21 Mayıs 2009

KENDİME KIZDIM ÇOK




Kapını her çalanı dostun bilme!
Yüzüne her gülene kahkaha atma!
Canım yandı diyen olduğunda kendi canınmış gibi ağlama!
Sensiz hiçim diyene, sen zaten hiçsin demeyi dene!
Çok kızdığında ama çok kızdığında bunu bir tek kendine söyleme!
YETER yazmak için güzel bir kelime olduğu gibi söylendiğinde de güzel olur, DENE!
Ağlamaya başladığında içini akıtma ya da için aktığında ağlama!
Sana saygısızlık yapana saygısızlık yapma ama hoşgörmek de anlamlı değil, UNUTMA!
Gerekirse bir süre düş kurma, kurduklarını anlatma, anlattıklarını sanma!

OLUR MU?

_______________________________________________

OLUR




__________________________________

Fotoğraf / 1x.com / "little" angry© Robert

20 Mayıs 2009

SALINMAK


Jack Johnson ft ALO - Girl, I Wanna Lay



Uykuya gitmeden önce seviyorum tüm ışıkları kapatıp sadece tek bir mum bırakıp, salınma halimi... Öylece oturduğum yerden ruhumun bir salınışı var görsen boğulursun gülmekten. Ölmezsin canım ben seni kurtarırım tam da sen boğulurken, kahramanın olurum aniden... Sarılırsın boynuma... Benim ruhum salınıyor şu anda derim, eşlik etmek isterim dersin. Salınırız geceye beraber... Güzel olur... mu?


Soru bana dimi? Cevabım var elbet ama salınmam bitsin sonra...

_________________________________________________

ŞU AN

Bak ben şu an, evet tam 22:22 itibarıyla sana
söylemek istiyorum ki sevebilirim ben seni. Öyle içimden geldi diye falan söylemiyorum bunu. Düşündüm ben üzerine, bir kadeh şarap içerken, senin de içtiğini düşleyerek... Sonra uyudum düş gördüm, dağ köyündeki evimizin bahçesindeki mürdüm eriklerini topluyorduk ve hatmigüller boyumuz kadar olmuştu... Sen elinde bir baston dalga geçiyordun benimle, yukarı köye böğürtlen toplamaya giderken ceviz düştü kafama diye... Bu da başka bir rüyam, bakma olmuş gibi anlatışıma. Hoşuma gidiyor varlığını düşlemek. Değmedi tenin tenime ve belki hiç değmeyecek ama ayıp saymazsan bir şey daha söylemek istedim sana: Düşündüm biliyor musun seni ve beni... Nefesini, sabah uyanıncaki halini. Gece nasıl uyumayı sevdiğini. Yatağın ne tarafında yattığını, sarılıp sarılmadığını... Düşündüm...

Aşkın bu hallerini seviyorum ben... Olgunlaşmadan önceki halini, ilk evresini... Sorularla boğuşmayı, tanımaya çalışmayı, tanıdıkça daha çok sevmeyi, gün geçtikçe yanındayken bile özlemeyi... Yeşertmeyi, çiçek açtırmayı, koklamayı, büyütmeyi... İlk dokunuşu, ilk öpüşü... İlk kendinden geçişi... Seviyorum aşkın bu hallerini...

Düşününce yüzünde oluşan anlamsız tebessümü, gün içinde gözlerinin parlamasını, cildinin bile yenilenip ışıldamasını... Yürüyüşü bile bir başka olur sevdalananın... Seviyorum aşkın bu hallerini...

Müzik fonda çalarken ve bir kadeh şarabı yudumlarken edilen doyumsuz sohbetleri... Rakı masalarında racon kesmeyi, bira patatesli akşamüstülerinden sabırsızlıkla eve gelmeyi... Bir film seyretmek üzere koltuğa uzanınca dayanamayıp sevişmeyi... Seviyorum aşkın en çok bu hallerini...

Çocuksu bir muzurlukla, tutkulu bir sevdanın ortasında saklambaç oynamayı, dudağa bir parmak bal çalıp kaçmayı ve sonra yastık savaşı yapmayı... Uyku tutmadı diye balkona çıkıp birer kahve içerken sigarayı tellendirmeyi, şarkıları dillendirmeyi... Seviyorum ben aşkın bu hallerini...

Yaşamak isteyene, yüreğinde hissedene, bulup da yitirmeyene aşkın halleri çeşit çeşit...

Tesadüflere bayılıyorum ben; Natalie Cole çalıyor son ses When I Fall In Love ve ben aşkın en saf halini yaşamak üzere balkona çıkıp gecenin serinliğini üzerime alıyorum, belli mi olur belki ay dede ile gönderirsin cevabını... Ya da yıldızlar söyler yüreğindekini...
________________________
Fotoğraf / 1x.com

TAŞMAK


İnsanlar var kapanızı kapatmadıkça sıkı sıkı , durup durup çalan tüm yüzsüzlükleri ile...

