam yorulurum.
Dinlemedi yüreğim.
Duymadı kulaklarım.
Almadı aklım.
Yoksun şimdi.
Belki de hiç olmayacaksın.
Oysa duruldum şimdi ben bir sonraki rüzgara kadar.
Olur da gelirse rüzgar biliyorum artık;
ilk hissedilen sersemleciti lodostur.
Yoğunluk yavaş yavaş gelir ardından.
Yağmurlar başlar, fırtınalar kopar ve güneş tekrar açınca
İşte heyecan bu noktadan sonra bedeni sarar.
Peki, ben nerede yanlış yapıyorum, diye soruyorum kendime.
Sonra kendim cevap veriyorum : KENDİME
Niyet eyleme dönüşmüyorsa sonuç elde edilemez.

Rüzgar içimde dinmedikçe, benim hızım düşmeyecek biliyorum.
BİLİYORUM
Bu durumda aşk kapımı çalsa da beni terk etmesi uzun sürmeyecek.
Oysa kalsın istiyorum.
Benimle kalsın.
Birlikte eskitelim istiyorum.
Sirkeye dönüşmeden uygun koşullarda yıllanmış şarap tadında
bir aşkı beraberce büyütelim istiyorum.
Geriye dönüp baktığımızda gülümseyebilelim istiyorum.
Ben bu hayattan çok şey mi istiyorum.





27 Kasım 2008

Kaliteli Yaşamak Kaliteli Çalışmak




Paradigma Değişmeden

Dünya Değişmez



17. Kalite Kongresi için İstanbul'daydım.

Özlemişim. İçim burkuldu hatta acıdı yer yer ama özlemişim.
Hem de çok.
İstanbul'un havası gibiydim.

Yer yer parçalı bulutlu zaman zaman sağanak yağışlı.
İstanbul aşk gibi biraz. Biraz kekremsi.

Neler sığdırmadım ki bu üç güne.
Bir kere sevdiğim herkesi gördüm.
Hayatımda olmasını istediğim ve hayatlarında olmam gerektiğine inanan
Serpil
Eser
Nesli
Ata
İlter
Ebru
Burak
ve tabi Haluk Hoca... Özlemişim dediler. Ben de dedim.

Haluk Hoca'nın derslerini hayranlıkla takip ederdim.
Ne çok şey öğretti bize aslında hayata dair.
En önemlisi de haddini bilmek meselesidir.
Sağolasın Haluk Hoca.

Kongreye şimdilerde hayranlıkla derslerini takip ettiğim Bilçin Hoca ile gittik.
Umut Hoca da oradaydı. Yoğun ve güzel geçti. Yeni bilgilerle donandım, eskileri bir kez daha hatırladım. Ama itiraf etmek gerekirse kriz kongreyi de vurmuştu. Hem katılımcı hem de ikram açısından.

Kongre ana tema
Kaliteli Yaşamak Kaliteli Çalışmak

Bursa'ya yolcuğum sırasında kafamda aynı soru dolanıp durdu.
Neydi kaliteli yaşamak.
Ne güzel bir mim olurdu dedim kendi kendime.
KALİTELİ YAŞAMAK
Üzerinde hem fikir olunmuş müşteri beklentilerinin karşılanması
KALİTE diye tanımlanıyorsa eğer
insan kendi beklentilerini karşılayabildiği oranda kaliteli bir yaşam yaşıyordur değil mi ama.
Peki bu şahane noktada kendime can alıcı bir soru
Kendi beklentilerimi karşılayabiliyor muyum?
İnsan kendi beklentilerini karşılayamazsa başkaları (anne,baba, kardeş, arkadaş, sevgili, eş, çocuk....) ile hem fikir olması gereken noktalarda kaliteli yaşamak meselesini nasıl halleder bilemedim.
Kendi beklentilerimi listelemeye karar verdim. Durağan bir liste değil elbet göreceğiz bakalım, nasıl bir değişim ve gelişim olacak başlığımda.

EVET

Yeni bir başlığım var artık.

BEKLENTİLERİM












24 Kasım 2008

ARAMAK ARAŞTIRMAK



Tek takip ettiğim dizi Grey's Anatomy.
5. sezon nihayet yurdum ekranlarına geldi de huzur buldu yüreğim.
Eski arkadaşları görmüş gibi oluyorum.
Bir dönem uzuncaaaaaaaa bir dönem Sex and the City seyrederken öyle olmuştum.
4 veya 5. tekrarı ayrılıkta tedavi amaçlı seyretmeye başlayınca durumumun çokkkkkk ciddi olduğunu fark etmiştim ki imdadıma Grey's Anatomy yetişti.

4. sezon The Quest ile bitti ve o zamandan beri bu şarkı ile yatıp bu şarkı ile kalkar oldum.







I’m leaving tonight
Going somewhere deep inside my mind
I close my eyes slowly
Flowin’ away slowly
But I know I’ll be alright
It’s coming stronger to me
And I know someone is out there
Lead the way
Lead the way
Show me the answers
I need to know
What I’m gonna live for
What I’m gonna die for
Who you gonna fight for
I can’t answer that
All my life it is
It is all my love
All my life it is
I know it is a life to live lately
From above I hear
I hear the sound of them sinkin’
I feel numb, I’m alive
I know I’m getting closer
What I’m gonna live for
What I’m gonna die for
Who you gonna fight for
I can’t answer that
My life has had it’s share of troubles
And now I found a place to go
I’ve said goodbye to all my troubles’cause now
I’ve find my place to go
What I’m gonna live for
What I’m gonna die for
Who you gonna fight for
I can’t answer that




(*) Şarkı sözleri için Nily'e teşekkürler.