05 Ocak 2022

Aydınlanma


Sabah aniden uyandım. Zihnim tiyatroyu kurmuş, rüyamda ele geçirmiş egom sahneyi. Oynatıyor sevmediğim bir filmi, tüm karakterleri öyle bir yerleştirmiş ki sahneye, içimin korkuları, beni kıran, parçalayan ne varsa, görüntü, tavır, söz... hepsi "Erving Goffman'ın Dramaturji Yaklaşımını" benimsemiş egomun son şahaserinden kesitler sunuyor. Dramaturg egom ve işbirlikçisi zihnim, Oscarlık oyun sergileyen başrol, karakter ve yardımcı oyuncularla en acımasız sahneyi çekerken, uyandım. Aniden. 

@berrakyurdakul uyumayın der, acıyı biriktiren zihninizi uyandırın. Egoma, dur bakalım diyorum. Onu oraya sen koydun, cümleyi sen kurdun. Ama beni acıtmana, kırmana, bir girdaba sürüklemene izin vermiyorum. Bir tercihim var. Daha önce yırttığım fotoğraflar gibi bunu da yırtıyorum.

Telefonumdaki notlardan @asumansur'un rüyalar ile ilgili gönderisini buluyorum. 4. gece; bırakmalısın.

Bırakıyorum. Sabah ezanı başlıyor. Dinliyorum. Zihnimi dinlendiriyorum. Huşu içinde, sabahın o kör karanlığında, aydınlanıyorum.

Bu aydınlanma halimi, instaya dünkü çuhaların fotosunu da ekleyip, duygu seli olup akıtıyorum. Kalemime sağlık. Yazdıklarımı pek beğenen egomu, bi sus allasen deyip, ikinci kez def ediyorum. Sabah sabah bela oldu resmen. 

Ofise gelirken kafam bulanık, sabah henüz aydınlanmamış, bense, günün planını yapıyorum. Önce şu, sonra bu. Öncem bloga yazı yazmak, başlayacağım yer belli. İnstadan bir "coppy paste" marifeti ile sabahki duygu durumu dökümümü beyaz sayfa ekliyorum. 

Yol boyu kafamda toparlamaya çalıştığım Berrak Yurdakul'un Ev Yapımı Paraşür kitabından yaptığı gönderiyi bulup bir kez daha okuyorum. Ofis sakin, kedilere mamaları verildi, sabah çayı bardağa kondu, maillere bakıldı cevaplandı, şimdi arkama yaslanıp, zihnin eğitimini tamamlamada. 

Gereksiz Acıları Çekmeyi Reddedin ⛔️

Aynı kötü filmi para verip yüz defa izlemezsiniz, ama aynı kötü hatırayı zihninizde yüz defa yeniden canlandırırsınız.

Zihniniz kötü hatıralarınızı tekrar tekrar ortaya çıkarır ve size her defasında aynı sıkıntıyı, aynı üzüntüyü yeniden yaşatır. Rahatsızlık verici bir anı belirdiği anda hemen dikkatinizi ona verir ve üzerinde düşünmeye, yorumlar yapmaya başlarsınız. Mesela bir arkadaşınızla veya sevgilinizle ettiğiniz kavga aniden zihninizde canlanır ve siz ettiğiniz kavganın anısına hemen dört elle sarılıp her şeyi bir kez daha en baştan yaşamaya başlarsınız. Üstelik bu defa orijinal kavganıza yepyeni pişmanlıklar da eklemişsinizdir: ‘Keşke o bana şöyle dediğinde ben de böyle deseydim…’ ‘Ben öyle deseydim o da böyle derdi. O zaman ben de derdim ki…’
Böylece hayal gücünüzle süsleyerek güzelce baharatladığınız aynı yemeği bir defa daha yersiniz. Fakat yemek bayat ve zehirlidir. İlk defasında olduğu gibi yine midenize oturacak ve sizi hasta edecektir.

Zihninizi eğitirseniz anılar sizi üzemez hale gelirler. Bu bir çeşit hafıza kaybı değildir. Anılarınız kaybolmaz, yine orada, zihninizin içinde dururlar. Kaybolan şey onların her defasında yanlarında getirdikleri duygusal yüktür. Hiçbir anı -eğer ona ilginizi yitirirseniz- kalmakta direnemez; bağımlılığı sürdüren şey anıyla aranızdaki duygusal bağlantıdır. Düşünmeyi kesmek zorunda değilsiniz, sadece ilgilenmeyi kesin. Anılarla ilgilenmeyi bıraktığınızda onların duygusal şarjı boşalır ve duygusal enerjisini kaybeden anı zamanla yitip gider. İlgisizliğiniz sizi özgürlüğe kavuşturacaktır.

Bunu asla unutmayın: gereksiz olan bir acıyı çekmeyi reddetmek, sizin en doğal hakkınızdır.

