La Dolce Vita’ya gittim ziyarete. Ateşteki Gölgeyi okudum bir nefeste. Sustum sonuna gelince. Bir iz düştü peşime, izledim izi dikkatlice. Hayat İzlerimmiş bulduğum, mutlulukla özlemin anlamına kavuştum. Aydan Atlayan Kediye gitti aklım mutluluk deyince, onun en mutlu anlatım diline. Gel git aklını yazarmış duvarlara, ilahi dedim gülümsedim kediye. Tuba ne çiziktirmiş kendi duvarına diye bakayım dedim, bir de ne göreyim; boyamış duvarlarını pembeye maviye. Tubanın Karaladıkları pek güzel olmuş, yakışmış kendisine. Canım kahve istedi gece gece, Coffeede bulurum dedim elbet kendime göre bir fındık aromalı Cafe Latte. Unuttum kahveyi periyi görünce. Kimdi, ne ki derken takip ettim çakıl taşlarını, yolum çıktı Kırmızı Günlüğe. Zamanı olmayan bir mektup yazmış birine. Okudum içime kapandım gene. Babamı gördüm yüreğimde. Bırak Dağınık Kalsın dedim her şey şu andan sonra. Bir uçurumun kenarında asılı kaldım bir süre. Sessiz ve tek başına… Yalnızlık kapladı içimi gene nedensiz. Kafamı kaldırdım duvarda bir Yalnızlık Okulu yazan tabela. Bir şey yapmalı mı yapmamalı mı diye sordu okulun müdürü bana. Yapmalı dedim korka korka. Düşündüm sonra Ruh-u Müdafaa mı etmeli yoksa. Sessiz kaldım bir süre. Sessiz elleri dinledim, sessizce. Sufi Saja karanlıkların örtüsünü kaldırmalı dedi sessizliğin içinde. Ne demek istediğini anladım Kuran’ın Fatır suresinden ayetleri görünce. Okudum ne demek istediğini bir iyice. Umutlarımı dirilttim sonuna gelince. Hayatın Ortasında kaldım umutlarım elimde. Bir şiir tadında olsa hayat veya inandığım bir masal anlatsa ya birileri bana diye düşünürken, İnandığım Masallar çok mu gerilerde kaldı diye geçti aklımdan. Bir anlatıcı cevap verdi sesime. Bir türlü anlamıyorsun değil mi hayatı dedi en yumuşak sesiyle. Akrepkızı Efsa, söyle buldun mu dedi cevabı. Bulamadım ama tazelik kokusu alıyorum dedim garipsedim verdiğim cevabı kendimde. Laparagasa git o bilir dedi efsa bana. Kim o dedim büyücümü yoksa, nasıl bir ismi var baksana. Çaldım kapısını laparagasın, masalcıya sor dedi bana. Kim ola ki bu masalcı dedim. Kokuyu takip et dedi sadece, kapadı kapısını suratıma. Masalcıyı buldum ilk seferde. Bugünü yaşama arzusu doldu içime. Cılız bir adam gördüm köşede. Cimbakuka derler adıma, bakmayın cılız olduğuma dedi gülümsedi bana. Gülümsemesi tek dostumu hatırlattı bana. Şaşkınım neden yazmıyor ki bu ara dedim, oyalanmadan onun seyir defterini ziyarete gittim. Bir de ne göreyim; kaçamak yapmış İstanbul’a. Eh be Şaşkın Kovam dedim, canımı fena halde İstanbul istettin. Lal etti İstanbul beni, aklıma düşünce. Sessiz sedasız kendime yağdım bütün gece. Lal de bölündü gözyaşlarım bitince. Sonunda Evrenin Dünyasında kaldım tek başıma. Keyifle, gülümsemeyle, kendimle...
16 Mart 2009
E(y)VA(h) MİM

6 yaşlarına kadar cadıymışım. Yerimde duramaz, düz duvara tırmanır, koltuk tepelerinden inmezmişim. Yaramaz derlermiş ama aslında hiperaktifmişim. Yıllar sonra çocukluk zamanlarımın şahitlerinden yaşlı bir tanıdığımızı genç kızlığımın en kendini beğenmiş gününde topluluk içinden sessizce yüyürken görmüşlüğüm ve salına salına saygılarımı sunmak üzere ona doğru gitmişliğim, bu o cadı mı diyen bir sesle irkilmişliğim ve tüm üstüme alınmamalarıma rağmen herkes tarafından aaaa cadıymış diye mimlenmişliğim vardır.
