16 Ocak 2022

Kütahya Hisar ve Termal Keyfi

Öncesi...

Hisardayız. Kısa bir bilgi:

"Türkiye’nin 3. Büyük Kalesi
Kütahyalı seyyah, ilim adamı, yazar ve halk bilimci Evliya Çelebi’nin Seyahatname'sinde de adından söz ettiği Kütahya Kalesi 72 burcuyla Türkiye’nin 3. büyük kalesi. Tarihle sanatın iç içe geçtiği Kütahya’da, Maruf Mahallesinde yer alan Kütahya Kalesi’ne ulaşım da oldukça kolay. Tarihi kalenin kent merkezine uzaklığı yaklaşık 3 km."

Kentle iç içe bir Hisar. Yürüme mesafesinde, ormanla şehir,  geçmişle gelecek iç içe. Döner restoran 45 dakikada 360 derece dönecek dönmesine de bizim vaktimiz o kadar yok. Belediye tarafından işletilen restoranda yerel lezzetlerden ikisini; "cimcik" ve "tirit" denemeye karar veriyoruz. Bir sonraki durak "hamam" olacağı için mideyi boş tutmak gerek ama belki yarın bu iki lezzete zaman ayıramayacağız. O nedenle birer tabak alıyoruz ki, yarımşardan beş yiyen analara dönebilelim. Üstelik saat daha dört, hamur yemek için bundan daha ideal bir saat olamaz. Sabahki börekli şölenden beri eser miktarda kahve ve çay gören mide şenlik havasına giriyor. Eh 20 dakika hatrı sayılır yavaşlıkta dönüyoruz, manzara değişti. Kim bilir gece ışıklı hali ne mistik olur diye düşünüyoruz. Sinyalleri alıyoruz. 

Yemek sonrası fotoğraf çekimi, burç sayımı ve daha çok fotoğraf çekimi ile Hisar gezimize son veriyor, şehrin merkezine doğru uzanıyoruz. Panaromik Kütahya merkez gezisi sonrası yolculuk Gülümser Hatun'la Konağında buluşmaya. 

Gene bir bariyer... "Merhaba. Spa'dan faydalanacaktık?

"Buydun efendim, Gülümser Hatun Termal Otel'e hoş geldiniz. Kayıt için ad soyad lütfen, teşekkürler, ilk soldan devam edip, otel ana girişinden, spa bölüme geçebilirsiniz."

Geçiyoruz. Ön bilgilendirme, genel kullanım alanları, özel aile odaları turu ve giriş işlemleri sonrası, elde hamam bohçamız ile yaklaşık bir saat on beş dakika  sürecek, yıkan, paklan, arlan, salla gitsin dertlerini molası ikimize de iyi gelecek.  Loş ışıkları ile dinlenme salonu ve hamam bölümü toplamda bizim ev kadar olan özel aile bölümünde tüm "elit"liğimiz ile havuza giriyor, aslan ağzında omuzları beli yumuşatıyor, keyfi kese- sabun ile katmerleyip, akça pakça yüzlerle çıkıyoruz.  Hamam pembeliği vardır bilir misiniz? Temizliğin en pembe hali. Sabun kokulu çocukluğumuz geliyor aklımıza, haftada bir pazar günü; anılar lobide birbirini kovalıyor, zor ikna ediyoruz, en sonunda uslu puslu, laciverti derin kadife koltuklarda oturup da soluklanıyorlar da biz de bir oh diyoruz. Dalıp gitmişiz çocukluğumuza, yelkovanla akrep de boş durmamış tabi, bir saat daha geçmiş, neredeyse sekiz olmuş, kampa dönüş vakti. Dışarıda buz keskinliğinde kar soğuğu. Yolumuz on beş dakika, yollara karanlık çökmüş bile, Enne parkına varıyoruz, bariyerdeyiz, Muhammed ile merhabalaşıyoruz. 

"Havva abla gelmedi mi?"

"Amcam getirecekmiş." 

Oh iyi bari, içimiz rahatlıyor. Muhammed elinde feneri, kulübeye dönüyor. 13 yaşında, bağlasan durmayacağım o sessizliğin, ıssızlığın, karanlığın içinde 3 kedi, bir kuzine, bir el feneri; kalıyor tek başına Muhammed, 13 yaşında.  Bizse gündüz kuşağında keşfettiğimiz manzaralı noktada soluğu alıyoruz. Köpekler arabayı görür görmez saklandıkları noktalardan birer birer çıkıyor. Yanımızdaki mama yeterli değil. Çoklar. Neyse ki gecenin ilerleyen saatlerinde umudunu koruyan 2 tanesi kalıyor  bizimle. Biri önde, biri yanda konuşlanıyor. Elde olanlar onlara yetecek, seviniyorum. 

