31 Aralık 2010

Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Bir Perşembe Günü




Sevgili P.,

benim seninle bir kavgam yok, diyorum. sense son mektubunda hâlâ üzerinden onca zaman geçmiş bir hikayedeki kendinden bahsediyorsun bana. büyüyorsun diyorum içimden, çünkü artık konuşamayacak kadar yıktık köprüleri, bir dahası mümkün olmayan bir yol bizimkisi ve ben senin için bile olsa yeniden inşa etmek ietemiyorum o köprüleri. ne olur anla beni. sen üzerinden geçmek istediğim bir cümle değilsin. ve altı çizilesi bir duygu da bırakmadın bende diyorum ama der demez cız ediyor içim. biliyorum altını onlarca kez çizdiğim bir cümlenin, akmaya devam eden duygususun sen. oysa ben o kanla acıtırdım kendimi, eskiden. evet, sen gülsen de bir eskim var benim, bir de şimdim. sen eskimde kaldın. gençliğimsin demem boşuna mı... kanatsa da kelimelerin yüreğimde değil ki sızısı, akmaya devam ediyor, anlayacağın artık sadece akıp gidiyor. sevgili g'ye anlatırken fark etmiştim yüreği çürütmemek gerektiğini. artık çürütmüyorum. sadece görüyorum. yaşanması gerekiyordu. Allah razı olsun diyorum sıklıkla, galiba bugünlerde senin anlamlandıramadığın kadar çok kendimin farkındayım. benim Allah razı olsunum,  iyi ki... sıklıkla iyi ki diyorum. senin (onun) gibi bir yürekle yaşadım ben o geçmişi. sen de atlacaksın biliyor musun, sen de yüreğinle üzülmeyi, beklemeyi ve düşlemeyi, bırakacaksın. öğreneceksin çünkü ve en önemlisi anlayacaksın. herşey zamanında değerli. ben demeyeli, benim demeyeli öyle çok zaman geçti ki, benim sandığım yüreği her düşlediğimde gülümsüyorum, onun ne yaptığını ise merak etmekten çoktan vazgeçtim. bilsem ne olacak ki, sevinecek miyim, yoksa egoma bak hâlâ unutulmazsın hazzını yaşatıp böbürlenecek miyim? ne için... unutulmaz bir aşka imza attım ben vakti zamanında... eee ne oldu, diye sormazlar mı adama... iyi ki deyip geçmeyi öğredim. bu yüzden ya sevgili p., seninle bir kavgam yok benim. 2011de yüreğinde büyüttüğün acıları biçmeni, yerine sevgiler ekmeni yürekten dilerim. dostlukla, hep.

kısa not: insanın dost edinmesi için tanışması gerekmediğini, bunun yanı sıra tanımasının değerini öğreten inatçı koç kadını, başa dikkat! biz en çok yüreğimizden yara alsak da başımızdan çıkar acısı...



Sevgili R.,

kaç zaman geçti senden haber almayalı. neden bilmem sıklıkla aklımda üniversite yıllarında yaptığımız o tren yolculuğu... düşündükçe, gecenin karanlığına ve sessizliğine teslim şehirlerin uzakta kalan ışıklarını yıldız yapıp kendimize, kayışını bekleyişimiz geldi de aklıma. gülümsedim. bilirsin tren yolculuklarını ne çok severim. sana bir adamdan bahsetmiştim ya, kelimeleri yürek sızlatan, gözleri kahve kokan... işte o adamla bir tren yolculuğu yaptık. süresi kısa, etkisi uzun...  anlatacak ne çok şey birikti gene. ah zaman hırzısı akıl, yüreğe bir yol verse... yazacağım gene daha uzun merak etme. sen iyi değilim deyince telefonda. dur dedim şuna bir süpriz yapıp iki satır mektup yazayım da sevinsin gariban mektubumu alınca... seviyorum seni. hallerini sen de yazsana bana. özledim senli zamanların porsuk kenarı simit bira günlerini. ne düşler kuruyorum bir bilsen yakın zamanlara dair. anlatsam sana onları. sen gülerek dinlerken, delisin kızım sen desen.  bilirsin en çok yolculukları severim ben, ve yolcu olmayı... saçlarımın kokusunda bir sohbetin soluğu olsun isterim, yanımdaki yolcunun omzuna gömebilmeyi kelimelerimi. biliyorsun değil mi, nasıl da özlemiştim sevilmeyi. böylesine hesapsızca... biliyorum anlarsın sen beni. böyle sevildiğimde ne kadar güzelleştiğimi tahmin edersin. gelecek hafta bir yerlere kaçalım diyorum, ağva mesela. seversin sen oraları. nasıl da gidivermiştik değil mi bir akşamüstü. bence bunu bir düşün. gördüğün gibi, sana yaşadıklarını unutturacak kadar çok şey biriktirdim ben geçtiğimiz aylarda. kızıyorum valla, böyle iyi değilim deyip deyip kapılarını sıkı sıkı kapatmana. yaz diyorum, bana iyi geliyor nereden biliyorsun belki sana da gelir. bir dene. iki satır yazıp mektubuma cevap vermekle başla mesela.  beni sensiz, habersiz, yüreksiz bırakma buralarda. güneş yüreklim, deniz gözlüm, asil meleğim. hem karşılaştığımızda sana öyle bir sır vereceğim ki, hemen iyileşivereceksin. bak valla, hadi yalancı oradan deme. ayıp olur şu garibe de. 2011de bir adam bul kendine. bak nasıl iyi gelecek ruhuna. seni, kararsa bile, o muhteşem ruhundan öperim. nasıl da garip eylediydi şu 2010 bizi. bak gör muhteşem olacak dönüşüşümüz. hadi seneye görüşürüz. ığğğ denmez arkadaşa... öperim.

Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Öyle Bir Geçer Zaman Ki...





Sevgili O. ya da Ö.,

2011de geldi çaldı işte kapılarımızı. sen açacak mısın bilmem ama benim ki hiç kapanmadı. ne tuhaf geliyor günler sonra yazmak, ne tuhaf yabancılaşmak kelimelere, seslenişlere ama gene de bir şekilde yakın bulmak kendini sahibini hiç görmediğin bir yüreğe. sen ben misin, peki ya ben sen derken, aynalarımızı kırışımız ve onlarca yıl daha lanetlenen yüreklerimizi yalnızlığa kaptırışımızı neyle açıklamalı bilmem.  sana yazdığım şu satırları buldum geçenlerde. yazılmış ve gönderilememiş onlarcasının içinden alıp okudum bir gece vakti. sen de okumak istersin belki diye gönderiyorum o  hallerimi sana. yüreğince olsun düşlerin ve gerçeğe dönüşsünler sen hazır olduğunda. sevgiyle, hep.

ne garip değil mi ilk yağmurlarda aklıma düşmen bir sevgili gibi, hatırlanman ılık bir gülümsemeyle. güneşin kızıllığından alıp saçının bir telini, bir bulutun griliğine yüklemek gözlerini. umarsızca kapını çalmak istemek bir gece yarısında, tık tık sesiyle irkilmeni seyretmek kapının ardından. sabahına uyumamış gözlerle gülümsemek kahve kokusunda, konuşulmadık bir şey bırakmamış olmak geride, elde elmalı bir kurabiye yarısı... sende.

bilmem ki öyle mi olurdu, bilmem ki buyur eder miydin içeri/ne. bilmem ki hiç aklına düştüm mü gün ortasında? mesela bir sokakta yürürken ve dinlerken huzurlu bir ezginin tınısını kendileğince, sıcak bir tebessüm gelip de yerleştim mi yüzüne? sevda değilim ki ben yüreğine düşeyim ama düşmüşümdür belki senin de bir yanına. belki bir gece vakti, hiç olmadık bir rüyanadır konukluğum. ne komik olurdu düşünsene, giderken bir dolmuşta, kalabalığa karışmış yalnızlığında düşüverse rüyan kucağına. telefona sarılıp da arar mıydın beni eskisi gibi, en olmadık zamanda.

bilsen ne zamandan beridir bir ağrı var sol yanımda. yağmurlar yağıyor akşamları, varlığının ayazında üşüyor yüreğimin dost yanı. sen sevgili değilsin ki yüreğime düşesin. ama düştün işte, emin değilim ki düştüğün yer aklım mı, yoksa aklımın almadığı yüreğim mi?

sana yazılmış ama gönderilememiş bir mektubun satır aralarında, belki de hissetmişsindir çok özlendiğini diye, sıkışıp kalan kelimeleri çıkarttım özenle bir gece vakti. bir gece vakti, yazdığın uzun bir mektubu daha kaldırdım sandığıma. yüreğim yüreğini çok sevdi diye, yalnızca bunun için bile hatırlanmalı değil mi gülüşün sesleri rüzgarlı bir akşam vakti. bir demet yabani sarı papatyayı az önce kopardım evin önündeki boş arsadan, evet yine senin için, senin sevdiğini bildiğim için. çocuk sesleri duyuldu yapraklarından. mektuplardan arta kalan kelimelerimle yazdıklarımı ekledim vazoya su niyetine, sarıları hiç solmasın çiçeklerinin diye. sana gönderilememiş onlarca mektubun satır aralarında dolaşıyor ellerim, karanlıkta yolunu bulmaya çalışan çocuk korkusu yüreğim pıt pıt atıyor. düşünüyorum, seni o mektubu okurken hayal ediyorum. eğer o anda düştüğsem aklına, yani öncesinde değil de, okurken... yüreğin değildir düştüğüm yer, korkma diyorum sana. sessizce, geldiğim gibi, öpüp yanaklarından, güneşin doğuşuna ekliyorum saçlarını ve bir bulutun maviliğine gözlerinin ışıltısını. suya bırakıyorum özlemimi ki baktığında yansıyan, yüreğince sevgim olsun. sessizliğin içinde büyüyüp giden duygular neyi anlatıyor bugünlerde sana... benim duyduğum derin bir çığlık, buzların kırılma noktasında.