Bir ara nedenini bilmediğim bir havuç kafa durumum vardı mesela. Kapı komşumuzun çocukları bana havuç kafa derlerdi. Hikayesi yoktur bende, akılda havuç kafa olarak kalmaktan başka...
Lise de lakabımız vardı; mız diyorum çünkü, azılı C'ler olarak, grup lakabıdır aslında. 5 kişilik çeteydik biz ve inanılmaz bir ortaokul ve lise dönemi geçirdik. Harikaydık her birimiz. Ama evet biz tam bir azılı C'lerdik.
Üniversite yıllarından itibaren yani yirmili yaşlar, Eva Herzigova'ya olan benzerliğimden midir bilmem (kadının bacak boyuyla benim boyum aynıdır herhalde) bir eva aldı yürüdü heryerde. Aslında Eva Peron ile de bağdaştırılmış olabilirim ama Herzigova daha fazla işime geldi o yıllarda... Gencim, güzelim, seksiyim ve bir duruşum var hayata karşı. Bu durumda iyi bir karışım bile sayılabilirim Herzigova ve Peron arasında... Her neyse, önemli olan hala eva diyenler ya da eva diye not düştüklerim vardır hayatta.
Sonra okul bitip de iş hayatı başladı doğal olarak, içimdeki kokoş çıktı su yüzüne. Ama ne çıkmak... İstanbul bu anlamda iyice altını çizdi kokoşluğumun, Caddeye ineriz mesela herkeslerden çok ben kokoş. Öyle makyajsız, fönsüz, kılık kıyafet uygunsuzluğu asla ve katta olamaz. Diyelim tersi bir durum var ortada, mahallenin pastanesi ne güne duruyor değil mi ama, gider orada yeriz bir şeyler.
Her daim bir huysuzluğum vardır bir de... Annemin huysuz kızım diye sevmişliği çoktur mesela. Ne huysuzluğum görülmüşse şu hayatta... Şeker gibiyimdir, mesela yağmurda sokağa çıkmam ya erirsem diye, o kadar şekerimdir ama gel gör işte bazı yakın tanıyanlar tarafından huysuz bellenmiş seçiciliğim...
_________________________
Bekriya mimlemiş beni. Teşekkür ederim mim canavarına. Ama sanki bu lakabını unutmuşsun ısrarla. Lakapların neler diye sormuş bana. Hatırladıklarımdı yukarıda andıklarım. Ben de merak ettim Şaşkın Kova'nın da var mıydı lakapları acaba? Benim bildiklerimin dışında...
15 Mart 2009
KAPILARIN KAPAN / DILAR
Kapıların vardı ardına kadar açık
Kapıların vardı aralık
Girdim çoğundan içeri
Ne kapalı olmaları ürküttü beni
Ne de içeriden sızan kara ışık
Giyindim en cüretkâr cesaretimi
Vardım yanına
Paspasın olmak değildi niyetim
Ama senin âdetin
Paspas etmek yaşadıklarını
Gelecek aşklarına
Kapıların vardı aralık
Girdim çoğundan içeri
Ne kapalı olmaları ürküttü beni
Ne de içeriden sızan kara ışık
Giyindim en cüretkâr cesaretimi
Vardım yanına
Paspasın olmak değildi niyetim
Ama senin âdetin
Paspas etmek yaşadıklarını
Gelecek aşklarına
Kapıların vardı aralık
Kapıların vardı her çalana alışık
O kapıların ki;
Kapalı kapıları açmak isteyen meraklı kadınlara
Kapandılar aslında
Kapalı kapıları açmak isteyen meraklı kadınlara
Kapandılar aslında
Açık açık
____________
14 Mart 2009
EPANYOL BRETON ve ÇULLUK

düşündü kadın
ne hissettiğini anlamaya çalıştı bir süre
sessiz ve derindi düşüncesi
şarap eşliğinde kutsayacaklar etimin lezzetini
bekledi gidenin ardından
hayat durmasa da
o duruyordu inatla
gitmiyordu ne ondan
ne de o andan
herkes seslendi dönüp geriye
sen de bizimle gelmelisin diye
kadın durdu
baktı kendine
ve ses verdi seslenene
sen kendini kurtar
ben Epanyol Breton tarafından bulunmuş
yaralı bir çulluğum şimdilerde
av ziyafetine hazırlanmalıyım bu gece
şarap eşliğinde kutsayacaklar etimin lezzetini
ve ben anlam bulacağım bir avcının iştahında kendime
...
