13 Ocak 2022

Enne Tabiat Parkından Topuk Yaylası Tabiat Parkına

9 Ocak mühim tarih, her hafta sonu gibi. Eee bir de işin içinde evlilik yıldönümü var. Gün evvel, alternatifler üzerinde düşünüyoruz. Tercihimiz doğada olmak ama nerede? Sonuçta takvim günüyle 2 gün, saate vurdun mu 39 saatle 50 saat arasında bir süre. Haliyle yolda geçen zamanın az, gezmenin çok olacağı bir paket için el sıkışıyoruz. İlk yıllarda ve özellikle yurt dışıysa rota sorumlusu ben olurdum.  Rota durakları ve kalma süreleri konsensüs gerektiren bir alan, hele ki konaklama noktaları. Bu sefer whatsapp üzerinden bir rota düşüyor ekrana, çalışmış canımın içi. Harika bir rota, dağ yollarından, köy yollarından, hiç gidilmemiş şehirlerden ve kendimizi şımartacağımız termal havzasından geçiyoruz. 


Bu plana göre hareket edersek, toplam 353 km'lik yolu 5 saat, 54 dakikada alacağız. Cumartesi çıkmayı uygun buluyoruz. Bir gece öncesi ve sabahın erkeni; gerekli, yeterli hazırlıklar tamamlanıyor. Çay demlendi, yumurtalar haşlandı, kahvaltılıklar tamam. Kutlama yemeği "Cafedeparis Soslu Tavuk". Yanına sebze garni. Garni geceden fırınlandı, sos için gerekli malzemeler, 100 gr tereyağ, 100 gr blue cheese , 1 tatlı kaşığı köri, 1 tatlı kaşığı zerdeçal, 1 tatlı kaşığı kimyon, 1 yemek atlı kaşığı hardal, 2 diş ezilmiş sarımsak bir kavanozda porsiyonlandı, 1 paket krema yancı olarak yerini aldı. 

İlk hedef market, tavuk ve ekmek eksik. Ne olur olmaz diye bir Bergama tulum atıldı, yemeğin eşlikçisi "kırmızı" olacak da eee bir de "blush" var, belki o peynirsiz olmam diyecek, kırar mıyız? Kırmıyoruz. Soluğu Kırmızı Fırın'da alıyoruz, simit kahvaltının baş tacı olacak. İçeri girmemle "Pırasalı Arnavut Böreği" kokusunu almam bir oluyor. Tezgahta Mustafa var, 

"Abla hoş geldin, şimdi çıktı."

"1 simit alıp gidecektim."

Dertli insan sessizliği. Düşük bakışlar, bakışları tezgah üzerindeki... Berliner mi o?... envayi çeşit mide çelenden kaçırmaya çalışırken, hemen sağdaki tepside asılı kalan gözler ve:
"Tamam bir pırasalı börek, bir simit, yok yok iki pırasalı börek bir simit, dur sen en iyisi iki pırasalı bir simit, bir de tahanlı ver, çok oldu di mi?"

"Abla börekler kesilsin mi?, çiftli paket yapayım"

"Sen bir de Karaköy poğaça mı koysaydın, kıymalı?"

Açken ben ben değilim. 

Arabaya binerken,

"Canım, bir simit almayacağını biliyordum da, dükkanı almasaydın"

Ha ha ha! Çok komik. 

İç ses; "hepsini ben yiyeyim de gör"

"Pırasalı mı o? İki tane alsaydın" Nasıl da biliyorum ağzının lezzetini. 

"Şüphen mi vardı?"

Yoldayız, arabanın içindeki çıtırlık hissediliyor, burnumuzda pırasalı kokusu patlaması yaşanıyor, Orhaneli yolu üzerinde manzaralı bir yer seçip, demli çayımız ile kahvaltımızı ediyoruz. Kahvaltı yetersiz bir tanımlama, resmen şölen"

Neyse ki, börekler hariç geri kalanı yolculuğun ilerleyen saatlerinde kazınacak mideye sus payı olarak ayırmayı beceriyoruz.


Yol dönemeçli, ormanlık. 10 yıl öncesinin dar yollarından eser yok. Harika bir manzarada kahve molası veriyoruz. Stanley termoslarımız pek fiyakalı, 1,3 ltlik olanda kaynar su, 0,70 ltlik olanda kahve,  2 tane 0.35 ltlik olan adı üstünde termos bardaklarımız, onlarla sadece su içiyoruz. Ayrıca buzlu su için 0,8ltlik Laken ve çay demlediğimiz Aladdin, ah nasıl unutuyordum bir de biri Nescafe biri Starbucks olan çay ve kahve termos bardaklarımız var ki... Böyle yazınca, tam bir görmemişin termosu olmuş durumu ama inanın, tatlar, lezzetler ve keyifler birbirine karışmayınca her şey pek güzel oluyor. Ah bir "instagram influencer" olsam ne ürün incelemeleri yapacağım ama 5 yıl süren Pazarlama ve Reklam Halkla İlişkiler eğitimim heba oldu yıllar içinde. 