30 Aralık 2010

Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Bir Kuzunun Seslenişi




Sevgili N.,

şimdi ben yazacağım sana sayfalarca, anneemmm diyeceğim arasıra. sen kuzuuummm diye ses vereceksin biliyorum her seferinde. sesinin en sevecen tonu olacak duyulan. zaten bir gülüşünün tonu var bende uçuk lila, bir de sesinin; boncuk yeşil. bir balkonda içilen bir şarabın bordo kırmızı lezzetinde uzayıp giden bir telefon konuşmasında da dediğim gibi: sesin hiç üşümesin isterdim. hiç titremesin böyle soğukta. ve hiç bilme sen bir ayrılığın acısını. ne çok benziyor hikayemiz değil mi dediğinde, benzer bütün hikayeler birbirine demiştim sana. benzerdi işte; koyu kahve bir yürek burkulması, benzer uykusuz geceleri getirirdi mavi bir gözyaşı eşliğinde. gözyaşı hep eşlik ederdi kelimelere. kelimeler al al olurdu. okudukça gözler yürek çanağı. ne kadar uzaktan ya da ne kadar yakından, yani nereden okunduğu önemli mi ki annem, yüreğe değdiği yerden gelir kokusu kırgınlığın. sarı katran bir buğu havalanır, yakar boğazını. geçen gün önünden geçerken, kıyı balıkçısının fenerinde gördüm asılı kalmış kahkahalarımızı. gülümsedim be annem. gülümsedim kadersizliğe. ama geldiğimiz nokta da bizim kaderimizmiş işte. gözü yaşlı bakarsan, bütün yıldızlar kayar demiştin ya... ben de geç kaldım diyorum sana, bari ne olur sen geç kalma. 2011de sadece bir arpa boyu yol gitsen dahi, karşına çıksın yüreğini anlayacak adam gibi bir adam, ama olsun yüreği kocaman. özledim be annem balkon sohbetlerini, buzsuz rakı içip, saatlerce konuşmayı özledim. güzel yüreğinden öperim iyikim. güzel geçsin geri kalan günlerin... dostlukla, hep.

Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Ağlamak Da Güzeldir / Kelimeler Üzerine


Sevgili K.,

nasıl başarıyorsun bilmiyorum, bugüne kadar bana dair bir tek şey yazmadığını bildiğim halde, yazdığın onca kelimeyi, o olup okuyorum. okurken son anda yakaladığım, aktı akacak bir gözyaşı her dem hazır bekliyor. bunu nasıl başarıyorsun sahi. nasıl bu kadar koca yürekli olup, nasıl bu kadar kırmadan incitmeden, eksiltmeden sevebiliyorsun. bazen sana uzun uzun yazmak istiyorum. kısa cümlelerim hiç olmadı, senin gibi tek paragrafta çok şeyi anlatmayı da beceremedim ya zaten... sen ne zaman bir iz bırakıp gitsen ve ben ne zaman o izi takip etsem, vardığım hep bir deniz. bazen huzur dolu, bazen hırçın ve bazen dalgalarında oynamak isteyeceğin kadar davetkar.  dilerim sen çoşkun mutluluk denizlerinde yüz 2011'de. kalemin susmayacak biliyorum, biliyorum yüreğince konuşacak hep. ve hep, gözümde aktı akacak bir damla yaş, o olup okuyacağım seni.





Sevgili L.,

ne zamandır sesin soluğun çıkmıyor. sen benim tadığım L misin'den başlayıp da akıp giden zamanda tanıdığım L.ye dönüşmen, bu hayatta tesadüflerin de olabileceğinin en güzel kanıtı. şimdi nerelerdesin, ne yapıyorsun bilmiyorum. hangi kentte, nasıl bir karmaşada kurdun düzenini hiç haberim yok. ne garip değil mi arasıra senden haber beklemek. 2011'de umutla yüklediğin düş gemilerin fırtınasız havalarda süzülsün aşka dilerim. kendinden haberdar et mutlaka ve selam söyle tanıdıklara...




Sevgili M.,

masal gibi bir aşkın kanatlarıydı üzerimdeki ve sen bana yazdığın tek bir cümle ile bunu gösterdin. en güzel aynalarımdan birisin. kimbilir nasıl bir masalın içinde kendi kahraman kadınını yaratıyorsun ince ince bir dantel niyetine. sen güzelsin. fark edilmemiş olmanı, aynanı henüz bulamadığına yoracağım ama düşünüyorum sen benim aynamsan, ben senin neyin oluyorum ki... ne fark eder değil mi? yansıyan ya da yansıtan olmak. her durumda ben sen, sen ben oluveriyoruz işte. 2011'de parmak uçları ile gözyaşlarının silinmesine gerek bile kalmayan bir aşkla yoğrulsun günlerin. öyle ki, sen her güldüğünde güller açsın gözünle gördüklerin, yüreğinle hissettiklerin... güzel gözlerinden öperim.



Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Bilinmeze



Sevgili J.,

insanın hiç tanımadığı birine hediye alması ne zormuş meğer. sevdiğin renkleri bile bilmiyorum mesela. nasıl da zorlandım karar verirken bir bilsen. sonunda sevgili h. ile yoldan geçen bir kız çocuğuna sorduk. kaç yaşındasın? onikiymiş. nasıl da sevimli bir hali vardı. ne sever ki sizin yaşınızdaki kızlar dedim, parfüm mesela dedi. sen henüz  dokuz yaşındasın ve sanırım parfüm için biraz daha büyümelisin. ben sana istediğin montu aldım, rengini de yazsan kolay olacaktı ama yazmamıştın. hoş zaten gelen mektubu senin yazdığını da düşünmedim. öğretmenin kaleminden çıkmış gibiydi sanki. oysa en azından kaleminin izi olsun isterdim. sonra güldüm bu isteğime. yürek izin vardı ya... onu alıp yüreğime koydum. artık hep orada olacaksın. belki ve büyük bir ihtimalle tanışamayacağız seninle. ama neler düşledim bir bilsen. sahip olmadığım çocuğum yerine koyuverdim seni, okuttum büyük kentlerin başarılı üniversitelerinde. sonra da gönderiverdim seni yurtdışında bir okula, anlayacağın isteyip istemediğini bilmediğim bir yola yolcu ettim seni. gülersin tabi!  büyüyünce anlayacaksın ki, insan hemen düşler kuruverir kendine. ve bazen o düşlerin gerçeğinde düşüverir olduğu yere. okurken ben daha dokuz yaşında bir çocuğum dediğini duyar gibiyim. tamam, kısa kesiyorum. yeni yıla bir kaç gün kala bu kadar ahkam kesmek yeter değil mi?

