Oturduğum masadan geceyi seyrediyordum göz ucuyla, bir eli işte bir gözü alacalı karanlıkta olan gözlerim ve yorgun parmaklarıma söz geçiremememin suçunu günün yorgunluğunda arıyordum. Gaipten gelen bir saksafon sesi, dinmek bilmeyen arayışımın sesi gibiydi: biraz hüzünlü biraz buğulu bir ağlayış...
Kafamı sesin geldiği yöne doğru uzattım. Yer yer erimiş kar, yarı çıplak toprak ananın üzerindeki tülden bir gecelik gibiydi... Ve toprağa değdi değecek bir sis, hevesli bir öpücüğü çağrıştırıyordu... Bu haliyle sese eşlik eden görüntü: biraz hüzünlü biraz ürkek bir bakış gibiydi...
Boş bir amfi kimin hatrına gelirdi; biraz hüzünlü, biraz buğulu ve biraz ürkek bir yürekten başka... Saksafonun sesi yankılanıyordu alaca karlı bir bahar erkenini müjdeleyen havada... Kızın gözleriydi buğulu olan, saksafonun sesiydi hüzün... Yüreğini bulamamış bir sis bulutuydu kızın gözleri... Aşkını arayan bir ağlayışın ürkekliğiydi gecemi bölen... İyi ki!
görsel / buradan
şu yorum yazılacak yeribiraz daha belirgin bir yere taşıman mümkün mü Evren'im?? Benim gibi körgözler biraz değil oldukça zor buluyor yerini...
YanıtlaSilŞimdi... bu kel alâka yorum başlığından sonra desem ki, bu kadar kısa satırları nasıl oluyor da cilt haline getirebiyorsun.. anlatır mısın bana??
senin için yorum kısmının hemen altında yer alan açıklamayı kaldırdım, hani karmaşıklığı çözsün diye...
YanıtlaSilben de bu durumda soruna soru ile cevap versem:
nasıl oluyor da sen bu kadar incelikli yorumlar yazabiliyorsun kısacık satırlarımdaki derinlere ulaşıp