...
...
düşündü kadın
ne hissettiğini biliyordu da
ne hissettiğini biliyordu da
dillendirmek zordu
üzerine alınmak istemiyordu
o yokluk hissini
o çiğnenmişliği
o yutulmuşluğu
o üzerine bir bardak soğuk su içme halini
...
...
...
düşündü kadın
ne hissettiğini anlamaya çalıştı bir süre
sessiz ve derin bir çığlık attı geleceğine
ne hissettiğini anlamaya çalıştı bir süre
sessiz ve derin bir çığlık attı geleceğine
soğuk bir su içti
alındı üzerine
_______________________________
Fotoğraf
Epanyol Breton
13 Mart 2009
KREDİ

Neye inanırsınız hayatta… İnandıklarınız için nelerden vazgeçersiniz. Bir gün inandıklarınız sizi yarı yolda bırakırsa… Bunlar vardı kafamda İstanbul’a yol alırken. Akılsız başımın cezasını bütün bedenim, beynim ve huzurla bir yerlerde kalmasını dilediğim anılarım çekti maalesef. Ne komiktir insan aklı… Nerelerden nerelere gidiverir. Küçücük çağrışımlar, büyük yankılanmalar sonrasında da yakınmalar yaratır insanın beyninde. Nedendir bilinmez çok azı güldürür. (Yoksa ben de mi böyle oluyor.)
Bir blog arkadaşı yazmamalarıma istinaden demiş ki; “Hayattan dilim parçaları okumak güzeldi,.... Maalesef artık, ne haber var, ne tasarım var....Saat durdu mu diye merak ettim...??? Yazarımın haberlerini bekliyorum.”
Bir cevap yazmış mıydım ? Hatırlamıyorum. Nerden aklına geldi derseniz. Komik ama yazmaya başlar başlamaz kulaklarımda onun sesini duydum.
_________________________________________
Hayatım, çok yakınlarımın bildiği üzere köklü bir değişikliğe uğradı geçtiğimiz aylarda. Önceleri kabullenmek zordu. Çok inandığım bir insanın başka bir yüzünü gördüm. Kendi deyimi ile stratejik bir hata yaparak önce ona olan güvenimi kaybetti. Sonra da biz birbirimizi…
Tahmin edilenin ötesinde;
Sizi üzen aslında dönüp dolaşıp kendinizmişsiniz.
Bu kadar inandığınız için.
Hani her şeyden vazgeçtiğiniz…
“aynısını O da benim için yapardı”ya olan sıkı sıkı bağlılığınız var ya…
Biraz romantik, biraz gerçek dışı, biraz filmlerde olan…
_________________________________________
Artık geçti…
Yeni bir hayat, yeni bir düzen bekliyor şimdi beni.
Daha emin kollarda, daha güvenli…
Hep bildiğim sıcaklıkta…
________________________________________
Evet üzerinden çok geçti... 2,5 yıl önce not almışım bu satırları...
Güvenmemek gerektiğini defalarca kanıtlamış bir insana daha ne kadar şans tanırsınız bu hayatta...
Merak ettim ne kadar krediniz var bu hayatta, sizi defalarca kırmayı başarmış insanlara...
_________________________________________
Fotoğraf / Without you by Daria Endresen
OLUR
Eğer niyetin sevmekse
Sen bana gelmesen de olur
Sesime ses verdiğinde
Baktığında gözlerime
Anlarım seni dediğinde
Yüreğimi gördüğünde
Düşlerini serdiğinde önüme
Ben anlarım
Niyetin beni sevmekse
Sen söylemesen de olur
Sen bana gelmesen de olur
Sesime ses verdiğinde
Baktığında gözlerime
Anlarım seni dediğinde
Yüreğimi gördüğünde
Düşlerini serdiğinde önüme
Ben anlarım
Niyetin beni sevmekse
Sen söylemesen de olur
__________________________
12 Mart 2009
BAKIŞ
TUTUNAMAYAN - LAR
Tutunamayanlar, 1992 yılında okunmuş.