2010'u nasıl geçirdin bilmiyorum ama 2011'de çok gülmeni diliyorum. hediyelerini aldığında yanında olamayacağım ama yüreğinin ısındığını hissedeceğim. bu arada beğenmezsen renklerini, ve eğer olmazsa üzerine diye değiştirme kartların var. sen annenle babana rica et, değiştirirler senin istediğin beğendiğin başka bir tane ile. ben pembe ve griyi sevdiğim için elbiseni öyle aldım. çorabını da sevgili h. seçti. ona kalsa sana 14-16 yaş montu alacaktık neredeyse, -rengini ve modelini beğenmişsindir umarım- çocuk kalın giyinir soğukta, büyükçe al biraz diye diye hal oldu alışveriş boyunca. tanısan onu da çok severdin eminim. inanmazsın belki ama bugün bütün gün kendime elbise aradım. meğerse sana almalıymışım. bugün sevgili h. dedi ki, sen seviyorsun ya dağıtmayı, bol bol harcamayı, evren de sana bol bol gönderiyor. karma, enerji her neyse işte söylenenler doğru galiba. bilmem ki öyle mi sevgili j., bol bol gelmiyor ama, anlayacağın akmasa da damlıyor, yağmasa da gürlüyor, hep şükretmişimdir. iyi ki, derim böyle zamanlarda. iyi ki, çıkartıyor karşıma. yüreği bol olmayı ailemden öğrendim ben. anlamazsın sen daha ama, büyüdükçe ve Ona teslim ettikçe kendini anlayacaksın. O kim deme, her gece Tanrı'ya dua et, ve her sabah uyandığında şükretmeyi unutma. dilinin ve söylediklerinin önemi yok. hiç kafanı takma. sen yüreğine bırak kendini. o bilir ne diyeceğini. ve bir gün büyüdüğünde, bir çocuğun gülümsemesi olmayı dene. görmesen de hissedersin biliyorum. sevgiyle, hep.





Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Noktalı ya da Noktasız Bir Çizgi



Sevgili I,

uzun zaman önce kaleme aldığım satırları gönderiyorum sana. bir okuyup değerlendir, eğer beğenirsen üzerine konuşuruz, kayda değer bulmazsan da at gitsin. nereden çıktı bu mektuplar deme, bilirsin severim. zamanın yitip gittiği değerlerinden biri olsun istemem mektuplar. büyük adamların aşk mektuplarını aldım geçen gün. okuması nasıl da keyifli. zaten hangi kalemden çıkarsa çıksın var mıdır mektup okumak kadar keyiflisi. bak ne yazacaktım, kalem gene nereden nereye getirdi beni. metni maille de atacağım ama cuma günü. yani senin mektubu aldığından emin olduktan sonra. hainim değil mi? ama seni seviyorum. görüşemezsek ki, telefonumu kapatıyorum, sana bol sayfalı romanlar diliyorum. roman karakterlerindeki gibi bir adama aşık olasın inşallah diyor ve seni kocaman öpüyorum. öyle değerlisin ki... hep ol hayatımda, yanı başımda, bir daha da gitme böyle uzaklara... 2011'de dönmeni dilesem, döner misin ki yanıbaşıma. hadi kal sağlıcakla... uzaktan sevmek de güzel seni, hep yüreğimde oldukça...

İçinde yer alamayacağım fotoğraflara takılıyor gözüm, her bir fotoğrafta bizli zamanlardan kalma ayrıntılara takılıyor sonra... Bir fotoğrafta kolu gözüküyor sadece, ama biliyorum o kazağı ben; nereden alındığını, ne zaman alındığını, ilk nerede ve nereye giderken giyildiğini biliyorum. Sonra başka bir fotoğraf... Bu sefer arkada sadece bir fon gibi duran bir sandalyenin metal ayakları gözüküyor sadece. Kimbilir kaç kez oturdum o sandalyeye diyorum, üzerinde otururken kimbilir kaç kitap okudum, kaç kez eğilip öptün beni.  Alındıkları günün heyecanı sardı içimi. Gözlerinin ışığını gördüm neredeyse 10 yıl sonra yeniden... Tuhaf diyorum, bu yürek hala sana yangın. Hala bir acabası var aklımın... Kız çocuğunun üzerinde elbise çekiyor dikkatimi, hiç olmamış diyorum, ben olsam öyle giydirmezdim. Ben olabilir miydim, gözleri sana benzesin yeter, başka birşey istemem derdin ya, baktım da gözleri bana hiç benzememiş, doğal olarak. Ama biliyor musun aynı sen. Ne komik değil mi, tam da sana yazarken, oraların müziği çalıyor dışarıda bangır bangır. Tesadüf diye birşey var mıydı sahi... Belki sen de beni düşündün o anda. Mümkün mü?