İnsanlar var ardına kadar açmışsınız kapılarınızı savunmasız kalmışsınız hatta ama girmemiş içeri...



Gelene buyur demek nezaketten, görüneni beklemek sabırdan olsa da bazen YETER diye yükselen sesler duyuyorsanız, dönüp kendinize kulak kabartın derim, ses yüreğinizden geliyor olabilir.



________________________________________

Fotoraf / 1x.com

19 Mayıs 2009

3 SUAL

1

__________________________________________

Varlığın için yokluğu mu, yokluğun için varlığı mı tercih edersin?



2
_________________________________________

Aşkın için ölmeyi göze alabiliyorsun da, neden aşkını yaşatmak için değil çaban?



3
_________________________________________

Gidişimle gasl olan yüreğini teselliye uğraşırken başka bir kalbi kırmayı göze almak da neyin nesi?


_________________________________________

18 Mayıs 2009

İZ/DÜŞÜM


"I'll meet you at Midnight" Smokie




_______________________________

Hayatı sorgulamak değil niyetim?
Gelmek istiyorum dedin açtım kapımı, buyur gel içeri...
Farkında mısın, sormuyorum neden geldin, ne kadar kalmak niyetin...
Belki bıraktığım bir ize takıldın, belki dillendirdiğim bir duyguma, bilelem...
Ama vaktin varsa gelmişken otur da bir kadeh şarap içelim... Sahi sever misin?
Konuşuruz ondan bundan, biraz dedikodu yaparız ne dersin?
Beraber dinleyelim içimi her seferinde gülümseteni, mümkün mü?
Nasıl yani diye sorar haline bir cevap arıyorsan, bıraktığım izlere bak ve o izlerdeki düşümlerine...

_____________________________

Yazmışım gün evvel de korkmuşum üzerine...
Bıraktığın izlere baktıkça, garip bir mutluluk hali sarıyor bazen, hani hiç sebepsiz sıkıntılarım gibi...
Böyle zamanlarda düşünüyorum; mutluluktan bir elbise giysem üzerime taşıyabilir miyim dersin?
Sonra aniden bir sıkıntı çörekleniyor yüreğime, hani hiç sebepsiz mutluluklarım gibi...

Ya iz bırakırsa düşüm, ya bıraktığın izdüşümün acıtırsa sonrasında beni...
Aşka aşık hallerimin izdüşümlerinde saklı buluyorum kendimi...
Kendi yalnızlığımda saklı bir mutluluk var da ben mi farkında değilim...
Nasıl yani diyen halime bir cevap arıyorum, bıraktığın izlere bakıyorum ve izlerdeki düşlerime...


AŞK OLMALI

Nereye konacağını bilmeyen kuş misali oradan oraya kanat çırpışlarımı duyuyor musun?
Aslolan ne biliyor musun, kuşun konduğu yer ve an...
Neden biliyor musun, hayatın cennete dönüşmesi ancak böyle mümkün de ondan...
Dilerim çıkarsın karşıma, dilerim hayatını cennete döndürme şansını verirsin bana...


Ne dedin ki sen şimdi? Ne demeliyim ki bunun üzerine...


Kalkıp dans falan mı etmeliyim bilemedim ki?



16 Mayıs 2009

İÇ DÖKME KÖŞESİ - MİSAFİR KABUL EDİLMEZ


Oturmuş koltukta hayıflanıyorum bir günün daha bitişine... Oysa güzel bir gündü, keyifli... Anlatacağım başka bir yazımda. Balkondayım Beklerim adıyla... Ama içimden gelmedi o yazıyı düzenlemek, resimler koymak, süslemek... Oturdum evin köşesindeki koltuğa, kırdım dizlerimi, açtım bir Norah Jones, yumuşak yumuşak dinliyorum. İçimdeki tarifi olmayan - üstelik malzemesi bile belli değil - skıntıyı atmaya çabalıyorum. Atılmıyor. Balkona çıkıyorum. Sevdiğim, gülümseten bloglarda geziyorum. Dağılmıyor. Giderek boğuluyorum.

Kendimin en kuytusuna gidip oturuyorum. İçimde bir sıkıntı. Bugün aldığım haberden belki. Belki kendime dokunan ucundan. Belki hayatı sorgularken takılıp kaldığım bir andan... Sebebi çok, sebebi yok hallerimdeyim.

Tarifi olmayan mutlu anların sonrasındaki amansız, yola gelmez, söz dinlemez hüzün çeşmesinin başında durmuşum da kırılan testilere bakıyorum sanki.


Güvenimi aldı benden, geceleri rahat uyumalarımı ve sabahlara mutlu uyanışlarımı

diye haykırıyordu, kendisine tecavüz eden adamla mahkemede karşılaştığında. Dizinin senaryosunu yazan daha önce tecavüze uğramadıysa nasıl olur da yazabilirdi tecavüze uğrayan bir kadının haykırışlarını diye düşünürken yüreğime edilen tecavüzün sonrasında benzer kelimelerle boğuştuğumu fark ettim.