Üzerine mi yazılmış bilemedim bu şiir ya da bu şiirimsinin yola çıkış noktası mıdır Oğuz Atay’ın Tutunamayanları pek emin olamadım. Yakın geçmişimden izler çıkıyor karşıma bu aralar. Bana bir şey mi anlatmaya çabalıyorlar acaba… Belki… Şaşkın Kovam Şuşum ütü yapmak istemeyince geçmişe kısa bir yolculuk yapmış. Açmış zamanda yolculuk kutusunu, bu şiiri bir de entel dantel dediği yazıyı bulmuş. Şiiri üşünmemiş yazıp maille göndermiş. Yazı uzun olduğundan görüştüğümüzde verdi bana. KİMDE KİM? adıyla yayınlamıştım daha önce. Şiirin parçalarını kullandığım bir de öykümsü vardır: BEKLEMEK...
Üzerine mi yazılmış bilemedim bu şiir ya da bu şiirimsinin yola çıkış noktası mıdır Oğuz Atay’ın Tutunamayanları pek emin olamadım. Yakın geçmişimden izler çıkıyor karşıma bu aralar. Bana bir şey mi anlatmaya çabalıyorlar acaba… Belki… Şaşkın Kovam Şuşum ütü yapmak istemeyince geçmişe kısa bir yolculuk yapmış. Açmış zamanda yolculuk kutusunu, bu şiiri bir de entel dantel dediği yazıyı bulmuş. Şiiri üşünmemiş yazıp maille göndermiş. Yazı uzun olduğundan görüştüğümüzde verdi bana. KİMDE KİM? adıyla yayınlamıştım daha önce. Şiirin parçalarını kullandığım bir de öykümsü vardır: BEKLEMEK...
Şiirimsinin tamamı buradaki gibidir aslında;
I.
dudaklarımdan alnınıza bir öpücük...
ve işte herşey böyle başladı
vücudunuza bir sıcaklık yayıldı ilkin
sizi yakan, cehennemi yaşatan
(cehennemi hissetmektir
yaşamı yaşam yapan.)
durdurmanız imkansız
her noktanıza her duyunuza ulaşacak
siz ulaşamadıklarınızı anımsayıp öyküneceksiniz
meraklanmayın
sabırlı olun
sınırlarınızı çizin:
sizi yakan, cehennemi yaşatan
(cehennemi hissetmektir
yaşamı yaşam yapan.)
durdurmanız imkansız
her noktanıza her duyunuza ulaşacak
siz ulaşamadıklarınızı anımsayıp öyküneceksiniz
meraklanmayın
sabırlı olun
sınırlarınızı çizin:
ki onlar sizin cehennemlerinizdir.
çevrenize bakıyorsunuz
dudaklarınızda bir terleme, bir telaş
kendinizi zor tutuyorsunuz
dudaklarınızda bir terleme, bir telaş
kendinizi zor tutuyorsunuz
tutmayın, bunu yapmayın
(tutunamayanların öyküsünde değil,
sınırlarını bilenlerin şiirindesiniz bu sefer.)
II.
öpün
öptükçe bir sevgiyi büyüttüğünüzü bilin
gözlerinizle dudakları, dudaklarınızla alınları
ELLERİNİZLE YÜREKLERİ ÖPÜN.
(s e v g i l e r.. b ü y ü t ü l m e k.. v e.. p a y l a ş ı l m a k.. i ç i n.. v a r d ı r.
sınırlarını bilenlerin şiirindesiniz bu sefer.)
II.
öpün
öptükçe bir sevgiyi büyüttüğünüzü bilin
gözlerinizle dudakları, dudaklarınızla alınları
ELLERİNİZLE YÜREKLERİ ÖPÜN.
(s e v g i l e r.. b ü y ü t ü l m e k.. v e.. p a y l a ş ı l m a k.. i ç i n.. v a r d ı r.
k e k r e m s i.. t a t l a r ı n.. s i z d e.. b ı r a k t ı ğ ı..
a c ı m a s ı z.. s e v i l e r i.. d o y a s ı y a.. y a ş a y ı n.)
III.
ben başlattım
size sadece büyütmek kaldı sevginizi.