Mektupların hepsini yırtıp attığımda sanmıştım ki, bitti gitti herşey o yangınlarla. Unutmuşum arka bahçelerimizi, arka bahçelerimizde ekip, büyütüp, toplayıp ya da çürütüp tekrar toprağa karıştırdıklarımızı. Arka bahçelerimizde neler neler gizli kimbilir, neleri gömdük ağaç diplerine ve neler büyüktük bir zambak ya da zerdaçal niyetine.




Sevgili İ.,

bayılıyorum senin çoşkulu hayat telaşına... nasıl da güzelsin üstelik her telaşın sonunda, nasıl da bir kaçamak yaratıp yeniliyorsun kendini. bu çok ilham verici... yazmıştım bir seferinde sana. diyeceksin ki neden bana o adı taktın. bilmem, belki de en çok sevdiğim kedi oluşundandır... kesinlikle sana bu adı takmam da sokağımın ipeksi tüylü kedisi oluşunun payı büyük. özendiğim o kamplardan birine henüz gidemedim. ve korkarım yakın bir zamanda da pek olası gözükmüyor. oysa bazen nasıl da dayanılmaz bir hal alıyor yaşamak ve nasıl da direniyoruz inatla yaşama. insan ne vakit yaşar sahi... ne vakit nefes alır derinden... kaçtığında mı yoksa kaçmaktan vazgeçtiğinde mi? sana yazarken nasıl da kolayca dökülüvermişti kelimeler bir bilsen. nefes ol kendine! nefes olabildin mi sahi çıktığın o dağ yamaçlarından bakınca kendine, sevebildin mi kendini. bir akradaşım, insan kendini sevmiyorsa bırak derdi, bırak onunla arkadaş olma. bir insanı sevmekle başlayacaksa herşey değişmeye ve güzelleşmeye ve özgürleşmeye, kendini seçmeli insan derdi. önce kendini sevmeli! dağların yeşilinde kaybolmak istiyorum bazen ve bazen baktığım gökyüzünde bir yıldız olmak sadece. düşündün mü bir yıldızı hiç bugünlerde. peki ya kafanı kaldırıp baktın mı hiç gece vakti gökyüzüne. yani şehrin ortasındayken diyorum, yani kaçtığında değil, durduğunda, yani yapayalnız kaldığında, baktın mı hiç gökyüzüne... hadi bırak herşeyi  ve kaldır kafanı kendi yıldızına. nasıl da parladığını göreceksin, oncasının içinde.

201de yıldızlar yoldaşın olsun, yüreğindeki sevgi yıldızlar kadar çok. sevgiyle kal, hep.

29 Aralık 2010

Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - H'ye, H'ye ve H'ye



Sevgili H.,

beni tanımadığını ve bu mektubu aldığında çok şaşırıcağını biliyorum. sana dair aklımda kalanları  sana iletmek istiyor yüreğim. neden diye sorarsan eğer, sevgiye hep inandım ben. insan senin ne kadar ve ne denli sevildiğini fark edince, böylesine sevilmek istiyor haliyle. sonra, sonra ister istemez öğreniyor her sevmek farklıdır diye. bilmem sen farkında mısın ki, dilerim farkındasındır, asla hiç kimse bu kadar sevemeyecek seni bu şehirde... zaten bundan sonra şehir senin bildiğin gibi de olmayacak artık değil mi?  ama ben gene de dilerim ki, sevgi denizinde yüz sen 2011'de de. tanıdık gelen ama bir o kadar farklı bir yürekte olsanda...

seni tandığım ilk zamanlar, senin tarafından yazılmış kelimeleri okur, her bir kelimende sanki sonunu bilmediğim bir mağarada, karanlıklar içinde ilerler ve sonunda kaybolurdum. bazen sorularım bazen cevaplarım sende olurdu ve ben her uyandığımda, uyuyup kalan yanıma kahrolurdum. senin yol gösterici yanına vuruldum, beyninden sızanlara, yüreğinden akanlara....  gidiyorum derken en çok üzülenlerden biriydim. bencilce kendimi düşündüğümü itiraf etmeliyim. döndüğün gün eksik kalan yarımım gelmiş gibiydi. havada asılı kalan sorularımın yanıtları hemen oracıkta olacaktı işte gene. velhasıl sevgili h., varsın ve hep olacaksın. 2011 kelimelerini dipsiz kuyulardan çıkarıp, güneşlere savurduğun bir yıl olsun dilerim.

sevgili h., sen bilmezsin ama içilen bir kahvenin kokusunda senin kokunu duyduğum çok oldu benim. ya da bir kadeh baküs şarabın sendeki kızıl yansımasında bulduğum kendimi. bu mektubu 2010'un son günlerinde alacaksın. ve sen, kızıl saçlarında kırık yanını saklayan sen, 2011'e biraz kızgın, biraz yorgun bir selam çakacaksın. O selamını alacak ve sana bir gülümseme verecek. sen o gülümseyi, senin kadar yürekli, senin gibi taşı sıktığında suyunu çıkaracak olan o adama vereceksin. adam gibi adam olmayı senden öğrenmeyecek, sana gösterecek ki şehir senin bildiğinden farklı davransın artık sana. sen şehirleri seversin, şehirlerin ara sokaklarında, sırtında bir çanta yürümeyi ve içmeyi. uzo'n duruyor, senin ve benim bir gece vakti, içip içip hayata, adamlara ve sevmelere sövmemizi bekliyor. gecenin kızıllığına karışacak bir sigara dumanında saklı gözyaşından öperim, hep.






Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - Gnin Üzerinde Çizgi Mucizesi




Sevgili Ğ,

biliyorum sen benden bir mektup beklemiyorsun, zaten kimden ne bekliyorsun ki... seni tanıdığım ilk güne, o eski evimin salona açılan mutfağında açılan bir şişe şaraba ve yenilen soğuk etlerin kırmızısına takılı aklım bugünlerde. şimdi eminim, sevgili b.nin sana yazdığım bu mektuptan haberi olduğundaki yüzünü düşlüyorsun. ben de düşündüm ve güldüm. nasıl da üst dudağı bükülür, nasıl da gözlerini süze süze bakar böyle anlarda. senin benim hayatımda bir mucize olduğuna inanmam boşuna değil, sen de biliyorsunki, insanın en büyük mucizesi kendine yürüyebilmesi. sen benim kendime yürümek konusundaki çelişkilerimi aldın, bir de sanırım cesaret ektin yüreğime bir tutam. senin o gün, kaybedecek neyin var dediğin, o gün, hayatımın dönüm noktası oldu.  karşımıza çıkan durumlara ilişkin alacağımız tavrın, sonuçları açısından bakıldığında uğrayacağımız mağduriyetlerin habercisi olduğunu söylemiştin.

2011 için düşlerimin arasına ekledim bir yenisini, uzaklara gitmek isteyişimi. bunu sevgili u.ya da yazdım. gitmek istiyorum. sen bana ilk harf olamayacağımı ama son harf olarak anılamayacağımı da öğretensin ve üstelik buna rağmen yürekte kalıcı olacağmı da... ortada olmak değil önemli olan demiştin, ortada kalmaktır. çünkü birinde sensindir karar veren ve diğerinde sen bile yoksundur ortada... seni galiba bu yüzden hep çok seveceğim. bu yüzden derken, mucizem oluşunu kast ediyorum. evet, sen benim mucizemsin, iyi ki. hep ol...






28 Aralık 2010

Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - F'ye ve G'ye



Sevgili F.,

hayat akıp gidiyor ve sen neresinden tutmak istersen iste, bir ipliğin ucundan tuttuğunda mesela, sökülüp giden bir çoraba benziyor. kaybediyorum diye düşündüğün her seferinde bulduğunu fark edebilsen belki de sevinirsin üzülmek yerine. seni tanımak, bir çiçeğe dokunmak gibi. yüreğin en naif yeri ile sevebilmeli insan seni. bilirim sen sevilmekle değil sevmekle kurarsın bağlarını ve hayatı sadece böyle olduğu için bile sevebilirsin sonsuz. ben ne vakit seni görsem, kendimdeki hoyratlığı söküp atmak isterim. hoyrat bir sevginin yıkıcı yanında kavrulan yüreklerin sonsuz okyanuslardaki maviliğini görüyorum da bugünlerde, garip ama bir yanım seviniyor işte sebepsizce. uzun zaman oldu iki lafın belini kırmayalı, bunda senin de benim de şiddete meyiletmeyişimiz de var ama galiba asıl mesele zaman denen obura kaptırmak neyimiz var neyimiz yoksa. yeni bir yıla karşılamaya bu kadar az kala, zamanı çoğaltmak isterim seninle  gelecek sene. 2011 olsun en güzel yılımız. burcumuzda olacakmış şans, bolluk ve bereket. güldüm ben tabi ki o kahine. sen bizim yüreklerimizi görmedin dedim. yüreklerimizi görsen hep zaten bizimle, bizim içindir; şans da, bolluk da, bereket de dedim... iyi demişim değil mi?

öperim güzel mavi gözlerini, hep.



Sevgili G.,

hatırlıyor musun ilk atışmamızı, yaşıma başıma bakmadan, yaşını başını yok sayışımı. gümüşi saçlarında yaşamın kokusu saklı bir kadınsın sen ve sırf bu yüzden bile sevilesi, özledim güzel gülüşünü.   insan bazen kuytusunda kaybolmak ister ya kendinin, ve bazen yaprak yaprak dökülür ya, işte belki de tam da böyle bir karmaşanın ortasındayım aslında. bir yanım kuytularıma çekilip saklanmak istiyor kendimden, diğer yanım yaprak yaprak döküp giydiklerimi çıplak kalmak kendime. bunun bir formülü var mıdır söylesene? bir ritmi yanlış çalarsa bir insan, dinlemek ister mi bir kimse... ah sevgili g., nasıl da akıp gidiyor zaman denen mucize. bazen nasıl da kısa ve bazen nasıl da uzun gelir insana an değil mi? nasıl da bazen ansızın duruverir. durmasın istiyorum zaman bu günlerde, kalemin durmasın, akıp gitsin bildiği ritimde... 2011'e varsın bir ucu, orada devam etsin ritmi, aksak bir nağme olsun sesi yüreklerde.

gülüşü yürekli kadınları hep çok sevdim. seni de, hep.