Nereden girdim ben bu konulara, en iyisi, kahve molasına geri sarıp, hikayeye devam edeyim. Orhaneli üzerinden Harmancık kavşağına gelince iyice anlıyorum ki, yollar çok değişmiş. Öyle kısa zamanda varıyoruz ki Tavşanlı'ya, yolu hiç anlamıyoruz. Leblebi mi alsak, şekerli olanı severim ama 10 tane kadar ancak yerim. Duruyoruz bir dükkanın önünde. Yan yana iki dükkan. Biri marangoz atölyesi. Bir adam koşarak çıkıyor. Hemen yandaki çerez dükkanına gidiyor. Üst kat evleri. İçeride karısı var belli, kadın güleç adam ondan daha güleç. Biraz tuzlu, sade ve az bir şeyde şekerli olandan alıyoruz. Canımın içi "şive kapıcı" olduğundan iki kelimede yakalıyor şivelerini, gülüşmeler, nereden geldin, nereye gidiyorsun soruları, derken hiç rotamızda olmayan Göbel önerisi ile bakışıyoruz. Göbel üzerine çeşitlemeler ve leblebi diye girdiğimiz dükkandan, Göbel diye çıkıyoruz. 7 km kadar geri dönüyoruz. Göbel tabelasından soldan yukarı ayrılıyoruz. 

Göbel Termal Tesisleri, belediye işletmesi, her yerinden zevksizlik akıyor. Oysa sırtında ormanı olan harika bir merkez. Ama ah bütçesizlik, ah mevzuat. İçindeyim, biliyorum. Zordur azla güzeli oldurmak hele de buna hevesli olacak kadar işini severek yapanı bulmak. Tesisi geziyoruz. Genel olarak güzel ama bir derme çatmalık var, insana batıyor. Havuzları, aile odalarını geziyoruz. Suyu 33 derece şifalı, fiyatlar ucuzun da ötesinde. Gece mavişle konaklama yapma istediğimiz mevzuatta karavan parkına ilişkin bir madde olmadığından veto yiyor. Eyvallah deyip oradan ayrılıyoruz. 

Az gidip uz gidince Yoncalı'ya varıyoruz. Jandarma noktasında aracı durduruyorlar. 

"Kimlik no, lütfen" "Teşekkürler, devam edebilirsiniz."

"Pardon! Gece konaklama yapabileceğimiz bir yer var mı Yoncalı'da"

"Komutanım bakar mısın? 

Genç, güleç yüzlü komutan ile merhabalaşıyoruz. Sohbet derinleşiyor, neredeyse akraba çıkacağız, Balıkesir, Manyas, Gönen derken Enne Tabiat Pakının uygun olduğu konusunda anlaşıp, yönümüzü oraya çeviriyoruz. Enne Tabiat Parkı bariyerinde bir çocuk. Muhammed, 13 yaşında kır inmiş saçlarına. Konuşuyoruz, gece kalmak için onayı alıp, paramızı ödeyip, parkı şöyle bir kolaçan edecekken, giriş kapsındaki kulübe camından bizi kesen gözlere takılıyorum. Ses ediyorum;

"Nasılsınız?"

"İyiyiz kızım" o endişeli bakışlar bir anda yerini gülen bir yüze teslim ediyor.  

"Çay koyayım" diyor. Bir kolaçan edelim, çıkarken alırız diyoruz. 


Yavaş yavaş, bakına bakına ilerliyoruz. Park büyük, düzenli. Tuvaletler çalışıyor, temiz. Geçer notu veriyoruz. Az ilerde, barajın suyuna yakın, Enne Köyü manzaralı, lokasyon olarak  uygun yeri elimizle koymuş gibi buluyoruz. Harika! Şimdi sıra, komutanın siz gibi "elit" insanların gittiği otel iyidir, dün Bakan geldi o da orada kaldı demesini rehber edinip, otele "evlilik yıl dönümü" şımarıklığı yapmakta. "Elit" kelimesi zihnimde dolanıp duruyor, nereden nereye gidiyor kafam. Sosyal olanaklar, ekonomi, orta direk derken yol boyu vızır vızır işleyen iç sesimi susturuyorum. 