IV.
paylaşın
paylaşın ki sevgi büyüsün
büyüsün ki paylaşım artsın
önemi kalmaz büyütmüş olmanızın
sevginizi paylaşımsız ortamlarda
unutmayın PAY-LA-ŞIM.
bu önemli, bu çok önemli
III.
ben başlattım
size sadece büyütmek kaldı sevginizi.
IV.
paylaşın
paylaşın ki sevgi büyüsün
büyüsün ki paylaşım artsın
önemi kalmaz büyütmüş olmanızın
sevginizi paylaşımsız ortamlarda
unutmayın PAY-LA-ŞIM.
bu önemli, bu çok önemli
ben artık gidiyorum.
şimdilik hoşçakalın...
şimdilik hoşçakalın...
8 aralık 92, eskişehir
_________________
11 Mart 2009
DEDİĞİM GİBİ...
Toprak üzerinde ıslak, kahverengi, kızıl, buruşuk yapraklar öbek öbek... Üzerinden milyonlarca kez geçilmiş patika kimbilir kimlerin ayak izini taşıyor. Hava soğuk. Güneş ormanı aydınlatıyor ama ısıtmıyor. Sık dallı ağaçların arasından sızan keskin ışık demetleri, yumuşak hareketlerle toprağa doğru inen yapraklara düşüyor...Hiçbir şey olmamış gibi yapabilmek ne zor.Ama yaşamanın da başka yolu yok sanki.Şu buruşuk yaprağın çirkin olduğunu kim söyleyebilir? Hatta dalında yeşil, taze binlerce yaprak arasında herhangi biriyken şimdi farklı, güzel ve zamansız duruyor... Küçük güzel kuşların pırrrr diye gelip yaprak öbeğinin yanına konmalarına ve toprak üstünde zıplayarak yol almalarına ne buyurulur? Ormanın sessizliğine çok uzaktan bir karışıp bir kaybolan otoban uğultusu ise kahvaltı masasındaki sarı kayısı reçeli üzerinde uçup duran sineğin vızıltısına benziyor... Hiçbir şey olmamış gibi yapabilmek ne zor...Ama evet, yaşamanın da başka yolu yok gibi yok sanki...[1]
Tahmin ediyorum ki; hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz. Öfkemize yenildik. Acılarımız ağır geldi umutlarımıza. Biliyorum hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz. Dün bir bugün iki derken kapadık bütün kapılarımızı ardı ardına bakakaldık ardımıza.
Bir arkadaşımla konuştum bu sabah. Heyecanlı, bir o kadar umutlu hayatından. Onca yıldan sonra yeni birini tanımaya duyduğu hevese şaşkın: Bekleyemiyorum aramasını, konuşuyoruz kapatıyorum ve tekrar tekrar aramak istiyorum. Heyecanıma yenik düşüp arıyorum allahtan dedi; hep o bekledik gülümsemeyi hissediyorum.
Ne güzeldir çağlarken duygularınız karşılığını bulmanız. Bir dere yatağında ahenkle akarken çağlayana dönüşüp coşmanız. Ama bir de tersi vardır bu durumun: Size sunulan yatakda akarken karşınızdakinin durup duvarları örmesi.
Tersiniz döner.
O duvarını sağlamlaştırmaya çalışırken telaşla, siz cama çarpan kuş misali, kanadınız kırılır yere düşersiniz. Dönüp bakmaz bile önüne, ne kuş önemlidir o an, ne de kırık kanadı. Duvarcının derdi kendine ördüğü duvarı. Coşkunuzu öfkeye dönüştüren güce şaşarsınız. "Madem duvar örecektin ey duvarcı ne diye dere yatağı olup akmamı sağladın sana. Hadi çektim bütün restlerimi cevap versene bana..." Der ama duvarı hiç düşünmezsiniz. Siz çarptıkça çatlayan duvarı hiç düşünmezsiniz. Ne de olsa kuş olup uçmak sizin derdiniz.
Hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız biz hissediyorum. Kuş kafasının dikine gidip çarpmasaydı duvara, çatlarmıydı duvar acaba... Ya da tam tersi duvar çıkmasaydı kuşun karşısına kuş kanadından olur muydu umarsızca.
Siz ne dersiniz?
Sizi bilmem ama biz hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağız farkına varmadıkça...
_________________________________________
Dediğim gibi oldu...
Aylar sonra karşılaştık...