Üzerine Yürek Pulu Konulan Mektuplar - ilk beş



Sevgili A.,

sen küçük bir kız çocuğusun benim için. küçük ve kırılgan. yüreğinden çıkıp, büyük kelimelerin döküldüğü; bir kız çocuğunun az önce bitirdiği pamuk şekerden arta kalan, pembe dudakların var senin. bir kaç kare fotoğrafın hariç bilmediğim yüz çizgilerinde saklı bir kıvılcım sonsuz sevgin ve belki de yüreğinde her daim kor bir ateşle pervane dönüyorsun, ben çoşkunu her gördüğümde, yanmaya hazır bir avuç umut görüyorum gözlerinde. yeni yıla yüklediğin yeni umutların var biliyorum ve evet, geçen yıllardan kalan kırgınlıklarını yükledin gene cılız omuzlarına. oysa sen o kırıkları silkelemelisin omuzlarından ve yürümelisin yolunda. hayat bir puzzle gibi olsa da, bazen bir parçasını kaybetsen de, devam etmelisin "sen" olan tablona. inanmalısın bir melek tarafından herkesin kutsanamayacağına ve küçüğüm, sen bir melek tarafından kutsandığın için bu kadar güzel ve özelsin. öperim yüreğini, kocaman sarılırım, hep.



Sevgili B.,

sen benim için huzur dolu toprakların, keşfedilmemiş derinliklerisin. ilk karşıma çıktığın vakit huzur uzağımdaydı ve ben seni okudukça, tanıdıkça ve sevdikçe, her kelimende yaklaştım kendime. sen bilmezsin belki ve evet bilmezsin aslında ama belki hissedersin diye söylüyorum, seni seviyorum. sende gördüğüm kendimi, ettiğim duada bulduğun naifliği seviyorum. insanın hiç karşılaşmadan sevebileceğine dair çok kanıt sundu 2010 bana, sen onlardan birisin ve iyi ki varsın. yeni yılda senden, çocuklarından ve yaşamdan öğrenecek ne çok şeyimiz olacak. sen bir ayna gibi yansıtacaksın. yansıman yanıltmayacak, biliyorum, biliyorum çünkü her yansıma kanıtlar sendeki beni bana. sevgimle, hep.



Sevgili C. ya da Ç.,

gereksiz kelimelerin gereksiz anlarla buluşup, gerekli yürek notalarına çarpmak gibi bir derdi vardır çoğu zaman ve insan bazen o çarpmadaki sarsıntıda bulur gerçek ritmini. bilmem sana olur mu, bilmem sen hisseder misin ama bazen hiç farkında olmadan iyi geliveririz birilerine. senin karamsarlığında bir ışık var, bilmem sen görür müsün, bilmem seni ısıtır mı, ama ben hep görüyorum ve her gördüğümde içimi kaplayan bir sıcaklığın keyfine varıyorum. insan yazmaya ve okumaya başladığında kafasında karakterler yaratıyor ve ne ilginçtir ki bu karakterle hiç de gerçek hayattan olmuyor. zaten, bazen düşünüyorum da gerçek karakterler de bu kadar sevilesi olmuyor... masalsı bir yıl değildi 2010 senin için, ve büyük ihtimalle 2011de olmayacak ama içinin daha huzurlu, sabahlarının daha aydınlık ve yarınlara dair daha umutla bakacağın anların çoğalacak. ben öyle diliyorum, senin için, kendim için ve sevdiklerim için. umutla, hep.



Sevgili D.,

şimdi ben ... koyup gitsem, sadece üç nokta. bir soru işareti kalır mı benden, görünmeyen ama cevabı bilinen. yazmak istedim sana, üç noktayı görünce. bir de sevdim seni, susmak demeni ve ihanet dediğini. ama en çok hüznünü. oysa biliyorum sana gülmek yakışıyor, öyle kırılgan bir gülüş ki, bir yanı hep hüzün kokuyor. özlemişim seni, kelimelerini, sesini. duydum bu sabah. sonra koştum geldim. lâl niye hiç gitmiyor bende. bu aralar lâl gibi kelimelerin, üryan olsan da susuyorsun işte. sana, yeni yılda, yüreğince mutluluk, yaşadığınca huzur, hissettiğince sevinç dilerim. hüznünü bırakacağın engin bir aşk ve güveneceğin güçlendiren bir omuz. mert yürekli kadınlığını sevsin senin. hoyratlığını dokunmanın ve hissetmenin dibini görsün sende. öyle anlasın seni, öyle baksın, öyle görsün. her sabah uyandığında şükredecek bir seni olduğu için öylesine sevsin seni.

gülümsüyorum, hep...


Sevgili E.,

nasıl da bazen hiç olmadık bir zamanda çıkıveriyor değil mi sımsıcak bir iyi ki yüreğimizden, nasıl da buluveriyor karşısındaki kocaman yüreği. karanlığın ortasında parlayan yıldız kelimelerin sahibi güzel kadın, gülüşüne saklanan yarımını bulacağın bir yarın olsun 2011 sana. seni her okuduğumda saklıda kalan sevdanın derinlerinde kayboluyorum, ve her okuduğumda karamsarlığa kapılan yüreğini alıp çıkarmak istiyorum, senin gök/yüzün güzel çünkü. bunun için bile arasıra şımarmak yakışır elbette sana. lütfen, için gibi sıcak olsun dışın da. kar değildir ki dışını üşüten, kar yağdığında bir elin olmamasıdır elini ısıtacak... içinin sıcaklığının yayılacağı bir yürek diliyorum sana. senin için, sana, sende atacak bir yürek.

iyi ki, hep...







