03 Nisan 2010

ÖYLESİNE BİR GÜN



yaşanmadı mı yaşandı
güzel anlar yok muydu vardı
ama ne bileyim
bir şey eksik

bir şey eksik kaldı
bugünlerde hep bir şey eksik kalıyor
içimdeki sese kulak versem bir türlü
vermesem olmaz

öylesine
ortada
öylesine
kararsız
öylesine
suskunum
bugünlerde

kelimelere vurdum kendimi
onlar bana vurmadan hemen önce

öylesine bir gündü işte





02 Nisan 2010

KAPIMDA ÇİÇEKLER




yaşam
hiç beklemediğiniz bir anda gülümsetir yüzünüzü

ve siz
ilk gençliğinizin festival açılışlarını
koltuğunuza oturmuş televizyondan seyrederken

elinizde festival programı
sinema gişelerindeki uzun kuyruklarda
yönetmenin sinema dili üzerinden ahkam keserken

günde üç filmi seyredip
aralarda
kahvenizi yudumlarken
 
filmden yola çıkıp
hararetli bir tartışmanın ortasında
yönünüzü dünya meselelerine çevirirken

ve geceyi
galatada rakı balık ile kapatırken
ya da
beyoğlunun arka sokaklarındaki salaş bir rock barda
bira yudumlarkenki

halinizi hayal ederken bulursunuz

yaşamın size sunduklarına
gülümserken
elinize
az önce kapınızda bitiveren
çiçeklerin dikeni batıverir

gerçek dünya böyledir
siz hayal kurarken
geçmişe dair
veya
geleceğe yönelik
şimdi
kendini hissettirir

şimdi
gül bahçesinde olmak gibidir

ya
güllerin çiçeklerini görür sevinirsiniz
ya
dikeni elinize batar üzülürsünüz




CENNETİN CEHENNEMİ




Yazı yazacaktım üzerine, cennetin üzerine...
Cehennemi yaşayan cennetin dramı üzerine...
Cennet fotoğrafı aradım.
Şunu buldum


Fotoğrafa daldım
Düşünceler uçuştu
Soldan sağa
Yukarıdan aşağıya

Kafam dağıldı
Zaten ağrıyordu
İçim ufacık bile kırılsa
Uykularım düzensizleşiveriyor benim
Uykularım düzensizleşince, harman oluyor günüm

Cenneti yazacaktım oysa
Henüz 13'ünde evlendirilen
Hergün dayak yediği kocasından 20 yıl sonra boşandığı için
Geriye kalan altı kardeşi tarafından dışlanan Cenneti

Komşusu tarafından kandırılıp
Evli bir adama peşkeş çekilen
Ve hamile kalan Cenneti

Cenneti yazacaktım ben oysa
Cehennemi bilen Cenneti

Oysa, anası adıyla yaşasın diye düşünüp Cennet koymuş ismini
Ne bilsin kadıncağız ters tepeceğini

Cenneti anlatacaktım size
Cenneti
Fotoğraf kafamı karıştırmasa
Cehennemini anlatacaktım bir de
 Cennetin Cehennemini


 _____________________________________________________

Eve erken geldim, televizyon kanallarında dolanıyorum. Evlendirme programlarından birinde denk geldim Cennet'e. Cennet'in, hikayesi doğrudur değildir bilmiyorum ama Cennet gibilerin sayısının yüzlerce olduğunu biliyorum. Cennet 2 aylık hamile... Cennet çocuğunu aldırsın diye haykırıyor izleyici. Psikolog onaylar bir tavırla kafa sallıyor. Ben şaşıyorum. Bir insanın üzerinden, bir insanın yaşanmışlıkları üzerinden, güya empati kurarak tepki veren insanları anlayamıyorum. Cennet, doğru söylüyordur, yalan söylüyordur bilemem, fakat bekara karı boşamanın kolay olduğunu biliyorum. Cennetin seçiminin kolay olamayacağını seziyorum. Cennet gibilerin yaşamının çok zor olduğunu görüyorum. İçimde bir yerin kendi yaşamıma sevinirken, nicelerine çok ama çok üzüldüğünü hissediyorum. İçimdeki yeri avucuma alıp, az sonra dalacağım derin olmasını dilediğim uykuma yol alırken, şarkıyı mırıldanıyorum.


sebnem ferah ünzile

HIMMMM...