 

Büyürken sıklıkla yaptığım bir şeydi, geriye dönüp, sahneleri canlandırmak, her seferinde, Selçuk Erdem'in zannımca "kült" olan karikatürü gelirdi aklıma. Gülerdim. Sis perdesi dağılırdı. Gülmenin, zihnin sis çöktürmeye müsait havasını dağıtması mucizevi gibi gelir bana. 

Gülmek üzerine bazı egzersizleri seyredip, zihni negatiften pozitife götürmesini gözlemlediğim o görüntüler geliyor aklıma. Bir ağız gülebildiğimiz anların çoğalması, kahkahadan sandalyeden düştüğümüz zamanların gelmesi farklı krizleri yaşamış bir insan olarak çok uzakta gibi görünüyor bana. 

Elbet hiç bir şey kalıcı değil, elbet zaman değişime, değişim de zamana ayak uyduracak. Kanun böyle. Su akar, toprağa karışır, topraktan buhar olup, buluta, buluttan, tekrar yer yüzüne... Döngü bu. Fırtına olur, boran olur, güneş açar, kuraklık olur, kar yağar, sis çöker. Devinim halindeki doğa gibiyiz. 

Döngülerimiz oluyor, yaşamak hali... Dün sevdiğimize bugün yan bakıyoruz, olmaz dediğimiz olur olunca şaşırmıyoruz, gün geceye, gece sabaha kavuşuyor, her gün ısrarlı ve kararlı, her farklı ve bir o kadar aynı... 

İnsanın doğa ile uyumlanması döngüleri kabul etmesi, onlara hoş geldin diyebilmesi, ne kadar kalacağını ise, tercihlerimiz belirliyor. 

Zihni eğitmenin ve gereksiz olan bir acıyı çekmeyi reddetmenin en doğal hakkımız olduğunu kabullenmek zaman alıyor. 

O zamanı kendimize ayırmak ve sevmediğimiz anıların fotoğraflarını yırtıp atmak, mümkün. 

Anı bir yere gitmiyor, ara ara da uğruyor, ama eskisi kadar acıtmıyor, kalıcı da olmuyor. 

Çok fotoğraf yırttım, oradan biliyorum. 



Fotoğraf / 2010 - Newyork Seyahatinden 

12 yorum:

  1. Ne kadar güzel ifade etmişsiniz. Geçmişe takılıp kalmak mutsuzluktan başka birşey getirmez..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gençlik zamanları, ayrılık sonrası dertli Sezen şarkıları dinleyip, yaraları dağlamak marifet sanırdım. Neyse ki geç de olsa öğrendim, her şey bizim için, bugün olduğumuz kişi olmak için ve her duygu gelip geçici, akıp gidici, izin vermek lazım, geçmesine ki yerine yenisi gelsin.

      Sil
  2. Karikatür de çok güzel hepimizin yatağa girdiğindeki ruh hali;)

    YanıtlaSil
  3. Yazmamışsın, akmış yine. Aklından geçenleri kovalama yöntemi kısa sürmüş, süper olmuş!
    O alıntılar var ya, şahaneymiş. ''Aynı kötü filmi para verip 100 defa izlememek''... Yazı aynı zamanda eğitici özellikler de taşıyor. Demek ki neymiş? O tarz filmler akla düştüğünde jenerik halde iken bile değil, daha ilk saniyelerde def edilecekmiş:))
    Ellerine sağlık sevgili Evren...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Zeugma, Sevgili Gülten'e de dediğim gibi, gelip geçmesine izin vermeli. Devinim ve dönüşüm için şart bir kere ;)
      Berrak Yurdakul instada var, takip etmiyorsan öneririm.

      Sil
  4. Karikatür var ya yakın geçmişimin özeti sanki hemşirem. +45 sonrası gelen güncellemem ise "amaaan çok da hav" diyor artık. :))
    Annemin fotoğraf albümlerinde rahmetli ananemden kalma yırtık fotoğraflar vardı. Çocukken anlam veremezdim hiç ama öyle hüzünlü gelirdi ki o fotoğraflar. Belki ondan hiç yırtamadım ben. Neyse ki artık hepsi elektronik de silip geçebiliyoruz. Hoş sanki onu da yapamıyorum ya. Var demek daha pişirilecek noktalarımız. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım zaten bütün mesele yaş aldıkça, amannnn diyebilmek. Seninle bir kutu fotoğrafı yırttığımız gece geldi aklıma. Bazıları kalsa iyi miydi acaba diyorum ama sonra amannnnn çok da hav :))))

      Sil
  5. Yanıtlar
    1. Buldun mu kimmiş 😉

      Sil
    2. yok sana sordum işte, senin tanıdığındır belki diye :)

      Sil
    3. Ah keşke. Kendisi bir yazar. İnstagram varsa, kendi ismi ile hesabı var. Bir bak istersen.

      Sil

An'a kazınandır senden bana kalan...
ANLAMLIDIR...

Teşekkür ederim sımsıcak yürekten bir tebessümle...