Görsel

26 Aralık 2010

Saat Beş Mektupları - II




22.12.2010 / 05:17
Canım Evren,

Ne düşündüğünü biliyorum. Hayat bazen bıraktığın yerden devam eder ve bazen... Bunu ancak yaşayıp göreceksin. Bu hafta zorlu bir hafta oldu evet. Evet! Sen yalnızdın ve iyi ki... Hatırlasana, çorba pişirecek kimsem yok diye ağladığın bir saatte annenin elinde bir tas çorba ile geldiğinde yüzünde oluşan sımsıcak gülümsemeyi... Peki ya sabah erkenden kalkıp okula göndermek zorunda olmadığın ve hatta akşam eve geldiğinde senden yemek bekleyen olmadığı için uzanıp gönlünce dinlenebilme lüksünü... Hayat bazen nasıl da baktığın yerden güzel sadece...

Bu hafta bir yolculuğa çıkıyorsun ve o yolculuktan iki kişi olarak geri döneceksiniz. Biliyorum ki, sen başka bir yere daha uzun sürecek bir yolculuğu düşlerdin ama bununla da çok mutlu olacaksın. Üstelik geri döndüğünüzde sizi bekleyen zamanları düşünürsen bu bile gülümsemen için yeterli değil mi? Aldığın bir maille ne kadar da mutlu oldun bu hafta. Uzun zamandır beklediğin bir gelecekte bir adım daha yol aldın. Yayın Kurulu lafını kaç kez okuduğunu söylemeyeceğim bile. Peki ya hiç heyecanlanmamış gibi davranıp bir gün sonra cevap vermene ne demeli... Bazen gerçekten beni güldürecek kadar komik oluyorsun kız çocuğu.

Öyküyü kaleme almak seni zorlasa da, sonunda ateş gibi bir kız çocuğunun da desteği ile yayına vermeye hazır gibisin... Göreceğiz! Ben hâlâ senin zamana ihtiyacın olduğunu düşünüyorum. Belki diğerleri gibi dizi olarak yazmalısın. Eğer hemfikirsek, bence bir kere daha düşün.

Bu hafta güzel bir gelişme de evle ilgili oldu. Evini, yaşamını ve hatta kendini ne kadar sevdiğini fark ettiren olaylar örgüsünü düşünürsen, yaşamayı sevdiğini bir kez daha duyumsarsın.



26.12.2010 / 05:12

Bu sabah sana yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda daha önce yazdığım mektubu bitiremediğimi ve dolayısıyla sana gönderemediğimi fark ettim. Zorlu bir haftaydı değil mi? Bedenen ve ruhen oluşan yorgunluğunu kendi keyfinde salınan bir tren yolculuğunda içilen bir kadeh bira ve sıkışık otobüs koltuğunda yaslandığın güvenli omuzda bıraktın. Bu haftaya daha enerjik, kendine daha güvenli ve keyifle başlayacağını biliyorum. Yeni bir yılı karşılamak için bundan daha sağlam bir zemin bulamayabilirdin. İyi ki dedin mi?

Öykü'nün kapıldığı rüzgara biraz daha eğilsen mi? Mesela ilk paragrafın üzerinde biraz çalıştın... 

Evli bir adamın sevgilisi olmak istemiyorum, diye bağırıyordu, mutfağın krem renkli fayanslarına yasladığı yüzünü zor bela kaldırmaya çalışırken. Günlerdir su bile içmeyen ev arkadaşım Öykü'yü seyretmekle cezalandırılmıştım. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Banyo fayanslarından neredeyse kazıyarak kaldırmıştım onu daha bir kaç gün önce ve bir yarım günümü almıştı kustuğu acılardan arındırmak o yeri. Bulaşan rimelinin kara(n)lığında arkadaşımın yitip giden güzelliğini seyrettim bir süre. Kendimi bir arkadaş olarak suçlu hissetmeme sebep "beni ilgilendirmiyor" deyişimdeki pervasız yandı. Oysa ben ilgilendirmiyor derken, bir sevdaya engel olacak önyargılarımla boğuşuyordum. Geleneksel bir aileden gelişimden kalan saklı bir duvarı, gece karanlık çökerken yıkmaya çabalıyordum... sözüm ona kimsecikler karanlıkta bi’şeycikler göremezdi. Soğuk bir rüzgâr esti kırdığım duvarın ardında. Uzaktan sesini duydum duymasına da… Rüzgârın yıkıcı yanını yaşayan bilir. Karanlık yıkıcılığını arttırır. Soğukta ölümcül bir şiddete bürünür rüzgâr. Ve eğer çaresizseniz karşısında, yüreğinizi de söker alır. Geriye kalan beden sadece acır artık... her soğuk rüzgârda tüm yakıcılığıyla…

Hem öykünü rüzgâra bağladın hem de rüzgârı acıya. Ama bu sefer de geri kalan paragrafların yalınlığından dem vururken buldun kendini. Olay örgüsünü biraz süsle! İçine biraz daha heyecan kat mesela. Ya da öylece kaleminden aktığı gibi bırak. Hayat gibi olsun yani, hani öğrendim artık dediğin gibi. Bırak, nasıl akıyorsa öylece keyif al sadece. İlk paragrafındaki süsleri bulamasan da, biterken büyük büyük vurgularla okuyanı sarsamasan da, bırak. Her ilişki gibi her öykü de kendi sonunu yaşar. Senin için, sana, senden aktığını bilerek yaşamı akışına bırak. Sonlarını da...

Yakında görüşmek üzere. İyi niyetini üzerinden eksik etme.


Senin,
xxxx


Kısa Not: Seni Seviyorum. Hep.