Cuma niyetine
Kahveyi katık edip bu lezzete
Bir kaçamak mı yapsam

 

FOTOĞRAFIN FISILTISI / ADAK




Aşk!

 Bir ayin gibi
Yakılan her mum
Yenilenerek sevme hali
Ama bilirsin değil mi?
Bir gün bir rüzgar eser
Önemi kalmaz kaç mum yaktığının
Rüzgar bütün alevleri yutar gider
Mumlar söner
Ayin biter






01 Nisan 2010

AZOR (AZORES)


Portekiz Adaları
Azores

Dokuz adadan ikisi
Pico ve  Sao Jorge


Gülen gözleri ile
konuklarını ağırlayanların masasına oturup;  

volkanik kayaların ısısında yetiştirilen bağların tadında
bir kadeh şarabı yudumlamak...

Ve okyanusun kokusunu duyarak 
tatlı su kabuklularının tadına varmak...

Ve bir gün oralara ayak basacağının
düşünü kurmak...

Günün bütün yorgunluğunu aldı
Yürek yorgunluğunu bile!

...


Teşekkürler
Anthony Bourdain


FOTOĞRAFIN FISILTISI / DOYUM

Fotoğraf / Mistrall Mistrall




Açlıklarının hepsini aynı anda doyuramazsın
Bütün oyuncaklarınla aynı anda oynayamayacağın gibi





TUZU EKSİK ŞİİR

31 Mart 2010

BAŞLA/MAK




Geçen pazarın güzelliklerinden bu kare. Taşların arasından gülümseyen yaşamı hep sevdim. Onlarca kare fotoğraf çekmişimdir buna benzer... Beni derin düşüncelere yolcu etmesinin dışında, önemli bir yeri var yaşamımda bu tür mucizelerin.

İnsanoğlunun, narin doğa kadar güçlü olamayışına hep şaşmışımdır. Çetin kışlardan, donduran soğuklardan, sağanak yağmurlardan çıkıp, gülümseyebilmek güne/şe... Doğa, her mevsim, binlerce yıldır devam ettirdiği bu döngü ile bize de bir şey anlatmak ister gibi gelir bana. O nedenle fotoğraflarım doğanın yenilenişini, teşekkür ederim mucizelerin gerçekleşmesini resmedebildiği için. Dönerim yüzümü güne/şe, gülümserim yaşama. Gücümü fark etme fırsatını önüme serdiği için. 

Gün şimdilik güzel...



30 Mart 2010

YÜZLEŞME/K


Fotoğraf / Mario



Bazen kendi kendimle konuşurken yakalıyorum kendimi...
Sen varsın karşımda, bir soru soruyorsun, cevabı bende değil desem de inanmıyorsun.
İnanmadığını bakışlarından anlıyorum ama en çok sesinden.
Sesin titriyor, havada asılı kalıyor, bana ulaşacak gücü bile yok, öyle cılız ki...
Ağzından çıkar çıkmaz havada kırılıveriyor.
Uzanıp tutmakla, bırakıp seyretmek arasında bir yerde kalıveriyor yüreğim.
Öyle kırılgan ki, korkuyor.
Sorun yere düşüyor.
Öyle güçlü kuvvetli bir çarpma ki, yer sarsılıyor.
Ödüm kopuyor.

Sonra herşey başa dönüyor.