Dönüp dolaşıp bariyerin oraya geliyoruz. elinde şemsiyesi ile bekleyen, sonrada adının Havva olduğunu öğrendiğimiz abladan çayımızı alıyor, onu yol üstündeki köye kadar götürmeyi teklif ediyoruz. Kabul ediyor, aksi takdirde 7 km. yolu yürüyecek. Arabadaki sohbet koyulaşıyor, hüzün kaplıyor her bir kelimeden sonra dört bir yanımızı, Kütahya 15 km., 

"Yolunuz uzar be kızım boşverin köyün minibüsü ile giderim" diyor"

Canımın içi, 

"Biz seni götürürüz" diyor. 

Rota aniden değişiyor. Köylerden şehre doğru gidiyoruz. Gitmişken, Hisar'ı ve şehri panaromik gezmeye karar veriyoruz. Vaktimiz var, ayrıca paşa gönlümüz rotayı belirlemek konusunda yetkin. 

Havva abla hastane kavşağında iniyor. Yağmur yok, şemsiye bize emanet. Dönüş diyoruz? Ben hallederim diyor. Yağmur diyoruz. Erimem ya diyor. Eeee araç bulamazsan. Yürürüm ben diyor. Zor olur diyoruz. O kadarına katlanmazsak Allah bize bir şeycik vermez diyor. Sen gene de bizi ara, gelir alırız, yürüme yağmurda, çamurda diyoruz. Seviyoruz Havva ablayı. Hayır duaları ile kapatıyor kapıyı. O yoluna biz yolumuza devam ediyoruz. Havva ablanın anlattıkları yolculuğun kalan kısmında sohbetin özünü oluşturuyor. Onun hikayesinden başka "acı" hikayelere savrulup duruyoruz. 

Hisar'dayız. 









8 yorum:

  1. Evrenciğim,
    Blogun yeni yıla yeni düzenle başlamış, güle güle kullan.
    Bir önceki yazıya yorum yazacaktım önce, baktım ki oradan eski yazıya gönderiyor, yorumlar oradaymış. :)

    Sizin bu kutlama haftasonusu güzergahının bir kısmını ya da komşusunu, çook eski yıllarda bir tatil dönüşü trafikten kaçmak için gitmiştik. Kütahya, Domaniç, İnegöl gibiydi, aklımda kalan doğruysa. Çok güzel ormanlardan geçmiştik, virajlar nedeniyle biraz yavaş ilerlemiştik.
    Yolda yaşananlar, hesapta yokken karşımıza çıkanlar, yolun en güzel tarafı bence. :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler Ekmekçi Kız :) Ferahlık iyidir diye düşündüm.
    Evet, evet. Güzergah doğru. Çok virajlı ama harika manzaralar vaad eden bir yol gerçekten de.
    Eee sonuç olarak yorumlara gidememiş gibisin :))

    YanıtlaSil
  3. UUUU yeni template yakıyor hemşirem. Benimkine de mi bi el atsan? :))
    Bi de yolda olmak nasıl da yakışıyor size kalp kalp kalp nazar boncuğu nazar boncuğu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıllardır aynı çehre. Oysa dünya değişiyor hemşire. Valla ben basite kaçıp en eski templateden faydalandım bu sefer. Ferah ferah güzel oldu.
      Eeeee boşuna yolda iki yolcu olmadık 😎😉

      Sil
  4. Pırasalı Arnavut böreğine takıldı aklım: Benzer bir şey yapmalıyım en kısa zamanda:))
    Maviş'in etkileri bloga da yansımış, pek güzel olmuş. Şahane ötesi anılar biriktirmene, artarak sürmesine de vesile olsun dilerim. Tıpkı Enne ve Topuk Yaylası Tabiat parkı anıları gibi, sıcacık, insancıl, göze gönüle hitap eden harika rotanızdan geriye kalanlar gibi:)
    Nice nice kutlamaları olsun yolda iki yolcunun. Keyifle okuyalım;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hamur işlerinde hiç becerikli değilim, tabi ki sadece yapma kısmında, yemek konusunda bir marka bile olabilirim Sevgili Zeugma.
      Maviş bizim hayata baktığımız pencereyi olumlu anlamda çok değiştirdi. Daha az daha çoktur deneyimi bunun en güzel tarifi.
      Sağol güzel ve sıcacık dileklerin için. Sevgiler.

      Sil
  5. Topuk yaylası yazı peşine hemen gelir diye bekledim ama, gelmeyince şerhimi hemen koyayım ben dedim: (eğer başka bir topuk yaylası yoksa) Orası bizim, Fenerbahçemizin:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaylaya henüz gelemedik. Hisardayız sevgili Buraneros :) Belli ki bu sizin yayla değil, sizin ki Düzce'deymiş çünkü ;) Bu yayla Domaniç dolaylarında. Bugün yarın geliriz her halde :)))

      Sil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...