Deniyorum...
Dört yolu birbirine bağlamak benimkisi...
İyileşmeyi yazmayı deniyorum...
Bir dörtleme deneme.
İlki için buradan...
İkincisi için şuradan yol alabilirsiniz.
görsel / deviantart
sevgili,
söylenecek onca sözün içinden, hep bilineni, defalarca söyleneni seçtim sana. seni sevmekle geçsin bir yıl daha. bir yıl daha bak gözlerime. bir yıl daha saçlarım dağılsın omuzlarında. sen bir yıl daha sev beni. bin yıl daha... seveceğim ben seni... hep, AŞKla...
bir gece vakti oturmuşum bilgisayarın başında. salonda. taslakların arasında dolanıyorum, yolunu kaybetmiş çocuğun ürkekliğinde; karşıma çıkıyor unutmak istediğim kelimeler. onlardan kaçarken, tanıdık gelen bir cümlede duruyor yürek, atıyor, heyecanla, herşey böyle başlamıştı çünkü, hatırlıyor ve gülümsüyorum. nereye varmak istediğimi biliyor, gecenin karanlığında daha önce geçtiğim o ara sokakları ayırabiliyorum sigara izmaritinin henüz sönmemiş ateşinde. uzanıp yere, bir nefes çekiyorum içime. ciğerlerim yanıyor gecenin karanlığında yataklarına uzanmış konuşan adamla kadını görünce, pencere sıcak hava nedeniyle açık ve perde havalanarak yana kaymış rüzgarın etkisiyle. farkında bile değiller, öyle büyük ki yangınları. durup seyretsem diyorum. aAnnemin ayıp demesi takılıveriyor, kulağıma bir sivrisinek vızıltısı eşliğinde. uUzaklaşıyorum koşar adım o pencerenin önünden, avucuma adamın 'yabancıyım tenime' cümlesi batıyorken. koşarken karıştırıyorum yolları, bilmediğim bir parka çıkıyor adımlarım, ıssız ve karanlık, su birikintisine basınca anlıyorum, yağmur yağmış burada az önce. ne kadar uzaklaşmış olabilirim ki kuytularımdan... dönsem artık çok mu geç, gitsem bulur muyum ki yolu. aşka hüzün karıştı yazıyordu duvarda, mordu, fosforluydu, yüzümü öptü geçti.
Ömrünün yarısını aralıksız paylaşmışız ana baba ayrı kardeşimle bazen tatlı, bazen acı, bazen bol kahkahalı, bazen salya sümük ağlamalı... İnsanlar gelip geçmiş hayatımızdan, bir de şehirler ve hatta ülkeler; paydada biz vardık ya hiç kopamadık birbirimizden.
Hepimiz yüreklerimizi teslim etmeye açız, ama bir yandan da kendimizi tümüyle teslim etmemeye and içmiş gibiyiz.
ne garip değil mi ilk yağmurlarda aklıma düşmen bir sevgili gibi, hatırlanman ılık bir gülümsemeyle. güneşin kızıllığından alıp saçının bir telini, bir bulutun griliğine yüklemek gözlerini. umarsızca kapını çalmak istemek bir gece yarısında, tık tık sesiyle irkilmeni seyretmek kapının ardından. sabahına uyumamış gözlerle gülümsemek kahve kokusunda, konuşulmadık bir şey bırakmamış olmak geride, elde elmalı bir kurabiye yarısı... sende.
bilmem ki öyle mi olurdu, bilmem ki buyur eder miydin içeri/ne. bilmem ki hiç aklına düştüm mü gün ortasında? mesela bir sokakta yürürken ve dinlerken huzurlu bir ezginin tınısını kendileğince, sıcak bir tebessüm gelip de yerleştim mi yüzüne? sevda değilim ki ben yüreğine düşeyim ama düşmüşümdür belki senin de bir yanına. belki bir gece vakti, hiç olmadık bir rüyanadır konukluğum. ne komik olurdu düşünsene, giderken bir dolmuşta, kalabalığa karışmış yalnızlığında düşüverse rüyan kucağına. telefona sarılıp da arar mıydın beni eskisi gibi, en olmadık zamanda.
bilsen ne zamandan beridir bir ağrı var sol yanımda. yağmurlar yağıyor akşamları, varlığının ayazında üşüyor yüreğimin dost yanı. sen sevgili değilsin ki yüreğime düşesin. ama düştün işte, emin değilim ki düştüğün yer aklım mı, yoksa aklımın almadığı yüreğim mi?
sana yazılmış ama gönderilememiş bir mektubun satır aralarında, belki de hissetmişsindir çok özlendiğini diye, sıkışıp kalan kelimeleri çıkarttım özenle bir gece vakti. bir gece vakti, yazdığın uzun bir mektubu daha kaldırdım sandığıma. yüreğim yüreğini çok sevdi diye, yalnızca bunun için bile hatırlanmalı değil mi gülüşün sesleri rüzgarlı bir akşam vakti. bir demet yabani sarı papatyayı az önce kopardım evin önündeki boş arsadan, evet yine senin için, senin sevdiğini bildiğim için. çocuk sesleri duyuldu yapraklarından. mektuplardan arta kalan kelimelerimle yazdıklarımı ekledim vazoya su niyetine, sarıları hiç solmasın çiçeklerinin diye. sana gönderilememiş onlarca mektubun satır aralarında dolaşıyor ellerim, karanlıkta yolunu bulmaya çalışan çocuk korkusu yüreğim pıt pıt atıyor. düşünüyorum, seni o mektubu okurken hayal ediyorum. eğer o anda düştüğsem aklına, yani öncesinde değil de, okurken... yüreğin değildir düştüğüm yer, korkma diyorum sana. sessizce, geldiğim gibi, öpüp yanaklarından, güneşin doğuşuna ekliyorum saçlarını ve bir bulutun maviliğine gözlerinin ışıltısını. suya bırakıyorum özlemimi ki baktığında yansıyan, yüreğince sevgim olsun. sessizliğin içinde büyüyüp giden duygular neyi anlatıyor bugünlerde sana... benim duyduğum derin bir çığlık, buzların kırılma noktasında.