Uzun zaman oldu. Tedavisine geç kalınmış bir hastalık şimdi bendeki... Oysa tedavi oldum sanıyorsun. Hazırım diyorsun. Çevrendekileri kandırıyorsun bir süre. Seni tanıyan dost arıyor, mutsuz, temkinli, kızgınlığını gizlemeye çalıştığı düşük tonlu sesi ile... Kendini kandırmaya daha ne kadar devam edeceksin. Daha ne kadar onarmadan ruhunu dayanabileceksin. Daha ne kadar yüreğini acıtabileceksin. Daha ne kadar acını saklayabileceksin. Daha ne kadar yaralı yüreğini onaracak birini arayacaksın. Gönüllü olur mu sanıyorsun sana biri... Demiyor da sen o telefonu kapattıktan sonra sorularla kalıyorsun başbaşa. Oysa dostun sadece "lütfen diyor lütfen yeter..."

Görünmez olmak istiyorum...
_____________________________________________________

Fotoğraf / 1x.com

ÇIKTIM BEN DÖNÜCEM

Düşünceler kararınca, sisli bir gözaldanması ile bakıyorum dünyanın bana sunduklarına...

Bu aralar içimdeki kız çocuğu çıktı dışarı dolaşıyor sokaklarda, umrunda değil dünya... Yalnızlıktan delirdi zaar diyecek mahaldekiler... Delirdi de ne yaptığını bilmiyor. Aman öyle desinler, ne akıllı ne mükemmel, ne şahane diyeceklerine, deli desinler... Ama bilmeyecekler; delirmek hayata tutunmaktır tam ortasından, öyle sıkı öyle sıkı tutunursun ki, parmakların ağrır, sonra kolların, yüreğine vurur ağrısı da delirirsin ağrıdan. Ama bu delilik hali, kusursuzluk halinden iyidir aslında.

Güneşle randevum var, anlayacağınız ben çıktım. Kendim gibi bir deli ile karşılaşma umudum var. Olmazsa, tanırım kendimi; çok sürmez dönüşüm. Düşünceler gene kararır zamanla ve ben gene dünyanın bana sunduklarını sisli bir gözyanılması ile görürüm ki böyle olmasın istiyorum. Artık böyle olmasın.


Ama şimdilik çıktım ben...

________________________________________________

Beni tanımayana not: Umutla bakmaktan yorulur da insan son bir umut hadi der ya kendine... Bu bir hadi yazısı aslında...

Ve dostum, ben farklı olsun istemiyorum mu sanıyorsun. Yorulmadım mı? Kızgınlığın öfkeden değil biliyorum, hissettiğinden... Ama iyiyim...

Ve kapı önünde oturup bulutlarla konuşan beni yansıtan fotoğraf ise 1x.com

OLDU İŞTE



Gün devrildi geceye
Gece devrildi yarısına
Nasıl olur deme
Oldu işte
Ben oradaydım
Gözlerimle gördüm
Yüreğimle ağladım



Diğer yarısı aydınlanınca
Sabah dediler adına
Nasıl olur deme
Oldu işte
Ben oradaydım
Gözlerimle gördüm
Yüreğimle ağladım



İlki korkudandı gözyaşlarımın
İkincisi mutluluktan
Sen beni bir tek sevdam için mi ağlarım sandın




______________________________




15 Mayıs 2009

AKŞAM AKŞAM



Michael Buble, Call Me Responsible albümünden Me & Mrs. Jones çalıyor ve yaz akşamını aratmayan ılık rüzgar balkondaki yalnızlığıma arkadaş oluyor. Sohbete koyuluyoruz akşam akşam. Neden diyor, sevdim diyorum, nedeni yok... Tanımıyorsun bile diyor, gülümsetiyor beni diyorum, tanımam gerekmiyor...

Rüzgar dallara değdikçe çıkan sesi duyuyorum. Ya üzerse diyorlar, ya çok mutlu ederse diyorum... Ya ağlarsan diyorlar, ya mutluluktansa diyorum... Ya giderse diyorlar, ya gelirse diyorum...

O sırada rüzgarın yan evin tahta kapısını çarptıkça çıkarttığı sesi duyuyorum... Çok seversen, çok acırsın diyor, çok seversem çok mutlu olurum diyorum... Anlamazsa geçmez zaman diyorlar, anlarsa yetmez zaman diyorum...

Rüzgara kanan uğur böcekleri konuyor balkonuma, fısıldıyorlar kendi aralarında... Aşka aşık halleri öldürecek bu kızın bizi diyorlar, aşk olacaksa sonu denemeye değer ölüm bile olsa diyorum...Söylemezsen bilemez ki diyorlar, hisseder o beni diyorum... Yeterince istemiyorsun ki diyorlar, korkuyorum diyorum...

Earl Klugh, Heard It Through The Grapevi çalıyor... Living Inside Your Love albümün adı ve ben hayatın tesadüflerini seviyorum...