Detoks olmuş bedene hafif alkol şırınga ederek relaks olan bedene iyilik mi kötülük mü yapıyoruz çok da umursamıyoruz. Bu gece kutlama var ki, bu ikili her şeyi kendilerine bahane etmeyi çok iyi başaran ve her fırsatta kendilerine bahşedilen bu güzellikleri kutsamak konusunda yaşayan birer efsaneler.  

Yedinci yılın şükürleri sıralı ganyan gibi at koşturuyor. Koca park bize ait, mutlak bir karanlık içinde, tam karşımıza, hayli uzağımıza denk gelen, bacası tüten evlerin ışıkları, az yukarıdaki caminin yeşili ve gök yüzünde yarının harika bir gün olacağının şahidi yıldızlar ile bundan daha güzel bir ambians olabilir miydi ki dedirten fevkaladenin fevkinde bir şarap gecesi uzuyor da uzuyor. 

Bir sabah bu kadar mı güzel aydınlanır, bu kadar mı güzel olursun ey sabahın şavkı, geceninkini mi kıskandırmak senin niyetin.  İçim coşkun. Canımın içi az biraz uyumak istiyor. Ben de okumakta olduğum kitabı elimden bırakıyor ve kafamı dışarı uzatıyorum. Bedenim durmuyor. Kısa bir yürüyüş, fotoğraf ve video çekimi. Bu ışık kayda değer çünkü. 

Az sonra canımın içi de katılıyor bana. Bizim çocuklar yerlerini terk etmemiş, rızklarının kalanını pay ediyoruz. Ayaklarımıza dolanıp sevdiriyorlar kendilerini, onların teşekkürü de bu oluyor. Hiç itiraz etmiyoruz. Kahvaltıyı burada ve erken etmeye karar veriyoruz. 

Kahvaltı hazırlanırken, uzaktan ama çok uzaktan koşarak gelen yavruya elde kalan ne varsa, ekmek, lavaş pay ediyoruz, bir ona, bir canımın içine, bir bana. Diğer ikisi edepleriyle izin veriyorlar bu ufaklığa. Kahvaltı sonrası keşif turunun sohbet konusu belli ediyor kendini. İnsan da yok şu edep üzerinden başlıyor sabah yürüyüşü. Park büyük, park çok büyük. Başka bir köpek daha geliyor, bir tane daha ve bir tane daha. Sevgiden başka verecek bir şeyimiz yok artık.  Yol boyu, seviyoruz, bir onları, bir bizi, bir birbirimizi. Üç elmanın düşmesi gibi, üç sevgi düşüyor payımıza. 

Toparlanıp dönmeye karar vermeden önce rotayı bir kez daha kontrol ediyoruz, Domaniç üzerinden İnegöl kesin ama yolda bir sapak var, Domaniç'e altı köy geçerek dağ yolundan inmeye karar veriyoruz. 





8 yorum:

  1. Kütahya'da ne koruyorlardı kocaman kalede acaba :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu Hisar, antik dönemlerden beri varmış, Kütahya Kalesi 5'inci yüzyılda Bizanslılar başta olma üzere, Selçuklular, Germiyanoğulları ve Osmanlılar tarafından da hep kıymetli olmuş ama kıymeti nereden gelmiş ben de bilmiyorum.

      Sil
  2. Tee çocukluğumdan unutamadığım termal hamam tecrübelerim İnegöl Oylat'taydı.
    Doğasının yeşilliği ve kokusu, akan suyun gürlüğü, oteldeki yemeklerin nefaseti aklımda halen. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnegöl Oylat, eskiden çok daha güzeldi Sevgili Ekmekçikız. Mağarası da pek görkemlidir.

      Sil
  3. Selam, çok hoş bir blogunuz var takipteyim :). Rica etsem sizde bloguma bi göz atıp en altta bulunan 'Okuma Listene Ekle' kısmından blogumu takip eder misiniz ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. İlgimi çekerse neden olmasın :)

      Sil
  4. Senelerdir Kütahya'nın içinden geçerek memlekete gideriz ama ne döner restoranından ne termal otelinden faydalandık. Öyle de güzel anlatmışsın ki özendim doğrusu. Kim bilir belki bir gün öncesi bir plan dahilinde, neden olmasın?
    Yalnız yeme içme satırlarında yutkunmalar geldi. Keşke tokken okusaymışım:) Karavan + ön araştırma sonrası turlar böyle de şahane demek ki. Sefanız daim olsun:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maviş pandemi ile farklı dünyaların, yolların kapılarını açmış oldu bize Zeugma. Biz balayında bile Afyon'a Termal'e gitmiş insanlarız, geç bile kaldık Kütahya için :)))

      Sil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...