Kendi kendime konuşurken yakalıyorum kendimi.
Soruyu soran ben oluyorum, cevabı veremeyen yine ben.
Kendime inanmadığımı bakışlarımdan anlıyorum ama en çok sesimden.
Sesim titriyor, havada asılı kalıyor, kendime ulaşacak gücü bile yok, öyle cılız ki...
Ben öyle sanıyorum, çünkü aklımdan geçer geçmez kırılıveriyor.
Bırakıp salmakla, saklayıp sakınmak arasında bir yerde kalıveriyor aklım.
Öyle kırılgan ki, korkuyorum.
Soru yüreğime düşüyor.
Öyle güçlü kuvvetli bir çarpma ki, bedenim sarsılıyor.
Gerçek kol geziyor.

Sonra herşey başa dönüyor.

Kendi kendine konuşurken yakalıyorum seni.
Soruyu soran ben oluyorum, cevabı veremeyen sen.
İnanmadığımı bakışlarımdan anlıyorsun ama en çok sesimden.
Sesim titriyor, havada asılı kalıyor, sana ulaşacak gücü bile yok, öyle cılız ki...
Ağzımdan çıkar çıkmaz havada kırılıveriyor.
Uzanıp tutmakla, bırakıp seyretmek arasında bir yerde kalıveriyor yüreğin.
Öyle kırılgan ki, korkuyor.
Sorum yere düşüyor.
Öyle güçlü kuvvetli bir çarpma ki, yer sarsılıyor.
Ödün kopuyor.

Sonra herşey başa dönüyor.

Sen kendi kendine konuşuyorsun
Ben kendi kendime
Sorular havada çarpışıyor
Ve verilemeyen cevaplar verilenlerle düelloya tutuşuyor
Biri saymayı bilmiyor, erken dönüp tetiği çekiyor
Cevaplardan biri yere düşüyor
Ödümüz kopuyor
Gerçek ortada kalıyor
Sahiplenen olmuyor

29 Mart 2010

GECE YAĞMUR DÜŞ TINI


Fotoğraf / Rybnicki


Yağan yağmura eşlik etsin diye, klasik jazz dinliyorum. Glenn Miller yumuşacık sesiyle ritmi ruhuma uygun Moment In The Moonlight'ı söylüyor. Salınıyorum onun müziğinde... Tınısı üzmek istemez gibi beni, aksine kollarımı salıyorum iki yana ve yağmura bırakıyorum düşlerimi usulca...

Hemen ardından, I Wish I Knew uzatıyor boynunu geceye Billy Taylor'ın yorumu ile... İçimdeki yaramaz kız çocuğu el çırpıyor düşlerdeki sevgiliye, yüzümde yamuk bir gülümseme ile...

Gece güzel... Yağmur güzel... Düş güzel... Tınılar güzel...

Smoke Gets In Your Eyes diyen Dinah Washington bölüyor düşlerimi... Ain't No Sunsihne'ı Buddy Guy söylüyor... Ben  Bill Withers  yorumunu oldum olası daha çok sevsem de... Bu şarkının yeri bende bambaşka... Artık başka bir hayalin içinde yüzüyor yüreğim; eskisi gibi hızla çarpmıyor, ama o telefon konuşmasının olduğu o güne kısa bir yolculuğa çıkıyor: O adamı tanıyorum. Bu şarkıyı dinlerken masasının başında oturuşunu, elindeki sigaradan çektiği nefesi, aklından geçenleri biliyorum. Adamı usulca yanağından öpüyorum.

Norah Jones, Sinkin' Soon söylemeye başlayınca, dağılıyor bulutlarım. Bir barda - bar gençlerin takıldığı, salaş bir mekan- bir bira içip çıkacağımız o gece düşüyor aklıma. Müzik başlayınca, sevdiğim adama sırtımı yaslayıp dans ediyorum... Kollarının arasındayım. Adamı seviyorum. O gecenin tadının dudağımda sonlandığını hatırlıyorum. Adamı özlüyorum. Öpüyorum. Düşlerimi yağmura bir kez daha bırakıyorum, usulca...