İçinde yer alamayacağım fotoğraflara takılıyor gözüm, her bir fotoğrafta bizli zamanlardan kalma ayrıntılara takılıyor sonra... Bir fotoğrafta kolu gözüküyor sadece, ama biliyorum o kazağı ben; nereden alındığını, ne zaman alındığını, ilk nerede ve nereye giderken giyildiğini biliyorum. Sonra başka bir fotoğraf... Bu sefer arkada sadece bir fon gibi duran bir sandalyenin metal ayakları gözüküyor sadece. Kimbilir kaç kez oturdum o sandalyeye diyorum, üzerinde otururken kimbilir kaç kitap okudum, kaç kez eğilip öptün beni. Alındıkları günün heyecanı sardı içimi. Gözlerinin ışığını gördüm neredeyse 10 yıl sonra yeniden... Tuhaf diyorum, bu yürek hala sana yangın. Hala bir acabası var aklımın... Kız çocuğunun üzerinde elbise çekiyor dikkatimi, hiç olmamış diyorum, ben olsam öyle giydirmezdim. Ben olabilir miydim, gözleri sana benzesin yeter, başka birşey istemem derdin ya, baktım da gözleri bana hiç benzememiş, doğal olarak. Ama biliyor musun aynı sen. Ne komik değil mi, tam da sana yazarken, oraların müziği çalıyor dışarıda bangır bangır. Tesadüf diye birşey var mıydı sahi... Belki sen de beni düşündün o anda. Mümkün mü?
Mektupların hepsini yırtıp attığımda sanmıştım ki, bitti gitti herşey o yangınlarla. Unutmuşum arka bahçelerimizi, arka bahçelerimizde ekip, büyütüp, toplayıp ya da çürütüp tekrar toprağa karıştırdıklarımızı. Arka bahçelerimizde neler neler gizli kimbilir, neleri gömdük ağaç diplerine ve neler büyüktük bir zambak ya da zerdaçal niyetine.
Evli bir adamın sevgilisi olmak istemiyorum, diye bağırıyordu, mutfağın krem renkli fayanslarına yasladığı yüzünü zor bela kaldırmaya çalışırken. Günlerdir su bile içmeyen ev arkadaşım Öykü'yü seyretmekle cezalandırılmıştım. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Banyo fayanslarından neredeyse kazıyarak kaldırmıştım onu daha bir kaç gün önce ve bir yarım günümü almıştı kustuğu acılardan arındırmak o yeri. Bulaşan rimelinin kara(n)lığında arkadaşımın yitip giden güzelliğini seyrettim bir süre. Kendimi bir arkadaş olarak suçlu hissetmeme sebep "beni ilgilendirmiyor" deyişimdeki pervasız yandı. Oysa ben ilgilendirmiyor derken, bir sevdaya engel olacak önyargılarımla boğuşuyordum. Geleneksel bir aileden gelişimden kalan saklı bir duvarı, gece karanlık çökerken yıkmaya çabalıyordum... sözüm ona kimsecikler karanlıkta bi’şeycikler göremezdi. Soğuk bir rüzgâr esti kırdığım duvarın ardında. Uzaktan sesini duydum duymasına da… Rüzgârın yıkıcı yanını yaşayan bilir. Karanlık yıkıcılığını arttırır. Soğukta ölümcül bir şiddete bürünür rüzgâr. Ve eğer çaresizseniz karşısında, yüreğinizi de söker alır. Geriye kalan beden sadece acır artık... her soğuk rüzgârda tüm yakıcılığıyla…
Evli bir adamın sevgilisi olmak istemiyorum, diye bağırıyordu, mutfağın krem renkli fayanslarına yasladığı yüzünü zor bela kaldırmaya çalışırken. Günlerdir su bile içmeyen ev arkadaşım Öykü'yü seyretmekle cezalandırılmıştım. Elimden hiç birşey gelmiyordu. Banyo fayanslarından neredeyse kazıyarak kaldırmıştım Öykü'yü daha bir kaç gün önce ve bir yarım günümü almıştı kustuğu acılardan arındırmak o yeri. Bulaşan rimellerin karalığında arkadaşımın yitip giden güzelliğini seyrettim bir süre. Kendimi bir arkadaş olarak suçlu hissetmeme sebep "beni ilgilendirmiyor" deyişimdeki pervasız yandı. Oysa ben ilgilendirmiyor derken, bir sevdaya engel olacak önyargılarımla boğuşuyordum. Geleneksel bir aileden gelişimde saklı bir duvarı, gece karanlık çökerken yıkmaya çabalıyordum... sözüm ona kimsecikler karanlıkta bişeycikler göremezdi.Öykü'yü anlatmak istediğinde yazdığın ilk paragrafı ilgiyle okuduğumu söylemeliyim. Takıldığım yer tabi ki, son cümlen oldu. Sence de, kimsecikler göremese bile, senin orada olup görüyor olman yeterli değil miydi? Bunun üzerine biraz düşün. Belki o zaman yazdığın sayfalarca paragrafı, ilk paragrafa bağlaman kolay olur.