Yazımı ve günü hatırladım, bir şiir yazdım üzerine..HİÇ BİRŞEY OLMAMIŞ GİBİ
sen baktın bana uzaktan,
gördün elbet...
ben baktım uzaktan,
gördüm evet...
söyleyenecekler
takılıp kaldı gözlerde
vazgeçtik içimizden yükselenden
GEÇTİM SENDEN
GEÇTİN BENDEN
KALDIM ELBET
KALDIN EVET
_____________________
Laparagas bu konuda güzel bir yazı yazmış aslında daha önce... CAMDAN BİR KUŞ GİRDİ
10 Mart 2009
MÜHÜR

Yağmur yağıyordu dışarıda alabildiğine sağanak...
Umrumuzda değildi.
Sen şarkıları söylerken birine yanıyordun, ben başka birine.
Bir konser çıkışı sarılmıştık birbirimize.
Yağmur yağıyordu dışarıda alabildiğine sağanak...
Baktın bana, çevirdin kendine...
Gözlerin dedin...
Gözlerin bakar mı hep bana böyle...
Bakarlar dedim.
Mühür ettin dudaklarını sözüme.
Yürüdük o gece son hücremiz de nasibini alana kadar...
Bu gece dedin, bu gece bende kal.
Kalırım ama dedim...
Merak etme dedin.
Yatağım var ayrı...
Hatta istersen ayrı bir odam...
Bu gece dedin...
Bu gece, bende kal.
Ya gitmek istemezsem bir daha dedim.
Mühür ettin gözlerini gözlerime...
O gece,
Sen ve ben
Sıcak bir banyonun ardından üzerimizde havlular...
Sohbet ettik güneşin ilk ışıklarına kadar.
Vokta içtik en shutından...
Güldük en kahkahasından...
Gün ağırınca fark ettik,
Ne biri vardı artık ne başka biri...
Sen vardın.
Ben vardım.
Biz olmak istiyoruz diyen iç seslerimiz karıştı birbirine...
Gel yanıma dedin, uzan şöylece...
Uzandım,
Hiç dokunmadık birbirimize.
Sarılmadık bile...
Uyuduk sadece.
Gene de...
O gece, tenini mühür ettin tenime.
_______________________________
Fotoğraf / Autumn blues by -Thomas C.
KARARSIZ HASTA ADAMA

Hava kararsızdı bu sabah...
Güne uyananlar baktılar gökyüzüne...
Karar veremediler ne giyeceklerine...
Bir adam kalktı yataktan...
Baktı pencereden gökyüzüne, cumulonimbus bulutları gibi dizilmişler dedi içinden; sağnak yağmurlar mı geliyordu yoksa... Biraz ileriye baktı daha uzaklara... Cirrostratus bulutlarını gördü açık berrak parlak... İyiye işaret dedi.
Üzerine kotunu giydi. Beyaz bir gömlekle tamamladı. Onlarca ayakkabısı içinden hiç giyilmeyen bir tanesini seçti. Aynaya baktı. Çok yakışıklıyım dedi. Kızlar gene bayılacak bu halime. Cirrostratus bulutları dedi kendi kendine aşk gibisiniz. Aşk kadar ışıltılı, aşk kadar uçucu.
Tam apartmanın kapısından çıkıyordu ki; dikine cumulus bulutu çisil çisil bir edayla selam verdi adama.
Ah cumulus bulutları yağın bakalım... Saltanatınızın son günleri bunlar... Bahar temizliğine yardıma iniyor bütün damlalar. Kıyıda köşede tek bir keder, hüzün ve kasvet kalmasın. Yağ yağmur... Gürle gökyüzü... Çak şimşek...
Gördüm ben bir kere güneşin yüzünü... Karartamaz artık beni tek bir mammatus bulutu... Bahara gel dedim geldi. Aşka gel diyorum ne zamandır. Güneş ışınları haberini verdi. O da gelecekmiş yoldaymış.
Cirrostratus bulutları aşk gibidir. Çarpar insanı.
Aldanırsınız parlaklığına, ışığına açarsınız kendinizi. Yatağa düşersiniz sonra.
Aşk yüreği çarpar, cirrostratus bulutları direnci... Halsiz kalırsınız...
_________________________________________
Fotoğraf / A Fresh New Rain by Joseph Dannels
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)